19 Aralık 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 4

19 Aralık 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

gom gapser meye v çeke : K İMAMI GAZALİ 'DEN HİKA e Resulü bu- yurdu: — «Kavim, ancak, unsur- ları arasındaki mücadele yüzünden dalâlete düşer.> Gerçek tevil ve idrak ehli olmadıkları halde Kur'â- nın âyetlerini kendi kendi. lerine tevil ve tefsire kal kışanlar da bu dalâletin ön. ayak olucularıdır. Kur'ânı gerçek tevil ve tefsir hak- kı, en büyük tevil ve tef. sir makamına sahip bulu- nan Peygamberler Peygam- berinin, İbni Abbas Haz- retleri kaklalida olduğu gi. bi, ancak şu duasına nail olanlardadır : — «Yarabbi! Onu din hususunda ziyade anlayıcı eyle ve ona tevil ilmini öğret!» Yakup Peygamberin, eğ- lu Yusuf Peygamber hak- kındaki duasi da aynı hik- mete bağlıdır : — «Hak, rüya tevilini sana öğretti ve bu hususta seni seçti,» «Keşşaf» sahibi, b âye. tin tefsirinde diyer — «Allah Kitaplarının ve Peygamber ( sünnetlerinin üzerine tefsir ve tevile kalkmak, Allah tarafıdan kasd ve irade olunmamış bir mânayı baş- ka bir asla bağlamaktır.» Bu makamda nicelerinin ayağı, hem de ne türlü kaymıştır! Bunun sebebi, şahısların, tevil yolunda kendi akıl ve nefsaniyet. lerine kolayca kapılıvermek ve mukaddes — delâletleri kendi seviye ve idrakinin üstünde tutamamak © gibi zaaflarıdır. Namütenahi yüksek ve derin âyetlerin tevil ve tefsir kabiliyetin. den, bu adamlar çok uzak- tır. Âyetlerinin mutlak de- lâletmi yalnız Allah bilir; kısmi olarak da O'nun ilim ve hidayet verdiği âlimler... Namütenahi ince ilâhi sırları kendi kafalarına göre tefsir etmeğe kalkışanlar şu cevaba müstabaktır : — Allaha, işlerinden s0. - Tevil ve Tefsir Gazali'nin (Kur'anın Cevherleri) eserinden — Gavsi Özdönmez rulmaz. Sizeyse İşleriniz. den sorulur. düşününüz ! Ebu Hureyre, rivayet etti. ği bir Hadiste şöyle diyor: — «Biz kader bahsinde (İkinci suale: münakaşa ve münazaa eder. — O, karanlık bir yol ken, Allahın Resülü yanı. (o dur; yürüme! mıza geldi ve halimizi gö- Üçüncü suale de : rünce öfkelendi. O kadar — Bir çözülmez sırdır, öfkelendi ki, yüzü kıpkır. £ araştırma! mızı oldu ve şöyle buyurdu: Buyurdular. «Bununla mı emrolundunuz, Rübubiyetin, sırlarını bil- kaderin sırlarını çözmekle (mek isteyenler, aşk ve mi mükellefsiniz, ben bu. O ihlâs, sıdk ve tâzim, hayâ nun için mi size gönderil. , Ve emre imtisal etmek, dim? Biliniz ki, sizden evvel günahlardan uzaklaşmak ve gelen kavimler bu hususta (o mücahede yüzünü Hakka münâazaa ettikleri için he. (o döndürmek ve ilâhi rüzgâra lâk oldular ! Kader bahsin. (o göğüslerini açmakla Allah de münazaada bulunmama. kapısına devam etsinler, nızı şiddetle arzu ederim,» Hadiste buyurulmuştur : Hazreti Ömer, kendisine — «İlâhi bir rüzgâr eser; kaderden - sual açan bir Susunuz ve Oo şahsa: — O, dipsiz bir denizdir; ona girme Cevabını verdiler » Din dairesini içinden bozanlar : Alevi ve Rafızilere cevap Yazan : Garipoğlu Ri e Sünnet Ehli Din zümresi içinde bir kısım da vardır ki, Hazreti Ali ve evlâdını ve öbür Sahabileri, Âlemlerin Efendisi tarafından muhtelif Hadislerle konmuş ölçülere uygun olarak tanır ve bilirler. Işte Sünnet Ehli ismini verdiği. miz Kurtulmuşlar Fırkasının hususiyeti de, mevzuumuz- da, budur. Her Sahabi gibi Hazreti Muaviye de, Sahabilik dai- resinin kat'i çerçevesi içinde bulunmak şöyle dursun, bu dairenin merkeze pek yakın uzuvlarından biridir. Âlemlerin Fahri olan Peygamberin vahiy kâ- tipliği gibi üstün ve ulvi bir vazifede bulunmuş; aynı zamanda kayınbiraderliğini temsil ettiği Allah Resülü- nün defalarla medih, dua ve iltifatlarına nail olmuştur. Bu bakımdan Sahabilar arasında en büyüklerinden bir derece aşağı, fakat ortalarından yukarı bir mertebenin sahibi olarak tam mânasiyle içtihat kıymetinde bir şahsiyet belirtmekten hiç düşmemiştir. Binaenaleyh Hazreti Ali ile Hazreti Muaviye arasındaki bütün hâ. diseleri, sadece içtihat ve telâkki farkına atfetmek, bütün şahsi ve nefsani garazların üstünde görmek, iki tarafı da mensup oldukları muazzez İslâm dininin yük- selmesinden başka bir gayeye bağlı görmemek, bunu böyle bilmek ve buna böyle inanmak Sünnet Ehlinin borcu ve vazifesidir. 308 onu ihmal etmeyip göğüs- lerinizi açınız!» Çalışmak, ancak Allahın nzası olan şey üzerindedir. Bunu idrake takati olmayan- r bu mevzuda Ebu Hanife mezhebine göre dü- şünsünler : Bu itikada göre takati meydana getirmek Allahın işi, o takati kullanmak da kulun işidir. Mecaz ve ki- naye yoluyla değil, hakikat yoluyla işin iç yüzü Allahın kazasını inkâr ile, güya Hakkı zulümden ve kötülükten tenzih murad ederek, hayr ve şerri kul- dan bilir, «Cebriye» mez- hebi ise, bunun tam aksine olarak her işi Allahtan bildi ve kulu tam mâzur tuttu. Ve böylece Allahın hem kula irade vermek, hem de mutlak iradenin sahibi bulunmak arasındaki namütenahi ince sırrını anla- yamadı ve Allah'a zımnen acz isnadetti, Bu mezhep- lerin ikisi desağlı ve sollu dalâlet köşeleridir. Yol, «Sünnet ve Cema- at Ehli> nin yoludur. Bun- lar ne sağda, nede solda, sadece ortada ve selâmet- tedir. Onlarca, yâni bizce Allahın mutlak idaresi ba- kımından her yaratış Al lah'ın, kulun cüz'i gibi duran hâdisenin muaz- zam âhenk ve âlâkasını kuran da, mutlak kudre- tin sahibi olan Allah'dır. Başka bir tâbirle, ancak Allah'dır ki, kul aklına göre imkânsız olan bu uçurumu deldurmak kudretinin sa- hibidir. İlâhi fiilleri muhakeme ederken insan fiilerinin mahdut ve çerçeveli im- kânları içinde düşünen akıl, aklın ovarabileceğin son gaye olarak kendi kendisini mahküm etmenin ulvi id. rakine varabilse, o zaman derin bir süküt ve vevki ' bir kavrayış halinde namü- tenahiliği sezebilir,

Bu sayıdan diğer sayfalar: