21 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

21 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

21 Mayi8İ935 Arabistanın tacsız kralı Cumhuıiyaft jLDil üzerinde çalışmalar J | Kılavuz için dersler 10 îhtiyar = 1 İsten, 2 İrde, 3 KaManma İhtiyar (Yaşlı anlamına) = ( ( T . Bünye = 1 Yapı, 2 Kuram Sağlam yapılı bir adam.. Bu buhran, eskileri gibi, geçici değil, fakat bir kuram buhranıdır. Davamız Kâmalizm, her şeyin üstünde. bir kültür ve medeniyet savaşıdır. Os manlı İmparatorluğu, son nefesine kadar, medrese kültüründen ve Doğu me« denivetinden ayrılmış değildi. Cumhuriyet, bizde, yalnız bir reiira adı değil, bir kültür ve medeniyet ?s midir. Müslümanlığm ilk günündenberi bu savasın benzerine bütün tarihte rasgelinmez. Şu halde Kâmalizmin ne metodları, ne çığın, ne de yolu hiç bir kitabda bulunamaz. Biz ben zetçilik edemezdik. Biz usullerimizi, ha* yat gerçe ve deneçleri içinde yuğura caktık. Kaytaklık tehlikesi geçmiştir: Fakat eski medeniyet ve kültür göreneklerinden büsbütün uzaklaştığımızı söylemek te yanlış olur. Bu memlekette vicdan özgenliği, Kâmalizmin eseridir. Daha doğrusu şu dur: Bütün Doğu medeniyet ve kültür tarihinde, vicdan özgenliği, ilk defa, Atatürk tarafından, Türkiye Cu murivetinde kurulmuştur. Bizim bütün yasak ve yasavlanmız, yeni medeniyet ve kültürün vicdan özgenliğine karşı değil, ancak ve yalnız, eski mede niyet ve kültürün tepki ve bozut'lanna karşıdır. Bizim bütün sıkı ve baskılanmız, işte bu vicdan özgenliğini banyan, aşılmaz v u ve deşilmez siperlerdir. Şu «y* b demokrasi şiirine kapılarak, bu siperlerden en küçük bir gedik açacağunızı tasarlamak, boşuna yorulmak olur. Partinin yeni program değişkelerinde, cemiyetler için koyduğumuz hü kümlerde, işte bu medeniyet ve kültür savaşçılarının arka ve yanlannı koru yan, yollarını düzleyen tedbirlerdir. Biz bir devlet ve yönetim şekli değiştirmedık: Biz batıran bir medeniyet ve kültüre, kurtancı bir medeniyet vc kültürü karşı koyduk, bir memleketin, en basit ve küçüklerine kadar, bütün hayat şartlarını ilgilendiren bir devrim davasına giriştik. Çöl şeytanı Lavrens nasıl yaşadı, Büyük Harbte Arabistanda neler yaptı? İslâmın mukaddes yerlerini Türklerin elinden kurtarmakla iftihar eden bu hıristiyan ingiliz, «erifler gibi giyinir, bedeviler gibi bağdaş kurardı Lowell Thomas isimli bir muhar ririn Lavrens için yazdığı Şehname şeklinde, methiye dolu kitabın mu kaddemesinden: «Allenbinin Kudüsü zaptından az sonra idi. Bir gün, Hıristiyanlar so kağındaki bir dükkâmn önünde, bana bir avuç hurmayı yirmi kuruşa sat mağa çabalıyan ihtiyar bir Arab dükkâncı ile çekişirken, Şam kapısına doğru ilerliyen bir Arab kafilesi, dikkatime çarptı. Hurma pazarlığını bana yarıda bıraktıran şey Arablarm manzarası değildi. Çünkü, Filistinde Yahudiden çok Arab bulunduğunu herkes bilir. Merakımı mucib olan şey, bu kafilenin içindeki bir bedevinin, ötekilere hiç benzemiyen kıya feti idi. Bu adamın sırtmda, memle ketin ileri gelenlerinin giydiği bir aba, başında bir agel ve kefiye, belinde, Peygamber sülâlesine mensub kimeselere mahsus olan iğri, kısa hançer vardı. Hıristiyanlar sokağı, şarkın en pi toresk sokaklarından biridir. Enselerinden kıvrık bukleleri sallanan Rus Yahudileri, uzun külâhlı ve cüppeli Rum papazlan, Hazreti İbrahim devrindeki keçi derisinden libaslarma bürünmüş çöl göçebeleri, şalvarlı Türkler, parlak renkli sarıklarile dolaşan Arab satıcıları, pazarlar, dükkânlar ve kahvehanelerle çevrelen miş olan bu dar sokağı doldurur. Kudüs, şarkla garbin, birbirine kaynaşmadan karıştığı bir yol ağzı gi bidir. Hıristiyan, Muvesî ve Mu hammedilerin kendilerine has olan ahlâkları, çöl güneşi altmda, beyaz siyah arasındaki fark kadar bariz ve keskin görünür. Kudüs sokaklarında dolaşan bir yabancının göze çarpması için, mutla ka üzerinde bir fevkalâdelik bulun ması lâzımdır. Bir hükümdar gibi giyinmiş. olan bu genc bedevî ge çprken. volunun üstünd* halunan • lar, dönüp dönüp ona bakıyorlardı. Bu gencin en çok göze çarpan ta rafı kıyafeti değildi. Hatta ona, bir kral, yahud binbir gece masallarının içinden fırlayıp çıkmış, tebdili kı 3rafet gezen bir halife hali veren mağrur yürüyüşü de o kadar göze çar pacak birşey değildi. Bir Habeş bir Eskimoya nekadar benzemezse, bu esrarengiz bedevî de, bir Araba o kadar benzemiyordu. Bedeviler, Kafkas arkmdan olmakla beraber derileri, çölün kızgın güneşi altında kavrul maktan lâv rengi almıştır. Bu deli kanlı, damarlarında Vikingslerin kanı dolaşan bir İskandinavyah kadar sarışındı. İsmailin ahfadı olan göçebelerin hepsi uzun sakallıdır. Bu beli altın hançerli delikanlı tamamile matruş tu. Ellerini göğsü üstüne kavuştur muş, hızlı adımlarla ilerliyor, gözleri hiçbir şeyin üzerinde durmuyordu. Derin bir düşünceye dalmış gibi görünüyordu. Bu çehrede öyle müsterrih ve hatta ruhanî bir ifade vardı ki, Mesihin ahretten dünyaya avdet etmiş ha varilerinden birini görüyonnuşum gibi bir hisse kapıldım. Birkaç kelime ingilizce bilen ma nava «bu adam kimdir?> diye sor dum. Omuzlarını silkti. Cevab bile vermedi. Bu adam kim olabilirdi? Kudüs valisi General Storrstan bu bedevî hakkında malumat alabilirim ümidile doğru onun konağma gittim. Pons Pilatın İngiliz halefi olan Ronald Storrs Kudüsün sukutundan evvel Msır Fevkalâde Komesirinin şark kâtibi olarak çalışmış ve birçok se neler, Filistin halkile sıkı münase betler idame etmişti. İbranî, Rum, Lâtin ve Arab dillerini, ingilizceyi konuştuğu kadar kolaylıkla konu şurdu. Esrarengiz sarışm bedevî hakkında bana malumat verebileceğin den emindim. Şu belinde iğri bir hançer taşı yan mavi gözlü sarışm adam kimdir? diye sordum. General, cümlemi bitirmeğe vakit bırakmadan bitişik bir odanın kapı sını açtı. Orada, Allenbiyi mağlub etmek için Fon Falkeyhaynin bizzat oturup beyhude plânlar çizdiği ma sanın önünde bedevî prensinin oturduğunu ve kalın bir kitabı okumakla meşgul olduğunu gördüm. Bizi birbirimize takdim ederken, General bana: Size miralay Lavrensi, Arabis " Lavrensin Kral Faysalla beraber Sulh konferannnda alınmış hir resmı [Bu resimde önde ortada duran müteveffa Irak Kralı Faysaldır. Onun solunda sabık Irak Başbakam Nuri Said Paşa, sağında Xişaretli Lavrenstir. Faysalın arkasındaki Fransız zabiti ise Ara bistandaki Fransız müfrezesi kumandanı yüzbaşı Pisanidir.] Lavrensi Kudüs valisinin konağmtanın taçsız kralını tanıtmakla bahda tanıdığım güne kadar, onu, etten tiyanm, dedi. ve kemıkten yaratılmış bir mahluk Miralay, sanki zihni, harblerle farzetmemiştim. O benim nazarımda karmakanşık olmuş bir âlemin müsbir masal kahramanı gibi birşeydi. tacel işlerile değil de, gizli bir hazi Kahire, Kudüs, Şam. Bağdad, bütün nenin bulunduğu yeri araştırmakla bu şehirler, en maddî bir garblinin meşgulmüş gibi, biraz dalgın bir tamuhayyilesinde bile sihirli tesirler vırla elimi sıktı. Devrimizin en şa yapar. Bu itibarla Lavrenin, şarkla temas eden bir garblinin hayalinde yer tutmuş bir mahluk olduğunu zanne diyordum. Fakat bu hayal zannetti ğim şeyin basbayağı bir hakıkat olduğunu gördüm. Şimdi karşımda gördüğüm bu u faktefek Ingilizin başında altın iş lemeli beyaz ipekten bir kefiye ve bir de agel vardı. Sırtmdaki devetüyünden sıyah abanın altmdan kar gibi beyaz bir entari görünüyordu. Belini sıkan geniş kemere, iğri bir hançer takılmıştı. Bu genc adam, islâm diyannın, maiyetinde atlı ve develi bînlerce ve biîilerce süvarilerden mürekkeb bir ordu taşıyan bir nevi hükümdarı olmuştu. Benim de arkeolojiye olan meylîm, onun Kudüste bulunduğu müddet zarfında aramızdaki ahbablığm ilerlemesi için bir vesile oldu. Saatlerce beraber vakit geçiriyorduk. Fakat günün birinde ona çölde tesadüf edeceğimi hiç akhmdan geçirmemistım. Yeni tanıdığımız zabitlerle birlikte bulunduğumuz vakit, Lavrens, bir köşeye çekilir, konuşulan şeyleri dıkkatle dınler, kendisı az lâkırdı söy lerdi. Yalnız kaldığımız zaman, is kemlesinden kalkar, Arab gibi yere bağdaş kurarak otururdu. İlk defa bu şekılde yere oturduğu zaman biraz kızararak benden özür diledi ve çoktanberi çölde yaşadığı için iskemlede rahat edemediğini söyledi. Pek az Avrupalının ayak bastığı çöllerdeki maceralarını pek çok uğ raştığım halde söyletemedim. Daima lâf karıştırıyor. sözü başka mevzu lara götürüyordu. Çöl harbinde oynadığı rolün ehemmiyetini de gene başkalarına, ya Arab şeyhlerine yahud arkadaşlarına izafe ediyordu. Yegâne merakı harabeleri karış tırmak ve unutulmuş beldelerin iz lerini meydana çıkarmak olan bu Oksford mezununun Arabistan kıyamında başlıca rolü oynaması, kaderin garib bir cilvesiidr.» Cumhuriyet Yukarıdaki müta lealar casus Lavrensi dâhi bir kah raman mertebesine yükseltmek için yazılmış bir eserden alınmış olduğu için tabii, onun lehinedir. Fakat Lavrensin Arabistam ve Arabları Tür kiye idaresinden kurtarıp İngiliz boyunduruğuna geçirmeğe çalışan ve bunda da muvaffak olan bir adam olduğu düşünülürse Anglo Sakson muharrirlerin onu göklere çıkarmaları nı tabiî görmek lâzım gelir. Bununla beraber, Lavrensin aleyhinde yazıl mış eserler de yok değildir. Bir kısım muharrirlerin onu, İngiliz çocukla rına ve gencliğe nümune olarak göstermelerine, hatta ona İngiliz İmpa ratorluğu müessisleri payesini ver melerine rağmen, son zamanlarda Büyük Harbdeki Arab isyanı hakkında mühim bir kitab yazan İngiliz bin başısı Bray, Lavrensin değersiz bir adam olduğunu iddia ve onun şöh retine şiddetle hücum etti. Fransamn Hicazdaki askerî heye tinin sabık şefi ve bir zamanlar Ki likya umumî valisi olan General Bremond da «Umumî Harbde Hicaz» i » sımli eserinde Lavrensten hiç te takdirle bahsetmemektedır. İhtiyarî = îstenel Gayriihtiyarî = İrdesizce, istemeksizin Bilihtiyar = Dileğiyle, isteğiyle Askerlik ödevi istene bırakılmış de ğildir. Ben bu zorluklara senin için kat landım = Ben bu müşkülâtı senin için ihtiyar ettim. Onu görünce istcmeksizin başımı çevirdüm. îstenel duraklar = İhtiyarî mev kiler. . Bu işe isteğiyle girdi. Bunu yapmamak elimde ve irdemde değildi. Bina = 1 Yapı, 2 Kurağ Merkez Bankası Ankaranm en güzel kurağlarından biridir. Yapı sözünün yanına bir de kurağ kelimesi ilâve edilmek iyi olmuştur. Çünkü yapı bizde inşaat anlamına da gelir: «Demiryolu yapılar yönetgesi Demiryolu inşaat idaresi.» Netice = Sanuç, son Binnetice = Sonucun, sonunda Sonucun şu hükmü verebiliriz = Binnetice şu hükmü verebiliriz. Girişimlerinden hiç birinin sonu gelmedi = Teşebbüslerinden hiç biri netice vermedi, hiç birinin neticesi çık madı. Bu kadar saypadan sonra, hiç bir sonuç almamak acıklı bir şeydir. Bu misallerde geçen yeni kelimeler: Saypa = Masraf Saypamak = Masraf etmek Sarfetmek = Harcamak ••• Birsam = Varsanı Sinirleri o kadar sarsıldı ki, şimdi, gündüzü, gecesi varsanılar içinde ge çiyor. *** Ebad = Iram Ismarladığınız masanrn ıramı hak kında bana bir fikir verebilir misiniz? Oylum = H.acun. cirm Sıygı = Hacmi istiabi Ateş oylumunca yer yakar. Bu geminin sıygısı bu kadar yüke elverişli değildir. Kö.) *•* Tecahül etmek = Bilmezlikten gelmek, bilmezlenmek, bilmez görünmek Tegafül etmek = Anlamazlıktan gelmek, anlamaz görünmek Bilirsin ama, bilmezleniyorsun! Bu isi sen yaptın. Şimdi niçin bilmezlikten gelyorsun? Daha iyi anlamak için, arasıra anlamazlıktan gelmek te lâzımdır. J Hergün beş kelime karşılığı Altıncı liste '1 Tadil etmek = 1. Değişmek, 2. Azaltmak. Tadil = Değişke. Ornekler: Kanunlan ancak Kamutay değiştirebilir. Son Parti programmda pek önemli değişkeler vardır. 2 Takdir etmek = Değerlemek. Ornekler: Halk, kendisi için çalışanları ergeç değerler. Bu iş için çektiğiniz sıkıntıyı değerlemiyor değilim. 3 Merhale = Yüğrüm. 4 Safha = Evre. 5 Tekâmül = Evrim. Tekâmül etmek = Evrinmek. Ornekler: Dil işi büyük hareketin yeni bir yüğrümüdür. Şimdi biz inkişafı iktısadinin en nazik safhasında bulunu yoruz n= Şimdi biz ekonomi gelışimin en nazik evresinde bulunuyoniE. Biz inkılâbcıyız, tekâmülcü değiliz = Biz devrimciyiz, evrimci değiliz. Maarif müesseşelerimiz, her gün, yeni hatvelerle, tekâmül etmektedir = Kültür kurum larımız, hergün, yeni adım larla evrinmektedir. ATAY Bu j'azımızdaki kelime karşılıkları: Benzetçıhk: Taklidcilik Gerçe: Şeniyet Deneç: Tecrübe Kaytaklık: İrtica Yasav: İnzibat Tepki: Aksülâmel Bozut: Fesad Barı mak: Muhafaza etmek Değişke: Tadil Yönetim: İdare Ilgüendirmek: Alâkadar etmek. 935 güzelleri Lavrerin Şerif kıyafet'ınde bir resmı şılacak insanlarından birini, ismi tarıhin en canlı sahifelerine Raleigh lerin, Drakelerin, Clivelerin ve Gordonların isimleri yanına yazılacak olan adamı işte bu suretle tanıdım. Büyük Harb seneleri, ileri gelen birçok simalar arasında, maceraları geleceğin muharrirlerine mükemmel mevzular teşkil edecek olan iki çehre yetiştirmiştir. Bunlardan biri Mareşal Allenbi, diğeri, o gün, eski Babilin tuğlaları üzerinde keşfedilen mıhî yazılara aid bir eseri tetkik ettiği sırada tanıdığım bu tüysüz genc adamdı. Büyük Harbin sonunda, Oksford Ünıversitesinden mezun genc Tho mas Edward Lawrencein mankıbeleri henüz duyulmamıştı. Fakat o, sessiz sadasız harekete geçmiş, o zamana kadar dağmık yaşıyan bedevî Arabları Türklere karşı müşterek bir kıyama teşvikte muvaffak olmuş, a sırlarca uğraşmalara rağmen ne halifelerin, sultanlarm, ne devlet a damlarının muvaffak olamadıkları güç ve dahiyane bir işi başarmıştır. Lavrens, müstakbel Hicaz Kralı olan Mekke Şerifinin bedevî ordusu nun başma geçti, çölde dolaşan gö çebe kabileleri birleştirdi, islâmm mukaddes makamlarını Peygambe rin torunlarına tçslim etti ve Ara bistanı ebediyen Türklerin elinden kurtardı. Yahudilerin ve hıristiyan larm mukaddes şehri olan Filistinin kurtulmasını Allenbiye medyunuz. Lavrens ise müslümanların mukad des arazisi olan Arabistanın kurta rıcısıdır! Filistinde, Allenbinin yanmda bu lunduğum zamanlar, bu esrarengiz adamdan bahsedildiğini birçok defa işitmiştim. Lavrensin maceralarını ilk defa İtalyadan Mısıra seyahat etti ğim sırada duydum. Avustralya bah riyesine mensub bir zabit, bir îngi lizin, Arabistan çöllerinde, bir bedevî ordusu başma geçtiğini bana mahrem olarak haber vermiştL Mısıra çıkmca bu adam hakkında efsanevî hikâyeler işittim. îsmi hep fısıltı halinde söyleniyordu. Bu tarihte, binbir gece diyarmdaki harb tafsilâtı gizli tutuluyordu. Bir Amerikalı meslektaş şehrimizde Hörst ve Şimalî Afrika gazetele rine yazı yazan Amerikalı muhar rir, M. Arthur Grendon dün Yu nanistandan şeh rimize gelmiş ve ilk olarak mat baamızı ziyaret etmiştir. Amerikalı meslektaşımız, Tür kiyenin son za Mr. Artur manlardaki te • Grendon rakkiyatını tetkik etmek üzere gelmiştir. Yakında Ankaraya da gıdecektır. Mister Grendon yeni Türkiye ile Şefi Kamâl Atatürk için pek çok iyi şeyler işittiğini ve bunları yerinde görmek üzere geldi ğini, İstanbulda trenden iner inmez ileri bir memleket manzarasile karşılaştığını, bu suretle yapılan inkılâblar hakkında şimdiden bir fikir edinmeğe başlamış olduğunu söylemiştir. JAmerikan pamuğu Bursada da tecrübe ediliyor Bursa (Hususî muhabirimizden) Kayseride kurulan dokuma fabrika sının dokuyacağı mermerşahi ve patiska nevinden pamuklu ince dokumalar icin, teli ince elyafı uzun pamuk yetistirilmesi gerektiği düşünülerek Amerikan (Akala) adında yeni bir cins pamuk tohumu gctirtilmiştir. Eskişehir Tohum Islah istasyonu bu pamuk tohumunu Rusyada da tecrübe için bir dönüm lük yere ektirmiştir. Adanadan baska Sakarya ve Bursa mıntakalarında yetiştirilecek olan bu cins pamuk diğerine nisbetle daha fiatli imiş. Mütehassısların kanaatine göre: Bu pamuğun Bursada yetisti rilmesi için muhtelif iklim sebebleri arasında mıntakamızdaki rutubetin fazlalığı da müessirmiş.. Bu yüzden Bursa müstahsili koza ve tütünden sonra geliri çok yeni bir mahsule daha sahib olacaklar demektir. Arsıulusal güzellik müsaba kasına iştirak edecek olan 1935 Japon güzeli Matmazel Koko Mikami. Bıçakla yaraladı Beyoğlunda Lülecihendek sokağında Koço, Raşidle eski bir kin yüzünden kavga etmiş ve Raşid Koçoyu buçakla sağ bacağından yaralamıştır. Körün gözünü çıkardı Dün saat 1 7,5 ta hamal Hasan, arkasında bir sandık olduğu halde Eminönünden geçerken kör Seyfettine çarpmış ve gözünün çıkmasına sebeb ol muştur. Hamal serbest bırakılmıştır. I Güzel 2 tablo: Birinci ve ikinci Ergenekon Güzide arkadaşımız ressam Ratib Tahir Burak birinci ve ikinci Ergenekon adh muvaffak iki tablo yapmıştır. Re • simlerden birisi (soldaki) Türklerin Ergenekondan çıkış larını, ikinci tablo (sağdaki) ikinci Ergenekonu, Büyül Gazinin kahraman orduya zaferi emredişinî gösteriyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: