19 Aralık 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

19 Aralık 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Birineikânun 1935 CUMHURtYET Kurtarılması lâzım bir çocuk ordumuz var Büyük teşkilât yapmalıyız, vilâyetlere giden doktorların çocuk hastalıklarma dair malumatlarını genzşletmeliyiz Nüfusü ziyadeleştirmek için doğum hastaneleri tesis edilmeli ve bunlar tam dan sonrasım düşünmek bizım mem teşkilâtlı olmalıdır. Bu hastaneler köyleket için doğumun zivadeleşmesini dü 'erle de alâkadar olmalıdır. Ayni zamanda böylece büyük toplanşünmekten daha gereklidir. Çünkü bugünkü durumile bile artmakta olduğu tılı olan illerde halkı da teşvik ederek son sayımda bellı olan ulusta doğumun çocuğun himayesi için mevziî teşkilât yeter olduğu, lâkin doğanların fazla öl meydana getirilmesini temin etmelidir. Bu teşkilât çocuk bayramı, çocuk düğü anlaşılmıştır. Zaten nüfus artması için yapılacak iş temsilleri, gürbüz çocuk seçimi gibi zevahiri okşıyan alâyiş olmaktan zivade çocuğun ve gencin muhafazasıdır. Bundan evvel de birkaç defa yazmış aç, çıplak çocukları, aç sütlü ve gebe ave Ankarada toplanan ilk ve ikinci tıb naların ihtiyaclarını temin etmeli ve kurultaylarındaki raporlarımda da dü cocuk hastanelerinin bütçelerine yar şüncelerimi bildirmiş ve «harbsiz ya dım etmeli. Yani her bölge kendi ço şıyabilirsek nüfusumuzun artacağı ta cuklarının himayesi meselesinde hükubiidir» demiştim. Tahminimin doğru ol met bütçesinin yardımcısı olmalıdır. Nihayet vilâyetlere giden doktorların duğu bu son sayımla meydana çıktı Yalnız gencliğin harb dolayısile ve ai çocuk hastalıkları hakkındaki malu meselesine lelerin harb sefaletleri sebebile duçar matlarının genişletilmesi oldukları zayiattan esirgenmesi save gelelim. Biz mütehassıslarm her gün tesadüf sinde milyonlarla nüfus kazanmış olduettiğimiz acıklı vak'alardan biri de taşğumuzu öğrendik. Lâkin ondan evvel kurtarılması lâ ralarda hastalanan çocukları, çocuk dok zım gelen bir ordu daha var ki o da ço toru bulamamaktan dolayı hastalıkları çok ilerüedikten sonra elimize geçme cuk ordusudur. Anadoluda çalışan ve gezen doktor leridir Bunu da hi çgarib telâkki ede arkadaşlarımızın aramalarile sabit olan meyiz. Çünkü bütün Cumhuriyet hübir nokta her ailede doğan çocukların kumetinin Anadolu ve Rumeliye o da birçoğunun öldüğü ve ancak pek azının ancak son senelerde dağıttığı c*"uk müyaşıyabildiği kanaatine vanyor. Işte tehassıslarınm adedi gözümüzün önünbuna rağmen nüfusun ziyadeleşebilme dedir: Bazı büyük şehirlede bir iki tane, si doğumun hayli fazla olmasından ileri ondan sonra hiç. geldiği tabiidir. Hele çocuk hastanesi namma hiçbir Ya muvaffak olup ta bu ölenlerin bir mevcudümuz yoktur demekle yalan söy kısmını kurtarabilseydik neler kazana lemiş olmayız. caktık? Maamafih bunun da hepsini Sağlık Cumhuriyet siyasasmın sulh siyasası teşkilâtımıza kabahat ve noksan diye olması ve bu suretle harbsiz yaşıyabil vüklemiyelim; memleketin her köşe memiz sayesinde kurtardığımız genc • sinde ancak umumî doktor bulundura liğin bize tabiatile fazla döl yetiştir bilmekte güclük çekilirken buralara bidiğini de düşünürsek doğumun fazlalı rer de çocuk mütehassısı gönderilmesiğını anlamış oluruz. O halde bu çocuk ni istemek pek haklı değildir ve kü ları nasıl kurtarabiliriz? çük bütçenin buna tahammülü olamıBunun için en önemli yollardan biri yacağı tabiidir. ana ve babalara çocuğun değerini öğ • O halde çocuklara karşı bu lâkaydi retmek ve onlara lâzım gelen duygu ve nin devamını mı kabul edeceğiz? El bilgiyi vermektir. Diğeri de çocuk umu bette hayır! mî hıfzıssıhhasına önem vermektir. Bunun bir tek halletmek şekli var Ana babaların bu yoldaki uyanışla dır: O da Tıb Fakültesinde okuyan tarını ancak kültür ve terbiye temin e lebenin çocuk hastalıkları hususunda der. Gene ona da mekteblerin ziyade tam vukuf hâsıl etmesini temin etmek. leştirilmesi ve yeni Türk yazısının ko O vakit memleketin her köşesine gönlaylıkla öğrenilebilmesi sayesinde yol derilecek olan doktor çocuk ihtısasını almaktayız. Şimdi burada halk edebi da beraber götüreceğinden ayrıca teşyatının tesir ve yardımını belkemekte kilâta hacet kalmaz. Çocuk hastalıkları olduğumuzu bildirmeye hacet yoktur. hakkındaki tedrisatın daha vâsi mik Okuma öğrenen köylünün küçük hikâ vasta olması ve her doktorun diploma yeler okumıya hevesi zi,vadedir. Halk alması şartının bu ihtısasa bağlı bulunedebiyatçıları köylere mahsus açık ve ması lüzumu Belçikada bu sene topla anlaması ve hissetmesi kolay tarzda re nan çocuk hıfzıssıhhası kongresinde bir simli hikâyeciklerle çocuk sevgisini tel çok uluslann murahhasları tarafından kin ve çocuğun ruhunda ve vücudün arzu halinde ortaya atıldı. Yani bu ih deki ıstırabı tasvir etmelidirler. tiyacı bizim gibi birçok memleketlerin Bunlarda çocuğun ıstırabını ana ve duymakta oldukları bu suretle sabit obaba ruhunda yaptığı inikâs ve çocu luyor. ğun ölmesile gene onlarm duyacağı acı Bizde ise mesele daha acele, daha 5 belirtilmelidir. Çünkü bu iş bir terbiye nemlidir. Çünkü toprağımızı doldurmameselesidir. Ölen çocuğun nazardan ğa bütün Avrupa memleketlerinden daöldüğü fıkrini, (Allah verdi, Allah al ha ziyade ve daha çabuk biz mecburuz. dı) inanını kökünden kesmelidir. Tıb talebesinin çocuk hastalıklan Şimdi umumî çocuk hıfzıssıhhasına stajına fakülte programında tahsis olugeçiyorum. Çocukların ölüme en ziya nan aylar pek azdır. de vergi verdiği sıtma, kızıl, kızamık, Fennin ilerilemeleri sayesinde çocuk difteri, boğmaca, salgın grip gibi has hastahklarının gerek cins, gerek teşhis talık ve onlarm ihtilâtlarıdır. Daha kü ve gerekse tedavi bakımından büyük çük yaşlarda da bunlann yanıbaşında lerinkinden çok değişik olduğu anlaşılmide ve barsak hastalıklarıdır. Bir de mıştır. Çocuğun uzviyeti ve faaliyeti. sefalet, soğuk ve açlık gibi âmillerdir büvüklerinkinden bambaşkadır. Bunlar için sıhhat müfettişliği çok Bu kadar farklı olan malumat üç ay gerekin ve keskin hareket etmelidir içinde ve diğer dersler arasındaki ka Salgın hastahk çıkan her il, ilçe hemen qamak stajla ve fakültenin bütün ta kordon altına almmalı ve elde mevcud lebesine tahsis ettiği 40 50 yataklık aşılar sayesinde önünü almağa uğraş bir klinikte öğrenilmez. malı, her ihma] ciddî bir kabahat telâkTalebe staj sınıfmda ve hatta ondan ki edilmelidir. Şimdiye kadar Sağlık evvelki müddet zarfında hatta icabmteşkilâtmca tatbik olunan bu usuller da tahsil müddetini biraz daha ziyadeden ciddî neticeler de alındığı malum leştirerek çünkü ulusun hayatı mese dur. lesidir esaslı bir çocuk hastalıkları Büyük toplantı olan yerlerde çocuk terbiyesi almalı. Tıbiî bunun için de Çocuk hastalıkları ve nüfus Biz bize Siyasette namus Italyan Habeş davası karşısmda lngiliz hükumetinin beş on gündenberi takındığı vaziyet birçokları tarafından tenkid ediliyor; harbin başlangıcında Habeş tarafını koruduğu halde şimdi, işine daha kolay geliyor diye bu mazlum mılletin taksimini teklif etmesine kızanlar, sinirlenenler oluyor. «$erefini, haysiyetini herşeyden üstün tutan büyük bir millete bu hareket yaraşmaz!» dıyorlar. Böyle düşünenler, ferdle cemiyeti, milletle hükumeti birbirine kanştırdıklarını unutuyorlar. 3üphesiz ki her ferdin kendine mahsus bir karakteri vardır. Ahmed başka, Mehmed başkadır, Hasan başka, Hüseyin başka. Fakat bir milletin karakteri ne demektir? Bir milletin yahud bir cemiyetin karakteri, o milleti teşkil eden ferdlerin çoğunda bulunan huyları kabataslak gösterir bir krokidir. Meselâ Almanlar agırbaşlıdır, Fransızlar sıcakkanlıdır dediğimiz zaman, dünya üzerinde birçok hafifmeşreb Alman veya buz gibi Fransız bulunduğunu hepimiz biliriz. Işte milletlerin karakterini böyle anhyoruz. Hükumetlere gelince, burada karakterden bahsetmek manasızdır. Hükumetlerin karakterleri değil, programlan olur. Ve her hükumetin programı da yalnız bir gaye güder: Milletin menfaatlerini korumak, ona hizmet etmek. Memurlar, vekiller, başvekiller o milletin iyi huylannı temsil eden mostralık birer kukla değillerdir. Onlar, üzerlerinde büyük mes'uliyetler taşırlar, her dakika millete hesab venneğe mecburdurlar. Bir başvekil, takıb ettiği siyasetin millî menfaatlere uymadığını farkederse tabiî hemen o siyasetten cayacak, icab ederse tamamile aksi bir yol tutacaktır. Devletin başmda bulunan bir adam, babasınm çiftliğini idare ediyormuş gibi «aman söziimden dönersem şerefim tehlikeye girer» diyemez. Böyle düşünenler, politikacı olmıyan adamlardır. Koca Machiavel'in sözü hiçbir zaman eskimiyor: «Hedefe varmak icin vasıtalar mubahtır.» Amma yalnız siyasette. N. Dil üzerinde çalışmalar Türkçe ile IndoOropeen ve semitik diller temple). Güneş Dil teorisine göre: Ef = Sıcaklık | eğ = sıcakhğı tecelli ve teme&iül ettiren objet f uğ = Mefhumu tayin eden, ta mamhyan ve ifade eden ek. Not. Bir şey üzerinde sıcaklık mefhumu taayyün eder ,ve ifade edilirse o şey elbette ateş demektir. Fo (Bourg.); fuak, fuek fck (Prov.) ; fogo (Port.) ; fuego (Esp.) ; fuoko (ttal.) : . M. Hilaire de Barentona göre: Pu a = Mihrap, de l'autel; f u» «Ateş» mefhumuna delâlet e uc, ug, ucu, ag = ateş, feu Güneş Dil teorisine gön den sözler: Les noms du feu Ef = Sıcaklık I. ÂTEŞ j oğ, uğ, ok, og = scıaklık mefhuFarsça = Persane munu kendinde temsil eden unsur M. Hilaire de Barentona göre: f ok, ek, eg, og = sıcakhğı temsil A, hâ = Mihrap, de l'autel; f te eden objenin manasını tamamlıyan, ta = Kurban, du sacrifice; f şî = ateş, yin eden bi rek feu. VI. FİRE Güneş Dil teorisine göre: Anglo Sakson dilleri Ağ = Sıcaklık = Anglo Saxon f At = yapıcılık, yaptırıcılık, ya M. Hilaire Barentona göre: pılmış olmaklık mefhumiyle sıcaklık Pi = ateş, feu; + ri = mabet, du mefhumu üzerinde müessir olarak, onu temple. j E ş = oldukça uzak ve geniş bir L (Al.) Feuer: mmtakaya çıkanyoruz. Pu = Mihrap, de l'autel; + ur = Not. Ateş: Sıcakhğı oldukça <?e ateş, feu. iş bir sahada tecelli ettiren objedir. (Sued.) Eld: «M. Hilaire de Barenton» un, bütün dillerin sümercedeki iptidaî söz köklerinden çıktığı hakkındaki teorisi ile, Türk Jenisinin bulduğu «Güneş Dıl» teori sinin filolojik metotlannı karşılaşünniî, bu teorilerin ayni kelimeler üzerinde karşılıklı olarak tatbikı işini de bugüne bı rakmıştık. Bu karşılaştırma için aldığımız söz ler, on dilde «ateş» mefhumuna delâlet eden sözlerdir. Burada her bir dilden alınan kelimeyi ve o kelimenin önce M. Hilaire de Ba rentona göre, sonra da Türk Güneş Dıl Teorisine göre analizlerini gösteriyoruz: Sanskritçe = Sanscrit M. Hilaire de Barentona gör»: Ag = Mihrap, du sanctuaire; 4 ni = ateş, du feu Güneş Dil teorisine göre: Ag = Sıcaklık ( in == sıcaklık mefhumunun kenii «ego» sundan taşarak hissolunduğunu gösterir. ( iğ = kendinden evvelki mefhumu tamamlıyan, tayin eden isimlendiren bir ektir . Not. Ağniğ: kendi etrafına hara ret saçan mevcudiyetin yani «ateş» in adıdır. A = mihrap, de l'autel; f i! = Allah veya buğday, de dieu ou du ble; di = ateş, feu. Güneş Dil teorisine göre: Fire (ing.), Feuer (al.) Ef = Sıcaklık f iğ, ey = Bu mefhumu tecelli ve tecessüm ettiren objet f ir = Bu mefhumun o objede ta karrürünü ifade eden ek. j eğ = Bu tekarrürün ifadesine yanyan ek. Not. Sıcaklık mefhumunun ken dinde tekarrür ettiği objenin adı «ateş»tir. (Sued.) EJd: III. PUR Eğ = Sıcaklık Grekçe = Grec f el = kokün manasını genişieten M. Hilaire de Barentona göre: umumileştiren, yani alelıtlak sıcaklık i Pu = mihrap, de l'autel; \ ir = fade eden ek . ateş, feu ve: pi = ateş, feu; f rii = + cd = Burada sahip anlamınadır. Mâbet, du temple Yani umumî sıcakhğı yapan objedir. Güneş Dil teorisine göre: Not. Burada kelimenin anlamı Uğ = Sıcaklık daha çok güneşi ifade eder; mecazî of up = kök manasını kendinde te larak ateşi işaret etmektedir. celli ettiren obje VII. OGON f ur = objede sıcakhğın tekerrürünü Rusça = Russe ifade eden ek. M. Hilaire de Barentona göre: N o t Pur: kendinde sıcaklık ta Ug = ateş, feu; f un = mihrap, karrür emtiş olan obje ateştir. de l'autel ~" IV. 1GNİS Güneş Dil teorisine göre: Lâtince Latin Og = Sıcaklık M. Hilaire de Barentona göre. f on = bu sıcakhğın «ego» su muIg = Mihrap, du sanctuaire: hitinde tecellisi. f ni = ateş, feu Not. Bu kelime etrafına sıcaklık [Lâtince «iğ» ve sanskritçe «ag» soz veren bir objenin ifadesidir ki o objel billeri «gâr» hiyeroglifinin iki okunuşudur diğimiz ateştir. = «iğ» latin et «ag» sanscrit sont deux VIII. ŞUA lectures de l'hyer. gâr.] Baskça Basque Güneş Dil teorisine göre: M. Hilaire de Barentona göre: Ig = Sıcaklık Sî = ateş, feu; f u a = mihrap, in = sıcakhğın etrafındaki sahada de l'autel. { hissolunduğunu işaret eden ek. Güneş Dil teorsine göre: + is = (orijinde «iğ» dir) kelimenin Uğ = Sıcaklık manasını tamamlıyan, tayin ve ifade eden + us = sıcaklığmı oldukça geniş bir ek. sahada hissettiren objet V. FEU f ağ = işte bu mefhumu tamamlı Fransız Roman dilleri yan, tayin eden, isimlendiren ek. = Français Roman Not. Sıcakhğın oldukça uzakta M. Hilaire de Barentona göre: duyulmasına vesile olan obje elbette aPi = ateş, feu; j e = mabet, teştir. temple; + u, mihrap, autel: (Mihrap IX. TUZ ve mabedin ateşi = feu de l'autel el du Macarca Hongrois Sahi! dedi. Bilmiyorsunuz, siz Eski metresiniz, beni evinizden çıkarken gördü de, o gün bugündür peşimi bı rakmıyor ve bana şantaj yapıyor.. Etme diği yok. Geçen defa da yüzüğümü is tedi. Ben ise bu yüzüğü mutlaka geri almalıyım. Bu akşama kadar yüzük e lime gelmeli. Ben öyle söz verdim. Bana yardım ediniz! Fakat.. Fakat, ben... Siz bana yardım edecek misiniz? Onu söyleyin! Fakat ben bu anlattığınız şekilde kimseyi tanımıyorum. Kimden bahsedi yorsunuz? Ben hiçbir zaman şantajcı kadmlarla düşüp kalkmış değilim.. Adeta kabalık ediyordu. Ya! Tanımıyorsunuz ha? Demek ki bütün bunlan uydurdu! Halbuki, is minizi de, adresinizi de dosdoğru biliyor Ve belki de bana şantaj da yaptığı yok Ben rüya görüyorum.. Keskin bir kahkaha atta. Eduar bun dan sıkıldı. Biran için, kadınm delirdi ğine hükmetti. Gözleri öyle acayib parlıyordu kü. Tavrı garib, sözleri saçma idi. Etrafına korkak bir nazar gezdirdikten sonra onu yatıştırmağa çalıştı. Suçlu otobüsler! ivayet ederler ki, Rusya Çarı Deli Petro, bir gün sarayında dolaşırken âasılsa bir kapıya çarpmış. Veçhi hümayunlanna tecavüzde bulunmak küstahlığmı gösteren bu kapıyı Çar söktürttüğü gibi mahkemeye verdirmiş ve idama mahkum ettirip sarayın avlusunda merasimle yaktırmış! Bu tarihî hikâye galiba bizim Belediyenin de malumu olmuş ve pek hoşuna gitmiş olacak ki, bana anlatıldığına göre, bazan tatbik ediyormuş. Inanmazsanız, imzalan bende mahfuz ulunan ayrı ayn iki okuyucumun göndermiş olduklan mektublardan şu paralannı okuyunuz: «Belediye otobüslerde fazla adam gördü mü, plâkasını istirdad ederek, bunlan işlemekten menediyor. Fakat bununla da kalmayıp, suçlu otomobilin Belediyedeki hususî sicilline kayid düşüyor. Ondan sonra, bu otobüsü satın alan başka herhangi bir adam işletmek istediği vakit: Bu arabanın dört sabıkası vardır, Jİmaz! diyorlar..» Mütekaid bir ilbay;n imzasmı taşıyan kinci mektubdan: «Başında yedi nüfuslu bir aile bulunan bir komşum var. Tekaüd olurken aldığı ikramiye ile bir otobüs satın alıp Eyüb olunda işletmeğe başladı. Bir gün, Beediye memurlan bunun içindeki yolcuiara bilet kesilmediğini görüp, otobüsün ruhsat tezkeresini geriye aldılar ve arabaı çalışmaktan menettiler. Bu, cumhuri et kanunlarile kabili telif midir?» Biz, gazeteciler, halkın Marko Paşaanyız. Hergün bin çeşid derd dinlemeken herne kadar kanıksamışsak ta, bazı jikâyetlerin karşısında hayret duymamak ene elimizden gelmiyor. Sabıkalı otobüsü ben kendi hesabıma hiç duymamışum. Sonra, biletçi, yolculara bilet kesmiyerek mal sahibini kafese koydu diye, gene mal sahibini tecziye etmek te, aklımı durduran çok garib bir mantıktır. Kaldı ki, bu memlekette, ticaretin serest olduğunu ve bir adamm kanun nazannda bir suçu varsa ancak kendisinin ceza göreceğini biliyorum. Tramvayda da yni hâdiseler olabilir.. Orada da bilet kesmiyen bir kondoktör, adam çiğniyen bir vatman çıkar. O zaman tramvayı naıl işlemekten alıkoyacak bir kudret ve :alâhiyet yoksa, ayni sebeblerden dolayı otobüsü de çalışhnlmaktan menedecek bir kudret ve salâhiyet tasavvur edemiyoum. Belediye, bozuk, sakat bir otobüsü iş^ letmez. Bu onun hem hakkı, hem de vazifesidir. Fakat bütün bir ailenin ekmeğini nasıl elinden alır?. Buna aklım ermiyor! Ercümend Ekrem TALU M. Hilaire de Barentona göre: Te = Kurban ,du sacrifice; f u, = mihrap, de l'autel, + izi ^ ateş, feu. Güneş Dil teorisine göre: Uğ = Sıcakhk + ut = Bu sıcaklığı yapan, yap tıran, yapılmış olduğunu ifade eden ek. J uz = oldukça uzak ve geniş sahada. Not. Sıcaklığın oldukça geniş sahada duyulmasını temin eden anlam a teştir. II. AGNİ Bir toplantı Birinci sömestrin sonu münasebetile Hukuk Talebe cemiyeti tarafından rektör ve profesörler şerefine önümüzdeki cumartesi akşamı Park Otelde bir top lanb yapılacakrır. Toplannya ve çaya tstanbulun birçok ileri gelmiş hukukçu lan da davet edilmiştir. çocuk klinikleri ve oralardaki müte hassısların adedleri ziyadeleştirilmeli. Adeta dahilî hastalıklarında tıbbın esası telâkki olunarak konulmuş olan tekayyüd kadar derin bir tekayyüde ve is tinasa tâbi bulundurmah. Velhasıl Tıb Fakültesi profesörler heyetinin bu meseleyi tatbik için incele meler yapması hükumet tarafından istenilmeli. Çünkü nüfus siyasası hüku metindir. Bugün mevcud ve filen doktorluk e den etibba için de hususî kurslar ih das ederek bu faaliyetin neticesini atiye talikten ziyade günügününe istifa de temin edilmesini düşünmeli. Nüfus siyasasını programına esas koy muş olan ve memleketi harbsiz yaşatmak suretile o işi başaran hükumete fenle yardım etmek ve ulusa daha büyük nüfus adedi kazandırmak için fen adamlarınm gayrete gelmeleri lâzım olduğunu şu suretle izah etmeyi bir mem leketin çocuk hastalıkları ve çocuk hayatile alâkası olan bir hoca sıfatile kendime vazife bildim. Dr. KADRl RAŞİD ANDAY ağır ve karanlık düşünceler, ümidler dağıldı. Dostunun kendisile beraber, karının evine kadar gidip bu işe bir nihayet verdirmesi lâzım geliyordu. O. bu şanajdan vaz geçmesini emretmeliydi; eli ne birkaç para verilecek olursa, belki karı bu sehirden uzaklaşmağa da razı ourdu. Son defa görüşünde, zavallı ço cuğu o derece hırpalamış bulunduğuna o anda nadim oldu. Fakat yardımını esirgemiyeceğinden gene de emindi. Kurtuluşun, böyle son dakikada tecelli etmesi ne garib bir hâdise idi! X. UF Berber = Berbere M. Hilaire de Barentona göre: Hu = Mihrap, atuel; f pi â = ateş, du feu. 2. Timyss: Ti = ateş, feu; j mis = Kurban, du sacrifice. Güneş Dil teorisine göre: 1. Ufa: Uğ = Sıcaklık | uf = sıcakhğı kendinde tecelli ve tecessüm ettiren mefhum + ağ = bu mefhumu tamamlıyan, tayin eden ve ifade eden ek. 2. Timyss: İğ = Sıcaklık + it = yapıcı, yaptırıcı, yapıimış olmaklık mefhumunu ifade eden bir ektir. Bunun gösterdiği anlamı tecelli etti ren, kendisinden sonraki + im unsuru dur. j is = Bu mefhumun geniş ve uzak sahada tecellisini gösteren ek. f iğ = geniş sahada sıcaklığmı hissettiren objenin ifadesi Not. Son «iğ» Türk lehçelerinde «is = . J s» olduğu malumdur. O halde «Timyss» sözü, etimolojisi bilinmek şartiyle, tam ateş, feu anlamına Türk lugatinden bir kelimedir. Fakat müte kâmil Türkler bunu kullanmazlar. Çünkü Türk Berber uluslan ana Türkler den ayrılırken ancak çok iptidaî olan bu anlamla aynlmışlardır. Halbuki kök Türkler, her kültür sahasında olduğu gibi .dilde de henüz incelikleri anlaşılamamış olan mükemmel eserlerin «ahibi o' dular. Edebî Yazan : Stefan Zwelg Iren, birlikte götürülemıyeceği bilin dikten sonra hiçbir mana ifade etmiyen bütün bu şeylere veda etmek için pek kısa bir zamana ihtiyac bulunduğu halde, bir türlü geçmek bilmiyen uzun saatleri saymakla meşguldü. Bir aralık, uyuşur gibi oldu. Tekrar sokağa çıktı, düşün rneden ve etrafına bakmadan, bir makine gibi, rasgele yürüdü. Bir köşebaşında, az kaldı bir arabanın altında kalıp eziliyordu. Şoför galiz bir küfür savurdu; o, dönüp bakmadı bile. Baksaydı belki kortulur veya hiç değilse biraz oyalanırdı. Bu, kararını tatbik etmesine mâni olurdu. Yorgun adımlarla, fakat hâlâ roman Ç«vlren: E. Ekrem Talu yürümekte idi. Hiçbir şey düşünmemek, kendi sonu nu hissetmek, insanm içini sine sine kaplıyan dümanın, bütün vücudünü bürüdüğünü duymak ne iyi oluyordu! Bulunduğu sokhğın adını okumak için gözlerini yukanya kaldırınca, titre di: Farkında olmıyarak, nerede ise, dostunun evinin önüne gelmişti. Bu, bir işaret mi idi? Dostu, zalim karının adresini mutlaka bileceği için, ihtimal, kendisine yardım edebilirdi. Iren, adeta se \incden titriyordu. Bu kadar basit bir *eyi nasıl düşünmemişti> Birden, vücudünün uyuşukluğu zail oldu, zihnindeki |5 Sizin ziyaretinizi hiç beklemiyordum.. Kılığımı mazur görünüz. Bunlan söylemekle beraber çıplak göğsünü ve sıvanmış kollarını gösteriyordu. Kendisini, bir dilenci gibi koridorda tutup ta içeriye almadığı için sinirlene rek, îren: Sizinle şimdi konuşmalıyım.. Bana yardım edeceksiniz! Dedikten sonra, hemen ilâve etti: Bir dakika, beni içeriye alır da, dinler misiniz? Eduar yan gözle içeriye bakarak, Acele merdivenleri çıkıp, zili çaldı. Cevab yok. Kulak verdi: Kapının ar mahcub bir tavırla cevab verdi: kasında ihtiyatkâr ayak sesleri duyar gi Affedersiniz.. Fakat, şu anda.. bi oluyordu. Zili bir daha çaldı. Ayni mazurura.. sükut ve içeride ayni ayak pıtırtıları. Beni mutlaka dinlemelisiniz. BaBu sefer sabn tükendi ve zili durmadan şıma ne geldiyse sizin yüzünüzdendir. çalmağa başladı. Nihayet, hayab mev Bana yardım etmeğe borçlusunuz.. Ba zuu bahsti. na yüzüğümü iade ettirmelisiniz. Buna Bir müddet sonra, kilid gıcırdadı; ka mecbursunuz. Ve yahud ki bana onun pı aralandı. İren: adresini veriniz. Birkaç gündenberidir nıeydanda yoksa da, beni kovalamak Benim! diye fısıldadı. Kapı büsbütün açıldı. Bu ziyaret tan hâli kalmıyor.. Bana yardım ede ten memnun kalmadığı aşikâr olan Edu cekriniz; anlıyor musunuz? Mutlaka! ar, kekeler gibi: Öteki, hayretle yüzüne bakıyordu. Iren, ancak o zaman, saçmasapan söy Ya, sen misin?. Siz misiniz, ma dam? dedi. Affedersiniz.. şey idim. lenmekte olduğunun farkına vardı. (Arkast var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: