19 Aralık 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 2

19 Aralık 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

> & J slâm “ © islâm, ordu ve askerliği sımsıkı tutar. © Eski Türklerin «Büyük ordu» hakikat ve ruha EN oleik; Telde. ogAltun aş ve Almanların J, © islâm, «Herkes ne yaparsa yapsın, ben kendime bakayım » diyen ferdi ve pasif bir müessese olma- dığı, her ferdi tek tek ve bütün insanlık pilânını topyekün kurtarmaya memur biricik ve aktif vâhid olduğu için, hiçbir ferdi, hiçbir. cemiyeti ve hiçbir dünyayı kendi haline bırakamaz ; mutlaka kurtar- mak ve ebedi devlete ulaştırmak ister. Bunun için de, fikir ve ruh ordusunun önünde öe arkasında, her uzvu fikir ve mâna ile dolu, maddi kuvvet or- dusunu bulundurur. Gg İslâm düşmanlarının anlayamadıkları ve anlaya- mıyacakları şudur ki, bir operatörün elindeki nişter gibi, İslâm ordusunun kılıcı, yalnız merhametin, âzami lâtf ve ihsanın dletidir. Zira, ameliyat olma- mak için tepinen bir ölüm hastasından farksız olan- ları, istedikleri kadar tepinsinler ve çatlasınlar, kurtaracak, hem de zorla kurtaracaktır. ve Ordu o İslâmın gönül ve iman tarafında zora yer yok- tur; ve dinde ikrah olmadığı, Allahın emridir. Fakat son safhada işi gönlün nihai hükmüne bırakan İs- lâm, ilk safhada. gönlü karartan bütün pasları kal- dırıcı ve onu bütün menfi tesirler dışında kendi karariyle başbaşa bırakıcı maddi ri Br ad almakla mükelleftir. Ameliyattan sonra sa e ka- vuşan hastanın doktora minnettarlığı ne belli © Ölümsüzlüğü getiren İslâm, zaferden sağ salim dönenle, kanını cenk topraklarına içirip Allah uğ- runda ölene ait olmak üzere, ordusu için iki eşsiz ölümsüzlük rütbesi getirmiştir : Gezi ve şehid... Hiçbir ordu mefküresi, dâva ve eksiyon yolundaki mücadeleci insanoğlunun ayaklarını, bundan daha sağlam iki temel üzerine dayayamaz. © İslâm ordusunun gayesi «Allah adını yükselt- mek» tir; böyle bir namütenahilik pınarından su içen ' > ordunun, beşeri akıl ve ilimle donatılmış en ileri ve en pırıltılı bir nizam belirtmesi ve bu nizamın insan safları arasında en mükemmel bir mimari arzetmesi de, sadece borcudur. İdeolocya örgüsü. — BÜYÜK DOĞU 1001 ÇERÇEVE Ne (Büyük Doğu) nun 14 üncü sayısında şu yazıyı yazdım : Çocuklar! «İki istikamet arasında yalpaladığım oluyor. Bugün bunlardan birini tereddütsüz seçtiğim halde, ruhumun en mahrem vâdisinde pusu kurmuş bir (aksi dâva) ola- rak, yine ters istikamete doğru gözlerimi kaydırdığım oluyor İstikametlerden biri, beni doğuran milletin bütün içtimai yükünü sivrisinek gövdeme bindirip, sokağa, meydana, orta yere atılmak ; ve söylenebilecek ve söy- leyebileceğim her şeyi Haykırmak ve her âkıbete kat- . Sadece ertesi günü yazı yazabilmek için uyu- mak, üç rma hatırlamamak için yemek, serseri ve (reklâm) cı sanılmamak için giyinmek; ve fert yaşayışı, hususi hayat adına tek saniye sahibi olmaksızın didin. mek... Türk okuyucusuna zevk, Türk muharririne key- fiyet, Türk selâhiyetlisine insaf gelinceye kadar didin. mek... ikincisi ?.. Nem varsa satıp savmak, kitaplarımı okkaya vermek, çoluğumu çocuğumu akraba ve hayr sahiplerine ısmarlamak; kitap namına yanlışsız bir (İl mihal) den, hâfıza namınada «Şehadet Kelimesi» nden başka üzerime yük almamak; ve her hangi bir dağ ba- şına çekilip (Con Ahmet) beyin icat edemediği (devri dâim) makinsini, otlattığım keçinin sütünü emerek ve sütünü emdiğim keçiyi otlatarak yerine getirmek; sonra ıssız ufuklardan bir haber atlısı kollarcasına ecel süva- risini beklemek. İkinci istikamete o kadar uzağım ki, onu bu dere. Yılmayacağız, gün NECİP FAZIL KISAKÜREK sabah olacak? cede hayali ve hakiki tafsilâtiyle düşünebiliyorum. Me- rak etmeyin; ekseriyetle yanı başında olduğumuz ihti- maller, hayal edebildiğimiz değil, hakkında hiçbir şey düşünemediklerimizdir. Ve istikametlerden birincisi, cemiyete karşı, her menfiye rağmen nikbinlik; ikincisiy- se, müsbet tarafı kaç tane olursa olsun, zifiri bedbinlik... Evet, her menfiye rağmen bugün ben böyle bir nik- binim ! Ve aradabir yaradılışımı tartakladığım zaman, akşam üzeri, «Çocuklar, acaba sabah mı oluyor? Hay- di kahvaltı etsek!» deyip de son nefesini veren bir ih- tiyar gihi, acıklı bir see içinde daima böyle bir nikbin kalacağımı sanıyoru Ve müsaadenizle şimdi işi ters tarafından alayım ; acıklı bir gülünçlük içinde değil, belki gülünç bir acık- lıhk içinde, nikbin olmakta kendimi gayet doğru (rea- list) hissettiğimi söyleyeyim, Benim gülünç acıklılığım, ancak gündelik hayatımın miskin kadrosune göre ola- bilir. Zira inanıyorum ki, bir gün, bu memlekette bir- denbire bütün ruhundan ve maddesinden dâvacı bir nesil şahlanacak ; ve bir akşam üzeri, üzerine hafakan- lar basarak «Çocuklar, ne gün sabah olacak?> diye avaz avaz haykıracaktır. Ben, bu kadar güzel nidâya, bu. günden bir takım nota kâğıtları hazırlamaya çalışan- larla beraberim.» Şimdi de diyorum ki, yalnız ve yalnız Türk çocuğunun, Türk gencinin, Türk ihtiyarınma, Türk kızının, Türk kadınının, Türkün, Türklüğün ve Türk vatanının madde ve ruh hakkını müdafaa eden biz: Ürkmeyeceğiz, Bıkmayacağız, Bezmeyeceğiz !

Bu sayıdan diğer sayfalar: