19 Temmuz 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6

19 Temmuz 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

(AYNSTAYN) VE KÂINAT YAPISI Prof. Mustafa Şekip TUNÇ Kâinat yapısını bütünlüğiyle bil- mediğimiz için onun hakkındaki seziş ve tasavvurlarla fikir ve hayalleri, hangi (prensip) namına olursa olsun, yabana atmağa hakkımız olmadığı için idealizmanın hor görülemiyece- ğini, yalnız saf bir idealizmada da tutunamıyacağımızı söylemiş, buna karşılık tecrübelerle eriştiğimiz vâkıa- ların bütünlüğünü henüz kavrayama- mış olduğumuz için, olanca hakikat- ları sadece realizma yolunda beklemek iddiasının saf bir realizmaya kapıl- maktan fazla bir şey ifade etmiyece- ğini, «kâinat yapısız hakkındaki ge- çen yazımda göstermeğe çalışmış ve sonunda kâinat yapısı hakkında zihnin en ileri ve büyük bir hamlesini tem- sil eden (Aynştayn)ın bu husustaki erişmelerinde vücude getirdiği inkılâbı görmek lâzım geldiğini ilâve etmiştik. (Aynştayn), gökten düşer gibi gel- miş değildir. Kâinat yapısının kendi- sinden evvelki en büyük nazariyecisi olan (Nuyton) un da böyle olmadı” ğını biliyoruz. Çünkü hiç bir inkilâp zannedildiği gibi öyle birdenbire ol- maz, (Aynştayn) nazariyesine gelince- ye kadar (Lorentz), (Mişelyon) ve daha birçokları bu dik yol üzerinde yürümüş ve ilerilemişlerdir. Yalnız yo- lun tepesine erişmek deha ve talihi (Aynştayn) a nasip olmuştur. (Rölâtivite-İzafiyet) nazariyesi adıy- la korku ve hayret uyandıran (Aynş- tayn) nazariyesinin muadelelerine göre, 6 ayak boyunda olan bir adam sani- yede 250.000 kilometre süratle bir inişten Kaysa, onu tarassut eden ada- ma nisbetle 3 ayak boyu kalmış görü- nür. Buna karşılık 3 ayak boyu kalmış olan adam, bu haletin asla farkında olmiyarak, kendisini tarassut eden adamın kendi boyu kadar küçülmüş olduğunu görecektir. Yalnız bu hal, ancak dünyanın en büyük sürati olan ziya sürati içinde vaki olabilir. Yoksa bizim her gün içinde yaşadığımız dün- yada en hızlı giden bir top güllesi veyahut bir sürat katarının, küçülme- leri hesaba gelmiyecek kadar ehem- miyetsizdir. Yine ayni muadelelere göre,ziya süratiyle kayan adamın küt- 6 lesi, hiç farkında olmadan iki misli artıyor. Buna karşılık dünyanın en hızlı giden vapurundaki yolcuların ağırlığı 3 gram bile artmıyor. O halde bir cismin kütle, hacim ve ağırlığı mut- lak olarak sabit olmuyor, aldığı sürata göre değişiyor. Yâni nisbi, yahut izafi oluyor demektir. Vâkıâ hiçbir- şeyin tek başına olmadığı, herşeyin diger bütün şeylere bağlı ve onlarla münasebetli olduğu ötedenberi söy» lenmiştir. Yalnız herkesin avaz avaz bağırdığı bu telâkkinin şimdiye kadar sahih ve değişmez gibi görünen (fizik) kemmiyetlerin miktarlar üzerine de tatbik olunabileceğini (Aynştayn)a gelinceye kadar hayalinden geçiren olmamış, sadece beşeri kıymet ve mü- nasebetlerde mütemadiyen değişme olduğ edilmiş bulunuyordu. Bu itibarla (Rölâtivite) kelimesi zama- nımızda iki şeyi ifade ediyor: Birin- cisi kâinatta her şeyin her şeyle mü- nasebette olması tarzındaki eski umu- mi münasebet telâkkisidir ki, (Nuyton) bunu bütün manzumelere şâmil olan âlemşumul cazibe kanuniyle kısmen ifade etmişti. Bu yüksek buluşa göre kâinattaki bütün cisimler, kâinatın diger bütün cisimlerini cezbeder. Şim- di (Aynştayn) ın YRölâtivite) nazariyesi ile bu telâkkiye ikinci yeni bir telâkki aşılanıyor. Ve bu telâkki bize cisim- ler arasındaki sahih münasebetleri tafsilâtiyle izah ediyor. O halde ki, şimdiye kadar akla gelmeyen bu nevi me pa telâkkisi, yukarıda gördüğü- üz gibi, bizi garip ve şaşılacak ne- Haslere götürüyor. Bununla beraber (Nuyton) un büyük eseri bir hiç mi oluyor? Bunun en doğru cevabını (Aynştayn) ın kendisinden dinlemek lâzımdır: «Ne benim nazariyem, ne de başka herhangi bir nazariye ile (Nuyton) un büyük eseri yabana atılacak yibidir. Onun açık ve geniş fikirleri, mânalarını ebediyen muha- faza edecektir; çünkü yeni (fizik) telâk- kisine, onun fikirleri temel olmuştur.» (Aynştayn)ın bu eski temel üzerine kurduğu yeni (fizik) binası, kendi ifa- desine göre iki katlıdır. 1905 de ku- rulan birinci katla, mutlak ölçü örnek- leri olmadıgı ve mekân ile zamanı bir bütünde eritmenin çok elvetişli olacağı gösterilmiş; 1915 de kurulan ikinci katta da (fizik) kanunları bütün rasıtlara, hattâ diger bir seyyarede, yahut kâinatın uzak bir mıntakasında bulunan ve herhangi bir tarzda ha- reket eden rasıtlara göre kati ve de- gişmez bir hale konulmuş ve bunun neticesinde yeni bir caZibe nazariyesi ve yeni bir mekân yapısı telâkkisi hâsıl olmuştur. Bununla mazi atılmış, eski cazibe kanununun sahte olduğu isbat edilmiş olmuyor. Sadece bu kâ- nunun ziya süratindeki son derecede büyük ölçülere uygun olmadığı gös- terilmiş olduğu gibi, eski cazibe ka- nununa Ziya sürati gibi değişmez ve âlemşumul . bir âmil ilâve edilmiş ve ayni zamanda bu kanundan çıkan neticelere yeni ve daha mühim neti- celer katılmıştır. Buna göre âlem, evvelce tasavvur edildiği ei ne sa- bit, nede mutlak olup eşyaya atfedi- len ve onların mahiyetini teşkil, ettiği zannolunan uzunluk, kütle ve zantan gibi vasıfların rasıda tâbi oldukları örüldü. Şimdi bu yeni dünyada gerçek yahut mutlak olarak ne uzunluk, ne zaman, ne kütle, ne de hareket var- dır. Bütün ölçüler rasıda nisbetledir. Ziya süratiyle hareket eden bir cismin uzunluğu kısalıyor, kütlesi büyüyor; hattâ sonsuz derecede büyümesi ica- bediyor. Ve hiçbir Bini sürati ziya süratinde olacak gibi değildir. Riyazi (fizik) in hesaplariyle elde edilen bu vâklanın tecrübesini bilfiil yapmak kabil değildir. Fakat 1905 de (Kauf- man) ın bir (elektron) kütlesi üzerinde yaptığı tecrübe burada sürat arttığı takdirde kütlenin de büyüdüğünü göstermiştir. Halbuki geçen asrın katı ve tıkız (mekanizm) telâkkisine göre, ne mad- de,ne de kudret tahrip edilebilir. Her ikisinin sabit olmaları lâzımdır, (Rö- lâtivite) nazariyesi ise eski telâkkinin yanılmış olduğunu ve bunlardan bi- "rinin digerine istihale edebildiğini ve yalnız madde ve kudret mecmuunun sabit olduğunu gösteriyor. “Bir ziya dalgasının kudreti bir madde unsus runa istihale ettirilebileceği gibi, bir madde unsurunun sıkleti bir ziya dal- gasının kudretine istihale ettirilebilir, Burada yeni bir simyanın mümkün olduğu görülüyor. Yalnız bu sim- ya, bakırı altına kalbetmekle kalmı- yor, daha derin bir simya oluyor; bir atomu bir ziya dalgasına ve bir ziya dalgasını da bir atoma kalbetmek im- ânı olduğunu gösteriyor. Hattâ son zamanlarda bu yeni simyanın imkânı birçok delillerle sabit olmuştur. (Aynştayn)ın meşhur mua- düleklüe; tatfiken ışıldayıcı bir kudret, doğrudan doğruya maddeye kalbo- lunabildiği gibi, bunun aksi de vaki . olmaktadır ki, maddenin bu suretle kudret vasıtasiyle gm getirilmesi fikri tamamiyle yeni ve çok mühim bir şeydir. Buna in asla dağıl- mış olan ışıldayıcı kudretler, uzak bucaklarda atomlara münkalip olabi- lecek, (teleskop) larımızla gördüğümüz ölen güneşlerin zararına yeni dünya- lar doğabilecektir. Her ne kadar (ro- mantik) gibi görünsede, bu oluş şimdi bize hiç olmazsa yarı yarıya gerçek göründüğü gibi, onun yarı ya- rıya imkânsız ene isbat edecek kimse de yoktur

Bu sayıdan diğer sayfalar: