17 Temmuz 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

17 Temmuz 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

l7Temmuz 1932 SÖN TELGRAFLAR SOFYA İNTİBALAR1: 9 Cumhuriyet SAN'AT VE EDEBtYAT Mektep gezintileri Fransızİngiliz itilâfı nereye müteveccih? M. Heryo teminat veriyor ama, Ame rika ve Almanya kuşkulanmaktadır Biz, büyük Avrupa ailesi içinde Paris 16 (A.A.) Âyan meclisinintizam ve sükunu tesis için iki büde nutuk irat eden M. Herriot, sağyük memleket arasmda mukaddem lam maliyelerin beynelmilel karışıkbir itilâf akti lâzım geldiğini düşünIıklarda başlıca kuvvetleri teşkil et dük. Bu iki büyük memleket tarihin tiğini ve bu karışıklıklar esnasında tevki ve ihtiva etmekte bulunduğu bazan ihtiratları teskin etmenin çok misallerle daha genç milletler üzerinmüşkül olduğunu söylemiştir. de bir büyüklük hakkma malik buLozan konferansının neticelerini îzah eden M. Herriot, Almanya'nın "bınmaktadır. İşte, bu suretle bu düJ&ncelerimizi dostane bir iştiraki me.siyasî şartlarına mukavemet etmiş .Jfei zihniyetile tahakkuk ettirmiş ololmasının yalnız cepheden görülmesi duk. icap eden mes'elelere mail ve miinharif bir istikamet verilmesini temin Berlin'de ve Moskova'da etmek için olduğunu beyan eylemişne diyorlar? tir. Paris 15 Fransız İngiliz itiLozan'da istihsal edilen neticeler lâfına karşı Amerika'da asabiyet deşu suretle hulâsa olunabilir: vam etmektedir. Alman gazeteleri 1 Almanya itilâf, gerek bu itilâfın, gerek Avrupa mil2 Çok sarih ve açık olan «Dosletleri arasmda İngiltere tarafından tane itilâf». teminine çahşılan anlaşmanın borçlar Bu son itilâf Amerika için mucibi mes'elesile alâkadar olmayıp Sovyet memnuniyet olduğu takdirde son Lo Rusya'ya karşı bir hareket olduğunu yazmaktadırlar. zan muahedenamesî kat'î bir mahi Moskova 16 (Hu. Mu.) îngilizyet iktisap edecektir. Aksi takdirde Fransız itilâfı burada Amerika'ya bütün memleketler Hoover moratorkarşı bir hareket telâkki edilmek yomundan evvelki haklarını tekrar tedir. müktesip olacaklardır. 30 ağustos Zafer bayramı Ankara'da büyük bir program hazırlanıyor Ankara 16 (Telefonla) 26 a ğustosta başlayıp 30 ağustosta nihayet bulan zaferin onuncu yıldönümü münasebetile Halkevleri Umumî m»rkezi tarafından bu sene fevkalâde bir tes'it merasimi pro«ramı hazır lanmaktadır. Bu merasimi hazırlı yan komiteyeimtün millî tejekküller "mmessiHeri ile ordu arkânından büyük rütbeli bazı zevat dahildirler. Komitfc âzalarından bazısının ileri sürdüğü fikre nazaran 26 ağustostan itibaren halkevlerinde büyük zafere dair menakip musahabe şeklinde ve harita üzerinde muhtelif müsamerelerle halka analtılacaktır. Bundan kastedilen mana on sene evvelki büyük heyecanlı günleri o günleri görmiyen veya küçük olan nesle ayni heyecan ile tattırmak ve yüksek manasmı telkin etmektir. Komite ayni zamanda geçen senekinden daha şümullü bir Dumlupınar seyahati de îhzar etmektedir. Ankara'da yapı laeak büyük askerî merasim Millet Meclisi ile istasyon arasındaki geniş sahada yapılacaktır. Ankara'da Kuduz çoğaldı Sıhhiye Vekâleti bir Daülkelp açacak Ankara 16 (Telefonla) Bugünlerde çoğalan kuduz vak'aları mii nasebetile Sıhhiye Veklâeti Ankara'da da bir daülkelp tedavihanesi açacaktır. Buraya tayin edilecek mütehassıslara kuduz vak'ası ihbar e • dilir edilmez mütehassıslar hastalan kendi evlerinde tedavi edecekler rfîr. Diğer taraftan kuduz v'ekayi inin nüne geçmek üzere Sıhhiye Vekâleti Belediye ile görüşmüş ve sa • hipsiz köpeklerin itlâfı mes'elsi kararlaştırılmıştır. Belediye bugünlerde itlâfa başhyacaktır. Darülbedayi Bursa'da Bursa 16 (Hususî) Darülbe dayi san'atkârlarından bir kısmı buraya gelerek temsiller vermeğe başlamışlardır. UzunköprüKeşan arasmda doğru hat Tren kazası Tahkikatı neticeleniyor Ankara 16 (Telefonla) Beylikköprü tren kazası hakkmda Nafıa Vekâleti inşaat dairesinin ve Devlet demiryolları yol ve cer mühendislerinin hazırladıkları raporları Nafıa Vekili tetkik etmiş ve neticeyi not halinde tesbit etmişse de bugün devaîr tatil olduğundan ancak yarın ütehassıslarm iştirakile yapılacak münakaşalardan sonra vaziye • tin tebellür edeceği anlaşılmaktadır. Edirne 15 Şark şimendiferleri müdiir ve mühendisleri harbi umumide inşasma başlanan Uzunköprü Kesan hattında tetkikat yapmaktadırlar. Maksat ya bu hattı tamamlamak veya Alpullu Hayrebolu, Malkara tarikile Keşan'a yeni bir hattm güzergâhını tayin etmektir. Heyetin tetkikata başlaması muhit halkmı çok sevindirmiştir. Yugoslavya'da diktatörlük Peşte 15 Belgrat'tan haber verildiğine göre Yugoslavya'da yeni bir inkılâba intizar olunuyor. Parlâmentoda sabık diktatör Zifkoviç'in riyasetinde ve toplandıkları otelden kinaye ola • rak Bristol grubu isimli müfrit bir grup teşekkül etmiştir. Zâhirde İtalyan faşistlerine ve Hitlercilere karşı Yugos lavya'yı sıyanet maksadı ileri sürülmekle beraber hakikatte bu parti demok rasiyi menederek diktatörlüğü ihya arzusundadır ve Marinkoviç fırkasile mücadele etmektedir. Srchkitch'in riyasetindeki yeni kabinenin yakında düşeceği ve tekrar diktatörlük ilân edileceği muhakkak addediliyor. Acemi bisikletçiler Ankara 16 (Telefonla) Ankara Belediyesi acemilik yüzünden halkı iz'aç eden bisiklet sahiplerine şoförlerde olduğu gibi ehliyetname vermeği kararlaşbrmıştır. 15 ağustosa kadar kendilerine miihlet verilmiştir. Olmadığı takdirde bisiklete binmeleri menedile • cektir. CUMHURİYET'in edebî tefrikası: 3 (Bankya) köyünde sabahları ek seriya civardaki ormanda dolaşırım. Bu sabah Sofya'dan gelen ilk tren Hun împaratorluğu tarihinin kesyolcularım seyretmek için istasyona kin çizgilerini canlı ve net bir tablo gittim. Pazar veya yortu günü olma • halinde, konferansın dar çerçeveyışına rağmen tren çok kalabalıktı Vagonların pencerelerinden bir çok sine muvaffakiyetle sığdıran Afet Hanım, diyor ki: baş uzanıyordu. Tren durdu. Yaşlar «Hun'lar, zannolunduğu gibi, A v16 ile 20 arasında sırtlarında dağar rupa'da göçebe ömrü geçirmiş bir cıkları ile iki yüz kadar genç ' kavim değildir; bilâkis toprağa bağsür'atle indiler. Dördor, dörder di züdiler ve ağız armonikası dedi'' lanmışlardır, evlerde, köylerde ve küçük çalgıyı en önde giden dört kız fehirlerde otururlardt. Hün kralları çalmağa başladı. Hepsi de asker gib en son modelde yapttrdıhlart kap ayak uydurup yürümeğe başladılar. Iıcaların taşlarını uzaklardan ge tirtecek kadar ince hisli idiler. ZiBu kafilenin kır seyranına giden yafet sofralartmn intizamı ve manbir meJttep olduğunda şüphe yoktu. Çünkii'jın arkada yaşlı başlı bes altı zarası Roma saraylarında göriilenkadmm hallerinden mvallim olduk lerden başka tülii değildi. Büyük sa1 ları belli. Benim için tam bir t* ' nayi ve ticaret Hun'laru isgal et mevzuu idi. Peslerin*» takıldım. Git tikleri hususlardandt.» tikleri yere kad^r ben de gidip nası' Yunus Nadi Beyin bence pek kıyvakit çeçirecAklerini srörecektirn. metli daveti ve teşviki üzerine, dört sene evvel «Cumhuriyet» te yazd'ı Bir çeyre» sonra köyün haricine çıktık. Fakft benden başka erkek bu ğım «Attilâ» ismindeki tarihî ro Iunmadığından muallim madamlar manda ekseriya bir canavar postu dan birinin dikkatini celbettim. Baiçinde görülen bu kavmin insanî ve na bir sey söylemediler ama, dikkatli. medenî taraflarım göstermeğe ça • dikkatli dönüp bakmağa başladılar. lışmıştım. Attilâ'yı tarihî bir sima olNihayet konuşmağa mecbur oldum. maktan çıkararak bir masal kahramanı haline sokan türlü iddiaları îçlerinden en yaşlıcasına yaklaş ve rivayetleri bir tarafa bıraktım, tım. Affedersiniz madam fransızca bilir misiniz? Deditn. hakikî hüviyetini bulmağa, şahsi yetinin sırlarına ermeğe uğraştınrii Biraz bilirim. Bir şey mî so racaksınız? Bunun için, kitabımın romandan zi Evet! Bu *enç kızlar hakkmda yade tarihe ait parçaları tamamile vesikalara istinat eder ve sahife nimalumat soracaktım. hayetlerinde, mehazlar, not halinde Sofya Kız San'at mektebi. Ka işaret edilmiştir. Benim romanım naat notlarını alan birinci ve ikincî dan pek az sonra, mükemmel bir sınıflar kır eğlentisine gidiyorlar. «Vie d'Attila» yazan ve eserinin ter Siz, Fransız mısınız? cümesi gene Cumhuriyet'te çıkan Hayır Türk'üm, îstanbul'da Marcel Brion da hemen ayni me • muallimim. Mektep görünce cazi hazlardan istifade etmiş. Bunlarm besine tutuldum. Bilâihtiyar pesi nizden yürüdüm. Biz biraz u*ak gl içinde en emniyetlisi, 449 tarihinde, deceğiz, vorulmazsanız siz de gele imparator ikinci «Theodote» emrile bilirsinîz? Attilâ'yı ziyaret eden elçi heyeti a Uzak! Ne kadar ve nereye gi zasından, Yunan âlimi «Priseus» un diliyor? «extratik» leridir. Bu müverrih, Tu StMaria manastırına sridiyoruz. na havalisindeki bütün Hün ellerîni Buradan iki saat çeker. Orada yemek dolaşmış, Attilâ ve kadınlarile yakınyivecekler ve akşama kadar eğlene dan tanışmıştır. Sonra, 550 de mucekler. asırlarının tarihini yazan «Jorna des» geliyor. Gerek bu müelliflerin, Hem yürüvorduk, hem suallerimi soruyordum. Madamdan öğrendik gerekse «Hildebrand» türkülerile lerim: «Nibelungen» masallarının ve Ma Kendisi Sofya'nm su basmühendisi car an'anelerinin anlattıkları Attilâ'dan ve Hün kavminden bizde kaDr. Bernof'un refikası. Yirmi se nedir bu mektepte dikis ve biçki lan mütenakıs intibalann hulâsası muallimi imiş. Brüksel'de Rue de Afet Hanımın tasvirine hemen ayPoinson'de Ecole Prof essionelle'de iki nen mutabıktır. sene tahsil pörmüş. Mektebin mü Töton ve Latin efsanelerinin yıd!re»î ve daha altı muallimi ayni kıcı ve paralayıcı bir insan timsali mektepten mezun imişler. Mektep haline soktukları Attilâ'nın simnsı, hususî ve neharî, 700 mevcudu var. Cermen türkülerinde bambaska göBunlarm 300 ü meccanen okuyor. rünüyor. «Histioire O1 Attilâ» müel Hükumet her sene bir miktar tah sisat veriyor. Tahsil müddeti üç sene. Iifi, enstitü azasından, Amedee Yedi senelik projimnazı bithenleri a Thierry diyor ki: Iıyorlar. Mektepte ayrıca iki senelik «Cermanya'mn an'anevî türklüeri muallim kursları var. San'al mual bize başka türlü bir levha arzedi limi yetiştiriyor. Oraya girmek için yor. Kabalığından gittikçe sıyrılan 5 senelik liae tahsilini bitirmiş olmak Attilâ, daha sonraları Charlemagne'in şart. ismine izafetle neşredilen romanlarda ve şiirlerde oynadığı role benzer Mektepte en ehemmlyetli ders mutfak işi, yırtık örmek, yama yamamak, çorap örmek, elbise dikmek. Mektebin kırk dokuz senelik bir Kahire 16 (A.A.) Yüzde 3 faizli mevcudiyeti var. Evvelce Kachn Birli ve ikramiyeli Mısır kredifonsiye tahvilğinin biçki yurdu imiş, yirmi beş se lerinin dünkü keşidesinde: ne evvel mektep şeklini almıç. 1886 senesinde çıkarılan 235,346 Kızlar her gün mutfakta nisirdik numaralı tahvil 50,000, 1903 senesinde leri iki türlü yemekleri öele vakti çıkarılan 694,353 numaralı tahvil istiyen talebeye on leva (on bcş ku50,000, 1911 senesinde çıkarılan ruş) mukabilinde satıyorlar. Talebenin sırtında lâcivert b!*5z e 127,494 numaralı tahvil 100,000 frank kazanmışlardır. teklik, başlarında lâcivert bere, a yaklarmda siyah tire çorap, bazıla rında kaba isku*pin, bazılarında jimnastik pabucu vardı. Çorapların çoğu bir kaç yerinden örülü idi. Roma 16 (A.A.) İtalya Kralı, M. Muallim madam benim sormak Marconi'nin yatını ziyaret etmiş ve yalığıma vakit bırakmadan mektepte pılan telsiz telefon tecrübelerinde hazır ipekli çorap ve süslü elbise yasaktır. Talebe arasmda hasedi mucip olacak bulunmuştur. şeylerden çok sakınızır, dedi. iki saatte manastıra geldik. Yolda tılar, karınlarını doyurdular. Bana da kaşkaval, yumurta, hıyar kram kızlar kısım, kısım şarkı söyliyerek yürüdükleri için yorgunluğu duyma ettiler. Yemekten sonra millî şarkılar dık. Hiç mola vermediler. Manastır söylediler ve hora tepmeğe başladı bir ormanın içinde iki dağra sağrısı a lar. B«n onları eğlenirken bıraktım. Muallim madamlardan izin alıp köye rasında. Buz gibi bir su kayalardan şarıldıyarak iniyor. Zavalhlar çok a döndüm. SELİM SIRRI cıkmışlar. Derhal dağarcıklarını aç Afet H m konferansı münasebetile. PEYAMİ SAFA bir rol oynor. O müthiş Attilâ sulhperverdir, misafirperverdir, hatta pek hoş bir adamdır; şenliklerde, ziyafetler neş'eli bir arkadaştır.h Şu veya bu; fakat Hun'ların ve Attilâ'nın medeniyetle alâkası ne olursa olsun, beşinci asır Avrupa'sm da, yalnız yıkıcı değil, yaratıcı bir rol oynadıkları muhakkaktır. Şalon meydan muharebesinden bahseden muhterem Afet Hanımın dediği gibi hele: «Attilâ bu meydan muharebesini kat'î bir zaferle neticelendirmiş olsaydı, bütün Avrupa'yi bir idare altmda birleştîrmek ihtimalini elde edecekti. Bu takdirde, Avrupa'mn umumî manzarası, bugün görüldü ğünden başka türlü inkişaf edebilirdi. Attilâ, dün Briand'în tahayyül ettiği şeyi on beş asır evvel yapama mış olmakla beraber, Avrupa'mn bugünkü umumî manzarasını hazır lamış en büyük insanlardan biridir. Bunu romanımın başlangıcında şöyle izaha çalışmıştım: «Vaktile İsrail oğullarını Arzı Mev'uda kavuşturan ilâhî kudreti, beşinci asırda, Cermen'lerin elinden alarak şerre, fesada, her türlü seyyielere düşmüş insanları kırbaçla mak, onları daha canlı, daha yüksek, faziletkâr ve hayırhah bir medeniyete hazırlamak! tşte Attiiâ'nın izahı. Attilâ Allah'ın kamçısıdır. «Şüphesiz Attilâ Allah'ın kaçmısıdır. Çünkü onun esmer yağız ka fası, Tuna boyundaki bürcü baru lar üstünde parlamasaydı, birbiri ardı sıra çöken ve inkırazlara mah kum devletlerin çürük yapraklı bir albümü haline giren beşinci asır Avrupa'sı kendine gelemiyecekti. Uyuşuk bir atın etlerine inen kamçı darbeleri, niçin ve nasıl bir zulüm olmıyorsa ve yaşamak kudreti verdiği için meşru telâkki edıliyorsa, Attilâ'nın da yangınlar, zelzeleler ve taunlar salarak beşerî meskineti sarsması meşru ve ulvidir. Bu ma nada bir barbarlığm ona isnat edilmesinden ne çıkar? Attilâ yaratıcı tahripkârdır.» Atilâ'nın şerrine uğrıyan millet lerin hafızasında, korkunç, vahşi ve yırtıcı bir hayali kalmış olabilir; bunun aksini gösteren türküler, şi irler ve masaılar da var. Şu veya bu, Afet Hanımın dediği gibi, A+tilâ o büyük meydan muharebesini kazansaydı, Avrupa'mn umumî manzarası bugün görüldüğünden başka türlü inkişaf etmiş olacaktı, şüphesiz; fakat Attilâ isminde bir adamırt ener. jisi, o tarihte, bir kasırga halinde esmemiş olsaydı, Avrupa'mn umumî manzarası gene bugün görüldüğünden başka türlü ve şüphesiz bugünkü medeniyetin çok aleyhine inkişaf etmiş olacaktı. Elbette her yıkan adam bir yaratıcidır. PEYAMl SAFA NALJNA M1H1NA Doktorlar mes'elesi Mısır kredifonsiye keşidesi italya Kralı M. Marconi'nin yatında r Yusuf Ziya Bey arkadaşım, dok torlar mes'elesi hakkmda yazdıgım yazıya cevap verdi. Kendi yazısımn hoşuma gitmediğini söylüyor. Halbuki fıkramı dikkatli okusa lardı, hiç te öyle bir şey »öylemedi ğimi görürlerdi. Evvelâ, arkadaşı mın yazısını güzel diye tavsif ettim. Sonra da, doktorlann şu veya bu taleplerini değil, haklarını aramağa çalışmalarını tabiî, haklı ve taklide lâyik buidunı. Çünkü hakkını müda faa etmeği bilmek en büyük bir me» deniyet ve tekâmül alâmetidir de on> dan... Her memlekette olduğu gibi bizde de meşhur doktorlann ücretleri binnisbe yüksek olacağını ve onlara zenginlerin gideceğini, fakirlerm ise kendilerini mecburen şöhretsiz doktorlara tedavi ettireceklerini yazarken de ortada mevcut bir hakikatten bahsettim. Fakirlerin genç ve şöhretsiz doktorlar tarafından tedavî edilmesi, benim mantığım değil, hâdisatın mantığıdır. Ben, fakir halka meşhur doktorlar bakmasın ve bakma malıdır demedim; bu bahiste münakaşa beyhudedir, bu, böyledir ve böy. Ie olmakta devam edecektir, dedim. Çünkü memleketimizin idare şekli, herkesin ferdî sermayesini ve ser bestii sâyini tanıyan bir rejimdir. Meşhur doktorları fıkaraya bedava bakmağa icbar edemeyiz. Muhterem arkadaşım bana «halk efendimiz» den bahsediyor. «Halk efendimiz», sadece fakirler değildir, Memleketin zengini, orta hallisi, fakhri, cahili, münevveri hepsi «halk efen dimiz» denilen millet kütlesini teşkil etmekle beraber kabul edelim ki «halk efendimiz» yalnız fakirler den ibaret olsun. O halde neden yalnız doktorlardan «halk efendimize* bedava bakmasını istiyoruz da Abdullah Efendi lokantasının açhktan nefesi kokanlara bedava istakoz yedirme sini istemiyoruz. Perapalâs'ın, kif günlerinde, sokakta titresen fakirler e sıcak ve tnuhteşera odalarını açmaunı istemiyoruz, iki bacağını memlevet uğrunda feda etmiş bir askerin koltuk değneği ile kan ter içinde yürüyeceğine herhangi bir harp zen gininin mükellef otomobiline binmesini istemiyoruz. İstemiyoruz, çünkü o vakit ortaya bir rejim mes'elesi ve komunizm prensipleri çıkar. Bizim rejimimiz ise ferdin her türlü sennayesine hürmet eden bir rejimdir. Doktorun da sermayesi, ilmi ve tecrübesidir. Bugünkü prensiplerîmizle ve kanunlarımızla serbest doktordan fakir halka bedava bakmasını istiyeı meyiz. Esasen, memleketin servet se« viyesine nazaran aldıkları ücretleıî, yüsek added'ebîleceğimiz bir kaç ihtikâr addedebileceğimiz bir kaç ., müstesnadan başka, hemen bütün meşhur ve gayrimeşhur doktorları mızın tedavi ücretleri yüksek de ğildir ve etibbamız, diğer memleketlerin doktorlar ma nazaran, insant ve içtimaî vazifelerini yapıyorlar. Ek Lloyds 16 (A.A.) «Yeni Orle »erisinin ücretsiz tedavi ettiklerî ; anda» Louisiane'da Goodhope'de Ame hastalann miktarı hiç te az değildir,^ rika'Iı bandıralı Rawleigh Warner vaDoktorlar Anadolu'nun ucra yer ' purunda bir infilâk olmustur. lerine gitmiyorlarmış... Evet, öyle Tam benzin hamulesile yüklü buludir; fakat Anadolu'nun ucra yer nan bu gemide infilâk neticesinde 4 kişi lerine isteğile giden serbest meslek kaybolmuş ve 5 kisi de ağır surette yanerbabından münevverler hangisîdir mıshr. sanki... Bu, umumî bir kusurdur ki hepimizi evvelâ İstanbul'a, sonra da' diğer b?»vük şehirleı;e bağlar; Hatta Anarfolu'nun ucra yerlerinden gelenleri bile... Yusuf Zîya Beyle Abidin Daver gidip Çemişgezek'te gazete çıkarı^ yorlar mı ki, Besim ömer ve Tevfik Salim Paşalara şark vilâyetlerinde tababet yapmıyorlar, diye kızmağa hakkımız olsun. Elbette ben de isterim ki en meş hur profesörler, fakirlerî ve orta hal» lileri bedava tedavi etsinler, en büyük/ etibbamız, İstanbul'u bırakıp köy köy dolaşsınlar, fakat bu temennilerin ferdin sermayesine, sâyine hürmet eden Türkiye'de değil, komünist Lutfen sahifeyi çeviHniz Bir gemide infilâk Hayat Ansiklopedisi 12 Dün Çıktı ıncı cuz J Bir Tereddüdün Romanı Peyami Saf a Fakat bu ikî eserin uyandırdığı ha. yaller birbirine karışmağa başlamıştı. Venedik gecelerinin uğultuları ara • sında bir otel kapısı. Gölgeler uzanıp kısalıyor. Gondollardan gelen şarkılarm içinde keskin bir ses: «Çay iç, çay, çay iç!» ve üstünde sigara külleri yüzen kara kırmızı bir su. Pembe ve saf bir aydmlık içinde hep yıldızlar görüyorum.. Evet, niçin böyle bir otelin yatağında kıvranıyor ? Kimdir o gölgeler? Muallâ yeniden o türkçe kitabı eline aldı, bıraktığı yeri buldu ve okumağa devam etti: * «Yatağın kenarına oturmuş, bir eliain tımaklaruu pteki elinin bileğinç geçirerek şiddetli bir ıspazmozla mücadele ediyordu. Vücudü iki kattı. U. zanmaktan korkuyordu. Başını yastığa bir daha koyacak olursa şiltenin uçurumlarında kaybolacağını sanı • yordu. Ayağa kalkarak üç adım ötedeki musluğa kadar gitmeği denedi. İkinci adımda, yere düşmemek îçin kollarım uzattı ve musluğun taşını tuttu. Başı öne doğru sarkmıştı ve birdenbire şiddetlenen yeni bir ıspazmoz içinde gözleri karardı ve kustu. Artık ayakta duracak halde değildi ve kendini yatağa attı. Açılması lâzım geldiği halde fenalığ» çoğalıyordu. Avuçlarile yorganı dîdiklemeğe ve inlsmeğe başladı. "Bir gelen OIMI» 4iye düşünmUftü; fakat seainin dışarıdan duyulmıyacağını ve ne kadar kendini zorlas^ daha fazla bağıramıyacağım anlıyordu. «Aklına hizmetçiyi çağırmağa mahsus elektrik zili geldi. Yatağa yüzü koyun kapanmıştı. Bu zil düğmesinin nerede olduğunu hatırlamağa çalışıyordu. Başını hafifçe kal dırdı. Karyolanm başında bir tel sarkıyor. Bu mu? Gözlerini bu telin sonuna kadar yavaş yavaş indirerek bir elektrik düğmesi gördü. Kolunu o tarafa doğru uzatt!. Fakat gözleri kararıyor ve parmakları düğmeyî tutamıyordu. Büyük bir gayret sarfetti ve nihayet düğmeye bastı. Fakat zil çalacağı yerde dolabın üstündeki abajurun Iâmbası yanmıştı. Zil düğmesi değilmiş. Başı tekrar yastığın üstüne düştü. Zil düğmesi. Şimdi bütün ümitlerini ona bağlamıştı. Kemik düğmenin küçük beyaz yuvarlağı, muhayyelesinde, bütün öteki hayal Ierî söndüren hâkim ve parlak bir nokta halinde sertleşiyordu. Nerede bu d s ğ m e l Oraya kadaı; gidebilir mi? Yerini hatırlıyarak bulamıyacağını anlayınca, düğmeyi gözlerile aramağa karar verdi. Bir taraftan da hayalen rfüğmeyi buluyor ve ona var kuvvetile basıyordu. Gözlerile odanın içini iyice kavrıyabilmek için arka üstü yatması lâzımdı. Vücudünün büyük sarsıntılara dayanmadığını anladığı için yavaş yavaş döndü. Fakat gözlerini odanın duvarlarında gez dirmek güç. Bebeklerin küçük bir kavis çizmesi bile başını döndürüyor. Bir kaç defa gözlerini kapamağa mecbur oldu. Muhayyelesinde hep o kemik düğmenin küçük, parlak ve beyaz yuvarlağını görüyordu. «Nihayet, son açılışında, gözleri oda kapısının sağ kanadı üstüne düştü. Biraz daha sağa doğru meyletti ve orada, kemik düğmenin küçük beyaz yuvarlağını gördü. Hakikat olup olmadığını anlıyabilmek için gözlerini beyaz noktanın üstüne dikiyor ve kuru bütün beynini sıkarak o beyaz nokta üstüne dikkatinden bir damla akjtmak istiyordu. Sonra emin pl • du: Elektrik düğmesi orada. Vücudü o noktanın üstüne atılmak için, gerilip gevşedi. Yatakla kapı arasındaki mesafe, korkusu • nun artması nisbetinde uzuyor ve beyaz küçük nokta uzaklaşıyor, sisler ve karaMılar içinde kayboluyordu. Oraya kadar gidebilmek için bir tec rübe yapmağa karar vermişti. Kendini hiç sarsmadan bir bacağım karyola nın yanmdan sarkıttı, arkasmdan ö tekini. Ve bir ayağını gererek uzatıyor, yere değdirmeğe çalışıyordu. Fakat parmakları yere dokunımca, şiddetli bir refleks hareketile ba cağı kasıldı ve dizleri bükülerek vücudü takallüs etti. İspasmoz artmış ve vücudü iradesinin emirlerinden tamamile çıkmıştı. O vakte.kad*ar giz li ve müphem bir surette içinde gezinen ölüm korkusu, bu sefer, soğuk bir parıltı gîbi şuurunu kaplamıştı. «ölüyorum!» diye düşündü. Ellerinin ve ayaklarınm soğuduğunu duyuyordu. Fakat bu «ölüyorum!» fikri onu, birdenbire yerinden fırlattı. Hiç düşünmeden yataktan atlamıştı. Ka pıya doğru iki adım atınca gidemi yeceğini anhyarak tekrar musluğun taşma tutundu. Yeniden boşahyordu. Musluğun taşında kırmızı renkler gördü: Kan; midesinden kan geli yordu.^> Muallâ uzaklardan bir ses duyar gibi oldu. tyice işitmemişti. Gözleri nin içinde esen şiddetli bir rüzgârla karanlık bir otel odası ve sesler, karartılar, gölgeler savruluyodu. Dışarıdan gelen ses, içindekî sese ve gölgelere karışıyor, bazen hepsini dağıtarak bir alev gibi yayılıyor ve daralıyor, hatırlanmasile, unutulması bir olan kısa bir anlayış anı halinde kahyordu. Bu ses yavaş yavaç kuvvetlensneğe ve ilk önce kulak sinirlerile idraki arasmda gezincn buğo halinde, hafif bir duygu iken şişmeğe ve sertleşmeğe başladı. Ya • kınlaşıyor ve büyüyordu. Mabadi Var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: