19 Eylül 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

19 Eylül 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURtYET 19 Eylul 1936 Küçük hikâye Biricik eseri Bibliyoğrafya Çıplaklar Vakit Matbaası 1936 Flatı 100 kuruş Çıplaklar romanmın müellifi Refik Ahmed Sevengilin ilk eseri aldanmı yorsak «İstanbul Nasıl Eğleniyordu?» adlı, bu mevzua aid tarihî küçük fıkraları ve malumatı havi bir kitabdı. Bunu müteakib Refik Ahmed bize «Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu» nu hediye etti. İki cild üzerine basılan bir çok resimlerle süslü bu esere mesle ğini seven bir tiyatro münakkidi olan Refik Ahmed hayli emek sarfetmişti. İlk cildinde bidayetten 1923 tarihine kadarki Türk tiyatrosu, ikinci cildin de de Cumhuriyetin ilk on yılındaki tiyatro hakkında kıymetli malumat vardır. Müellifin bir üçüncü eseri de, edebî bir mevzu üzerine, Halkevinde verdiği bir konferansın tab'ile vücude gelmiştir. Ve bütün bunlar şimdiye kadar bize bir de romancı Refik Ahmed oldu ğunu tahmin ettirmemişti. Çıplaklar, Kurun gazetesinde tefrika edıldi. Şimdi de kitab halinde çıkıyor. Demin bir romancı Refik Ahmed ol duğunu tahmin edememiştik dedik. Fakat her halde bu eseri görünce tahmin etmeklik lâzım gelirdi. Çünkü ekseri yetle her müellifin bu tarzda ilk eseri şahsî fikir ve kanaatlerin tezahürüne de bir vesile teşkil eder. Çıplaklar romanı için de bu böyledir. Müellif burada memleketin kalkmması için uğraşacak yerde kendilerini yalnız zevke, eğlenceye vermiş olan bir takım insanların hayatmı tahlil etmekte, ayni zamanda uğraşmak ve çalışmak istiyenlerin ise millî davalar için ne derece faydalı olabileceklerini göstermekte dir. Bu tez yanında hissî bir macera da varHır. Kitabm sonundaki «Mecburî bir izah> ta Refik Ahmed Sevengil evvelâ hususî surette hiçbir kimseyi tasvir ve teşhir etmediğini ve tipleri için yaşa yan insanlar arasından örnekler alma dığını söylüyor ve bazı izahat veriyor. Bu da gösterir ki eser muvaffak olmuştur. Çünkü karilere de eşhas hakkmda hakikî olabilecekleri kanaatini vermiştir. Refik Ahmed Sevengil de ayni ka naatte ki: «Ben sadece bir roman yaz mak istedim; bir roman ki büsbütün uydurma olmasın, büsbütün sahih ol masın.» Bu söz de eserin gayesine eriştiği nin yeni bir delilidir. Beylerbeyi Dikiş Yurdundan mezun olanlar RADYO Bu akşamki program J İSTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 hava» dis . 13,05 plâkla hafif müzik 13,25 muhtelif plâk neşriyatı . .8,30 çay saati, dans musikisi 19,30 çocuklara masal. Mes'ud Cemil tarafmdan 20,00 Türk musiki heyeti 20,30 Müzeyyenin iştiraklle Türk mu. slkisi 21,00 solo, plâklar 21,30 stüdyO orkestrası 22,30 Ajans haberleri. VİYANA: 17,50 gramofon 18,50 Sanskrit musikl, ki . 19,20 konuşma 19,50 saat, haberler, hava raporu, spor 20,15 gramofon 21,25 musikili ve eğlenceli parça . 22,45 filimlere dair 23,05 haberler, hava raporu 23,15 melodiler . 24,05 konuşma 24,20 metodilerin deyamı . 24,50 dans havası. BERLİN: 19,05 spor 19,20 eğlenceli bir numara * 20,05 şarkılar ve dans havalan . 20,50 gü« nün akisleri . 21,05 haberler 21,15 muhte* lif operetlerden parçalar 23,05 hava raporu, havadis, spor 23,35 Lâypziğden nak«ı len eğlenceli yayın . 1,05 dans havaları. BUDAPEŞTE: 17,20 masallar . 18,05 piyano konseri, röportaj 19,15 Çingene orkestrası 19,55 konuşma 20,25 şan konseri . 21,05 eŞlen. celi yayın . 22,15 haberler 22,35 salon orkestrası . 23,55 gramofonla dans musiktsi1,05 son haberler. BÜKREŞ: 19,05 askerî bando, konferans 20,25 gramofonla İngiliz musikisi, havadis, konferans 21,25 konser . 22,35 haberler22,50 dans musikisi . 23,50 fransızca ve almanca haberler 24 rumence haberler 24,05 gramofon. LONDRA: 20,05 havadis, memleket yayını . 20,35 şarkılar 21,05 piyano konseri . 21,35 açık hava konseri 22,40 şarkılar ve dans havaları 23,25 havadis 23,35 dans musiMsl, istirahat esnasında haberler. PARİS [P. T. T J : 18,05 gramofon . 18,20 viyolonsel v« piyano konseri, şarkılar 19,35 havadis, gra* mofon, konuşma . 21,35 radyo fantezisi « 22,05 ağızdan üfleme ftletler orkestrası • 23,35 havadis 23,50 dans musikisi. ROMA: 19 konuşma, memleket yayını, yabanci dillerde yayın 20,05 e&lencell konser, gramofon 20,10 turizm haberleri, espe ranto . 20,25 eğlenceli musiki, memleket yayını, fransızca haberler 20,55 Yunanis. tan için yayın, havadis, turizm haberleri 21,45 komedi: Tiyatro muharriri22,20 Org konseri, istirahat esnasında konuşma23,25 dans musikisi, istirahat esnasında havadis 24,35 ingilizce haberler Fr6d6rlc Boutetten Karanlık merdivenlerde soğuk ve ekşi bir koku vardı. Kapicının tarifine göre hareket eden misafir nihayet bir kapıyı çaldı; bunun üzerinde şu yazı vardı: «Anatole Herbcrt». îçeriden sesler geliyordu. Ziyaretçi durdu. Karan kuvvetli, iradesi metin olmakla bcraber son bir defa daha tcreddüd etti. Çekiniyor, ıstırab çekiyordu. Fakat omuzlarını silk.erek kapıyı vurdu. îçinde tek bir korku vardı: Muvaffak olamamak korkusu. Söz söyliyen ses sustu. Başka bir ses «giriniz!» dedi. Ziyaretçi kapıyı açarak içeri girdi. Burası, dar bir atölye idi. Mobilyalar sohnus. ve yırtıktı. Saçlanna kır düsmüş zayıf bir adam resim yapıyordu. Başka bir ihtiyar adam sobanın yanında pipo i çiyordu. Ziyaretçi sordu: M. Anatole Herbertle görüjebilir miyim? Buyurunuz. Kır saçlı adam elinden fırçasını bırakarak ayağa kalktı. Size hususî olarak birkaç kelime söyliyebilir miyim? Pipo içen ihtiyar: Ben gidiyorum, dedi, işim var. Elini arkadaşına uzatırken alaylı a laylı fısıldadı: Meşhur zengin amatör işte bu. Gözün aydın.. Geç olsun da güç olma Bin... Ihtiyann ayak sesleri koridordo uzaklaştı. Anatole Herbert Wir karyola köşesinin gözüktüğü kapıyı gidip kapadıktan sonra: Buyurunuz, dedi, emriniz? Son zamanlarm tablolanna meraklıyım, onları topluyorum. tsmim Felix Marsandedır. Ziyaretçinin şaşkınlığı, kendisinden emin halile tezad teşkil ediyordu. Bunun kendi de farkına varmış olacak ki adeta kızmış gibi devam etti: San'atkârhğınızdan bana da bah eettiler. Biliyorum ki Anatole Herbertin bir tablosunu elde etmezsem, kolleksiyonum tamam olamaz. İşte onun için sizin bir eserinizi satın almağa geldim... Bo şuboşuna bir cevab bekledi. Karşıhksız kalmca tekrar etti: Anlıyorsunuz ya, sizin bir eserinizi Batın almağa geldim. Herbert, elleri cebinde, nihayet ağzmı açtı: Hayır, anlıyamıyorum. Benim bir eserimi mi? Hangisini> Eserim yok ki. Çoktandır artık ressam değilim, çoktan dır artık bende san'at denilen şey kalmadı. Belki bir zamanlar san'at denilen şey bende vardı... On beş, yirmi sene evvel belki... Halbuki şimdi bitti, gömüldü... Zaten ben hiçbir zaman tanmmadım ki?.. Tahlolanmı hiç teşhir etmezdim... Bir amatördüm. Benden size kim bahsetti acaba? Benim gibi muvaffakiyet şahikasına çıkarken kanadı kırılmış birkaç arkadaştan başka kimseyi tanımam. Doğ rusu anlıyamıyorum. Sizin kolleksiyonu nuz için Anatole Herbert tarafından yapılmış bir tablo lâzım ha! Fakat azizim, Anatole Herbert senelerdenberi çocuk gazetelerine resim yapar, işte bu kadar. Benim eesrim yoktur, hiçbir zaman da olmadı. Ya bu nedir? Ziyaretçi, kıpkırmızı kesilmiş, içeri girelidenberi seyrettiği, gözlerile yediği bir levhayı duvarda işaret ediyordu. Bu, çıplak bir tabloydu: Beyaz vücudlü, siyah saçlı, genc, adeta bir çocuk kadar genc ve güzel, çok güzel bir kadın. Herbert: Evet, dedi, bunu ben yaptım, fa kat satılık degildir. Neden? O kadar hoşuma gidiyor Israr ediyorum... Ne isterseniz kabu lüm... Size kalacak daha nekadar eseriniz var. Söyledim ya, eserim yok. Duvara astığım bu boya yığınlarına eser dene mez. Ben tek bir eser vücude getirebil dim: O da işte bu.. Fakat bunu kendime saklıyorum. Israr etmeyin. Lâkin ben de onu istiyorum. Ne pahasına olursa olsun..» Hayır. Tasvire bir müddet baktıktan sonra ilâve etti: Onu tanıyorsunuz, değil mi? Yoksa benim san'atıma aldırdığınız falan yok. Sizi alâkadar eden o kadın. Ziyaretçi evvelâ biraz tereddüd etti, sonra: Onunla evleneceğim de, dedi. Bu tabloyu istiyorum. Yalan söylemekten iğrenirim. Haklısınız; san'at beni alâkadar etmez. Bu tabloyu o kadın için isti yorum. Onu ilk defa olarak tiyatroda görüp sevdim. Ve ilk defa sevenlerin sar hoşluğile mestim. Lâkin kendisinde her gün başka fazilet, başka sihir, başka gü zellik keşfetmekteyim. O da benim gibi yalandan iğrendiği için bana bütün mazisini anlattı... Ziyaretçi gözlerini kapadı, yumruklannı sıktı, sonra devamla: Olan oldu, dedi. Unutacağım. Fakat öğrendim ki, yirmi sene evvel, daha adeta bir çocukken, bir ressam onun çıplak re/mini yapmış ve bu tasvir duruyormuş. îşte, karşıdaki tablo! Ben onu tanıdığım zaman Amelie on yedi yaşında idi. Kendisini taşradan alıp Parise getirdim. O zamanlar onun sayesinde ve onun tasvirini yapmak için san'at yolunda bir istidad gösteriyordum. Evet, bu tabloyu yaptım. O vakitler daha gencdim. Şimdi elli üç yaşındayım. Bir zamanlar birçok ümidler besliyor dum... Onun sayesinde... Onunla etlenmeği düşünüyordum. Birdenbire beni terketti. Hiç beklemiyordum. Tiyatro günden güne onu daha fazla cezbediyordu. O gidince ben çok düştüm. Zaten epey para sarfediyordum, fakat daha fazla müsrif oldum. Birkaç ay sonra gene çaışmak istedim. Kendime model olarak güzel, saf bir genc kız aldım. Bir gece benimle kaldı, daha sonra büsbütün yanımda kaidı vç, Jtannı oldu. Arkası çocuklar geldj.jotsha arkadan da f; ve hatta sefilHk... Şimdi de çocukjajrj^, çin resim yapıyorum... Bana san'atklr ruhu bir kere geldi, o da Amelienin res mini yapmak için. Şimdi bu tabloyu ne den satamadığımı anlıyorsunuz ya; başka eserim yok ki... Ressam sustu. Kapı açılmış içeri kaba kılıklı bir kadın girmişti. Atölyeden ge çerek uçtaki odaya gitti. Herbert: Kanm, dedi. Ziyaretçi: Mademki çocuklarınız var, teklifimi kabul etmelisiniz, diye iknaa çahştı. Bu tabloyu bana vermenizi istemijtorum, yalnız gözümün önünde imha edın, kâfı. Bir fiat söyleyin... Altı bin frank... On bin frank... îşte buyurun size bir çek. Benden bunu esirgiyemezsiniz, çünkü bir şeref ve namus meselesi mevzuubahs. Ziyartçinin sesi, tezini müdafaa ettikçe, yükseliyordu. Tam bu sırada uçtaki kapı açıldı. Rssamın karısı girdi. Bir iskemleye çıkarak elindeki bıçakla, çıplak kadının tasvirini ikiye böldü. Parçalan çerçeveden kopararak ziyaretçiye uzatü ve çeki alıp uzaklaştı. Herbert, onun üzerine atılmak iste mişti. Fakat buna vakit bulamadı ve belki de cesaret edemedi..* Sonra ziyaretçiye dönerek acı acı: Bunun için ona para vermeğe hacat yoktu, dedi. Eğer cesaret edebilseydi Beylerbeyi Kadmlar Dikiş Yurdun dan bu sene Selçuk kız san'at mektebinde imtihanlara giren yedi talebe muvaffak olmuştur. Mezun talebeler şunlardır: Nazlı, Mefharet, Meliha, Fatma, Perihan, E" mine, Naime ve Feriha. Mektebin açılışmın ikinci yrldönümü münasebetile dün mektebde bir merasim yapılmış ve talebeler tarafmdan büyük bir muvaffakiyetle vücude getirilen sergi davetliler tarafmdan gezilmiştir. Sergide teşhir edilmekte olan kadın roblan, sofra takımlan, çay takımlan ve muhtelif elişleri cidden büyük bir sâyin mahsulüdür. HALK OPERETi Taksirji Bahçe sinde kapah kısmında H A L K OPERETİ Cumartesi akşamı DiKiŞ YURPU Tahsili en yüksek biçki dikiş mektebidir. Aynca şapka, çiçek ve tezyinat dersleri de vardır. Diplomalar Kültiir Direktörlüğünden tasdikli olarak verilir. Mektebden bu sene mezun olan talebelerin yaptıkları işler 24 eylul perşembe günü açılacak olan sergide on beş gün müddetle umuma teşhir olunacaktır. Bu sergi mektebin tahsil derecesi hakkında ziyaretçilere tam bir fikir verecektir. Mektebin program ve şeraitini isteyiniz. Taşradan geleceklere az müddet zarfında hususî ders verilir. Beşiktaş Akaretler numara 87 Telefon 43687. Beşiktaş Kiralık Apartıman j istanbul Türbede, Belediye karşısında No. 19 Sinanağa daireleri Su, kalorifer, gaz, elektrik, nezaret. Doktor, Diş tabibi, Avukat, Noter için meskenle beraber idarehane oltnağa tnüsaid apartıman vardır Bugün herkesin zevkle NOBETÇİ ECZANELER göreceği mustesna filim: SiNEMASINDA ELEK •Bahçe Mevlud Baysal Parklann, anıt, meydan, çocuk ve köşjk bahçelerinin en modern usullerle tarh ve taksimatmı, plânIannın ihzanru ve araziye tatbikatını deruhde ve taahhüd eder. Müessesat ve hususî bahçelerin daimî nezaretinl kabul eder. Çiçek, sebze tohumlan, fide ve fidanları; süs, meyva ağac ve ağaccıklan; salon çiçekleri bahçe alât ve edevah ve ehliyetli bahçıvanlar gönderir. Katalogu elli kuruştur. İstanbnl dördüncü Vakıf han, dördüncü kat No. 18. Telefon 22537 Evkafa geçen kiliseler Kanunen mes'ul bir mütevellisi bulunmadığmdan dolayı idaresi Evkafa geçen sekiz Ermeni kilisesi Evkaf memurlan tarafından tesellüm edilmiş ve bunlann mes'ullerine vaziyetleri hakkında dün talimat verilmiştir. Bu kiliselerin bulundu ğu semtlerde bulunan muhtelif akarat müstecirlerine de yazı ile tebligat yapılarak işlemiş ve işliyecek kiraların Vakıf lar idaresine tevdii lüzumu bildirilmiş ve bunlar da dünden itibaren mahallen tetkik edilmeğe başlanmıştır. Fransızca sözlü Metro filmi Baş rollerde KADINLARDAN BIKTIM JOAN CRAVFORD ROBERT MONTGOMERY FRANCHOT TONE • SHiRLEY haftası Aynca: Paramount dünya haberleri Bu gece nöbetçi olan eczaneler sunlar>i dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Sarım), Alemdarda (Bşref Neş'et), Bakırköyde (Merkez), Beyaaıdda (Cemil), Eminönünde (Hüsnü HaydarX, Pcnerde (VltaU), Karagümrükte (Suad), Küçükpazarda (Yorgi), Samatya, Koca * mustafapaşada (Rıdvan), Şehreminind^ Cif&zım)', Şehzadebaşmda (Asaf). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Hüseyin Hüsnü), Hasköyd* (Nesim Aseo), Kasımpasada (Mu«yyed), Merkez nahiyede (Della Suda), (Kinyoll), Şişlide (Nargileciyan), Taksimde (Limonciyan). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada (Şinasi), Heybelide (Ta • naş), Kadıköy, İskelede (Sotiraki), Kadu köy, Yeldeğirmeninde (Üçler), Üsküdar, Ahmediyede (Ahmediye). TEMPLE'in Doğum Türkofis müşavirlerinden Hayreddin Şükrünün bir erkek çocuğu dünyaya gelmiştir. Yavruya uzun ömürler diler, arkadaşımızla refikasım tebrik ederiz. S A R A Y 4İNEMASINDA mevsimin ilk muvaffakiyetini teşkil edivor. VEFAT, Boğaziçi Lisesi müessislerinden Galib ve Kudret Azmi Sandalcının valideleri, Iş Bankası Mısır şubesi müdürü Firuz Suntekinin ye îzmir tüccarlarından Cezmi Kutsaym kayınvalideleri Bayan Rabia Eda Sandalcı vefat etmiştir. Merhume fazilet ve hasenatile tanınmıştı. İrtihalinden dolayı kederdide ailesine taziyetler dileriz. Merhumenin cenazesi bugün saat 14 te Galib Azmi Sandalcının Şişlide Gazi Halâskâr caddesinde 272 numaralı hanesinden kaldırılarak ailesi makberesine defnedilecektir. parasız da yapardı, çünkü o da bu tabloyu kıskanırdı!... DUN AKŞAM Sinemasında İPEK / SiLViA SiDNEY KANUNDAN KAÇILMAZ tarafmdan emsalsiz bfr surette yaratılan I (Çaflrılar, konferanslar, kongreleT) Eminönü Halkevinden: Evimiz temsil subeslne talebe kaydine başlannuştır. İstidadı olan heveskâr amatör gencler alınacaktır. Arzusu olan bay ve bayanların şeraiti anlamak üzere hergun saat 17 den sonra Gülhane parkı içinde Alayköşkündeki temsil şubemize baş. vurmaları bildirilir. Temsil subesinde çalışmak istiyenlere \ Fransızca sözlü film. ilâveten Gelincjk hanım tamamen renku Çocuklar İÇİD fiatlaı: Fotöy ve balH kon VO, hususî 25 kuruştur. H du. Yalnız, dediğim gibi size aid olan malumatım haricinde elimden geleni onlara yapacağım. Sizin aleyhinize bir yardım beklememelerini de söyledim. Kabul ettiler. Emin olabilir miyim? Namusumla temin ederim sizi, Genc kız başını önüne eğdi. Sizin bana emin olduğunuzu ancak sizi ihata eden esran bana biraz oliun faşettiğiniz zaman anlıyacağım. Bu hu sustaki ısrarımm sebebi de size daha çok faydalı olmaktır. Ben sizden bir yardım beklemeği ne zaman bir hak olarak kabul edersem o zaman istediğinizi söyliyeceğim. Belki pek az daha sabreceksiniz. Kenan gizli bir sevincle titredi. Genc kız birdenbire döndü. Karanlıkta parlıyan gözlerini Kenanın gözlerine dikti: Benimle beraber Dolayaba köyü ne kadar gelir misiniz? Neresi bu? Karşıda, Yakacık sırasında küçük bir köy. Ne yapacağız orada? Sormayinız. Kutsi çoktan hazırdı. Hemen geriye SHİRLEY A S i Teşekkür Avram Hleblioğlunun vefatı münase • betile büyük kederimize iştirak eden ve mektubla beyani taziyet eyliyen ze* vata ayrı ayrı teşekkür ederiz. Ailesi miz hastaneye girdiği zaman onu görenler bir hasta ziyaretine gelen ve hastasi hakkında fena haber almaktan korkan boynu bükük bir mütekaid sanırlardu Hastanenin kapıcısı ve odacısı da öyle sandığı için olacak: Doktor Nurullah Bey mi? Şraıdi işi var. Kutsi hademeyi iterek yukarıki kata çıktı. Üstünde «müdiriyet» yazılı kapıya bir defa vurdu ve cevab almadan içeriye girdi. Beyaz ve üstü camlı sade masasınin başmda oturan başı çıplak, tıknazca, sır tında beyaz gümleğile çalışan hastane müdürü doktor Nurullahın yanına gitti ve: Ben İkinci şubeden başkomiser... Diyince doktor ayağa kalktı. Gözlü ğünü çıkardı. Elini uzatarak: Isminiz? Diye sordu. Mehmed Kutsi ismini i§ıtince güldü: Sizin geleceğinizi de bana haber vermişlerdi. Müşerref oldum; sizi K a d r köy merkezinde çahştığınız zamandan ta' nırım. Zekânızın şöhretini isitmiştim... lArkast var} canh resim adeta bir harika Şaheserini gorenler hayretlerle, takdirlerle filmi alkışlamışlardır. ki... F. VARAL Fransızca PARAMOUNT filmi döndüler. îstasyona geldiler. Bir otomobil aradılar. îki talikadan başka birşey yoktu. Arabacılardan biri: Bir Ford vardı burada. Amma o da iki, üç saat evvel bir müşteriyi acele Kadıköyüne götürdü; daha da dönme di. Dedi. İki genc bajka çare bulamadıkları için tek atlı bir talikaya bindiler. Pendikteki beyaz ev Zabıfa romanımız: 2s bahsederken korkak, endişeli bir hal almasına sebeb ne? Bu kızın ya katillerle, yahud maktülle alâkası var. Hangisile?.. Bütün mesele burada. Kenan bu düğümü çözmeyi hep sonraya bırakmak istediği halde zihni ikide bir takılıyor; muammayı halletmek için beyhude yoruluyordu. Demek istasyona çıktığı zaman cina yetten haberdar değilken şu birkaç saat içinde öğrenmiş ve fena halde canı sı kılmış. Bunu ilk anda, Kenan hissetmişti. Acaba polisi bu kadar meşgul eden O markasınm esrarına bu pek genc ve masum kız tamamile vâkıf mıydı? Onun ağzını aramak istiyerek: İhtiyar kadından ne istemişler acaba?.. Beş on parası da varmış amma parasına dokunmamışlar. Ne dersiniz: Dicle oteli cinayetile, Papazyan apartıma nındaki cinayetle bu ihtiyar kadının katli hep ayni adamlarm eseri midir? Siz »• biJJrorsam? ben de fazlasr nı bilmiyorum. Benim de bildiğim ondan Telgrafin P harfile başlıyan bir yerden geldiğini öğrendim. Amma bu P harfinin Pendik kelimesinin ilk harfi olduğunv^ da müvezzi öğretti. Müvezziin ne bagırdığını biliyorsunuz, değil mi? Genc kız sıkıldı: Hayır. Ne diyordu? Pendik cinayetini yazıyor! Yani sizi de, polisi de bu köye sürükliyen vakayı haber veriyordu. Polis belki amma beni buraya sürükliyen hiçbir vak'a degildir. Ben hâ disayi buraya geldikten sonra öğrendim. Bunu söylerken kekeliyordu. Evet, diye tekrar etti. Buraya gelmeden evvel haberim yoktu. Genc kızla beraber, Kenan da bir iki dakika sustu ve düşünceye daldı. Bu kızm cinayetten haberi olmaması, hatta cinayeti burada öğrenmesi pek mümkün dü. Hatta muhakkakh. Çünkü cinayet yapılırken onun Istanbulda olduğu «bitti. Fakat bu tereddüde, hatta cinay^ten ibarettir. Yalnız... Şiz QÇ dersiniz bun ; Iara? «^^« • Bence muhakkak. Çünkü üç cinayette katilin bıraktığı işaret ayni. Üçünde de Ö markası vardı. Ö markasınm ne olduğunu izah etmemiş olduğu halde genc kızm birden fenataştığını hissetti. Düşmemesini temin için koluna girdi. Adeta baygmlık geçiriyordu. Kendirfe gelmeğe çalışırken Nermi ningözleri nevmidane bir yalvarışla dolu idi. Kenan kendi kendine: Artık her sırrını bana söyliyecek; muhakkak söyliyecek. Derken ihtiyari haricinde olarak genc kızm kolunu, kendi kolile kuvvetlice sıkmıştı, fakat Nermin kolunu çekti ve kendine tamamile hâkim olduğunu gösterecek bir sesle: Demek mütarekeniz mucibince siz de polise yardım edeceksiniz. Peki am ma bundan maksadınız ne? Polis hiz metine mi giriyorsunuz? Diye sordu. Kenan gülerek: Doğrusu ömrümde böyle birşeyi aklımdan geçirmedim. Amma mahir bir başkomiser beni kendi emri altına almağa, benim haberim olmadan muktedir ol Güneşli Hastahanede bir baskın Ford otomobiline acele binip Kadıköy yolunu tutan başkomiser Mehmed Kutsi idi. Kutsi Pendiğe geldikten iki saat sonra jandarma karakoluna uğramışu. Ka * rakolda kendisine: Şimdi müdiriyetten telefon ettiler; sizi arıyorlarl Haberini verdiler. Kutsi epeyce güç lükle müdiriyeti buldu ve şu malumatı aid.: Akşam saat sekizden yanm saat evvel Modada Güneşli hastaneye gidilecek. Orada O hasta bir kadım tehdid ediyor. Kutsi Pendikteki işlerini ancak saat altı buçukta bitirebildi. O saatte tren yoktu. Eski bir Ford buldu ve buna atladı. Modada yağlıboyah, büyücek, terte

Bu sayıdan diğer sayfalar: