5 Mart 1948 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 16

5 Mart 1948 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hasta Fahrettin Kerim ile bir bastası arasında şu konuş- Fahrettin Kerim : — Nasılsınız, beyefendi? Bir zamandan beri sizde tuhaf bir hal em Beni görünce hemen kaçı. veriyorsunuz! Sebebi ne- dir — Çoktan beri hasta ol- (Baştarafı 13 de) madım da sizden utanıyo- rum! Yüz suyu Şuna buna yüz suyu dö- kerek bazı işleri yürüten bir Osmanlı zarifinin. ken- disine itiraz edenlere ce- vabı : — Her değirmen &el ie girin dön- ezya; değirmen de vd eli dönüyor | mışlardı. Türkiye limanlarına, günde Mantık İktidar O sandalyesinden indirilen (bir irtikâpçının mantığı : — Devlet beni iktidar. dan indirmekle iyi etmiyor; ben kendi işimi gördüğüm kadar devletin de işini gö- rüyordam | Yakını görmek Bir devlet reisine, hükü. met başına geçirdiği bir adam için şöyle dediler : — Bu tâyininiz münasip olmadı. O adam uzağı göremez | Devlet reisi gülümsedi : — İyi ya, bana da yakını görecek bir adam lâzım! Bu zamana kadar başımı- za ne geldiyse yakını göre- memekten geldi | yük münakale yollarına, bütün liman- yerleşmişti, Türkiye buğdayı, arpası, yumurtası, fındığı, fasulyesi, peyniri, Cevizi, inciri, üzümü, tütünü, yapa- gısı, halısı; ve nihayet, üç yüz kalem tutan ihracat mallarımız. Tiryesteden Orta Avrupaya , Marsilyadan Avrupa ve Amerika sahillerindeki memleket- tere, İstanbuldan da Romanya ve gönderiliyordu. o Osmanlı Bankasının şaşmaz hesaplarına göre, memleketimizde de kırk milyon-altın Hira tedavül ediyardu. Buna, on mil. yon altın liraya muadil gümüşde ilâve edilince, Balkan Muharebesin. den sonra tedavüldeki altın liramız da elli milyonu geçiyordu, Aynı za. manda, yalnız İzmir limanına da her sene 20,000,000 Fransiz altın lirası geliyor, bunada İstanbul, Mersin, Samsun, Trabzon limanlarına gelen İngiliz, Avusturya altınlarından iba- ret otuz milyon altını da ilâve edin- ce, senelik elli milyon altın liralık bir ihracat memleketi halinde bulu- nuyorduk. Harici pazarlarımız da ra- kip kabul etmez bir vaziyetteydi. Fakat, memleketimizde başka bir servet menbaida vardı: Avrupa ser. mayesi, İstanbul ve İzmir limanlarını, yalnız. eski imparatorluğun değil, bü- tün Balkanların, Rusyanın ve Şimali , Afrikanın da birer istihlâk deposu haline getirmişti. Hemen hemen üç yüz milyonluk bir istihlâk pazarına ait bütün Avrupa ihracat malları, İzmir ve İstanbuldaki depolara konu. İuyor, transit geçiyor, sigorta, tahmil t Türkiyede yapılıyordu. . işin idaresi için de dörtyüz 'milyon altın liralık bir “Avrupa sermayesi, ortaya sürülmüştü. Bunun içindir ki, Avrupanın bütün büyük bankaları, Türkiyede yerleşmişler, bütün sigorta şirketleri, Türkiyede ana şubeler aç- mışlar, tahmil ve tahliye. su verme üesseseleri kurmuşlar, bütün dünya vapur şirketleri de bizde merkezler aç- 16 yüz gemi uğrar; yirmisi transit ge- çerse, sekseni de demirlerdi. Yalnız. tahmil, tahliye, su, sigorta, depo, senede hemen ve komisyon olarak, hemen kırk milyon altın İngiliz lirası > kalıyordu. Şüphesizdir ki, yer r sermaye de yavaş yavaş teşekkül etmeğe. başlamıştı | «Bu muazzam iş, bu akla sığmaz sermaye, Türkiyeyi silip süpürüp, yarı -müstemleke haline getiriyordu» denemez. Çünkü, sermayenin yüzde yetmişinden fazlası, ları haricindeki memleketlerin istihlâk eşyasına yatırılmıştı, Türkiyeden istifa. desi ise, mamül istihlâk eşyasının ithalâtından ibaretti Bu ithalât eş- yası, ihracatımızın yüzde altmışını bile geçmiyordu. Ancak, limanlardaki muazzam kârın bir kısmı, limanlarda yerleşmiş olup bu ecnebi sermaye- darlariyle münasebat- tesis eden şe- hirli Rum, Ermeni ve Yahudilerin ellerine geçiyor. bunlarda gayrımen- kullere. mücevherat ve kıymetli eşya ile ecnebi tahvillerine paralarını ya. tırıyorlar, bir kısmı da liman işlerini yapan işçilerle gayrimenkul sahiple- rine gidiyordu. Avrupalı olup Türki. yede yerleşmiş olan ecnebiler ise. hamen hemen yüz aileyi geçmiyordu. İhracat (o mallarımızın bedelleri de, memleketin dahiline dağılıyor, müs. tahsillerin ellerine gidiyordu. Yalnız, hükümet, bu iktisadi sistemden isti- fade edemiyordu. Çünkü, kapitülâs- yonlara dayanan ecnebi sermayesi, matlup vergiyi vermediği gibi, Tür- kiye ziraatinin sanayileşmesini, Türki- yede milli iktisada müstenit sistema- tik bir kalkınmayı da nazarı itibara almıyordu. Böyle bir hareket, serma yenin millileşmesiyle, yahut da bir dev. let garantisine dayanan ecnebi ser- ayesinin uzun vâdeli işlere yatırıl. malariyle kabildi. Netekim, bu gibi sermayeler, şimendifer hatlarıne, baz: limanlara da yatırılmıştı. Eğer, idare başında olanların akılları erseydi, bü- 436 Türkiye hudut-: lara, zirai makineleşmeğe ve zirai sa- nayie de yatırılabilirdi. Yalnız Rusya, şark vilâyetlerinde ve Karadeniz li- manlarında bu gibi işlere müdahale ediyor, birşey yaptırmıyordu Abdülhamid devrindeki iktisadi hayatımız, bu şekildeydi. O zamanın > bolluğunu, her köylü kâdının beşibirlik ogerdanlıklarını, şehirlerde de herkesin bir iş, bir ev sahibi öl- bilenlerimizin pek çokları Börekler. Yalnız, küçük lar, intizamsız para alıyorlardı. Fakat, evi olmıyan da yok gibiydi. Büyük şehirlerimizde, gayrımenkullerin sa- hipleri da yüzde doksandan fazlasiyle Türkler Bu ikea sistem, ( liberalizm ) mektebinin eseriydi Ancak, milli hâki- miyetin kontrolu haricinde kalıyordu. Kapitülasyonlar ise, siyasi hâkimiye- timizi hiçe indiriyordu, Bunun için. kapitülasyonların kalkması şarttı, O zaman, Türkiyeye yerleşmiş ve dün- piyasasında mevki tutmuş, pazar- larını kaybetmemek için. her türlü uyuşmaya mütemayil olan bu ecnebi sermayeler, milli kontrolümüz altına girer, Birleşik Amerikada olduğu gi- bi, Avrupa -sermayesiyle liman, mü- nakale, sulama, imar ve ziraati ka- liteleştirmek, madenleri işletmek, mil li bir deniz ticareti ni gibi bü- yük işler yapılabilird Kapitülasyonlar NN bu ec. nebi sermayesiyle anlaşmak imkânı da ortaya çıkmıştı. sermayesinin Türkiyed kaynakların: yanlış hesap edenler, milyonlarca altın İngiliz lirasının elle- rine geçeceğine'hükmetmişler; Kırım harbinden sonra kurulan ve hiç şüp- hesiz ki, bu ecnebi sermayesi saye- sinde dünya pazarlarına birleşen il- racatımızı da, memleketteki sermaye bolluğunu da, şahsi teşebbüsü de, ferdin ilcalarını da bir çıkmaza sok- muşlardı, Güya. ilerlemek değil, ge- rilemek matlüptu! Habil Âdem PELİSTER

Bu sayıdan diğer sayfalar: