24 Ekim 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 3

24 Ekim 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İLLİ hayatımızın son çeyrek as- M rında her ân ve her yerde, davullar, düdüklerle ilân edil. biz; «on yılda onbeş milyon ya ratonığ her cinsten» bir millet ve memleket değiliz! Biz, en eski zamanlarda vardık;dün vardık, bugünde varız! Onlar hane- sini aşan şu kadar asirdanberi gerçek ve olgun varlığiyle yaşayıp gelen bn millet, 1921 de bir yağmur serpin- tisiyle, toprağın altından üstüne çıkı- vermiş bir mantar yığını değildir! Tş ve hedef: Ahlâk ve Hukuk Prof. Hüsnü Hâmit SAYMAN Aşağıdaki satırlarda ahlâkın hukuk ile münasebetini hülâsa etmek Metaş Zamanımızda hukuk ile ahlâkın sıkı bıtası ihmal edilmiş gibi görünüyor, Hal kuk sadece (dögmatik) inanış sistemlerine. yahut ananelere ve âdetlere ite etti rilmekte ve bütün bunlar,menşei akıl ve zekâ olan preasiplere irca makisdır. Hukuk, temelini bu suretle-akıldan aldık- a ahlâktan farklı olması pek tabiidir. Asrımızın hukuk telâkkisi, kökü maddeye dayanan kuvvet veya menfaat sera den bol bol feyiz almıştır. sebeple temeli çürüklür, Kuvvet veya Ese aslında fazilet değildir; çok defa fazilete izi aadet, arzu ile vusul-arasındaki te- e ve tevazünden ibaret olduğuna; fazilet ise rezilete müncer olan ifrat ile. meskenete varan tefrit arasında bir orta ve mutedil unsurdan başka birşey olma- ına göre, fazi değildir. Hukukun, geniş mikyasta câmi olması lâzımdır: Hu- kukun tam şekilde tezahürü siyasi taazzuy ile mümkün olmasına nazaran, eskilerin ahlâki yüksekliği siyaset De isin şari koymaları ve siyasi ve hukuki bil. gilere ahlâki taam > ilimler adını vermeleri, mânasız ve boş değildi. Fâra- bi'nin devlet ve hukuk ear > ideâl siyaset: ve idareyi ; «fazıla yırak- ması ve böylece diger niran ayır- ması, yüksek bir görüşün mahsulüdür; ar, şüphe yok ki, Makyavel'in ha lefleri tarafından çizilen yollardan daha fazla olarak insanları huzura sevk ve ileri hamlelere teşvik eylemiştir. ukukun ahlâk esaslarını. câmi ması kâfi değil, hatlâ hududu içine ala- mn ahlâk kaidelerini bozmaması şart- Ahlâki li zayıf olan bir hukuk isleminin müeyyedesi ne olursa olsu tesiri azdır. Böyle bir hukukun cari Ol duğu bir & ette, içtimai nizam, . Yi yetle ferdlerle zümreler arasındaki tesa- nüt ortadan kalkar. Zahirde ideolocya ih- tilâfı namı altında bir ahlâk veya hukuk buhranı başgösterir. Bü hal tarihin eski ve yeni devirlerinde ayni tarzda tecelli etmiş, hâdiseler tarih ire daima böyle geçmiştir. Örnek : 7 ia LP 4g DÜN VE BUGÜN amm İş ve Hedef | se Salih Zeki Aktay Bu hakikat, belirtilmesi bile' Gehalet teşkil eden “bir bedahettir, Bunu anlamak için, yalnız Söğüt kasaba- sında büyük Türk kahramanları eliyle kurulup Birinci Dünya Harbine kur- ban giden eski Türk devletinin - idare şekli ne olursa olsun - umumi hayatına şöyle bir göz atmak kâfidir. Çin sularından Dalmaçya'ya. Volga kıyılarından Cezaire kadar sahip olan ve hükmünü yürüten Türklüğü, bu gerçek ve sabit büyük Türk mazisini ve herşeyini inkâr, bir siyaset dala- veresi halini almıştır. Alelâde okuyup yazma işinden, âdi iplik bezi dokumasına kadar her şeyi, bugünkü rejim ve onun bağlı- ları, inkılâpla beraber yaptı di ye bilmek için, topyekün tarih ve ilmi inkâr "ve ifsat yolu tutulmuştur. Hayatımızı bugünden başlıyor kabul: ettirmek isteyenlere hitap : Biz dünde vardık; hem de nasıl, her şeyimizle şahane çapta vardık. Herkesten üstün, yüksek ve mükem- mel bir medeniyetin, yüksek ve mü- kemmel bir hayatın, yüksek ve mü- kemmel örneği halinde vardık. Son zamanlarda muhasebesiz hay- ranı ve mürakabesiz mukallidi olarak yaşamaya özendiğimiz Avrupa, Orta Çağın deliksiz karanjıkları içinde zelil, mahrum ve perişan sürünürken, ( Engizisyon ) lar altında eezilirken, (Endüljans) kâğıtlariyle - Cennetten arsa alıp satarken, domuzlarla kucak kucağa aynı çatı altında yaşarken, biz, mükemmel hayat şartlarına er- miş, dünya efendisi bir millettik. Yerli sanayiiyle, zengin ticaretiyle, idari hürriyetiyle, müstesna şevketiyle, ada- letiyle, nizamiyle, teşkilâtiyle, ilmiyle, sanatiyle, harsiyle, edebiyatiyle ve bütün bunları mihrakında toplayan şahsiyetli ye tezatsız dünya görüş- şüyle ve kelimenin tam mânasiyle vardık ve mevcuttuk Her yıl âdi ve beyinsiz bir pro- pagandanın gülünç göstermeğe ça İıştığı bu varlığa ait acaip günilğleki göz önüne getiriniz : Bir kara tahta... Bir sarıklı hoca .. Falaka... Değnek altında çığlık ko- paran çocuklar... Ve daha neler, daha neler! Buna benzer resimler karşısında her halde ve her defa tiksinti ve ürperti duymamanın im- kânı yoktur. Son 725 yılın «Misakı Milli» ahdiyle ve pek yerinde İstik- lâl Savaşı hamlesiyle bize kalan bu 2-59 vatan, şimdi gülünç ve iğrenç gös- termekten yer marifet tanımadı. mız Oo a rın mirasından son habbecik “değil midir ? Böyle ahmak propagandalarla kim kimi in- kâr ediyor? En yakın dünden bugüne kadar idare bişındakiler, valiler, sefirler, o müderrisler, muharrirler, âlimler , sam'atkârlar; evet, bu propagandayı yapanların kendileri, acaba hangi devrin, hangi yetiştirme sisteminin . mahsulüdürler ? . Herkes biliyor ki, son. 25. yıllık mahsuller, ünün tabiriyle « henüz görevlenip ödevlenmedi. O gün gelip çatınca, hiç şüphesiz, büyük bir boşluk devri açılacaktır. Şu mütearifeyi tekrarlamak lâzımdır ki, milli tarih, halkaları biribirine geçmiş ve kened- lenmiş yekpare bir zincirdir. Elbette ki, yeni tesislere, yeni usul ve sistem- lere, yeni kanun ve ölçülere ihtiyaç vardır. Fakat dünden kuvvet ve hayat almakda, ebedi bir zarurettir. Tarihte ilk defa top döken, ilk defa milyon: luk orduların menzil ve ikmal işlerini tertipleyen, tezgâhlarında o günün dretnotlarını hazırlayan, yerle gök dünyanın en nadide rümçüklerini dokuyan, dünyanın en zarif züccaci eşyasına renk il veren ve bütün bunlara uygun 'ruh ve mâna hayatını kuran, yahut kendi namütenahi derin ruh ve mâna ha- atına göre bütün bunları yerine ge- tiren asil varlığa, daimi ve sistemli bir nisbetsizlik ilân etmek ve bunu inkilâbın bir şartı saymak, “bu mille- tin altından ana temel ve dayana- ğını çekip yıkmaktır ! Adesenin göziyle her hafta bir Iş ve hedef: (Büyük Doğu) fotoğrafçısı di- yor ki : “İşte gerçek İstanbul! Gerisi sadece podra ve düzgün ve büyüklerin geçit yeri...

Bu sayıdan diğer sayfalar: