22 Eylül 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

22 Eylül 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET 22 Eylul 1935 Dönmiyen yolcu Georges Maurevert'den Örnek bîr nahiye Kadın diktatör Gayretli ve çalışkan bir Öldürülen Louisiana dikmüdürün sâyile hergün tatörünün yerini 30 yaşın Tarihî roman : 54 Yazan : M. Turhan Tan da bir kadın aldı biraz daha şenleniyor Posbıyık Mihalın beş kızı, genc akîncîyı elde etmek Kayseri (Ö • > için yarışa çıkmağa hazırlanıyorlardı! zel (Pazar viran) nahiyesi Pınarbaşının 28 kilo metro mesafesinde ve Bünyan Pı narbaşı yolu üze rinde küçük, fakat çok güzel bir nahi yedir. Merkez na hiyesi 60 evden iba^ rettir. Halkı kıs men 1293 sene Pazarviran w sinde gelen muha «' müdürü Ethem cirlerden ve kısmen de Afşar Türklerinden toplanmadır. Nahiyeye bağh olan köyler 38 parça dır. Toros silsilesi, nahiyenin Saimbeyli ve Mağara nahiyesi hududunu teşkil ediyor. Eski Bağdad yolu bu dağlann arasmdan geçiyor. Bahar mevsimlerinde nahiyenin Afşar halkı çadır hayatını hatırlamak için olacak davarlan ve sığırlarile hep birden bu dağlara göçerer. Senenin iki ayını yeşillikler, ve pa patyalar arasında geçirirler. Nahiyenin 7500 nüfusu var. Kayidsiz nüfus yazı mında ve geçenlerde yapılan deneme ndfus sayımında bu yekun 4850 kadar fırlamıştır. Halk rencberdir. Ekseriyeti koyunculukla geçinir. Yaz vakti bu yaylalarda yetişen koyun sürüleri kışın ^ukurovaya indirilir ve orada banndı nlır. Kaynar nahiyesinden çıkarak ve Pınarbaşı kaynaklarile birleşen ( Z a manti) nehri nahiyesinin ortasmdan geçmektedir. Bu nahiyenin bayındırlık işleri çok muntazam bir surette yürütülmek tedir. 1930 da nahiyenin yalnız merkez köyünde üç dersaneli bir mekteb varken bugün diğer iki köyde de üç dersaneli iki mekteble merkez nahiyesinde tam teşkil âtlı bir yatı mektebi daha yaptınlmıştır. Bu mekteb atlı üstlü dört mual lim odası, 10 dersane ve iki koridordan ibarettir. Nahiye merkezine yakın olan 20 köy birleserek köy sandıklarından 8000 lira sarfetmek suretile bu muhte şem mektebi vücude getirmişlerdir. Mektebin mobilyalan ve sıralan da alınmış ve tedrisata hazırlanmıştır. Nahiyenin 28 köyünde köy kanunu tatbik edilmektedir. 1930 yılında bu nahiyeye tayin edilen müdür ELtKem o tarihtenberi dur Ş imdi, artık her ikisi de ölmüş olduğu, kendim de, Ölümün gölgesinde yaşar gibi olduğum için, artık söyliyebilirim, söylemeliyim. Otuz seneden fazla, biricik mahremi, ve hayran şahidi olduğum o yüksek aşk macerasını, gelecek nesillere anlatmalıyım. Fakat, bu ulvî sevgiyi anlıyacak olanlar, sadece, aşkı, ölecek kadar derinden duymuı olanlardır. Emanüelle Oreli, ilk defa karşılaştıkları zaman, birbirleri için yaratılmış iki mahluk olduklannı anlamışlardı. Daha konuşmadan, ruhlan birleşti. Tanıştınldıklan yer bir elçilik binasmın salonuydu. Burada kendilerini, cennet bahçesinde sanmışlardı. Markiz Oreli, o zaman, yirmi yaşmda ve harikulâde güzel bir kadmdı. Etrafında güzelliğine tapınanlardan mürekkeb bir maiyeti vardı. Emanüel de benim çocukluk arkadaşımdı. Oreli ile tanıştıklan zaman, henüz qtuz yaşında, yakışıklı bir bahriye zabitiydi. Fakat onu, için için kemiren, irsî, gizli bir hastalık, belini bükmüş, en yüksek mevkilere lâyık olan bu kahraman askeri, genc yaşında, sıhhî sebeblerden dolayı hizmetten ayrılmağa mecbur etmişti. Ben, bu iki seçkin insan arasındaki gizli ve şiddetli aşkı, ancak üç sene sonra haber alabilmiştim. O tarihte Stokholmde elçilik kâtibiydim. Izinle Pariste bulunduğum sırada, bir sabah Emanüel, evime geldi ve, aşkını, kısık, âdeta işitilmiyecek kadar hafif bir sesle anlattı: « Yakında öleceğim, diyordu. Bunu hissediyorum ve biliyorum. Nihayet birkaç haftalık mesele! Bundan dolayı, seni, en samimî, en eski dostum olduğun için seni görmeğe geldim. Senden bir hizmet bekliyorum. Bu hizmete mukabil, imkân olsa, cennetteki yerimi terketmeğe hazırım. Orelinin gözleri önünde ölmek istemiyorum. Bilâkis, istiyorum ki, öldüğümü asla bilmesin ve beni, yaşadığı müddetçe, uzaklarda yaşıyor sansın! yaşlarımı nasıl zaptedebildiğime, yesimi, ıstırabımı nasıl gizlediğime, senelerce, teker teker ona göndereceğim mektublan, olduğu gibi, paket halinde ona verip hakikati nasıl söylemediğime hâlâ şaşıyorum. Beni bu hareketten alakoyan belki de, Orelinin, son derece vakarh hali olmuştu. Bu ziyaretimde, onu, Emanüelin sıhhatine aid bahislere girmekten son derece çekinir gibi görmüştüm. Beni sevdiğini biliyorum, diyordu, başka hiçbir şey bilmek istemiyorum. Yakındayken olduğu gibi, uzaktayken de onunum. Nasıl ki o da benimdir. Göz kapaklarımda onun dudaklannın titrediğini duymak için güzlerimi kapamak kâfi. Sessizliği dinlediğim zaman onun sesini işitiyorum. Sonra, menekşe renkli gözlerinin, harikulâde güzel bakışlanle beni dikkatle süzerek şu sözleri ilâve etti: Bana, Emanüel öldü deseniz gene inanmam. Bunu ancak kendisi haber verirse inanırım... Ondan bir mektub aldım. O kadar güzel bir mektub ki, en büyük şairlerin, en ateşli şiirleri onun yanmda sönük kalır. Artık başka bir şey okuyamaz oldum. Artık her şey bana sönük, bayağı, sıkıcı geliyor. **• Ve macera başladı. Senede iki üç defa, her seferinde bu mektublardan bir tanesini, Emanüelin söylediği şekilde, Oreliye gönderiyordum. îşlerimin müsaadesi nisbetinde de, kendisini, bizzat ziyaret ediyordum. Mihal, genc akıncıya karşı samimî idi. Ona şu önemli işte yardım etmeği riyasız stiyordu. Lâkin Kara Muradın öcü aınırken kendisinin yeni bir öce amac olmamasını da hesaba katmaktan geri kalmıyordu. O, genc akıncımn, hesablı davranılmak şartile, Kazıklı Voyvadayı haklyacağına hiç şüphe etmiyordu. Ancak dillerde destan olacak, bütün Eflâk diyarını, komşu toprakları heyecana dü şürecek olan bu büyük işin bir de sonu vardı. Türk Mustafaya güçleri yetmi Alice Grosjeam Tharpe yen Drakül partisi, ona yardım eden Boyar Mihalı ezmekten çekinmıyecek Paris Soir gazetesinin yazdığına göre erdi. Bunun için hem dostuna yardım geçenlerde öldürülen Louisaina (Şimalî etmeği, hem kendini korumayı düşünü Amerika hükumetlerinden biri) diktatörü yordu. Huey Longun yerine, Alice Tharpe isBu kaygusunu açığa vurmaktan uta minde yaşı henüz otuzu bulmıyan genc nıyordu, kızlarının ağzile düşüncesini bir kadın diktatör vekili olmuştur. Mustafaya bildırmeği muvafık bulu Alice Tharpe, 1928 de Huey Longun yordu. Ayni zamanda delıkanlının kız kâtiblığine tayin edılmişti. Aradan sekiz ardan birile anlaşmasım da candan di gün geçmeden, Long, bu kadından ayniyordu. Mustafanın damad durumuna lamaz olmuştu. Bunun sebebi, aralarında ;irmesi, onun için büyük bir bahtiyarlık herhangi bir gönül macerası bulunması olacaktı. O vakit çoluğile, çocuğile di değil, mevkii iktidan ele geçirmek husu nini değiştirecek, malını mülkünü satıp sunda bir nevi birlık teşkil etmiş olmala Osmanlı toprağına göçecekti. Bir akın rıydı. Mrs. Tharpe, dıktatörde bulunmı cının kaynatasına bir Eflâk Voyvada yan bazı evsafa sahibdi ve Yung, birçok ından bin kat fazla saygı gösterileceğini işlerde kendisinden nasihat almadan ha >iliyordu. reket etmiyordu. 1931 de, bu genc kaİşte bu düşüncelerle onu kızlarla kardın, devletin bütün masraflarını kontrola ılaşmak durumuna sürüklemişti. Daha memur oldu ve onun rızası olmadan haz önce su dökünüp temizlenmelerini, saçneden bir metelik çıkmamağa başladı. annı taramlannı, yabanlık elbiselerini Huey Long, bütün devlet dairelerine kendi adamlarını yerleştirmiş, fakat hiç birisine itimadı olmadığı için bunlann elinden birer kâğıd almıştı. Bu kâğıdlann birisi kendi ağızlarından yazılmış bir istifaname, öteki, büyük bir mahkumiyete sebeb olacak mevhum ve muhayyel bir suç itirafnamesi idi. Diktatör, adamlarından herhangi birini uzaklaştırmak istedıği takdirde kullanmak üzere bu kâğıdlan, tehdid makamında saklamakta idi. İşte, bütün bu kâğıdlar, şımdı bu 29 yaşındaki diktatör vekili kadınm elinde bulun maktadır. jiymelerini kızlarına söylemiş bulunu yordu. Çok genc ve çok dinc akıncımn uzun bir yolculuktan doğma yorgun uk içinde duygusuz davranamıyaca ;ını da umuyordu. Beş kız, ilk tenbih üzerine uyanık göze düş görmeğe koyulmuşlardı. Ahırın bir köşesinde çırılçıplak halkalanarak su dökünürken bu duş gözbebeklerinde dönüp duruyordu. birbırlerine içlerini aç mıyorlardı, lâkin birbirlerıni pek iyi anıyorlardı. Hepsinde evlerine nur ve süur getiren delıkanlıyı benimsemek öz emı vardı, bu özlemle su içinde yanıyorardı, adeta terlıyorlardı. Babaları yemekten sonra ayn ayn Alice Tharpe, kâğıdlan emin bir yere prıni raıım saklamıs olduau e»ki arîam ; U i . ı m ; ^ mîsafirin vanına aiAn memur maaslı on iki memurunun himayesi altında da bulunduğu için, ne tebessümünü, ne de itimadını kaybetmiştir. Ve Luızıan dıktatörünün herhalde kendi seçeceği bir şahıs olacağmı çok iyi bildi ğinden, hâdiseleri bekliyerek, diktatör sandalyesini şimdilik muhafaza etmektedir. rulanna sıkılmadan karşılık vermeleri lâzım geldiğini söyleyince ve hele manah manalı gülerek «bu bir devlet kuşudur, kimin başına konarsa yükseltir. Gözü nüzü dört açın. Kuşu ürkütmeyin» de yince heyecandan iler tutar yerleri kal mamıştı. Artık ana baba bir kardeş olan şu beş kız birbirinin rakibi kesilmişti. Genc akıncıyı elde etmek için yarışa çıkmaya hazırlanıyorlardı. Bu yarış, delıkanlının yemek yediği sırada başladı. Kızların hepsi gerçekten birer pervane olmuşlardı, yanık bir öz lem içinde sofrayı fırıl fırıl dönüyorlar dı. Ellerinden gelse delıkanlının ellerini hareketten alıkoyacaklardı. Yemeği lokma lokma kendıleri yedireceklerdi. Buna imkân bulamadıklarından hizmete koşmakla, hizmet vesilesi aramakla varlıklannı ona hissetrimeğe, göstermeğe uğraşıyorlardı. Yemek çorba, yufka, tavuk ve bal gözlemesi gibi şeylerdi. Su yerine de ayran vardı. Bir aralık kızların biri koştu, büyücek bir testi ile şarab getirdi. Bir çanağa koyup dehkanlıya uzattı. Top rak kâse içinde kızıllığı pek belli olmı yan bu su, ayrana benzemedıği için birden Mustafanın dikkatini çekti. Bu nedir kız, dedi, göze suyu mu? Hayır yiğitim, şarab! Şimdi bu su, bir pusu gibi delikanlıyî belinletmişti, kaşlarına çatıklık getirmişti. Gözünün önünde hep o Kalafat gecesT dönüyordu, Çakırcı Hamza Paşa ılft yoldaşlannm ve o arada yiğit kardeşi Kara Muradın şarabla sızdırılıp ölüme sürüklendikleri birer birer kafasında canlanıyordu. Mıhalin evinde kendine bir tuzak kurulacağını hatınna getirmemekIe beraber şu sunulan şarabdan sinirlen mişti. Sık sık soluyordu, ters birşey yapmamak için kendini zorlamaya savaşı yordu. Şarabı getirip uzatan kız da şaşırmış • tı, yarışta tökezleyip geri kalan toy bir kısrak gibi bön bön bakınıyordu. Onun bu durumu Mustafanın kızgınlığını gi derdi ve yaptığından sıkılan genc bir kızın okşanmasını erkeklığın borcu tanıdı: madan çalışmış ve nahiyesini hayli ilerletmiştir. Ve bu mesaiden ötürü vilâyetin takdirini kazanmıştır. Müdürün faaliyeti yalnız kültür işlerine münhasır değildir. Köyler arasında yollar açtırmış, Her gidişimde, onun bütün benliğinköylerde ve yollar üzerinde çeşmeler den fışkıran saadet havası, çehresinde yaptırmış, köprüler kurdurmuş ve mevgördüğüm sevinc alâmetleri, gene mekcudlan da tamir ettirmiştir. tublardan birinin, eline geçtiğini bana anBu nahiyede müdür Ethemin mesai latıyordu. Emanüel, on beş senelik denizciliği za sile bariz bir yükseliş göze çarpıyor. Vimanında, dünyanın dört bucağını dolaş lâyetin bayındırlık işlerinde kıymetli görülen Vali Nazmi mıştı. Şimdi, sevgilisini hayalen dünya fedakârlıklan nın en güzel diyarlannda, dolaştınyordu. Toker, bu nahiyeyi ve nahiyenin mek Izmir (Özel) tebini teftişlerinde fördüğü mükemme Yeni üzüm teşki • Mektublarında göklerin ve denizlerin Aklına sahib olduğundan şüphe edi şiirini ve dehşetini anlatıyor, mechul çi liyetten mütehassis olmuş ve mektebin lâtının başına direkyormuş gibi yüzüne baktım. O, müsterih, çekleri, yeni yıldızlan tasvir ediyor, tay yanıbaşına masrafı kendi kesesinden ve tör olarak tayin edi faların dalga uğultularına kanşan şarkı rilmek şartile güzel bir çeşme yaptırmış len ve eskiden İzdevam etti: larını anıyor, dağlann arkasında ve en lardır. Tarım Bakanı Muhlisin himme mirde Zıraat Ban Şu karan verdim. Ondan uzakta, beni tanıyan hiç kimsenin bulunmadığı gin denizlerin kucağında batan güneşi, tile burada, uzun yaylada olduğu gibi, kası müdürlüğü yapİsmail bir yere gidip orada öleceğim. Son gün körfezlerde ve nehirlerde doğan şafaklan >ir aşım durağı yapılmıştır. Bakan Muh mış olan tarif ediyordu. is nahiyenin bu ihtiyacını, geçen yıl Hakkı Veral geldi. lerimi, ona mektublar yazmakla geçireBu mektublarda, Emanüel, bilhassa 'ınarbaşına sergiyi açmak için giderler Pıyasa ve alâka ceğim. Bu mektublarda, sadece aşkımızdan, bizim için yegâne mevcud olan şey kendi aşkını terennüm etmişti. Çiçekler, sen görmüş ve onun üzerine yaptırmış dar dairelerde tet • den bahsedeceğim. Kabil olduğu kadar rüzgârlar, gökler, denizler ve güneşler, ardır. Nahiyenin hükumet binası, Kay kıkata başladı. Teş Direhtor Hakkı fazla, kalem, parmaklarımdan düsünciye her şey, her şey aşkından bahsetmek için eri Pınarbaşı şosesinin üzerindedir. k i 1 â t ı n çalışkadar yazacağım. Bu mektublan, bir pa birer sebeb teşkil ediyordu. Evvelce nahiyenin her tarafı çıplak ol ması hakkında ver ket halinde sana göndereceğim, sen, beEn son, yüz yirmi besinci mektijbu duğu halde son yıllarda ağac dikme iş diği diyevde, piyasada normal vaziyetin nim ölümümden sonra, bunlan, haricive bundan beş sene evvel gönderdim. Bir erine de önem verilmiş, 933 ve 934 yı tesisi için nâzım rolünün oynanacağını ve memurları arasındaki ahbabların sayesin kaç hafta sonra, gene yabancı bir mem mda 20 binden fazla kavak ve söğüd beynelmilel fiatlere nazaran düşüklük de, tarihlerine göre, teker teker, üzerle lekette bulunduğum sırada, Oreliden aj dikilmiştir. Kaza kaymakamı Reşadın görülürse piyasadan mubayaat yapılacarinde isimleri yazılı memleketlerden pos dığım müstacel bir telgraf beni Parise direktifile bu yıl ağac dikme mevsimin ğını, teşkilâtm Avrupanın muhtelif yer taya verdireceksin. çağırdı. İcime fena hisler çökmüştü. A de Pınarbaşı ve civarında bir ağac se lerinde, Londra, Hamburg, Amsterdamlelâcele Parise geldim. İlk işim, evime ferberliği yapılacaktır. Bunun için şimBu teklif karsısmda afallamıştım? da bilgili muhabirleri bulunduğunu söy Peki, dedim, ya Markiz bunlara gelip, toz içindeki esvablarımı değiştir diden tertibat alınmıştır. Pazarviran na[edi ve diyevine, bu teşkilâtın satış koomek oldu. cevab verecek olursa?.. hiyesi çalışkan müdürünün himmetile Bu sırada, son günlerde gelen mek hakikaten bir nümune nahiyesi denilecek peratiflerine bir esas olduğunu, koopera Tabiî verecek! Sen, mektublan tifler için bir lâyiha hazırlandığını ilâve postaya veren arkadaşından, cevabları da tublara şöylece bir göz atmak icin zarf kadar her sahada ilerlemiştir. Ve sjm etti. sana göndermesini rica edersin. Bu ce lan açarken, bir zarfın içinden, yere, be diden sonra da ilerliyecektir. vablan ister sakla, ister yırt, o senin bile yaz kâğıdlar döküldü. Acele ile, OreliSAHtR ÖZEL nin, Emanüelin mektublanna verdiği ve ceğin iş. Kabul ediyor musun? Gönende Hava Kurumu 17 bin arada vasıta olan hariciye arkadaşlarımlira topladı * * * dan bir konsolosun bana gönderdiği ce geldim. Geç kalmıştım. Gözleri ağlamakEmanüelin birdenbire ortadan kaybo vab zarfını açmıştım. tan kızarmış hizmetkârlar, beni, artık dünGönen (Özel) Gönenin üç nahiluşu, hiçbir dedıkodu uyandırmadı. AkO zaman, bundan evvel gelen cevab yada yapacak işi kalmadığı için ebedî is yesile kazaya ve nahiyelere bağh tekmil raba namma hiç kimsesi yoktu, ahbabı zarflarını da açtım. O güne kadar, dintirahat döşeğine uzanan Markizin odası köyler halkı vakit ve hallerine göre da çok azdı. Esasen ben, onun Amazon dar bir ehemmiyetle sakladığım bu zarf na götürdüler. «hava tehlikesini bilenler» üyeliklerine taraflarında bir seyahate çıktığı rivayetiların, birincisinden, sonuncusuna kadar, O zaman anladım ki, yüz yirmi beşinci yazılmışlardır. Yurdsever hamiyetli Göni yaymıştım. hepsinde, bembeyaz kâğıdlardan başka son mektubunda, Emanüel, hakikati nen köylüleri birbirile adeta yanş eder Emanüel, üç ay kadar, uzak bir di hiçbir şey bulunmadığını gördüm. Markize yazmış, ve bunu, daha ilk mek cesine üye yazılmıştır. yarda, bahsettiği o aşk mektublarmı haDemek ki Oreli, hakikati daha ilk gü tubda anladığı halde, harikulâde bir eGönen Hava Kurumu «hava tehlikezırladı ve bunlan bana bir paket halinde nünden anlamıştı. Dünyada yegâne kıynerji sayesinde yesini yenmeğe muvaf sini bilenler» üyelerinden şimdiye kadar gönderdi. Olümünün yaklaştığını hissedimet verdiği aşkını hayalen olsun yasamak fak olan bu yüksek ruhlu kadın, son 17 bin lira yazmıştır. Bunun 1,800 lirası yordum. zevkini kaybetmemek, mektublan cevab Günün birinde, Oreliden aldığım bir sız bırakarak beni kuşkulandırmamak mektubun, hayal sahasını, yaşamak ümi kaza merkezinden yazılan üyelerin ve mektub, bana, Emanüelin öldüğünü an için, sonuna kadar cevab veriyor zanrın dini de alıp götürmesine dayanamamış, 15 bin 200 lirası da Gönenin tekmil köylattı. Emanüel, bu mektubda, adresini de uvandırmış, içi, boş kâğıdlarla dolu zarf ve ümid gibi sönmüştü. lerinden yazılan yüksek kalbli köylüle ğiştirdiğini haber veriyor, yazılacak ce lan, muntazaman göndermekte devam Geceyarısı konaktan ayrıldım. Gök rindir. Gönen Hava Kurumunun kaza vabın Kadiks Fransız konsolosu vasıtasile etmişti. yüzü kara bulutlarla örtülmüştü. Benim merkezi mahallelerinden yazmaya başlıgonderilmesini rica ediyordu. Adres de* * * yeryüzündeki bu ikinci matemime, gbk yacağı üyeler de dahil olduğu halde ğ'ştirmenin, ölüm manasına geleceğinı, toplıyacağı paranın yekunu 20 bin liraDerhal bir arabaya atladım, arabay ler de iştirak ediyor sandım. önceden bana söylemısti. H. VAROĞLU |dan fazla olacağı tahmin edilmektedir. Orelinin ziyaretine gittiğim zaman göz dörtnaîa sürdürerek Markizin konağma Londrada şaşılacak bir tecrübe: Hindli bir fakir çıplak ayakla ateş üzerinde yürüdiî İzmir üzüm teşkilâtı faaliyette Vfindli bir Fakirin Londrada şayanıjiçin çukura yanm ton da maden kömuıu dikkat tecrübeler yaptığını telgraf haberi dökülmüştür. Bu kömürler de tamamen olarak yazmıştık. Dünkü posta ile gelen yandıktan sonra, Hindli genc bıla teredİngiliz gazeteleri bu hususta şu malu düd alev fışkıran çukura doğru ilerle matı veriyorlar: ' miş ve hazır bulunanların hayretten a Kuda Buks adında Kaşmirli bir Hind çılmış gözleri önünde yalnayak 25 ka * > li eylulün 18 inci günü Londra Üniver dem uzunluğunda ve 9 kadem genişlı • ğindeki çukurda ateşlerin üzerinde yü sitesinin fizik profesörlerinin huzurunda rümüştür. Tecrubeden sonra yapılan muateş üstünde yürümüştür. Bu şayanı dikkat tecrübe şu şekilde ayenede fakirin ayaklannın yanmadığı hayretle görülmüştür. yapılmıştır: Resimlerimiz fakirin ateş üzerinde yüUniversite bahçesinde bu tecrübe için rüdüğünü, tecrubeden sonra su ile ayak kazılan büyük bir çukurda yedi ton meşe kütüğü yakılmıştır. Tecrubeden ya lannı yıkadığını ve doktorların kendısin ııro saat evvel ate§in hararetini arUırjaak muayene ettiklerini göstermektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: