20 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

20 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Mayıs Fakülteler kampı Zelzeleler ve bunlarla uğraşacak müesseseler Zelzele olan ve yıkılan yerleri bayındırmadan önce buralarda araştırmalar yapacak bir jeoloji müessesesine ihtiyaç vardır Yazan: Şevket Birand Memleketimizin her köşesinde ve her îş sahasında büyük bir Uerleme göze çarpmaktadır. Bu ilcrlcme zaman mefhumile ölçülcmiyecek kadar çabuk olmaktadır. Bunu, memleketimizi tanı • yan bir yabanadan işittiğiniz zaman daha çabuk anlanz. Çünkü, insanlarda alışma denilen bir • vasıf vardır. Içinde yaşadıklan ve gözlerile hergün seyrettikleri şeylerin değişikliğini far • ketmezler. Işte, memleketimizin Uerleme işleri de böyledir. Bir zamanlar kervanlar • la gitmek mecburiyetinde olduğumuz alanlara, bugün, bugünkü zaman ölçü* sile ermekteyiz. Kuru steplerde baca » smdan duman tüten ve civanna yenilikler saçan fabrikalara raslamakla sürprize oluyoruz. Sebebi gayet basittir. Çünkü memleketimizde bir değişme vardır. Indüstri denilen ve ülkeleri bayındıran işler bizde de yapılmağa başlamışbr. Iş, işi doğurur derler, çok doğrudur. Indüstri ilerledikçe bayındıncılık ta ilerlemektedir. Fabrikalar açılınca, lokol bir başkalıkla kendini göstermiştir. Elhasıl memleketimizin evlerinde, topraklannda, bahçelerinde ve hatta insanlannda büsbutun bir başkalık belirmiştir. Bu da pek tabiidi. Çünkü yeni şeyler, başka temellere ve başka vaziyetlere muhtacdır. Bu yüzden gerek insanlarda ve gerekse şehirlerde bir değişikliğin vuku bulacağı şüphesizdir. Bu değişme bilhassa birçok meslekIerde de kendini göttermektedir. Ba yındınn işlerine başlanınca, mühendisliğe değer biçildi. Fabrikalar açılın ca, kimyagerlere, makine mühendislerine, iktısadcılara ve saireye geniş bir iş ve uğraşma sahası açıldı. Henüz inkişaf edemiyen ve oldukça kapalı bir köşede kalmış olan bir saha da jeoloji şubesidir. Fakat ilerîeme o dereceye geldi ki, bu şubenin de amelî sahalardaki yardımma ihtiyac duyuldu. Çünkü, indüstriel işler ham maddelere muhtacdır. Bunlan arıyacak bir şube varsa, o da «jeoloji» dir. Çünkü jeoloji tabiat dcdiğimiz ve milyarlarca sene evvel doğan, olan ve eskimekte bulunan dünyamızın, tarihile, içiyle, dışıyla, yapıhşıyla ve çabsı ile uğraşan geni; bir bilgidir. Bu uğraşmalar yalnız nazarî sahalarda kal • mayıp ameliyat sahasında da çok değcrli neticeler vermektedirler. Nitekim birkaç sabr evvel temas edildiği veçhile arzımızm sayısız gömülerini bulan ve bunlan insanlann istifadelerine koyan hep bu şubedir. İşte şu yer sarsın tılan bahsında da jeolojinin nazarî ve amelî oynıyacağı roller mevcuddur. Zelzeleler arzımızın tektonik hâdise • lerinden birisidir. Bunun sebebleri bir kaç değerli meslektaş tarafından gazetelerde uzunuzadıya izah edilmişrir. Bu sebebden şu yazılanmızla bu noktalara temas edilmiyecektir. Burada tespit edecegimiz nokta ikidir. Birisi memleketimizin bir zelzele yuvası ol ması, diğeri de bu gibi tehlikelere kar51, jeolojik yollarda oldukça korunma çarelerinin mevcud bulunmasıdır. Memleketimizin bir zelzele yuvası oluşunu izah etmek için, dünya çatısınm krokisini çizmeğe hiç lüzum yok tur. Bu lüzum ancak meslek neşriyahnda kendini gösterebilir. Yalnız şura sını kaydedelim ki, memleketimiz, çok sarsınblı bir yapıya malik olan ve Akdeniz üzerinden Anadoluya doğru uzanan br şerid üzerindedir. Bu sebeb den memleketimiz bir zelzele yuvası dır. Hem bu yuvanın ne kadar teh likeli olduğunu yaşadığımız acı tec rübeler de isbat ebniştir. Marmara felâketi üzerinden bir sene bile geç • medL Bu tüyler ürpertici hâdisenin acıklı sahnesi her kesin habnndadır. Henüz felâket yerlerindeki, imar faali yetinin arkası bile kesilmemişur. 1928 senesinde Izmir havzaonı kasrp kavuran zelzelelerden hiç bahsedilnüyor. 7 senelik pek kısa bir zaman, bu feci dramayı insafsrz bir unutkanlık örtüsüne bürümüştür. Şimdi de Kars ci van yandı, yıkıldı. Yüzlerce yurddaş gözyaşlarile geride kaldı. Görülüyor ki, 76 senelik kısa bir zaman içinde 3 defa tüyler ürpertici felâkete, şahid olduk. Bu felâketlerin doğurdugu maddî zarar çok büyük, manevisi de öl çülemiyecek kadar acıklıdır. Işte bu felâketleri oldukça önlemek için mü • racaat olunacak bir şube vardır. O da şu yazılanmızla tebariiz ettirmek istediğimiz jeoloji şubesidir. Dünya çabsını bildikten ve memleketimizin bu çabdaki mevküni tesbit ettikten sonra, sarsıntıdan korunma çarelerine baş vurulmahdır. Bu çareler de iki kısımdır. Biri korkunç yerlerin tesbiti, di • ğeri de yapılacak ev tarzlannm inti habıdır. Korkunç yerler, kayma ve çökme satıhlarile bezenmiş ve tektonik kıpırdamalarla yoklanmış olan yerlerdir. Buralannın tesbiti jeolog ifkUr, Evinin çatısmı muayene eden bir mimar gibi, bir jeolog da arzımızın ya pısmı araştırrr ve tehlikeli yerlerine işaret eder. Bu suretle vukuu muhtemel bir felâket önlenmiş olur. Meselâ Marmara adalan harab olurken, civarda zelzeleden o derece müteessir olmıyan birçok yerler olmuştur. Kars havalisi nin bazı yerlerinde de zelzele ayni şiddet ve derecede olmamıştır. Çünkü, buralan oldukça sigortalı yerlerdir. Açık bir tabirle, buralan daha sağlam ve dayanıklı yerlerdir. Istikbalde vuku bulacak ve ayni şiddette hükmünü sürecek zelzelelerden buralan gene müteessir olmıyacaktır. Buna mukabil bugün harab olan yerler ayni felâ kete maruz kalacaklardır. Bu sebeb den buralannı bayındırmadan evvel jeolojik bir muayeneden geçirmek ve ikind bir imar projesinden çıkarmak, gelecek felâketleri karşılamak demekn'r. Aksi takdirde uzak veya yakın bir istikbalde ayni felâketlerin tekerrürü ne şahid olunacagı şüphesizdir. Netice itibarile bütün bu izahat ta gösteriyor ki, memleketimizin bu gibi işleri de üzerine alacak bir «Jeoloji müessesesine» şiddetle Oıtiyacı vardır. Bu gibi müesseselerin goreceği sayısız işlerden ileride aynca bahsolunacaktır. Bu gibi bir müessesenin masrafı hiç şüphesiz ki, sadece çürük yerlere kurulacak ve ikind bir felâkete namzet olacak köylere dökülecek paralarla karşılanabilir. Yer bîtgileri doktoru ŞEVKET BİRAND kıyafetli, genc, dinc, alay eder babşlı bir adamdı. Çok kullanılmaktân irileşmiş ve nasırlanmış ellerini, yazıha nenin kenanna dayamış, gözlerini Bay Kadrinin gözlerinden ayırmıyordu. Müdür sinirlendi. Söylesenize! dedi; dinliyorum işte. Ziyaretçi gülümsedi. Tanıyamadın galiba? «Bye sordu. Bu teklifsizce hitab Bay Kadriyi yerinden sıçrattı: ancak kendini çarçabuk toplıyarak. ziyaretçisinin kim olabileceğini tayin için zihnini yoklar gibi oldu. Ayni zamanda onu tanımış olsa bile, gene bilmemezlikten gelece ğini işrab eder bir.baş işareti yapb. Bu defa öteki sinirlendi. Yahu! dedi; Ferdiyim... Ferdi! Mehmed Ferdi!... Paytakoğlu... Rica ve iltimas için, en önce kendi kendine güvenerek gelip te, soğuk karşılanmca mütecaviz olmak istidadmı gösteren her müracaatçi gibi, Ferdi de, biraz evvel çekinerek yanına girdiği adama çatmağa hazırlanıyordu. Bay Kadri hayal meyal hatırlıyor Bu yazın programı dün kararlaştırıldı fstanbul Üniversitesi fakülte talim taburunda buraya yazılı bulunan 11 fakülte ve yüksek mektebin bu sene hangi tarihlerde kamp yapacaklan dün tesbit edilmiştir. Bu kamplar talebenin meslekî im tihanlan gözönünde tutularak 22 hazirandan sonra yapılacaktır. Bu sene kamp görecek olan 2400 talebe bu maksadla 600 er kişilik dört grupa aynimıştır. Birinci grup Tıb fakültesinin birinci ve ikinci sımflarile Edebiyat fakültesi talebelerinden mürekkebdir. Bunlar 22 hazirandan 8 temmuza kadar talim ve terbiye goreceklerdir. İkinci grup 15 temmuzdan 1 ağustosa kadar kamp yapacaktır. Bu kampa talim taburu nun üçüncü sınıfında yazılı olau talebe ile bütün fakülte ve mektebîerin son smıflarmda okunan ve bu sene me zun olacak olan talebeler alınacaklardır. Hukuk, mülkiye, diş tababeti, eczacı, Yüksek Iktısad ve Yüksek Orman mektebleri üçüncü grupu teşkil etmekte olup bunlann kampı 3 ağustosla 19 ağustos arasında olacaktır. Dördüncü ve en son grup Ja Tıbbiyenin diğer sımflarile Yüksek Mühendis ve Güzel San'atler Akademisi talebelerinden mürekkebdir. Bunlar da 20 ağustosta kampa başlıyacaklar ve 5 eylulde gideceklerdir. Kamplar 15 er gün de • vam edecektir. Her kampa gelen grupun talebesi, kampa geldiğinin üçüncü günü nazarî olarak imtihan edilecektir. Amelî imu'hanlar kampm niha yetine 2 gün kala yapılacak ve mu • vaffak olanlann iisteleri fakültelere bildirilecektir. Her talebe derslerinden terfi etmiş bulunsa bile kamp imtihanlannda muvaffak olamazsa sınıfında ipka edilecektir. Bütün bu mukarrerat yakında her fakülteye bildirilecektir. Voronotun aşısı Gencseniz pek ha tırlamazsmız; çünkü bu isimdeki sihrin hayali nizi günlendirmesi için daha beş on bahar es • kimeniz lâzım. Lâkın orta yaşı atlıyanlann zihninae doktor Voronofun adı seksen kiloluk bir abıhayat damacanası tazeliği ve hulyası yaşatır. Pariste oturan bu Rus doktoru m sanlara maymun husyelerinden genclık aşıladığını ilân ederek dünya ihtiyar larmı yıllar süren heyecan dalgalanna boğmuştu. Şüphesiz bu umudun gü veni ve hızile kendilerini bir orangutan kadar dinç, bir boga gibi diri bulan kösemenler olmuştu. Bir vakitler profesör Istanbula da geldi, bir süni koçu aşıladı, el altından erkekliği ve hayat kabiliyeti sönmüş ihtiyarlar buldu, a şılar yaptL Hatta bizim zavallı Zaromuzu tecrübe tahtası yapmağa kal kışb. Sonralan anlaşıldı ki koçlar kısa bir müddet sonra bir alay sümüklü koyun kesilmişler. lhtiyarlarda da bu takıştırma genclik bir bahar rüyası gibi gelmiş geçmiş.. Geçen yıl Voronofun yirmilik bir Rumen dilberine gönül verdiği, hatta evlenmek üzere olduğu yazıldı; tekzib edildi. (Zaten tekzib; olan çeylere halkı daha kuvvetle inandırmak için icad edilmiş tersine tesirli bir usul de ğil midir?) Şimdi oğreniyoruz ki bu 65 lik profesör cenablan sevgilisile başgöz olalı bir sene varmış! Dün Avrupa gazetelerinde yeni çiftin resminı görüp te taze Madam Voronofun gazete kâğıdında bile pembe bir yüz gibi gözler alan güzelligini yakında anlayınca: Tekin yere yıllarca genclik aşısı için uğraşmamış! dedim, meğer, diyar diyar binlerce kişinin canını yakan belki de vaktinden evvel birçoğunu dö nülmiyen yola yollıyan tecrübelerini kendisi için yapmış imi?.. Ama hazretin 65 ten, kansımn iki misli yaşı olan 42 ye inebilmek için kaç çift maymun husyesi harcadığı belli d^ğil! Neyse, iyi olur inşallah; şimdiye kadar yüzde iki yüz elli maymunlaşmamışsa!.. Meğer, demiş, ne mes'udmuş onlar! Kimbilir, aç kamına kum eşeliyen o çocukarl kendileri için böyle düşünen çocüğun lüks bir Avrupa yolculuğuna çıkmış bir milyoner olduğunu bilselerdi ne derlerdi? Bağdad yoîunu tuthık, fakat Basraya çıktık Kültür Bakanbğı memleketin bir • çok yerlerinde san'at mektebleri aç» tı. Bu mektebîerin gayesi halka san'at öğretmek, fakir halkı hayatlarını kazanabilecek bir hale getirmektir. Ne güzel işL Dul bir kadın taruyorum. Kocası ölmüş. Biri üç biri beş yaşında üç çocuğu var. Elinde hayatıru kazanacak ne bir mesleği, ne de bilgisi var. San'at mektebine yazılmış. Fakat mektebin malzeme masrafını yapmağa takati yc*> Ağlıyor. Ben bu işi başaramam. Mektebin tahsili iki se ne. Masrafı çok.. Annemin küçük bir tekaüd maaşile geçiniyoruz. Benim en son süratle bu eve para getirmem Sebeb ne? Hindistanda Jay oar Mihracesi, binbir gece masallannı dörtbaşı mamur yaşamak için yeni bir saray yaptmyormu. Bu yapı, Türk mimarisinm enfes bir örnegi olan Tac Mahalden daha güzel olacak ve baştanaşağı mermerden yapılacak mış. 1000 kapısı, 3500 penceresi bu lunacakmış ve saire ve saire... Verilen tafsilâtta noksanlar var: Bu bin kapılı berhanede tabiî bine yakın oda, birkaç bin cariye, haremağası, çengi, rakkase, şu bu olacak; akşam lan baygın bir esmer güzeli gibi Jaypor ufuklanna yaslanınca çırağlar uyandınhp meclisler kurulacak. Tabiî ondan sonra gelsin üzüm gözlü, ılık sözlü narin begümler ve şarab fıçılan ve mabadi ve mabadi... Bizim üstad Ağaoğlu Ahmedle Bayan Sabiha Zekeriyya da oturmuşlar «yok baymı, îngilizler Hmdlileri kazanclan içm esaret boyunduruğundan çıkarmıyorlar, hayır bayan; Hindliler kendi kendilerini yetiştirmediler de onun.için esaretten kurtulamadılar..» diye çekişip duruyorlar. Vazgeçm efendim vazgeçin.. Herif iki odalı mekteb, beş yataklı hastane, dört buçuk ten cereli aş evi açtıracağına bin odalı şehvet ve fuhuş pazarlan kurarken Hindli ne diye uyansm ve daha mühim mi Îngilizler. bu dünyanın en zen gin miskinler tekkesini ne diye bırakıp gitsinler? Beyoğlundaki San'at mektebL Gayet mükemmel döşenmiş, mvntazam çalışan bir müessese. 800 talebesi var. Bu talebenin yüzde yirmisi zengin halk, yüzde otuzu mütevassıt, yüzde ellisi fakir. Mektebin îstanbuldaki mekteble beraber 1400 lira tahsisaü var. Bunun ancak 150 lirası fakir talebeye yardım içindir. Mekteb, ilk senede fakir talebeye yardım etmiyor» Bu yardım ikind sınıfta başh yor. Bu da ancak mahalleden fakir olduğuna dair ilmühaber getirene aiddir. Bu sene bu 800 talebeli mekteb, yüzde ellisi fakir olan talebenin içinde 40 ına kısmen yardım edebilmiş. Bir talebenin senede masrafı asgari elli liradır. San'at mekteblerinin gayesi fakir halka san'at öğretmektir. Zengin her zaman, her yerde bu imkânı bulabi lir. Hayatıru kazanmak için işleme • sine, üç sene mektebde çalışmağa fakirin ne boş midesi, ne de evde bekliyen çocukların ekmek feryadı izin vennez. Senede elli veya altmış lirayı ödemeğe de bu fakir aile bütçesi tahammül etmez. Mektebin bir atölyesi var. Haricden aldığı işleri bu fakirlere vererek yardıma çalışıyor. Fakat ne bu yardım, ne de 150 lira • lık tahsisat bu büyük yaraya yama 0lamaz. Mektebe giren talebe birinci sene zengin olur, ikinci sene fıkara ' laşırsa, yardım görebilir. Bu Nasraddin Hocanm yonca Jıikâyesine ben zer. Bekle eşekciğim bekle. Yonca büyür, sen de serpilirsin. Mektebin gayesi fakir halka san'at öğretmek olduğuna göre bu tahsil müddetini azam! bir seneye indir mek, malzeme masraflanm da ya hükumet bütçesinden veya mektebin atölyesinden fakir talebeye tamamen ödemek lâzımdır. Aksi takdirde bu mektebden fakir talebe yavaş yavaş çekilir, mekteb zenginlere mahsus bir müessese olur... Bir teşebbüs gayesini kaybederse, tuttuğu yol Bağ dada değil, Basraya çıkar. SABİHA ZEKERİYYA ••* Hatırhyor musunoz T 1 Bugünkü Efgarustan hükumetini kim kurdu? 2 Hügonun 31 yaşında iken sevip te ölunceye kadar karşıhklı olarak aşkına sadık kaldığı kadın kim dir? 3 Yumak biçimindeki fotoğraf kâğıdlannı kim icad etti? 4 Fransız edibleri arasında baba ve oğul olarak ayni zamanda ün al mış olanlar kimlerdir? 5 Franaa ihtilâlinin liderlerin den Maratyı kim öldürdü? 6 Bugünkü Romanya Kralı İkinci Karol kimin oğludur? 7 Şarkta ilk kimya hocası olarak tanılan kimdir? (Cevablan yarınki sayımızda) Dünkü Morgalar o« karfthklan: . 1 Defne ağaci tarihe neden geçmiştir? C EsM bir masala göre ırmakla toprağın kızı olan Dafne adh perinin anası tarafından defne ağacına çevrilmesinden!.. 2 Sahne dekorasyonlannda en kuvvetli yenilikler yapan kimdir? C Dager. (1789 1851). 3 Petrolla işliyen motörü kim yaptı? C Alman mühendislerinden Daimler. • ^ 4 Ayda operası ilkin hangi şehırde sahneye kondu? C Süveyş kanalınm açüması münasebetile yapılan şenlikler sıra sında Kahirede. 5 Bizim Van gölümıiz denizden nekadar yüksektir? C 1650 metro. 6 Mississippi ırmağınm havzası nekadardır? C 3,213,532 kilometro murabbaı. Tabiî değil mi? Nasıl işitirsin? Senin gibi, kendi kendini herkesten yüksek gören adam, tenezzül eder de kitab okur mu? Birincisi bu. İkinci si de... Başka isim kullanıyorsun, ol malı.. Bildin. E, bu meslek sana ne getiriyor? Ben para için yazmıyorum ki. Romanlanmı yazmaktan, neşretmekten duvduğum haz bana yetivor. Ferdi, gene gevrek gevrek gülüyordu. Bu defa, Bay Kadri de lutferi tebessüm etti. tster istemez, bu konuş ma ile aralanndaki eski samimiyetin bir nebzesi olsun uyanjvermiftj. Müdür, artık zoraki ciddiyetini, azametini muhafaza etmiyordu. Bu sırada, odacı elinde bir kart dö vizitle gene geldi. Baska bir ziyaretçi de, müdürü gör mek için ısrar ediyordu. ADLİYEDE Bir aya mahkum oldu Arkadaşı îranlı Hasanı bıçakla yaralamakla «uçlu îranlı Mehmed AH nin birinci ceza mahkemesinde devam etmekte olan muhakemesi dün bitmiş; bir ay hapse ve yüz lira manevi zarara mahkum edilmiştir. Jakî Kogamn gıptası Kanunî Süleymanındır, dedikleri bir beyit vardır: Olmıya devlet, cihanda bir nefes gibi» Mısram, kıymeri ve delâlet et tiği mefhumun enginliği malum. Hayarta değeri bilinmesi lâzım neler vardır da farkında değilizdir. Cemiyet içinde; bir saat yalnız kalabilmenin, kimse. tarafından tanılmadan rahat rahat gezebihnenin, teşrifattan kurtulup umumî bir eglence yerinde kana kana keyif çatabilmenin zevkinden mahrum ve alelâde bir vatandaşa gıpta ederek tasa duyan nekadar çok insan yaşryor. Vaktile sinemanın bastıbacak Şar losu olan Jaki Kogan şimdi yirmi yaşında güzel bir delikanlıdır. Geçenlerde bir otomobil kazasına uğradı. Ba basile 4 kişi öldü, Jaki bu ölüm geçi dinden yaralı kurtuldu,' şimdi iyileş mek üzere. îşte hâlâ her gittiği yerde heyecan ihtilâlleri yaratıp halk kafilelerini a yaklandıran bu yakışıklı delikanh geçen sene Parise geldiğinde beyenenlerinin baskmına uğramış; otelin pence • resi önünde tam 2,5 saat fotoğraf imzalamağa mecbur kalmış. Hücumu savuşturduktan sonra derin bir soluk almış ve terini silerken gözü karşıkı parkta oynıyan fakir, hırpani kıyafetli ço cuklara ilişince gözleri yaşarmış: için çabucak maksadına gel! Ferdi kahkaha ile güldü. Sen... dedi, anandan, müdür olmak için doğmuşsun. Sahiden yakıştınyorsun. Bizim gibi, sittin sene ame lelik etmeğe ezelden mahkum bülu nanlardan olmadığm besbelli. Ay! Sen amele misin? Beledi yede mi? * Yok... Yok! Telaş etme. Karşıda, elektrik sosyetesindeyim. Amele de diyorsam, hani: Montör.. Usta yun. Hem de bugüne bugün, amele liğimi senin müdürlüğüne değişmem. Ya? Demek, Sosyetedesin? Evet. Boş zamanlanmda da, gene eskisi gibi, yazı yazıyorum. Yazı mı yazıyorsun?.. Ne ya zısı? Bilirsin ya? Mektebde edebiyata hevesli idim. O heves daha elân baki. Maşallah! Evet. Romanlanm var Senin?! Neye şaşıyorsun? Başkalann dan da cahil değil im a? Yok. Adını işitmedim de..!. Vatman tahliye edildi Bundan bir müddet evvel Uskü darda bir tramvay kazası olmuş; vatman Hüseynin idaresindeki tramvay Kısıkhdan Üsküdara inerken yolda sucu Halilin arabasma çaroarak arabacının yaralanmasına ve Üsküdar orta mekteb talebesinden Rızanm da ölümüne sebebiyet vermişti. Bu kazanın suçlusu vatman Hüse • yin hakkındaki davaya dün Ağırceza mahkemesinde başlanmışnr. Zarar görenler; Tramvay Şirketmden de on bin lira tazminat istedikle ri için şirkete tebligat yapılmasma; kazadan sonra keşif yapan mühendis lerle şahidlerin çagmlmasma; vat man Hüseynin tahliye talebinin kabul edilerek davaya gayrimevkuf olarak devam edilmesine karar verilmiş ve muhakeme başka güne kalmıştır. Ihttsas Mahkemelerinde Mahkum oldu Altm kaçakçılığından suçlu Yorginin duruşmasma dün de Gümrükteki 8 inci ihtısas mahkemesinde devam olunmuş ve elde cürmü tesbit eden delâil mevcud oldugundan mahkumiyetine karar verilerek altınlann musaderesile 94 lira para cezasına çarptmlmıştır. Birleşik Amerika toprağının yansına yakın. 7 Mesine boğazı kaç kilometro uzunluğundadır ? C 42 kilometro. Kız erkeğin muhakemesi Remziye ile nisanlanarak kız oldu ğıj meydana çıkhktan sonra aynlan ve bu aynlık yüzünden Remziyeye bir tehdid mektubu gönderen ve kendisine Kenan ismini veren Melek hakkındaki tehdid davasma dün de gizli olarak üçüncü ceza mahkemesinde devam e dilmiş ve önümüzdeki celse haziranın dokuzuna bırakılmıshr. mus gibi: Ferdi?.. Hacı Yusufun... de ğil mi? dedi. Ta kendisi! Kaç yıldır birbirimizi görme dik. Tamnmıyacak kadar değişmiş sin... Ne yapayım? Ferdi, manalı manalı gülümsedi. • Sanki sen değişmemiş misin? Yok! Ben de değiştim. Zaman bu!.. E, soyle bakalım: Ne istiyor sun? Dostluğu ve hemşeriliği bir tarafa bırakmış, müdürlüğünü gene takmmıso. Karşısmdakini, ashabı mesalihten her hangi biri gibi dinlemeğe hazırdı. Onun bu tavnndan titizlenen Ferdi, bu sefer altma bir sandalye çe kip, oturdu. Amma da, müdürlüğü kendine vakısbrmıssm!.. dedi. Herkese kurul, kurulabildigin kadar. Bize gelince, birlikte, Pembe ninenin bahçesinden erik aşırdığımızı, Tüysüz Hocanm minde rine çuvaldız koyduğumuzu unutma. Bay Kadri, lâkırdıyı kısa kesmek istedi. Başka bekliyenler var. Onun 'Cumhuriyet,, in tefrikasu 3 di. Ferdi, üstüste koymuş olduğu ayaklannı yere indirdi, daha terbiyeli bir tavır aldı. • Pek o kadar ehemmiyetli bir maksadım yok.. Korkma! Senin muavenetini istiyecektnn. Paraca mi? Bu suizan Ferdinm canını sıkü. Sert sert cevab verdi: Hayır! îşime dair. Anlat. Geçen gün bizim servis şefme karsı galiba biraz çirkince hareket etmişim. Ne münasebetle? Bir gün evvel, akşamüzeri, işim den biraz erken çıkmıştım... Taaccüb etmem. Senin işçiliğin biraz başka türlü olsa gerek. Kat'iyyen. Vazifemi çok itina ile yapanm. Devam hususunda da hiç mübalâtsızlık göstermem. Sosyete benden günde tekiz saat iş ister. Ben d« tam sekiz saat çahşınm. Fakat sekiz saati bir çeyrek geçti mi idi, bana bakma. îşte bu sefer de, ustabaşı ile bu yüzden çekiştik. (Arkan var) Bu Sevdi Yazan: Ercümend Ekrem Talu Bay Kadri, önündeki karta göz at tı. Üzerinde, sadece iki isim var dı: Mehmed Ferdi. Nasılsa: «Gününde gelsin!» demedi. Bos bulunmuştu zahir. Buyursun! diyiverdL V e sonra, içeriye giren zivaretçmin yüzüne bile bakmıyarak sordu: N e istiyorsunuz?. dinliyorum. Bay Ferdi cevab vermedi. Bay Kadri o zaman, hayretle başını kâldınp, karşısmdakine bakmak mecburiyetin de kaldı. Misahr ayakta duruyordu. Bay Kadri: Buyunm... Oturun... decB. Fakat Ferdi oturmadı. Temiz pak Bay Kadri: Görüyorsun ki meşgulüm! dedi... Biraz beklesin. Sonra Ferdiye döndü ve arkadaşçasına sordu: N e için geldin? Onu söyle şim

Bu sayıdan diğer sayfalar: