7 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

7 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 Mayıs 1 dlUkuVUrly 6t 01 F Ü 5 n dloDoD a D o Yenî gemiler Ismarlanacak gemilerin evsafı tesbit ediliyor Denizyollarile Akay İdareleri tarafından yeni yaptırılacak vapurlann evsaflarını tesbit eden ük projeler hazırlanmaktadır. Bu projeler yeni gemileri inşaya istekli olan ecnebi ter sanelerin vereceği hesab ve fiatler i çin esas tutulacakür. Bu iş için verilen paradan 600 bin lirası Akay tdaresine aynlmıştır. Akay İdaresi azaml 300 bin liraya mal olacak iki yeni vapur yaptıracaktır. Demzyolları tdaresi de Karadeniz, Akdeniz yollarile Mudanya ve Ban dırma hatlan için beş binden 1000 tona kadar muhtelif eb'adda gemi ıs marhyacaktır. Bu gemilerin tonaj miktarlan, kamara adedi, güverte ve ambar vaziyetleri kabotaj hatlanmı zın ihtiyaclarına göre hesab ediimektedir. îhracat tüccarlanmızdan çoğu yeni yaptırılacak posta vapurlarınuzda soğuk hava mahzenleri bulunmasını iatemektedirler. Bunun için alâkadar makamlar nezdinde bazı temenniyatta bulunmuşlardır. şenin miktan sabit olmayıp güneşin gökteki mevkiine göre değişir. Gü neşin gökteki mevkii ile ültra me • nekşe miktan arasındaki münasebetten havada nekadar ültra menekşenin beledildiği çıkarılabüir. Yeni tetkiklerden anlaşıldığına gore ozoneun çoğu yerden 40 kilometro yüksekte olup vasatî irtifaı 24 kilometrodur. Havadaki ozone miktan pek az olup sıkıştmlırsa bir sigara kahnhğını bulmaz. İşte bu ince ozone tabakası koskoca hava tabakasının tutamadığı ültra menekşeyi durdu rur. Bereket versin ozone tabakası ül tra menekşenin hepsini tutmuyor. Çünkü bunun birazı bize faydalıdır. maden ocaklannda, yer altında çahşan insanlar kısa fasılalarla sun'î ültra menekşe tedavisine tâbi tutulursa sıhhatlerinin iyileştiği görülüyor. Kâfi ve muayyen gıdalardan mahrum olan çacuklardaki bazı hastalıklar ültra menekşe ile tedavi ediliyor. Ültra menekşe hayat için lftzım olan vitamin D yi hasıl ediyor. Pencere camlanndan ültra menekşe iyi geç • mediğinden dolayı yeni hastanelerde pencerelere sjeffaf kuvartzdan yapıl mış olan ve Vitaglan denilen cam lar takılmaktadır. Fakat Oltra me nekşenin fazlası çok zararlıdır. Fazla ültra menekşeye maruz kalanlar aramnda ölenler de çoktur. Ozone tabakası ültra menekşenin vücud için icab eden dozunu veriyor. Vücudlerimiz milyonlarca seneler denberi bu radyasyona kendini uy durduğundan dolayı bu doz bizim için normaldir. Güneş ve yıldızlardan gelen rad yasyonda kaybolan diğer dalgalar da var; bunlar da kırmızı ile infra kırmızıdır. Bu dalgalan oksigen, su buhan ve karbon asidi gazleri tutar. Güneş radyasyonunun kırmızısı ne bat yapraklanna yeşilliğini veren klorofil dediğimiz madde vasıtasile havadaki su buhan ve karbon asidini birleştirerek nebata lâzım gelen gı dayı, nişastayı verir. Bu madde bir takım değişiklikler geçirir ve nebat beslenir. Bu halde nebatı besleyen kudret te güneşten geliyor demektir. İşte ziya dalgalanndan öğrendiklerimiz. Radyo dalgalan bize daha çok şeyleri öğretiyor. Bunu gelecek ya zıya bırakalım. Atölyesinde çalıştığını söylcmıştiniz. Evet çahşıyordu. Şefikle hizmetçi kız konuşuyor. Modelin gittiğini görmediniz mi? Hizmetçi kız cevab veriyor. Yabancı bir model yoktu. Kendi resmini yapıyordu. Kendi resmini yopryordu? Fakat şimdi nerede olacak? Herhalde içeridedir. Tekrar kapıyı vuruyorlar. îçimde garib bir arzu var. Bu akşam Şefiği de istemiyorum. Onu görmeğe de tahammülüm yok. Bu akşam yalnız kalmak istiyorum Fakat bu arzuma rağmen kapıya tekrar vurduğu zaman cevab veriyo rum: Giriniz. Ben... Şefik... Muhakkak si zi görmekliğim lâzım. Peki. Bir dakika durunuz. Yerimden doğruluyorum. Gidip kapının kilidini açıyorum. Sonra tokma ğı çevirerek kapıyı çekiyorum. Kori dorda yanan san abajurlu lâmbadan zulmete kucak kucak ışık dökülüyor. Kamaşan gözlerimi kapayarak bir a dım geri çekiliyorum. Kiriniz. Hava ve terkibat ProL SAtiH MURAD Havamızın bir takım gazlerden mürekkeb, şeffaf bir cisim olduğunu mekteb sıralarında öğrenmişizdir. Arzunız Göbek, Barisfer, Litosfer gibi bir takım tabakalan havi olduğu gibi havamız da böyle birkaç katlı dır. Hava değişiklikleri havamızın birind tabakası olan Troposferde vaki olmaktadır. Bu tabakanm kalınhğı yerine ve zamana göre 8 ile 16 küometro arasında olup vasatî ka lınlık 11 kilometrodur. Gerçi bu ka lınlık bütün hava kalınlığmın bir kesrinden ibaretse de hava malzemesinin yüzde 90 dan fazlası troposferdedir. Bunun da izahı zor değil. Alttaki hava büyük tazyik altında bulunduğundan dolayı üsttekine naza ran daha kesiftir. Daima rüzgâr ve fırlmalarla çalkanan troposferin üs tünde rakid bir stratosfer tabakası var. Burada rüzgâr ve fırtına yoktur. Havamız bazılan hafif ve bazıları ağır bir takım gazlerden mürekkebdir. Eğer bu hava kendi haline bırakılırsa, sütteki kaymak zerrelerinde olduğu gibi, hafif gazlerin yukan çıkacağı tabiî idl. Havamız senede ancak birkaç gün sükunet halinde olup diğer zamanlar mütemadiyen çalkanmaktadır. Arnn devir hareketi ha vayı hareket halinde bulundurur ve ticaret süzgârlan bu suretle hasıl olur. Troposfer bir tereyağı yayığın daki süt gibi mütemadiyen çalkanmakta olup bu yüzden troposferdeki terkib nisbeti her yerde aynidir. Havamızın başhca unsurlan azot ve oksigen gazleri olup biri diğeri nin dört misli kadardır. Diğer gaz • lerden mühimmi su buharıdır. Su buhan tekâsüf eder, yağmur veya kar halinde düşer. Yağmur sağnağıîiı hepimiz biliriz, ama oksigen, a zot veya helyum sağnağı diye birşey Sşittiniz mi? Bunun sebebi bu gaz moleküllerinin yüksek süratle ha reket etmeleridir. Hava rüzgârlarla çalkandıkça su buhan damlalar haline inkslâb eder. İşte rüzgâr peşinden yağmurun gel tnesi sebebi budur. Gerçi troposferin çalkanmaaı havayı terkib itibarile • mütecanis kılarsa da bunda su buhaTroposferde rüzgâr ve fırtınalar • • la yukan çıktıkça üzerindeki tazyik azalıp hava soğur. Rüzgâr ve fırtınalarla hava aşağı sürülürse tazyik artıp gaz ısmır. îşte bundan dolayı havanm yukan tabakalarına çıkıldıkça üşürüz, bir maden ocağına indiğimiz zaman ısınırız. Havamız çalkanmakta olan basit kütleden ibaret olsaydı her kilomeUo yükselişte suhunetin 10 derce kadar düşeceği hesabla bulunurdu. Fakat burada arzın harareti, güneş radyasyonu ve yeryüzünün intizamsızlığı gibi bir takım âmiller de işe karışır. Balonlarla yapılan tecrübeler suhunetteki düşüklüğün 10 derece olmayıp beher kilometro çıkışta 6 derece kadar düştüğünü gösteriyor. Bu halde deniz seviyesinde havanın suhu . net (sıcakhk) derecesi 15 ise 10 ki • lometro yukanda suhunet derecesi ( 45) derece olur. Bu ise yeryüzünde kaydedilebilen asgarî suhunet derecesidir ki bu da Siberyanın bir noktasında kaydedilmiştir . Eski âlimler daha yukan çıkıldıkça suhunetin daha düşeceğini ve nihayet mutlak sıfıra ineceğini iddia etmişlerdi. 1898 senesinde Paristen uçurulan bir takun balonlar bu mütaleanın yanlışlığını meydana koy muştur. 10 ilâ 15 kilometrodan sonra suhunetin sabit kaldığı hatta biraz arttığı görülmüştür. Bunun sebebi balonun çalkanan troposferden kur tulup sakin stratosfer mıntakasına girmesidir. Troposferin muhtelif ir tifalannda suhunet farklı olduğu halde stratosferde suhunet sabit gibidir. Stratosfere çıkmağa çalıştığımlz zaman yeryüzündeki derinliklerde gördüğümüz müşkülâtla karşılaşınz. Yeryüzünde tçık bir kuyuya ya inilir veya alet indirilir. Fakat ne de olsa bu iniş pek kısadır. En derin petrol kuyusunun derinliği 2400 metroyu ancak bulur. Bundan sonraki derinlikleri yer sarsmtısını ölçen sismografla ölçeriz. Ayni yol stra tosfere tatbik edilirse ya balonla yukarıya çıkmalı veya insansız balonla toplanan havayı indirip aşağıda tetkik etmelidir. Fakat her iki usul .bizi pek tenvir edemez. Insanlann balonla çıkabildi£i en yüksek tıokta 22 kilometro kadar mürtefi olup 1934 ikincikânununda Moskovadan yük selen balon bu irtifaa çıkmışsa da maalesef balon râkibleri canh ola « rak yere inememiştir. Yolcusuz balonlar içinde en yükseğe çıkan balon Paduadan gönderilen balon olup 37 kilometroya kadar çıkmıştı. Ruslann geçen ay uçurttuklan balon daha yukanlara çıkmıştır. Bundan yukansını dalgalarla ö&reniriz. Yeryüzünün derinliklerini zelzele dalgalarile 81çtüğümüz gibi stratosfer yüksekliŞini ölçmek için ziya, ses ve radyo dalgalanndan istifade ederiz. Bu dalgaların üçü de stratosferden geçip balonlardaki mukayyed cihazlar gibi bize lâzım gelen mâlumatı getirirler. Stratosferden geçen ziya dalgalan güneş ve yıldızlardan gelen radyas yon dalgalandır. Bunlar hava dan geçerken mürekkiblerinin bir kısmmı kaybederler. Kaybolan dal gaların çoğu tayfm ültra menekşe tarafında olup bunlann ozone tabakasından geçemediği anlaşıhyor. Ozone denilen gaz üç atomlu oksigen gazidir. Bunu deniz kenarlannda, elektrik makineleri yanında hissede riz. Sarmısak kokulu olan bu gaz uçuk benizlere sağlık, esenlik verir. Bize güneşten gelen ültra menek Şevkim kırıldı Hürriyetin ellinri yut evyork limanuıda elindeki koca meşale ile ufuklan par latmağa çalışan hürriyet hey kelinin yapılışı üstünden elli yıl geçmiş. Malum olduğu üzere bu hey kel Amerikaya Fransız hediye sidir. O Fransada imal olunduktan sonra ilkönce tecrübe için olacak bir müddet Pariste dikilmiş ve galiba boyunun bosunun uygunluğuna ka naat getirilerek tekrar sökülüp Amerikaya yollanmıştı. Geçende bir Amerika gazetesi heykelin tamire muhtaç bazı sakatlıklanndan bahsediyordu. Bir Fransız gazetesi de hürriyetin kendisinin Avrupada tamire muhtaç pek çok bozukluklara uğramış olduğunu mahzun mahzun anlahyordu. Lâf anlaması kıt bir hastaya doktor perhiz tavsiye ederek bir rejim yemeği listesi yapmış. Hasta listede sebze çorbası, patates püresi, balık haşlaması gibi yemekieri gördükten sonra doktora: Bunlan ben yemekten evvel mi yiyeceğim, sonra mı? Diye sormuş. Gerçek dünya bir nevi hürriyet hastahğından mide dolgunluğuna tutul muş ve adeta hürriyetin kendisini yiyip yutmuş gibidir. Öyle ki şimdi herhangi bir perhiz yemeğini bile nasıl yiyeceğini kestirememektedir zannolunur suzluğu belirmişti. Yüzü bozarup gerildikçe dudaklan açılıyor ve adeta yanm düzüne davul döğülen bir dü • ğünün cümbüşü içindeymiş gibi kendini bir hayal havasına veriyordu. Ne yalan söyliyeyim şimdi, galiba ayni dakikalarda ikimiz de ayaklanmızın tatlı bir kanncalanma ile fırlamak için çıldırdığını duymuş olacağız! Aradığımız musikideki millî ruh bu ise, erişiyonız demektir! Kadıköy tramvayında genç bir maallime rastladım. Bu genç kadın kızımı birind sınıftan beşindye kadar yeb'ştiren muallimdi. Kendisini yakmdan tanıyorum. Bu ilk mekteb muallimi. Muallim mektebinden çıkmtş. Fakat zekâsı, enerjisi, yaraba kabn liyeti ile, öyle mükemmel bir tedri$ usulüne sahipti ki, her zaman çocuğum üzerinde yapbğım tetkikler bana hayret veriyordu. Bu sene yalnız resim ve el işlerile uğraşnğım söyledi. Sebebinî sordum: « Bilirsîniz, dedi, ben çocuklarîmı büyük bir aşk ve şevkle yetiştirdını. Bütün varhğımı mesleğime verdım. Müfettişler de emeğimi takdir ediyorlardı. Sene sonunda terfiina için müracaat ettim, bana maarifin, giden raporlan beğenmediğini «öylediler, şevkim kırıldı.» ••* Amerikada ruhiyat tahsü etmiş bir muallim tanıyorum. İlk geldiği seneler ruhiyat okutuyordu. Şimdi ingilizce ders veriyor. Sebebini sordum: «Çok sade, dedi, ruhiyat dersinî hazırlamak için nihayetsiz okumak ve uğraşmak lâzım.. Halbuki ingilizce için yorulmağa lüzum yok.. Maaş, ikisinde de ayni... Ruhiyat derslerini verirken maaşımm yükselmesi için müra^ caat ettim, reddettiler... Maaş müsavi olduktan sonra, niye beyhude yorulayım?.. Şevkim kınldı.* **• ingilterede «Kinder Garten» tef kilâb ve idaresi tahsil etmiş bir muallim biliyorum. Buraya avdetten sonra tatbikata geçti. tlk zamanlar büyuk iler» lemeler gösterdi. Sonra mektebi kapadığını öğrendim... Sebebini sordum: « Müfredat programı elimi, ayağrnıı bağlıyor. Öğrendiklerimi tatbik imkânı yok... Müfettişler, mütemadiyen mektebin kapablması için ellerinden geleni yapblar, ben de bıktım, kapadım. Şevkim kınldı..» • •• Muallimlerin maaşını yükseltmek fedakârlık bir bütçe işidir. Bütçe müsaade etmediği zaman muallimlerin yapmalan zaruridir... Fakat şevklerinin kmlması, îıer halde bir bütçe işi değildir... Kuvvetli unsurlardan istifade edememek, her halde, bütçeye de, memlekete de zararlı olsa gerek!.. Uyanıklık iyi ama ün akşam günün havadislerini dcrlcyip toparlarken bir Isparta (Anadoluda), bir de Atina telgrafı aldık. Birincisi burada bir irtica hâdisesi yoktur, diyordu. tkincisi bir Paris gazetesinin Anadoluda bü • yük bir gizli teşkilât meydana çıkanl dığını yazdığı haber veriliyordu. llkine hayrct etmedik; çünkü biliyorduk, hakikaten Ispartada değil bütün Türkiyede böyle birşey yoktur. îkincisine de şaşmamak lâzımdı; çünkü biz kendi memleketimizden ve hâdiselerinden bihaber olur ve zerreyi şişirip kâinat yaparsak. bizim sahifelerimizde çıkan bu havadis pekâlâ Pariste «büyük teşkilât». Nevyorkta «isyan» bilmem nerede «ihtilâl» olabilir. Olmasaydı ona şaşmak lâzım gelirdi. Irticadan korkmadığımız, korkmazan sayıklama olursa herhalde ecnebi makla beraber daima uyanık olduğu • mu? muhakkak, ama bu uyanıklık baefkân umumiyesine böyle akseder ve tamir edinciye kadar da başımıza hal gelir. Yenmemek için eksirî igara içiyor musunuz? ö y leyse hiç korkmayınız; bir gün yolunuz yamyamlann o • furdugu kara parçalanna düşerse bir roboto makineli adamdan da ha «nin olabilirsiniz ki vahşilerin di şine yem olmazsınız! Çünkü »igaradaki nikotin insan etine öyle bir koku veriyonnuş ki hiçbir yatnyam buna ta • hammül edemiyormuş; hatta yamya mıa sırtlanı ve kırk gün aç kalanı olsa bile... Şimdi Okyanus adalanna, hele Nuvel Mebride gidenler mutlaka si • gara içiyorlarmış ve içlerinde kuvvet ilâcj alır gibi n'tiz bir irina ile günde beş on paket boşaltan varmış.. Bu yüzden o havalideki beyaz insanlar arasında Yenikler azalmağa başlamıç ve Avrupalılar silâh yerine ellerine bir sigara alıp tam emniyctlc dola^ıp duruyorlarmış!.. Desenize şu mendebur rütünün sıhhatlerini mahvettiği insanlara mukabil hayatlannı kurtard«gı adamlar da var! Işin garibi medenî terbiyenin, topun tufeğin yapamadığuu bu bir vudumluk duman çıkaran nesnelcr pekâlâ becerebiliyormuş! Hatirlıyor musunnz ? 1 Demiryolunda tren yürütme ği kim düşünüp buldu? 2 Balonla ilk uçuş sınamasını kimler yaptı? 3 En kıymetli maden nedir? 4 En uzun boylu hayvan hangi hat/vandır ve boyu kaç tnetrndur? 5 Ehramlan niçin yaparlardı? 6 Madenden saat yapmıya han~ gi yıl ve nerede başlandı? 7 Nüfusunun beşte biri papaz olan memleket neresidir? (Cevablar yannki taytmızda) Dünkü »orgular ve karşılıklan 1 îstanbuldaki Kasımpaşa ma • Tiallesi bu adı kimden aldı? C 26 nc% asırda Mora ve Mısır valiliklerinde bulunan Güzelce Ka sım Paşadan, 2 Bugünlerde zelzele feldfceti geçiren Kars kasabamız denizden ne kadar yüksektedir? C 1905 metro. 3 GulfStream nedir? C Atlas denizinin büyük bir a JcmttsuUr, garbi Avrupanın soğuğunu ktran bu akıntıdır. 4 Gregorie takvimi ne demek tir? C Paoo Onüçüncü Groguvann eski takvimi düzelterek yaptıqt takvimdir ki buçün medenl dünya onu kullanmaktadır. Takvim, on olttnct asnn ortalarında yarnlmıştır. 5 Hayyam kimdir? C Şarkm en büyük şairidir. Bvgün İngilterede ve Amerikada bu şair için çok büyük bir sevgi beslenir. 6 Garibaldi kimdir ve neden ün almışür? C Bugünkü Italyayt kuranlar » dan biridir, iyi bir asker olarak to • ntlmtştır. (18071882) 7 Yıldırfnı siperi hangi tarihte ve kimin tarafından bulundu? C 1752 de Franklen tarafından. nazarlannın kuvveb'ni hissediyorum. **• yüzünden su buhan tekâsüf ederek yere düşer. Yere düşen su tekrar tebahhur edip havaya ve yükseklere çıkar ;diğer bir rüzgâr gelip bunu gene aşağı indirir. İşte su buhannın diğer gazler gibi havaya yayıbnayıp aşağılarda bulunması sebebi budur. Deniz seviyesinde 80 hava molekü lüne bir su buhan molekülü isabet ettiği halde yükseklere çıkılınca bu nisbet 10,000 de bire düşer. Bu hal de su buhannın hemen hepsi tro posfere düşmekte olup burası yağ mur, kar, sis ve fırtına mmtakası dır. Adi yağmur bulutlan birkaç yüz metrodan iki tiç kilometroya inhisar ettikleri halde cirrus, cirrostratus gibi yükseklerde dolasan tüy şeklindeki bulutlar 8 ilâ 10 kilometro yu • kandadır. Tl bir lÜÜfli» Imçkil «dcr. Çafiuuıma SABİHA ZEKERİYYA Musikide millî ruh! vvelki gün Konservatuarda bizim musiki müsabakasımn jü • risi toplanmıştı. Profesör Muhittin Sadıkla Saşinski piyanoda eserleri çalryorlar, biz de derin bir dik kat içinde dumanlı ufuklarda mah reki uzak bir kuyrukluyıldız arar gibi dinliyor ve Türk benliğine yaraşır nağmeler arayorduk. Çahnanlardan birisi zeybek havasrydı ve garb müziğinin polifmi denilen çok ses örgüleri arasmdan dağlara diz vuran yağız bir zeybeğin ayak akisleri gibi tempolar hrlıyordu. Bir an bakışlanm Konservaruar Müdürü Yusuf Ziyaya kaydı. Aziz hemşerimin gözlerinde sanki Anadolu dağlannın mor gölgesi ve serazad hududFakat birşey göremiyorum. Elimi uzabyorum. Kocaman avcunun içinde elim kayboluyor. Geliniz, diye tekrarlayorum. Kapıyı kapayan el duvarda elek trik lâmbasmı arayor. Bursa belediyesinin bütçesi Troposferin yukansında buluttan eser yoktur. Troposferdeki gazlerin mütemadi çalkanması pek mühim ve enteresan neticeler verir. Bir gaz sıkıştınlınca hacminin küçüldüğünü, gazin ısındığını ve gaz üzerindeki tazyiki kaldırmakla hacmin büyüyüp gazin soğuduğunu hepimiz biliriz. Bir bisiklet tulumbasındaki havayı sıkıştırdığımız zaman tulumbanın ı sındığı malumdur. Bursa (Hususî) Belediye kurultayunız işlerini bitirmediğinden ni san içtima dervresini on beç jçün uzatmıya karar vermiş ve mayıs içinde de toplantılanna devama başla « mıştır. Son içtimada Belediye büt çesi 586,402 lira olarak kabul olun • muştur. Bu rakama, Beliyeler Bankasından yapılan 140 bin liralık istikraz da dahildir. Almanyada deniz mancvralan Berlin 6 (A.A.) Harbiye Nazın, yann Alman donanmasının atış talimlerinde hazır bulunacaktır. Avni zamanda Kiel üssübahrisini de teftiş edecektir. ceye kadar şüphesiz hayahmda baş ka kadmlar oldu. Fakat bütün o ka dınlann aşkı ancak yazı odamın ka pısına kadar gelebilirdi. Hatta oraya kadar bile gelemezdi. Fakat siz küçük. esrarlı, mel'un bir gölge gibi o kalın kapılardan, o kalın perdelerden içeri süzüldünüz. Her yerde benim için, her yerde siz varsınız. Benliğimde, asa bımda, düsüncemde, kalbimde siz varsınız. ••• Edebî tefrika: 17 *•* Yazan Ben yaklaşan gecenin ilk karanlığım, sekilleri, renkleri, eşyayı, insanlan birbirine kanştıran bu ilk karanlığı ne çok seviyorum. Gözlerim ışıktan, şekilden, çizgiden yorulmuş gözlerim, bu alaca karanhkta, herşeyin öldüğü, herseyin birbirine kanştığı bu saatte dinleniyor. Sevdiğinm yanından henüz aynl • mış sevdalı bir kadından daha mes'u dum. Içim oyle zevk, öyle heyecan do lu, öyle coşkunum ki... Yerdeki beyaz seccadenin üstüne diz çöküp ohıruyorum. Düz açılmış, uzun, solgun parmaklanm dizlenmin üstön de. Gözlerim, bakışlanm bo}... Zih Suad Derviş çm nefes bile almaktan çekiniyorum. Ve bu anm ebcdî olmasım istiyorum. Benden biraz öetede, karanlıkta dinlenen eserim, asırlarca, nesillerce in sanlan zevkle ütretecek büyük eserim duruyor. Asırlarca, nesillerce kanda, asabda, ruhta yaşıyacak o büyük eser varh ğımdan, benliğimden, ruhumdan maddî ve manevî benden hiçbir zaman kaybolmıyacak bir parça. Daha çalışacağım..* Yann öbür gün daha birçok günler... Çalışaca ğım. Şan, şeref, muvaffakiyet hep, hep benim olacak, takdirler... Takdirkârlar hepsi, hepsi benim. Hiçbirşey... Hiçbirşey en büyük bir aşk, bir sevda bile bana bu kadar fazla bir saadet veremcz.. Kapıya kim vuruyor. Sesimi çıkarmıyorum. Gene vuru yorlar. Dışandaki ayak sesleri kimın?Kapıya kim vuruyor? *** nim **• Ve karanlık.. Karanlık sıcak kollarla beni sanyor. Oksayarak ve severek sanyor. Dakikanın sükunetini bozmamak i Avcundan kurtulan elim elektrik düğmesinin üstündeki elini telâşla tu tuyor. Lâmbayı yakmayınız Şefik. Niçin? Atölyem çok kanşık. Sonra henüz baslanmıs, bir işim var ki üstüne bir örtü bile örtmedim. Gördügünüzü is temem. Gözleriniz nerede ise odamın karanhğına alışır. Hem bakınız şöminede odun şimdi parladı. Oda adeta aydmlık. Susuyor. îlerliyoruz. Görüvorsunuz değil mi? Diye sordum. Evet biraz seçmeğe başladım. İşte şimdi şezlongun yanmdasınız. Oturunuz. Ben de yanma ohıruyorum. iki iri elile ellerimi tutuyor. Şimdi bana ne söyliyecekseniz söyleyiniz. Bu akşam muhakkak beni görmeniz lâzımmış. Öyle diyordunuz. Elleri ellerimi daha kuvvetli sıkı yor. Karanlıkta bile gözlerime bakan Evet, bu akşam sizi görmeğe ihbyacım vardı, Suzan. Biliyor musunuz sizi kaç gündür görmedim. Böyle daha rahat etbğinizi zannediyordum. Sizi kaç defa çapırmak istediğim halde kendimden fazla sizi düşünerek bu şeyden vazgeçtim. Bana çalışbğınızdan, büyük bir esere çalışbğınızdan bahsebnişbniz. Şefik ra hatmızı kaçırmak istemedim. Gülüyor. Çalışmak mı?... Rahat mı? Siz bana nelerden bahsediyorsunuz, Su zan! Eğer rahatım olsa bu saatte o kadar yerden buraya gelir miydim? Kollanmı acıtacak gibi sıkıyor. Benim arhk rahatım yok Suzan, rahahmı sİ7 bozdunuz. Burava kadar sizi görmek, yalnız sizi görebilmek i çin geldim. Kuvvetsiz, iradesiz kal mıştım, sizi görmeğe ihtiyacım vardı... Bana bakınız, bu böyle devam edemez Suzan, size bu böyle devam edemez diyorum. *** Kollanm öyle acıyor ki... Yalnız hislerime yaînız kalbirne desnl Suzan, bevnime de hâkim oldunuz, Başıma hâkim olan beni işimden alıkoyan birinci kadın sizsiniz. Bu nunla iftihar edebilirsiniz. Size gelin Ellerile gözlerini kapayor. Suzan artık bu böyle devam e demez. Anhyor musunuz? Bu böyle devam edemez. Ben ne oldum? Ben ne oluyorum? Ben ne olacağım? Daha bana ne yapacaksınız ? Sizi gör dü£üm zaman sakin değilim, sizden uzaklaşbğım zaman da sakin değilim. Çünkü siz benden uzaksımz. Çünkü sizin hayatmızla benim hayahmm bir alâkası yok. Çünkü siz benim değil bir bajkasmın, güzel, iyi, ve sizi çok seven bir baska erkeğin kansı, bir başka erkeSin kadınısınız. Yalnız kaldı ğım zaman hep bunu düşünüyorum, sizinle beraberken hep bunu, yalnız bunu düşünüyorum. *#* Başımı göğsüne doğru çekiyor. Eğer beni sevseydiniz Suzan. (Arhan

Bu sayıdan diğer sayfalar: