13 Eylül 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

13 Eylül 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

13 Eylul 1935 CUMHURÎYET Dünyayı dolaştım Afrikada senelerce bulunmuş bir Fransızın iddialan usul En deıin yaralarımızdan birini kapatmağa çalışıyoruz: Yiizlerce ve yüzlerce yıldanberi dılimize girmiş, içimizde kökleşmiş yabancı sözleri atmak için uğraşmaktayız. J3u, bugiine kadar, kendı benlığımiz uğrunda başardığımız işlerin şüphesiz en giizeli, en yükseğidir. Fakat ayni zamanda en gücü, en yorucusudur. Habeşistanda, uzun seneler yaşamış, Hiçbir giiçlük karşısında korkmuş, Habeş topraklarını bastanbaşa gezmiş ve kaçmış bir millet değiliz. Bunu da yene oraların bütün icyüzünü öğrenmiş Jean ceğız. de Cassel isimli bir Fransız, Pariste çı Dil meselelerile uğraşmak üzere bir kan «l'întrasigeant» gazetesinde, bu Dil Cemiyeti kuruldu. Bütün vatandaş memleketin her türlü hususiyetlerini an lar cemiyetin faaliyetine iştirake davet latan makaleler neşretmeğe baslamıştır. edıldı. Bu hareketin, memleketimizin Italyan Habeş meselesinin çok hara en ücra köşelerine varıncıya kadar her retli bir safahada bulunduğu şu günlertaraftan ne büyük bir alâka ıle karşılan de, hakkmda pek az şey bildiğimiz bu dığını görüyoruz. uzak memleketi. gelip geçici bir gazete Dıl Cemiyeti, başta bulunacak ve ça aytarı gibi sathî d,eğ#TÎçinde yıflârc^ölışmaları idare edecek olan ilmi bir ku mür sürmüş bir müdekkik görüşile anlarumdur. tan bu yazılardan ilkini okuyuculanmı Ancak, bu kurumu teşkil eden adam zm, ilgi ile okuyacaklarını umduğumuz Iarın, hiç olmazsa bir kısmının sahiden için, aynen alıyoruz. dıl âlimi olmaları lâzımdır. Bizim Dıl Negüt diyarının servetîeri Cemiyetimizde de şüphesiz böyle büyük Son günlerde, gazeteleri okurken, kıymetler var. Fakat bu kıymetler yalnız hakkında ancak müphem ve karışık bil ilim sahasında kalmamalı, ötede beride yapılan hareketleri de kontrol etmelidir. gilere sahib bulunduklan mevzudan. bol Habeşistanın münbit topraklâHerkesin kelime uydurabilmesinin önüne bol bahseden bazı kimselerin, düstükleri rından bir görünüş geçmelıyız. Dıl Cemiyeti muntazaman yanlışlıklar insanın gözüne şiddetle çarbir miktar arastırmalar yapmağa çıkarttığı kılavuzlardaki sözlerin yanına, pıyor. Aşağıdaki satırların edebî bir kıy da fakat daima hükumetin nereden geldiklerini, hangi kökten olduk meti yoktur, fakat hakikati ifade etmek başlanmış tedirler. ve topraklarına el sürdürmek istemiyen larını, niçın bu şekilde kullanılacaklannı Habeşistan, herşeyden önce. kendi a yerlilerin inadcı mümanaatile karşılaşılanlatan ilâveler koyarsa hem bu sözler dilimize daha esaslı olarak yerleşir, hem halisinin bile farkında olmadığı servet mıştır. Fransız Habeş şimendiferile de uydurma sözlere bir son verilmiş olur. lerle dolu bir memlekettir. Deniz kıyıla yaptığım gezilerden birinde, bir garda, Yukarıda da söylediğim gibi yapmak nnda ve alçak ovalardaki çorak mınta rayların üstüne uzanıp yatmış yüz ka ta olduğumuz içtimaî savaş, şimdiye ka kalardan bahsetmiyelim; ebedî bir bahar dar adam gördüm. Çölden toplanmış dar yaptıklarımızın en gücüdür, en çeti içinde yaşıyan yüksek yaylâlarda, muaz kum yüklü birkaç vagon hareket etmek üzereydi ve bu adamlar «memleketleri zam servet kaynakları vardır. nidir. nin kumunu» başkalarına vermektense, Kızıldenizin kıyılanndan, Semien daBilgi ve metoddan ayrılırsak elde cdetrenin altında ezilip ölmeği tercih edi ğının, yükseklikte Mot Blanc tepelerini ceğımız netıce sıfır olur. N. yorlardı. Işte Habeşler bu kıratta insanaşan buzlu mıntakalarına doğru çıkar lardır. lar. Naughti! Naughti! (Fena! Fena!) ken, sıcaklığın bütün dereceleri hüküm Hükumete gelince, memlekette araş derler. Paris bugün pek başkalaşmıştır. sürer ve toprağın verimini sağlar. tırma yapmak ıstıyen Avrupalıları daima Lâkin bız Makaodan bahsediyoruz. 2500, 3500 metro yükseklikteki yaymemnuniyetle karşılar, fakat, iş basında Burası Portekiz kontrolü altında, ge lâlardan baslıyarak, aşağılara kadar her bulunan herkes bir rüşvet beklediği için, niş bir hürriyete sahib, acayib, küçük bir tarafta göz alabildiğine stepler ve tarlabu Avrupalıları, haftalarca ve ay'arca şehirdır. Burada gündüz uyumak belki lar görülür. Yaratılıştan tembel olan Habeş, ailesinin yaşaması için lâzım olan payitahtta alıkoyarlar ve «Eyşi, Noga» ktbildir, fakat, gece asla! (evet, izini yarın alacaksınız) diye avuAhalİMnin çoğunun adı «da Costa», arpavı ekecek birkaç dönümü ancak iş turlar. Nihayet, bu adamları iyice sağyahud «da Fonseca» dır. Çinde yerleş ler. İlk yağmurlardan sonra. iptidaî sa dıktan sonra, yol kâğıdlarını veriıler. miş Portekizliye benzerler, fakat Porte panile, toprağı, üstünkörü sürrr. Uç ay Kervan toplanıp yola çıkar, hedefe u kizde olsalar Çinli sanırsınız! «Blasco sonra, mahsul alınır. Bu topraklann üslaşır, yerleşir, fakat toprağı kazmak için ıbanez» denberi burada hiçbir değişiklik tüne çalışkan insanlar gelip yerleşebil işe başlar baslamaz, memleketin sefi taolmamıştır. Her tarafta kumarhane dc seler, senede en aşağı iki mahsul alırlar rafından yasakla karşılanır. Artık çahşlu. FakatAvropadaki kumarhan«]rr «< • ve Habeşistan, bir zahire amban haline ;> gelir. Avrupaya mahsus olan her türlü mağa imkân kalmaz. Nekadar Avrupah zünüzün önüne gelmesin ve Montekar yetişebilir. bilirim ki, Habeşistana kalbi iimid dolu loyu hatırlamayınız. Bu kumarhaneler, hububat buralarda kolayca hem neş'eli, hem murdar yerlerdir. Bu Halbuki, daima azçok göçebe olan bu gelmiş ve iğrenerek, müflis bir halde dönralarda fantan oynanır, dans edilir, af mıntaka Habeşleri, çobanlığı tercih eder müştür. Halbuki, bu yığın yığın tepelerin altında ne muazzam servetler yalı yon tüttürülür ve, korsanların elinden ler. kurtulabilen gemiler, buralara, günde iki «Ueinadaga» denilen orta mıntaka yor! Nehirlerinde altın, topraklarının aldefa, ancak bu operet cennetinde afyon ki 1500 2 5 0 0 yüksekliğindedir ve tında demir, potas, plâtin, nıtrat dö po ıçebılen ve kumar oynıyabılen Çinli sü bağlar memleketidır Habeşıstanın en tas, guartz, hatta petrol vardır. Evet petrüleri döker. Şafak sökerken denizr açı kalabalık ve ayni zamanda en zengin rol da var. Birkaç gün evvel, Avruna lan Çinli gemiciler, bazan sabaha kadar kısmıdır. Iklim, orada daha mutedildir bunu öğrendi. Negüsün, parasızhk yü kumar oynadıkları için, durgun denızde ve yüksek mıntakalardaki kadar değjşık zünden, bu azametli serveti, bir fınans sefer ederken uykuya daldıkları olur. Bu likler göstermez. Bilhassa bu mıntakada, sergüzeştçisine verivermekten çekınme suretledir ki içır>? bir de topu bulunan mutedil memleketlere mahsus olan hu mesi, nekadar şaşkm bir durumda oldubir Çinli kayığı, tek kurşun atılmadan bubat çok güzel yetişmektedir. Birkaç ğunu gösterir. Gazeteler, nerelerde petkorsan eline geçmiştir. Korsanlar tayfa bakir ormanın yanında, tarlalar ve zen rol bulunduğunu yazdılar, fakat bu mından hiçbirini öldürmemişler, sadece uy gin otlaklar vardır. Bu otlaklarda kala takaların haricinde de petrollu topraklar kularını dağıtmışlardır! balık koyun ve keçi sürüleri otlar. Bu vardır. Bilhassa, Auaş nehri boyunca, Çinlilerin kumar iptilâsını, ilk defa o rada senede üç mahsul bile ajmak ka bütün topraklar ve Dankali çölü petrol larak Makaoda gördüm. Bu aadmlar, bildir. 8001500 metro olan aşağı mın kaynakları saklar. çokluk, daha vahşi oyunlar ovnarlar. Küçük döğüş balıklan HongKongda beslenir. Bu balıklar serçe parmak bo yunda fakat yırtıcıdır. îçlerınden birı ölünciye kadar döğüşürler. Çinlilerin, balık kavanozunun etrafına toplaşıp, ka nad kırıntılarile dolu suyun içinde, gi riştikleri bahsin neticesini gözleyişleri görülecek şeydir! Döğüşebilecek ne varsa döğüştürürler. Köpek, horoz, yengeç, yılan, hamam böceği, herşey... Ve hiçbir şeyi de ziyan etmezler, artanlan yerler! takalar güneş mıntakalarıdır. Buraları derın ovalar ve dehşetli uçurumlarla doludur. Bilhassa nehir boylarında, toprağın verimı son derece fazladır. Buraları, avcıların arayıp ta bulamadıkları avlarla doludur. Aslan, timsah, gergedan, deniz aygırı, yabani öküz, fil, devekuşu, zürafe, sürüler halinde dolaşır. Habeşistan topraklarının altında ne gibi servetler bulunduğu henüz taınamile belli değildir. İkinci Menelik zamanındanberi, birçok defa Avrupalılar, buralara arastırmalar yapmağa gelmışlerdır. Şimdiki Imparatorun devrinde, yeraltmFakat kalbi şiddetle çarpan Kons tantin soğuk bir sesle devam etti: Bilıyorsun kı şımdi benden sak lanacak birşeyim yok. Ve bugün ben öyle bir vaziyetteyim ki bütün hakikati bilmeden yaşıyamam. Şunu da söyleyi ver bana, o zamanki dostun, sırada birinci değil miydi? Aryan: Hayır, dedi, hayır. Konstantin yerinden sıçramadı. Bununla beraber Aryanın söylediği her I söz kalbine bıçak gibi batıyordu. Kendi kendıne şöyle hesab ediyordu: « Işte, dört tane dost; birincisi meçhul; ikincisi dram esnasında ona malik olan; üçüncüsü bir banker; dördüncüsü «San'atler» tiyatrosu aktörü. Bunlara tanımadığım ve bu kızı bırakmadan isimlerıni öğrenemıyeceklenmi de ılâve etmelı. Aryan şimdi on sekiz yasında, Doğrusu vaktini kaybetmemiş. Hayatını kazanmasını da bilmiş. Fevkaîâde bir kız, fakat bir.... kız.» Bu esnada, kolunu karanlıkta Arya nın dipdiri beline sarmış, onunla açık ve sade bir şekilde konuşmağa devam ediyordu. Konstantin kendisine ıstırab ver mek için mükâlemede büyük bir mehaHabeş toprağı, her türlü zahire ve hububattan başka, alçak mıntakalarda pamuk ve kahve yetiştirir. Kahve ismi, Habeşistanın batı güne yinde, Kaffa adındaki mıntakadan a'ınmıştır. Burada kahve ağaclan orman halindedir. Bütün dünyada Moka (Mu ha) kahvesi diye meşhur olan kahve, Habeşistanın Kaffa yahud Harrar mıntakalarından çıkan ve ezeldenberi, Muha lımanından yüklenıp sevkedıldığı için bu adı alan kahvedir.» ret gösteriyordu. Sanki ne dereceye kadar ıstıraba tahammül edebıldığını ölçmek ıstıyordu. Kendısını, çok güç bir vak'a üzerinde etüd yapmak icin cerrah bıçağıle kendi üzerinde tehlikeli bir amelıyat yapan bir operatöre benzetiyor du. Anlamıyorum, diyordu. Çok karanlık şeyler var, enteresan olmakla beraber. Ne olur, kuzum bunları bana izah ediver. Şehir kenanndaki küçük eve gitmeğe basladığın vakit o zaman dosttun olan adamla alâkanı kestin mi? Yoksa ayni günde onun evine dönme^e hakkın olduğu fikrinde miydin? Aryan gücenerek: Böyle birşeyi nasıl sorabiliyorsun? dedi. Şehir kenanndaki evden çıkarken hasta idim. Teyzemin evine döndüm. Ateşten titriyordum... Olga Dimitriyevna beni yatağıma yatırdı. Durmadan ben: öpüyordu... Paşa bana çay getiriyor, sebebini bilmeden ağlıyordu.... Ne olur, artık bana fazla şeyler sorma, geçenleri unutmam lâzım... Noel geldi, fakat Aryan Moskovadan ayrılmadı. iki gün sonra Konstantin, genc kızın el çantasının üzerinde açık bir tel yazısı gördü. Hemen aldı. Bunda sade Uzakşarkın Montekarlosu Makaoda hayat... Burada heryer kumarhane dolu Banun iççindir ki bazan bir Çinli kayığı tek kurfun atılmadan korsan eline geçmiftir. Çünkii korsanlar sadece tayfaların uykularım dağıtmışlardır! Habeşistanda sonsuz İBUGIJN DEBU. Allahım.. neler de biloor!. servetler gömülüdür! Ustü son derece miinbit olan toprağın altı da altın, demir, plâtin, potas, hatta petrol doludur J rmenı papazı, kilisede vazedi yormuş.. Bir zıpzıp taşını, alırsın haçan ele; yokuşun üstbaşından dik aşağı bırakırsın; o taş, yokuşun tak altbaşına kıdar yuvarlanır!. Cemaatin arasında, ağzı açık, bu vazi •. " • h' dudu, başını iki yana salla» » yıp: Hey Allahım! Neler de biloor!.. Neler de biloor!.. demiş. Pariste çıkan ve adı, bize, Abdülhamid devrinin kötü huylarından birini hatırlatan bir Jurnal gazetesi vardır. Jurnal esasen gazete demek olduğuna göre, Jurnal gazetesi tabiri biraz Babıali kapısı, ay mehtabı, ath süvari, denizin lebi deryası gibi oluyorsa da, kusura bak Bir Çin sehrinde sokak Francis de Croisseln'm konfıeranstnı HongKongî Hâlâ Ingilteredeyız. faderce devam ediyoruz: kat ne de olsa Çinde bulunuyoruz. Ora«Penang» nerededir biliyor musunuz? da vapurdan ayrılıyorum. Pekine giderGemiye binmeden evvel bunu bende bil seniz, siz de benim gibi yapın, iyi edermiyordum, onun için soruyorum. «Pe sınız. nang», Malezyanın batı tarafında, koyHongKonga bir defa çıkmak kâfi lar, burunlar, vahşi kumsallar ve kayahk değildir, orada sekiz gün oturmah, zahlarla dolu, yeşilliklerle örtülü, en ufak mete değer. Zira bir gecelik deniz yol meltemde tepesinde muazzam bir fun culuğundan sonra, Uzakşarkın Monte dalık ummanı dalgalanan; kankırmızı karlosu olan Makao vardır ve Yangrenkte yollar ve patikalarla, kokulan TseKiang üzerinde birkaç saatlik va baş döndürücü çiçeklerle süslü, dokü pur yolculuğundan sonra da Çının bü manter filimlerde olduğu gibi, gece. ağı yük komünist şehri olan Kanton gelir. lındaki koyunlara kaplanların hücum etHongKong, Rıyoyu ve, garıbdır, tiği, ayaklar üstüne oturtulmuş, bambo San Fransiskoyu hatırlatır. Ovada fazla idan yapılma yerli evlerile, küçük bir a sıkışan şehir yamaçlara doğru tırman dadır. maktadır. Mahalleler, birbirine, feribotBurada, bir Ingiliz müstemıekesinde larla bağlıdır. Gece HongKong körfe para kazanmağa devam etmeği daha ih zınde yanan ışıklar, ziyadar bir inci gertiyatlı bulan zengin Çinlilerin gayet gü danlık dızısi gibi görünür. 2el köşkleri vardır. Ingilizler, adanın bir Hükumet idaresi, ordu ve bahriye Inköşeeiğini medenileştirmeğe muvaffak giliz; zabıta «Sih» lerden mürekkeb olmuşlar ve oraya, golf ve tenis oyna dir. Birkaç Hindli mağazası müstesna, turadaki otelden bir saat ileride kaplan avı yapılır; birkaç dakika ötede de yılanlann ve kaplumbağalann mabedleri yardır. Ada başlıbaşına bir nebatat bahcesi olduğu halde, alaycı Ingilizler, «Neba tat Bahçesi» diye başka bir bahçe vücude getirmişler. Akşam, saat beş olur olmaz, yavruları boyunlarına dolanmış maymunlar, dağdan inip, bu bahçeye dolarlar. San ırk Penangda başlar; onunla birlikte yeni bir üslub belirir. îlk Çinlileri, ilk pagodlan ve renklerile nakışları, etraftaki çiçeklerin devamı olan ilk Çin Önlüklerini orada gördüm. *** Ertesi gün Singapurdayız. Singapura Uğramadan geçeceğiz, mecburuz. Hal buki burası o kadar da meraklı bir yer ki... Şanghayda olduğu gibi, burada da, dünyanın bütün ırkları toplanmış. Mu hitte, sonradan HongKongda ve tekmil Çinde gördüğüm bir Amerika tesiri seziliyor. Şu var ki, Singapurda bu tesir, eğlence bahçelerine münha3ir kalıyor. Açık havada Malezya tiyatroları, bir Çin pazarı ve muazzam kuş kafesleri, Filipin orkestraları ve ilk güzel Çinli kaidınlar. Bütün bunlar, zenciler, Hindli ler, Portekizliler, Arablar, Ermeniler, Holandalılar ve Eurasienlerle, yani ya jımkan insanlarla karmakarışıktır. aret, Umamıle Çmlılerin elindedır. j mayın Işte, bu gazete, aradasırada, bizim memleketimize dair haberler neşreder. Ama, sakın, ciddî şeyler, telgraf havadisleri, ilmî makaleler sanmayınız ha! Bu kabil havadisi verecek olan ajans, burada Ruzveltin, Musolininin, Hitlerin propa gandalarını yapmaktan, dışarıya havadis vermeğe vakit bulamadığı gibi, yabancı gazete muhabirlerinin de mesleği malum.. Onun için, Jurnal cenabları, bize dair, aklına gelen palavrayı uydurur. Ve galiba bu uydurma işini de, bilgisi Moliyerin, Burjua Jantiyomu ile Volterin Kandidinden ileri gitmiyen bir Türkiyat mütehassısına ( ! ) havale etmiştir. Bu da, çalakalem, hezeyanlan yumurtlar, durur. Gene son nüshalarından birinde şu saçmayı savuruyor: Guya bir Türkler, halkın cehaletile bir hayli, boşuboşuna mücadele ettikten sonra, nihayet âciz kalmışız da, yazıp okumak bilmiyenlere evlenmeği yasak eden bir yasa koymuşuz. Ve bunun için de, sırf, evlenecek olanlara mahsus kurslar açılmış!. Aferin Jurnal cenablarına! Allahım! Neler de biloor!. Neler de biloor!. Ercümend Ekrem TALU Somada birçok direler teftiş edildi Soma (Özel) Bir tesadüf eseri oIarak ilçemizde muhtelif Bakanlıklann müfettışleri toplanmışlardır. Finans, iç, tüze müfettişleri hükumet konağında çalışmaktadırlar. Ziraat Bankası da bu yıl içinde teftiş gördüğünden 935 te Somada teftiş edilmiyen daire kalmamış gibidir. Ilçe urayı şarımızm bütün yollannı yenileştirmek için karar vermiştir ve bu işe başlanmıştır. Bununla beraber Kendik su yolları da ba§tanbaşa onaylanmağa başlanmıştır. Buraya 15 mayısta vardım. Başka bir mevsimde olsa, HongKong, herhalde lâtıf bir yer; fakat bu mevsimde, bütün renkler damla damla eriyor; sanki boyalan birbirine karışmış bir palet! Bazı bazı, sıcak buğu ara verıyor, o zaman asıl HongKongu görüyorum. Bu şehir tayfunlar beldesidir. Ben yakamı zor sıyırdım. Maamafih, bir evvelki tayfunla, ondan sonra gelmesi beklenen tayfunun her ikisi de pek fazla şiddetli olmamış. Lâkin, bazan çok yamanları olurmuş. Limandan, yaya olarak, yedı sekiz dakika mesafede bulunan o telin büyük bir holü vardır. Son tayfun lardan biri, açıkta demirli bir harb gemisini, bir lâhzada, bu holün içine oturtuvermiş! Kapıcıdaki hali görmeliydi! Pek ye rinde olmıyan bu alaydan dolayı özür dilerim, fakat kapıcıdan hoşlanmıyor dum. Maamafih, düşünüyorum da, siındiki kapıcı ile o zamanki kapıcının, başka başka adamlar olması icab eder gibi geliyor! j *** Ingiliz memurlarımn yanında Makaodan bahsetmeğe gelmez. Bu adamlar, tatlı adamlardır, insanı çok iyi karşılar lar, fakat adamı baştan çıkaran bu yeti sevmezler. Buranın ismini, eskiden, a lüfteler diyarı ve bütün zevklerin Babili olan Paristen bahsedildiği şekilde anar Fevkaîâde ve emsalsiz Satış Boğaziçinde, Ortaköyle Kuruçeşme arasında kâin sabtk Nazime Sultan sarayin<fa mevcud bil^ümle zengin eşyalar 15 eylul pazar günü saat 10 da müzayede ile satılacaktır. Son derece zengin mobilyalar, Gobelin ma • nifatura emperyalin tapiserisi, Au bussen mükemmel salon takımı, Saks, Viyana ve saire dekoratif tabaklar ve gruplar, Sevr vazoları (Edirne, Ü»küdar çatması ve sairenin), atik Tiirk mobilyası, atik bul muhteçem mobil • yalar, Cenova veluründen mobilya, perdeler ve kumaşlar, vazolar, biblolar, halılar ve saire ve saire. Fazla tafsilât için Babikyan ve Kapamaç yan müessesesine müracaat. Telefon 41221. şu kelimeler yazılı idi: «A^e zaman geleceksiniz ? Karaılaştırdığımız tarihe göre geç kaldmız.» Aryan orada değildi. Konstantin tel yazısmı buruşturarak kâğıd sepetine attı. Noel! Evet, Aryanın, tatillerini bankerim dediği adamın yanında gedrmesi mukavelesi ıcabı idi ve taahhüdlerıne rıayet etmiyordu. Konstantin, şehir kena rındaki küçük eve gitmek için Aryanın kendisini bırakabileceğini düşündükçe asabiyetten dişlerinı sıkıyordu. Konstantin genc kızın alaca karanlıkta o eve yaklaştığını görüyordu; kapı hemen açılıyor, Aryan içeri giriyor, Konstantinin taktığı saati kolundan çıka rıyor ve: « Saat altı» diyordu. (Aryan randevularına aid en küçük tafsilâtı bile ondan saklamamıştı.) Konstantin hiddet ve nefretten boğuluyordu... Bununla beraber, mademki Aryanla alâkasını kefecekti, niçin onu Moskovada alıkoymuştu? Genc kızm büyük kederi önünde merhamet hissine mi mağlub olmuştu? Hangi garib zâfla münasebetlerini uzatıyordu? (Arkan var) \ Konstantin zaptedemediği bir heye cana kapılarak Aryanı göğsünde sıkıyor, onu okşıyarak teselliye çalışıyordu. Ona birşeyler söylemek istiyor, fakat: « Zavallı küçük! Ruhum!» Kelimelerinden başka birşey bulamı " Cumhuriyet „ in «debî romanı: 43 yordu. Yazan: Klod Ane Ç*vlrenler F. Varal ve F. Osman İki âşık ilk defa olarak, birbirlerinin Kendimi satmıyordum. Eğer para iste hüngür hüngür ağlıyarak Konstantinden kollarında ağladılar, bitkin bir halde saeeydim, X... te bir servet edinebilirdim. rica etti. baha karşı uykuya dalıncıya kadar. „ Fakat hayır, üniversitede yaşıyabilmek Konstantin dehşetten buz kesilmişti. İçin ayda iki yüz rubleye ihtiyacım var îğrenmekten ıstırab çekiyordu. Bir kc dı. Şunu da kaydedin ki bana bu suretle lime, hiç durmadan ağzına geliyor, fakat Aryanm o itirafından bir gece sonra, avans olarak verilen parayı reşid oldu dudaklarında sönüyordu: Konstantin, bir gün evvelki bahsi tekrar ğum vakit iade edebilirim. Zengin bir « Ne pislik, ne pislik!» açtı. Çok mükemmel takındığı bir lâ arkadaşım vardı... Özgür (serbest) haAryan, dostile kendi arasına aşılmaz kaydi ile: lacağımı zannediyordum... bir mania çekmişti. Konstantin onu kol Geçen sene bu anlaşmayı yaptığın ı Yavaş yavaş daha açık anlatıyor, taf larının arasına aldığı vakit, kendisini haszaman artık bir genc kız değildin, değil fcîlât veriyordu: Randevular, şehir kena ta bir adamın okşamalanna teslim ettiğimi? nndaki küçük evde gecirdiği tam manasi ni nasıl unutabilecekti? Artık araîarında Aryan isyankâr bir vaziyetle sıçradı. İe mahdud zaman, memleketine muayyen herşey bitmişti... Fakat bununla beraber tarihte dönmek mecburiyetinde kalması. ruhundan merhamet duyguları taşıyordu. Sonra sükunet bularak alçak sesle: Hayır, dedi. Vaziyetinin iğrencliğini ancak Konstan Aryanı ayıblamağa hakkı var mıydt? O, O zamanlar bir dostun var mıyiine rasgeldiği gün anlamıştı; Aryan sade sırf bir muhakeme hatası yapmıştı. Kalbi dı? bna aid olmak isterdi. Fakat öbürü onu günah işlememiş, saf ve temiz kalmıştı! Evet. orada bekliyordu. Borcunu ödemek ve îşte gözyaşları da bunu ispat ediyordu. Bu, ilk dostun muydu? Garibdir, bu keşiften sonra Aryan onun taahhüdlerini tutmak lâzımdı... Aryan hain hain: . Aryan kranlıkta iki saat konuştuktan için daha kıymetli oldu. Hem de tam Beni rahat bırak, dedi. Bu, seni genc kızın yanında buluntnasını çekenae•onra, onu cenuba göndermemrsini ve alâkadar etmez. yahud hakkettiği gibi hemen koğmasuu diği bir anda.., Daha ileri (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: