May 1, 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 8

May 1, 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 Wayw U35 Cumhuriyet SAĞLIK BAHİSLERİ Teneffüsü tanzim etmekle tedavi olunan hastahklar Yeni tedavi usulü sayesinde 15 senedir kronik karaciğer hastalığı çeken bir adam 3 günde iyileşti Köylümüztin hayat meseleleri Yolcuları uluslar kurumu gibi olan bir yat! Köy davasını halle nasıl Mm. Koti, Figoronun sahibi, Paristeki Çek sefiri ve nereden başlamalıyız? ve Romanyanm en büyük şairi şehrimizde... Küçük Itilâf, Stresadan niçin memnun değil? Mevzu, nihayet cemiyetin topyekun kalkınması, soysal ıslahat sahasına dayanıyor 2Bugün her Türk Türkiyede bir köy davası olduğunu biliyor. Yülardan beri devam eden neşriyat ve devletçe yapılan işler bu dava çevresinde bir «efkân umumiye» yapmıştır. Hemen hergün gazetelerimizde köy ve köy cülük sorumlan üzerinde yazılar gö rüyoruz. «Cumhuriyet» bunlann içinde bilhassa başta geliyor. Şüphesizdir ki ulusal bir dava çevresinde böyle genel düşüncelerin doğması hastalığın iyileşmesi için çok ha yırlı birşeydir. Fakat bu kadan maksad için yeter mi?. Dikkat ediyorum. Köyün derdlerine deva bulmak için düşünenler, yazı yazanlar içinde hemen herkes netice leri sebeb ve çok defa sebebleri netice yerine alıyor. Hâdiseleri ya tek tek müşahede ediyor, yahud büsbütün enfüsî bir metodla tahlillere girişiyor. Çok defa muayyen bır hâdisenin izahını başka cins bir hâdise ile yapıyor. Hulâsa, soysal karakter taşıyan bir hâdiseyi, meydana getiren birkaç âmil Stimulus in yalnız birini görebilerek ötekilerini ihmal ediyor. Bu suretle, üzerinde tahliller yapılmak istenen hâdise hakkmda verilen hüküm büsbü tün «ampirik» kalıyor. Daha başka türlü söyliyelim: Köy mevzuu üzerinde «ilimsel» çalışılamı yor. Yazılan şeyler köy derdinin bin de bir «tezahür» leridir, tepkileridır (aksülâmel). Köylerimiz cahildir, hastalıklıdır, kültürsüzdür (çok yanlış bir hüküm!), teknik çalışamıyor.. gibi hükumler neye yarar. Bunlara dennan olabilecek tedbirler tavsiye ediliyor: Mekteblerin sayısını çoğaltmalı, hastaIıklan iyileştirmeli, muallim, doktor, iyi idare adamı göndermeli, ekonomik teşkilâtı kuvvetlendirmeli, köylüyü uyandırmalı, köy kahvelerini kapatmah, köy sandıklan kurmalı, köylünün bor cunu hah'fletmeli... gibi. bu «hüsnüniyet» ler hâdisenin yürü mesioe işlemesine, köy derdinin'deva lanmasına hiç te tesir edemiyor ve edemez de.. Bu hal karşısmda insan şöyle dü şünüyor: Köy işini devlete bırakarak alt ta rafını düşünmemeli, devletin bugünkü köy siyasasını yeter bir tedbir diye onamlıyarak köyün yükselmesini zamanın keyfine bırakmalıdır. Medem ki hâlâ haykınyoruz: Köy fakirdir, köy bakımsızdır, köyü kur tarmalıyız... Demek oluyor ki şimdi ye kadar alınan tedbirleri hastalığın ilâcı yerine koymuyoruz. O halde şu neticelerle karşılaşıyoruz: 1 Devletin köy hakkmdaki ted birleri yeter değildir. 2 Tedbirler iyi olmakla beraber tatbikatta zorluklar vardır. Yani devlet teşkilâbnı işletecek unsurlar yoktur. Işte bugün bu iki hükümden birısini onamlıyarak mevzuu ona göre düşünmek durumundayjz. Ben, yazılan yazılardan şunu anlıyorum: Köyün kuvvetlenmesi için hem dev let teşkilâb eksiktir, hem de mevcud teşkilâtı iyi idare edecek unsurlar.. Şu halde dava başhbaşına bir memleket, bir sosyete davasıdır. Yani işin temeli henüz kurulmamışbr. Bunu böyle te lâkki edince şu sorguyu soruyoruz: Işe nereden ve nasü başlamalıyız> Bugün bu sorguyu kendi kendine sorduktan sonra buna cevab verenler vardır. Fakat bu cevablardır ki derdın iyileşmesi için hiç te iyi tedbir sayılamaz. Burada en mühim bir noktaya işaret etmek lâzım geliyor. Çok büyük ve derin bir devrim içinde yaşıyan Türkıyede siyasal ıslahat hakkmda yüksek zümrenin şimdiye kadar hiçbir şey söylememiş olmasıdır. Söylememiş diyorum. Bu sözümü yanlış anlamamalı dır. Hakikatte çok şey yazılmış ve söylenmişbr. Fakat iddia edilebilir ki bu yazılan şeyler hiç te yazılmış, söylenen sözler söylenmiş sayılamaz. Her devrim bir takım prensiplere dayanır, yahud bir takrnı prensipler doğurur. Türk devrimi şu prensipleri I doğurmuştur: Milliyetcilik, cumhuri I yetcilik, devletcilik, inkılâbcılık, lâik lik, halkcılık. Bu alb prensip devletin «yapıcılık» programına temel olmuş tur. Bugün Türk sosyetesirun «üerle me» nizammda yer alan nekadar mü esseseler varsa devletin malıdır. Yu karıdan aşağı gelen bir yürüyüşle «ı lerleme» hareketi, sosyetenin değişen (*) îlk makale 29 nisan tarihli sayımızda çıkmışür. [•] Yukartda solda yat yolcuları bir arjada, sağda Çekoslovakyamn Paris sefiri M. Osuski, Aşağtda M. Koti ve M. Kontreanü mu harririmizle goruaâyorlar Fransanın meşhur Pudra kralı müteveffa Kotinin eski kansı, Alfe adlı hususî yatile dün sabah tstanbula gelmiştir. Eski Madam Koti ile beraber şimdiki kocası ve Figaro gazetesi sahibi M. Kotnareanü, Çekoslovakya nın Paris Elçisi M. Osuski ile kansı, Uluslar Kurumu nezdinde daimî Romanya murahhası vc Romanyanm en büyük şairi Matmazel Helene Va karesku, bahriye yüzbaşısı Blcureck ile yat sahiblerinin birkaç dostu da şehrimize gelmişlerdir. Alfe yatı Galata nhtımma yanaşır yanaşmaz Çekoslovak ve Rumen konsoloslan yata çıkarak Çekoslovak Elçisini ve Matmazel Vakareskuyu selâmlamışlardır. Madam Kotinin sözleri Madam Koti yatta kendisile görüşen bir muharririmizc şunlan söylc miştir: « Paskalya tatilimizi geçirmek için bir yolculuğa çıktık, Korfu ada la geldik. Ben şahsan çoktanberi ts tâftbuhı görmtğî arz'ulardtm,'*"fafcât bir türlü fırsat bulamamışbm. Uzak tan îstanbulun manzarasını çok be ğendim. Bugün hiç vakit kaybetmi yerek her tarafını gezeceğim. Vakti miz müsaid olsaydı daha çok kalmak, hatta Ankaraya kadar gitmek ister dim, fakat perşembe günü Romanyaya gideceğimizden, arbk dönüşte bu arzumu tabnin edeceğim.» Romanyah şairin sözleri Romanya konsolosu tarafından «Romanyanm en büyük şairi» diye bize takdim edilen Uluslar Kurumu nezdindeki Rumen daimî murahhası Matmazel Vakaresku da şunlan söylemiştir: « Komşu ve dost bir ulusa men *ub olduğum halde şimdiye kadar îstanbula gelmeyişim affedilmez bir kabahattir. Bu kabahatimi örtmek için memleketiniz hakkmda bir şiir yazarak gazetenize göndermeği söz veriyo rum!!..» Bundan sonra Uluslar Kurumun dan bahseden Matmazel demiştir ki: « Uluslar Kurumunun dünya sulhunu en iyi şekilde temin eden bir müessese olduğuna arbk bütün ulus lar inanmış bulunuyorlar.» Çek elçisinin sözleri Çekoslovakyanm Paris Elçisi M. Osuski de munarririmize şunlan söy lemişbr: « Çok scvdiğim Türklerin memlcketinc geldiğimden dolayı samimi yetle memnunum. Paris • Büyük Elçiniz Suadi yakmdan tanır ve büyük iktidannı takdir etmişimdir. Bundan başka birçok arsıulusal toplantılarda Dış îşleri Bakanmız Tevifk Rüştü Arasla beraber çalışarak yüksek zekâsını takdir etmişimdir.» Fotoğrafıcımızın objektifi karşısı na geçmek için bir müddet ayrılan elçi biraz sonra siyasal meselelcrden bahsettiğinden, kendisine de Küçük Itilâfın Stresa kararlanndan memnun olup olmadığını sorduk. « Evet, dedi, Küçük Inlâf Stresadan memnun kalmadı, ve memnun kalmadığını da açıkça bildirdi. Sebebi gayet açıknr. Diplomasinin iptidaî kaidelerinden birine göre «hcrhangi bir toplantıda hazır bulunmıyan daima haksız çıkar!» Işte bu kaideye istinad ederek Stresadan memnun kalmadık. bizi alâkadar eden hcrhangi bir mesele görüşülürken bizim de orada hajır »buTünmâıriıa istemek hakkımızdîr. Bu bir prensip meselesidir,» ,KJ^S . B ^,.,. Ivfisafirfer, dün yatlariîe" getifdikîeri Hispano markalı hususi otomobille evvelâ Topkapı saraymı, sonra da camileri ve müzeleri gezmişlerdir. 32 tayfası ve 12 yolcusu olan yat yann Romanyaya gidecek, bir hafta sonra gene tstanbula uğrayarak Fransaya dönecckür. \ 4 •*..„. P Eski bir atalar sozü vardır: «Tabi at kendisine sonılmadan yâpüan şeyleri bozmakta gecikmez» derler. Bunun içindir ki, doktorlukta çocukların büyümesini kolaylaştıran, bir nevi sun'i teneffüs vasıtasüe vücude bi çim vermek metodu ilk defa tat bik olunmaya başladığı zaman her keste bîr şüphe uyanmıştı. Takat bugün kronik karaciğer hastalığı yüzunden 15 senedenberi tedavi altmda bülunan ve bundan hiçbir fayda göre miyen bir hastanın yeni usul tedavile 3 günde iyileşmesi, sıska çocukların vücudlerinin doğrulması, kuv vetlenmesi umumî bir surette çahşma kabiliyetinin, hareketin artması, neş'enin yerine gelmesi, iyi bir nefes alma ameliyesile daha buna benzer birçok rahatsızlıklann tedavi olunabüeceğine birçok doktorlan inandır mıştır. ' fesin firenleri vazifesini gören hava tazyikının eseridir. Eğer vücud bacakların üze rınde sıkı bir surette durularak, omuzları geri a tıp, başı kaldırarak ve doğru tu tulursa tazyiki ne siminın tesiri yalnız amud hattını teşkil eden belkemiğine isabet et mektedir. Nefes alıp vermeğe aid bu mu kaddemeyi yaptıktan sonra asıl yukanda bahsettiğimiz tedavi usulüne gelelim: Muayene olacak kimsenin ayaklannı muntazam bir surette yerleştirebilmesi için hususî çizgileri ihtiva eden bir haünın üstünde durdurulması lâzımdır. Doktor ayaklardan başlayıp bacaklara ve kalçalardan surette ne vaziyet aldıklarını koritröl «kurumlanna», organizasyonuna, bu değişmeler sırasmdaki tepkilere (ak sülâmellere) sed çekmek, nizamı bozmamak kaygusile müessir olmağa çalışmaktadır. Her vakit olduğu gibi devlet buhran zamanlannda ilkönce sosyetenin insi yaklanna uymağa mecbur olur. «Mü* dafaai nefis, yeme içme» msiyaklan mız ferdçe ve sosyetece en kuvvetli birer müessirdir. Çeyrek asırdanberi devam eden öldürücü buhranlar sonunda devlet Türk yurdunun varlığmı kurtarmaktan başka birşey düşüncmezdi. Istiklâl kazamldıktan sonra kurta * n a zümrenin ilk işi, yaşamağa başh yan varlığımızm fizikî bakımdan kuvvetlenmesini temin etmek oldu. Tabti iş bu kadarla kalmıyacaktı. Bin türlü dış ve iç hâdiseleri devletin vazifele rinin burada bitmediğini gösterdi. Li • bcral sistem para etmczdi. Hemen her* sey devletin eline bırakılmışn. Kültür işleri de. On beş yılhk kültür çalışmalanmıza dikkat edilirse şu acı hakikatle kar şılaşılır: Münevver zümre devletin koyduğu prensipleri felsefe ve ilim bakmundan lâyık ve lâzım olduğu derecede işle memiştir. Bu alanda devlete yardım edememiş, ona yol gösterememiştir. Sosyetenin «ilerleme» kımıldanışlan başlarken, devlet iradesi hâdiseleri dilcdıği yolda yürütmeğe çahşırken, asıl olan «iç olgunluk», tekâmül dedigi miz hal, estab'k, durgun seviyesinden yükselmemiştir. Misal mi isteniyor? Hani yeni ede biyahmız? Hani yeni san'atimiz?. Hani ulusal felsefemiz ?.. Demek oluyor ki münevver zümresin soysal ıslahattaki rolü pasiftir. O ancak devlet mekanizmasmda bir yer alabiliyor. Sosyetenin asıl olan iç vaılıgımttt ınacssir olomıyor. Bizzat de» W Teneffüs esnasında muayene olu nan kimse dik bir surette duran kollarına yarım bır kavıs çizdirmekte ve göğsün yan kısımları genişledık leri sırada doktor parmağile belke miğinin boğumlarından her birini sıra ile ileri itmektedir. Bu hareket göğsün ön kısmına ayrıca bir geril me fırsaü vermekte ve hasıl olan boşluktan istifade eden hicabı haciz derhal vazifesini yapmakat ve ciğerler vü cud bulan boşluğu doldurmaktadırlar. Bizden dort bin, beş bin sene evvel Doktorun parmağile belkemiği üs yaşayan ve bizim asrî keşiflerimizin tünde icra eylediği tesir tıpkı bir çıkıkçının ameliyesi gibi o zamana kabirçoğundan haberi olmıyan Çinli ve dar vazifesini yapamıyan kemiği ye Hindli doktorlar vücudü düzeltmek, rine getirmekte ve bu suretle iyi ona güzel bir biçim vermek için nefes alıp verme hususunun çok faydası ol leşme enstantane bir surette olmaktadır. duğunu pekâlâ biliyorlardı. Keza AvBu suretle dakikada 11 defa olmak rupada Vasvasofun nefes alıp verme üzere bütün hayat müddetince hicabı hakkmda koymuş olduğu usul Hindlilerin metoplanna pek benzemektedir. haciz yavaş yavaş yer kazanmaktadır. Bu metod «Anesthesie Locale> na Hali hazırda tatbik olunan plastik ve mı latmda doktor Leriche taraün mekanik teneffüs prensipi ilk defa dan tatbik edilen ve incitmeleri bir olarak Fransız doktonı Tissie taragün zarfında tedavi eden bir usulün fından bulunmuş ve talebesi doktor hemen ayni gibidir. Bunda doktor Balland tarafından şaşüacak neticeler Anesthesie ile acıyı dindiriyor ve elde edilmiştir. dolayısile gerilen sinirler gevşjiyor, Lingin İsveç jimnastiği usullerine sertleşen adeleler eski hallerini alı istinaden kurulan bu sistem şu su yorlar. retle gayet basitleştirilmiştir: Teneffüs, tıpkı kalb hareketi gibi Bu teneffüs usulünün tatbikatı dainsanın hayatmda da mühim rol oyima iyi neticeler vermiştir. Tedavi nıyan mekanik bir harekettir. Yalnız olunan kimseler daha iyi teneffüs etkalbin hareketlerinden iki noktai namekte vücud güzelleşmekte ve in zardan başkadır. Evvelâ teneffüs bisanın neş'esi, keyfi yerine gelmek zim irademize bağlıdır ki bu kalbin tedir. hareketlerinde vaki değildir. İkincisi teneffüs hareketinin bütün vücudü alâkadar etmesi için omuzları, göğsü genişleterek bedenin alt kısmına isabet eden azayı itmesi ve karnı kü çültmesi icab etmektedir. Nefes alıp vermekle vücuddeki bütün aza bir nevi otomatîk masaja tâbi tutulmaktadır. Teneffüsün motörü, kubbe şek linde olan ve nefes almdığı zaman bir tırampet derisi gibi gerilen midenin üstündeki hicabı hacızdır. Hicabı haciz tazyiki nesiminin tesirile ciğerleri mümkün olduğu kadar fazla şişirmeğe yaramaktadır. Fakat bu hareketin daimî surette tatbikı pek te kabil değildir. Zira göğsü dar olanlarda ciğerler kâfi surette şişememektedir. Bir mütehas sıs ciğerlere temiz bava yahut oksi jen verildiği takdirde bunların gö ğüsteki boşluktan daha geniş bir sahayı kaphyacak derecede şişebıle ceklerini ispat etmiştir. Hem yapı lan hesablara göre ciğerlerin için deki deliklerin cidarlannın mesaV*sı yanyana koyulduklan zaman iki yüz metro murabbaım bulmaktadır. Bütün bu yer bulamamak dolayı sile kâfi derecede büyüyememek, ne rimin önüne geçemiyor. Köye kadar inemiyor. Halkın içinc, ruhuna varamıyor. Halkı rutup çekemiyor, kendi' ne götüremiyor. Bövle olunca köy verimini kimden ve nasıl istiyebileceğiz ? Bir yandan ilmin, bir yandan ahlâkın ilgili bulunduğu bu çaparaşık davayı arbk sürüncemede bırakmamak • Bilhassa bu ilim asnnda ampirik düşünce ve işlerden sıynlarak Türk köyünü ilmin salâhiyetli eline verme liyiz ve soysal san'ati ilmin kudretli prensiplerile besliyerek yeni varlığı kurtarmalı, kuvvetlendirmeliyiz. Şimdi habnma gelmişken hemen söylemeliyim: Büyük Harbden sonra yazmış olduğu Creer (Yarabnak) adlı iki cildlik bir kitabmda E. Herriot Fransız gencliğine şöyle bağırıyordu: «ilim, yalnız ilimdir ki Fransayı kurtaracakbr. Anlamak ve yaratmak. Işte iki mefhum ki birisi tahlil eder öteki terkib. Birisi ilimdir, öteki biz zat hayat.» Universitemize yeni bir şekil vermiş olan Cumurluk hükumeti de ondan şunu bekliyor: Türk ilmini kurmak, ve Türk sosyetesinin soysal reformasını yapacak insanlar yebştirmek. Salâhaddin KANDEMİR Belediye Su ve Fen Uleri müdürleri Ytuaf Ziya H&mü Belediye Sular îdaresi Müdürlügüne Fen Îşleri Müdürü Yusuf Ziya, onun yerine de Belediye tnşaat şubesi müdürü Hüsnü tayin edilmişlerdir. Gerek Yusuf Ziya ve gerek Hüsnu iktidar ve ehliyetlerile tanınmış ve kendilerini herkese sevdirmiş iki güzide memur olduklarmdan bu tayin mem nuniyeti mucib olmuştur. Tebrik eder ve muvaffak olmalannı dileriz. lzmirde üzüm ve incır üzerinde yapılan tetkikat îzmir (Hususi) Üzüm ve mcir mahsulü üzerinde tetkikata memur heyet, mesaisine devam ebnektedir. Çok hassas olan piyasa, son bir iki gün içinde yeni bir şayia ile karşılaşmış ve guya, ihracahn kontrol edileceği söylenmişb'r. Halbuki bunlar asılsızdır. Tetkikten maksad, evvelce bildirdiğim gibi, mahsulün standarize edilmesi ve müstahsil ve teşkilâta ihbyaç olup olmadığmm tesbibdir. Tetkikat şimdiki halde borsada yapılmaktadır. Mmtakamız Ticaret ve sanayi odalan, lzmir merkezi de dahil. Odalar umum kongresine ve Okonomi Bakanhğma tevdi edilmek üzere dilek raporlannı hazırlamışlardır. Oda umumî kâtibi Mehmed Ali, Ankaraya çağınl mıştır. Raporlarda müstahsil ve tacirlerin istedikleri uzun uzadıya ızah edilmektedir. V'aridatı az bazı odalann, yakın ve alâkadar odalarla tevhidi de bu meyandadtr. Kcza, 1 ürkofisile olan irtıbat çekıHeri ctrafında da fikirler ileri sürülmektedir. lzmirde çok muvaffakiyetli oldu " lzmir (Hususî) Jimnastik bayramı, bu yıl çok parlak olmuş, Alsancak sahası şimdiye kadar gorülmiyen bir kalabalığa sahne olmuştur. Hatta binlerce vatandaşyer bulamamiş, dışarda kalmıştır. Talebenin beden hareketlerinde gösterdıği mu vaftakiyet alkışlarla karşılanmıştır. TCenı nesli, tribünleri dolduran on binlerce kişinin gözlerini yaşartmış, göğüslerini iftiharla kabartmıştır. Gönderdiğim re9İm jimnastik bayramından rnııhtelif intıbalardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: