24 Ekim 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15

24 Ekim 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sörseriler UGÜN, insanların çelikten çok da- ha mukavim tahammül kabını pa- ram parça edecek şiddette bir sefalet seli, ayaklarımızı o siyirarak akıp gitmektedir; farkında mısınız? Adım başında kara namlulu Karadağ piştov- ları gibi göğsünüze dâyanan, şefka. tinizi delik deşik edip, bir kaç kenarı tırtıllı kuruş sızdırmak gayesiyle ge- rilip titreyen irili ufaklı ellerin kor- kunç bir hızla arttığını görüyor mu- sunuz ? Buyurun, öyle ise beraber dolaşa. m: Saat tam sekizi yirmi beş dakika geçiyor. Puslu ve sıkıcı bir sabah. Kadın ve erkek memurların acele adımlarla birbirine çarparcasına dai- relere, müesseselere koşuştukları sa- at, Rus kiliselerinin, akarlarının top- landığı Tophanenin dar sokaklarından ilk basamağına ilk adımımı atarken bir el yolumu kesiyor. Küt parmak- ların iliştiği iri kol, siyah kasketli, sa. kalı bir kellenin oturduğu geniş, fa. kat sinik omuzlardan kopar gibi, böğ- rüme uzanıyor: er | sik O gün işim o kadar çok, saatle rim o kadar doluki. En kısa ve en kolay şekilde işimi bitiriyor ve yan sokaklardan tramvay caddesine çık- mak üzere dostumdan ayrılıyorum. Köşede bir kahve var, İçinde de türlü insan. Göğsü bağrı açık kadınlar, Çiğ' boyalı saçlarının yarıya kadar örttüğü üşmanı kulaklarının ardına siga- ralar sıkıştırmışlar, epsinde acı bir tebessüm... Hep- sinde, bir kavganın silinmez hatırası, derin bir bıçak izi. Ayni soydan, ayni sefalet rütbesinden erkeklerle kirli ve yağh iskambilleri yoğuruyor- lar, Yaklaşıyor, kahvenin dahili man- zarasina nüfuz etmek için bakışları- mı en loş köşelerine kadar sarkıtıyo- rum, Çatlak ve bir o kadar da kav. ruk bir ses, serseri kadınlardan biri, kâğıt oynadığı arkadaşına beni gös. teriyor ve mırıldanıyor : Polis Mehmet Turhan TAN — Şevket be, şu aval amma da bakıyor, Oyuna meraklı galiba, Men- tereye gelir mi dersin ? Hemen yoluma devam ediyorum: Zira fazla durmaya hiç gelmez. Kö- şeyi dönüp de tam caddeye Çıkaca- ğım sırada, siyah başörtülü bir kâ- dınla karşılaşıyorum. Göğüslerinden biri açıkta. Bağrına bastığı masum baş, minik dudaklarının daimi kımıi- danışına terkedilmiş vaziyette. Sağ eliyle yavruyu tutarken, sol elini size açıyor : — P V-6 şa“ Bankalar caddesine: kadar, küçük, büyük, sakallı, sakalsız, düzgün, pe- rişan, dört beş serseri dilenci ile daha yolum kesiliyor, ; *#» Saat şimdi tam onbuçuk, Beyoğ- lunun göbeğinde Galatasaraydayım. İnsanlar daire halinde toplanmışlar, kaynaşıyorlar. Ben de dairenin içine dalıyorum. Nalın şeklinde tahta parçalarına dayanmış. kaba etleri üzerinde denini sürüyerek ilerlemeğe çalışan bir delikanh,.. Kasketi başından, göz- leri evinden fırlamış İki yanında tüvana iki polis. Dilenci delikanlıyı ayağa kaldırmaya uğraşıyorlar, Belki sakat, belki sanatkâr. Orası polisin hazik ve nazik tahkikatı sonunda .aydınlanacak. Delikanlı karakola pek gitmek istemiyor. Yaşlı gözlerle po- ,lislere yalvarıyor : — Ayağa kalkamıyorum, yürüye. miyorum | Polisler dişlerini sıkıyorlar. Dilen- ciyi karakola sevketmek için sabır- sızlanıyorlar. Vazifeleri sakat taklidi yapan dilencileri toplamak. Aynı gün aziz bir ölüyü ziyarete gidiyorum. Kabristanın kapısından çı- karken tam bir ye dilenci... Ankâra adli inde Sirkeciye doğ- ru inerken yine sıra sıra dilenciler, sıra sira eller. Hele içlerinde biri var ki... Beklediğini bulamayınca, ar- * kamdan hışımla bedduaya başlıyor: — Allah seni; bildiği gibi yapsın, cezanı versin ra» Kadıköy iskelesine gitmek üzere 2.) köprüde yürüyorum. Temizce kılıklı bir adam yolumu kesiyor. Onu nere- de ve hangi vesile ile tanımış oldu- ğumu bulmak için hafızamı zorlarken: — Affedersiniz beyim, diyor, has- tahaneden yeni çıktım, memleketime gideceğim, 25 kuruş verir misiniz? Tam vapura binerken lime lime elbiseli bir adam, önümde yürüyen şişman nalın çivisi kılıklı bir yolcunun önüne çıkıyor, elini uzatıyor. Şişman adam kızgın bir eda ile yanındaki arkadaşına hitab diyor : — Bu am ne yapmalı bili- yor müsu Yahındaki merakla cevabını bek- vo serserilerle mücadele yolundaki fikrini yumurtluyor : — Bu herifler için hususi ekipler tahsis edilmeli azizim. Ve bu ekipler serserileri gördükleri yerde birer ölüm enjeksiyonu yapıp hemen gebertmeli! Hayretten donuyor ve şaşkın adım. larla vapura giriyorum. u yazıyı yazarken masamda bir gazete duruyor, Birinci sayfasında bir serseri tarafından öldürülen po- lisini niçin kendi “otomobilile has- tahaneye götürmediğini izah eden Valinin uzun beyanatı yazılı, Bu be- yanatın sonunda Vali, İstanbuldaki serseri bolluğu ile esaslı bir şekilde mücadele edebilmek için zabıta kuv- vetlerinin o bollaştırılması lüzumunu ileri sürmüş Kahkahâdân kırılmamak için diş- lerimi sıkıyorum * Kürtlar ahşap ko. nağımızı, tahta tahta ve direk direk oyup un haline azalma biz, boya tedarikinden bahsediyoru. Istanbul valisine ! Bir serseri, sırf şahsımin muhafaza en o yakın sadece kan kaybından ölen zavallı memur, şimdi hayatta şen Beyanatınısa kargı kanastimiz budur

Bu sayıdan diğer sayfalar: