20 Eylül 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

20 Eylül 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET 20 Eylul 1936 KUçUk hikâye Yabancı gün çalıştığım halde sıkılıyorum. Bir dakika serbest zamanım yok. Odamda kendi başıma oturamam, sokağa yalnıî çıkamam, on para sarfetsem hesab so rarlar; kaynanamın fikrini almadan, zevkime uygun bir şapka, bir rob ya pamam. Babamın evinde, fakir halime rağmen nekadar serbest, nekadar mesuddum. Bu evde en fazla sıkıldığım zamanlar yemek vakitleri. Sofrada, herkes bir şeyler konuşur, bana lâf düş mez. Hoş zaten bu adamlarla ne konu şacağım ki. Buraya lutfen kabul edilmiş bir sığıntı gibiyim. Aileye yabancı zaten bir ben varım. Görümcemin kocası da zaten bu aileden olduğu için haricden gelmiş benden başka kimse yok... 3 temmuz Düşünüyorum da, ko cam beni hakikaten sevse, bu vaziyet leri görür, anlardı diyorum. Beni sı kan bu istibdad, bu tahakküm gittikçe ağır gelmeğe başlıyor. Sağ kaldıkça hep böyle yaşayacağımı düşünmek bile istemiyorum. Kocamın beni sevdiğine şüphem yok, fakat bu vaziyeti görnte mesinin sebebi nedir? Düşündüm, bu nu da buldum. Kendi ailesinin içinde, çocukluğundanberi yaşadığı bu hayat ona tabiî geliyor; bana aykırı görüne ceğini tahmin edemiyor. Bir şey daha var. Kocam, şimdiye kadar bana karşı kıskançlık göstermedi, fakat kıskanç bir adam olduğunu biliyorum. Burada, anasile kızkardeşinin göz hapsinde ya şadığımı bildikçe içi rahat ediyor. Bu da yüreğimde ayrı bir yara. Serbest kalırsam kendisine ihanet mi edece ğim? Bazan yalnız kaldıkça, bütün bunları kendisin» söylemek istiyorum, fakat cesaretim yok. Kendisi görsün, takdir etsin diyorum... Bibliyoğrafya Altıncı Ulusal Türk Tıb Kurultayı Kader Basimevi 1936 Alman müstemleke davası Neclâ, üç senedenberi devam eden evlilik hayatı sonunda, bu üç senenin ilk günündenberi devam eden ıstırab larmı, elemlerini bir derd ortağile paylaşmak ihtiyacını duymağa başlamıştı. Bu derd ortağı olsa olsa, genc kızlığı zamamnda tuttuğu hatıra defteri nevinden bir defter olabilirdi. Neclâ, kararını derhal tatbik etti; bir defter satın aldı ve ilk sahifesini, kaynanasının komşuya gittiği, görümcesinin de henüz yataktan çıkmadığı bir sabah, kaçamak suretile yazmağa başladı. Defter şöyle başlıyordu: 6 haziran Bugün evleneli tam üç sene oluyor. Bu aileye gelin geldiğim gün kendimi mes'ud sanıyordum. Ko camı ilk gördüğüm gün beğenmiştim. Sakin, ciddî, uysal bir adam. Onu daha ziyade tanıdıkça sevmeğe başladım. Şimdi de seviyorum, fakat bedbahtım. Belki yanhş düşünüyorum, belki hak sızlık ediyorum. Bedbahthğımın sebebi, her şeyden evvel, galiba kocamın ailesile beraber oturuşum. Ayni apartıman içinde üç aT ileyiz. Başta ka3 nanamla kaynatam geliyor; sonra kocamla ben; en nihayet görümcemle kocası. Görümcemin ko cası tüccar; zengince bir adam olduğu için evde itibarı fazla. Çingene denecek derecede hasis olduğu halde evin en çok hürmet gören adamı gene odur. Görümceme bu sebeble apartımanın en geniş odası tahsis edilmiş. Bu odaya bitişik bir de tuvalet odaları var; çocuk ları da orada yatıyor... îki yaşında bir oğlan. Sabahtan akşama kadar durma dan ağlar; bütün ev halkı bu yumurcağın etrafinda pervane. Adı Rıdvan, amma herkes Riri diye çağırır. Zaten bu evde herkesin bir adı var. Kocamın ismi resmen Osmandır, aile içinde Oso denir. Görümcemin kocası da Ziyadan Zizi olmuş. Böyle şımarıkça şeyleri ötedenberi sevmediğim için tüylerim her dakika diken diken. Kaynanamla kaynatamın odaları da büyük, ferah, ay dınlık bir oda. Kocamla bana ayrılan oda, apartımanın iç avlusuna bakıyor; karanlık, daracık bir yer. Yemek oda sile salon müşterek. Fakat, arkadaşlarımdan hiçbirisini bu salonda yalnız başıma kabul ettiğimi hatırlamıyorum. Mutlaka kaynanamla görümcem beraber bulunurlar... Konuştuğumuzu din leırîek, beni göz hapsine almak, her hareketimi tarassud etmek için. Bugünlük bu kadar derdleşmek kâfi. Kaynanam nerede ise komşudan döner. Mutfağa gidip köfteyi yapmalı. Bu defteri kendime aid eşyayı saklıyabilecek yegâne yerim olan eski bavula kilidli yeceğim. Genc kızlığımda tuttuğum hatıra defteri de zaten orada duruyor. Buna başlamadan evvel o defteri göz den geçirdim. Aman ne hulyalar kur muşum. Şunu da kaydedeyim de defteri öyle kapayayım. Bu evde masraf üçe ayrılıyor, herkes hissesine isabet eden üçte biri veriyor. Kocamın maaşı hepsinden az olduğu için daha ayın başında bir parasız kalıyoruz. Yalnız ev de olsam, kendi istediğim, bildiğim gibi yaşasam parasızlığa razıyım. 13 haziran Yedi gündenberi def terimi açamadım. Görümcem, sözde hasta. Çocuğa ben bakıyorum. Aman ne şımarık, ne arsız şey yarabbi? Ana sınm yanmdan ayırmağa gelmiyor. Der hal yaygara hazır. Pazar günleri, bu ailenin tiksindiğim bir âdeti daha var. Hep beraber gezmeğe gitmek. Arsız yumurcak, sade o gün sokağa çıkarken kucağımda, ağlamadan duruyor. Men faatperestlik kanında var. Evde hizmetçi yok. Guya münasib bir şey bulun madığı için. Bütün işi biz görüyoruz, biz yani ben. Kaynanamla görümcem, sözüm ona bana yardım ediyorlar. Geçen sene bir ay hasta yattım, hemen bir hizmetçi tuttular. Ben yataktan kal. kar kalkmaz, hizmetçinin hırsızlığı keşfediliverdi, kovuldu. 24 haziran Çok sıkılıyorum. Bütün «Bu meselenin ihmale tahammülü yoktur!» Bir Ingiliz muharriri bu hakkın; sahibi olan Almanlar tarafından yarın zorla alınmasındansa bugün sulh yolile verilmesini doğru buluyor hiyettedir. Müstemlekelere olan hakkı, bilhassa Ingiltere ile mün'akid eski muahedelerle tasdik edilmişken Almanya nın bu hakkı mevcud değilmiş gibi hareket etmek doğru olmasa gerektir. Üçüncü Rayh 1935 teşrinievvelinden beri Milletler Cemiyetinden çekilmiş bulunuyor. Ayni zamanda Almanya da bugün birkaç sene evvelki noktai nazanndan tebaud etmiştir ve hakimiyet iddiasını ileri sürmektedir. Kendisine karşı müstemleke hususunda istisnaî şeklin muhafazasını Almanya hiç bir kayid ve şart alhnda kabul etmiyeceğini îlân etmiştir. Buna mukabil Alman liderlerinin ırk ve milliyet prensipleri hakkındaki düşüncelerini anlatan sözlerile tarzı hareketleri ve bilhassa Yahudilere karşı muameleler, kendinden olmıyan ırkları idare husu sunda Almanlara ne dereceye kadar env niyet caiz olduğunu sordurabilir. Buna rağmen Alman müstemleke ta lebleri gene ihmale tahammülü olmıyan bir meseledir. Memlekette faaliyet sa hası bulamıyan iktısad ve kültür kuvvetlerine bir faaliyet sahası açmak bakımnr dan Almanyanm müstemlekeye olan ihtiyacı mutlaktır. Almanyanm müstemleke talebi, er geç takdir edileceğine ve bugün Almanyanm sulh yolile istediği müstemlekeyi yann zorla istiyeceğine nazaran beynelmilel ihtilâflara yol açmadan bir neticeMaamafih Almanya bu hal çaresine ye varmak her halde daha doğru olur. yanaşmamaktadır. Buna sebeb olarak ta Çünkü Alman müstemleke meselesi deharicden satın alacağı ham maddelerin be rin ihtilâflar tevlid etmek istidadındadır. delini ecnebi parasile ödemeği ve bu suG. EMLYN WÎLLİAMS retle esasen pahalıya almak mecburiyetinde olduğu bu ham maddelerden lâyıkı Palamut balığı istiyorlar veçhile istifade edemiyeceğini ileri sür Son günlerde çifti yüz paraya kadar mektedir ki pek te o kadar yabana atıla düşmüş olan palamutlar 1 8 2 0 kuruşa cak bir mütalea değildir. çıkmıştır. Maamafih balıkçılar palamut Almanya müstemleke sahibi olmanm akmının bugünlerde başlıyacağı kanaabir ihtiyacdan doğmakta olduğunu iddia tindedirler. O vakit palamutlar hem daededursun, Almanyanm birinci derece ha irileşmiş, hem de ucuzlamış olacaktır. Palamut bahğı son üç senedir ehemde devletler sırasında olduğunu bütün cimiyetli bir ihrac metaımız olmuştur. hana ve Alman halkına ispat etmek asıl sebebi teşkil etmektedir. Mesele sadece Şimdiki halde müşteri çok, fakat balık ticarî mahiyette olmadığından davanın yoktur. îtalya ve Yunanistandan palabu bakımdan halli kat'î ve nihaî olamaz. mutların Boğaza girip girmediği hakAyni zamanda Alman prestijini ihmal kında mütemadiyen malumat istenmektede doğru değildir. Çünkü bu gibi ihmal dir. lerden felâket doğmak ihtimali kuvvetlidir. ALmanya için müstemleke meselesi tıpkı teslihat işine benzer. Iddialara göre teslihat işinde müttefik devletler nasıl sözlerinde duramıyarak teslihata germi vermişlerse, Almanlann, müstemleke idaresindeki ilk tecrübesizliklerini kabul et • mekle beraber, bundan böyle daha iyi müstemlekeci olacaklannı ileri sürmektedirler. Ayni zamanda Umuraî Harbin başlangıcında îngilizlerin Almanlara Afrikada daha fazla toprak terketmek üzere müzakereye girişmi; olmalan da, Almanlann müstemleke idare edemiyecekleri hakkındaki iddialan suya düsürecek ma[Saftaraft 1 ind sahifetle] liyette olmadığı ve bu mes'uliyetin ona verilemiyeceği hakkında da esbabı mucibe yazılıdır. Harbden sonra Almanya dahilî işlerile meşgul olduğu için müstemleke meselesini ileri sürememis., fakat bu hayatî meseleyî de hiçbir vakit unutmamıştı. MaarçAfih Mütarekeden bugüne kadar geçen on yedi sene zarfmda «her cihetten müsavat» gayesi hiçbir zaman değiştirilmiş değildir. Bu müsavat, silâhlanma, hudud ve müstemleke meseleleri üzerinde teksif olunabilir. Alman Nazi partisi programmın üçüncü maddesine göre Almanya «arazi ve toprak» ihtiyacmdadır. Arazi ve toprak" tan maksad müstemlekedir. Almanya müstemlekelerinden rıam madde tedarik edecek, fazla nüfusunu oralara yerleştirecek ve nihayet müstemlekelerini geri almakla onlan kendisinden alanlarla müsavi oldğunu hissedecektir. Bu iddialardan en mühimmi şüphesiz ki ham madde ihtiyacına dayanamdır. Hatta bu ihtiyacı karşılamayı hak ve adle uygun gören Ingiltere bile, manda ile idare olunan memleketlerin yetiştirdiği ham maddelerin Japonya, îtalya ve Almanya arasında da ihtiyaclara göre mütesaviyen taksimini tervic etmekten hâli kalmamıştır. RADYO Bu'aksamki program teTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 hfcvai dis 13,05 plâkla hallf müzik . 13,25 muhtelif plâk neşrlyatı 18,30 çay saati, dana musiklsi 19,30 Ambasadör gazinosundan nakil 20.00 Münir Nureddin tarafından Türk musfldsi 20,30 Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi . 31,00 plâkla sololar 21,30 stüdyo orkestrası « 22,30 Ajans haradisi. VtVANA: 18,20 kıraat 18,50 şark ve garb musiklsl20,05 saat, spor haberlerl 20,15 muslklniu devamı . 20,55 bllmece hallinde kazanan lar 21 Viyana musikisi, edebî yayın 22,05 büyük konser 22,35 şarkılar 23,05 haberler, spor . 23.25 dans musikisi . 24.25 konuşma 24,40 dans musifclsi 1,05 Çingene orkestrası. BERLİN: 17,05 konser 19.05 Alman halk musikisi ve şarkıları 19,35 eğlenceli garkılar ve dans havaları . 20,05 konuşmalar . 21,05 mu.siki: Lisstin eserleri 21,20 akşam konseri 23,05 haberler, hava raporu, spor 23,35 dans musikisi 1,05 son numara. BÜDAPEŞTE: 18,05 Çingene musikisi, konterans 19,85 piyano konseıi, konuşma 20,45 konser 21,25 haberler, spor 22,05 karışık yayın, spor. haberler 23.Ç5 salon ve caz musikisi . 24,05 Çingene orkestrası . 1,05 son haberler. BÜKREŞ: 19,05 dans musikisi, konferans 20,25 dans musikisi, konferans ' 21.20 orkestra konseri 22,05 karışık yayın, haberler 22.45 spor haberl«ri 23 gramofon . 24,05 haberler. LONDRA: 18,50 eğlenceli musiki 19,50 keman konseri ve şarkılar 21 dinî yayın 21,50 konuşma, havadis 22.05 karışık yayın 22,35 orkestra kons«ri 23,35 son. PARİS CP. T. T.]: 18,20 gramofon 18,35 komedi 19,35 hfr« vadis, eğlenceli konuşma . 21.20 opera yayım 23,35 havadis 23,50 dans musikisi. ROMA: 1T.05 gramofon 18,05 şimalî İtalya ls. tasyonu 19,35 gramofon, spor . 20,35 spor, gramofon, havadia 21,35 konuşma 21,45 opera yayını, lstirahat esnasında konusmalar, en sonra havadi*. Geçen sene teşrinievvelin yedisinden dokuzuna kadar Ankarada toplanmış olan altıncı ulusal Türk Tıb Kurultayı zabıtları 580 sahifelik bir cild halinde basıldı. Üstünde fiatı yazıh olmadığmdan satışa çıkarılıp çıkarılmadığını tayin edemiyeceğiz. Bu kocaman cildde on iki raportörün hazırladığı raporlar ve sayısı elliyi ge çen değerli bildiriş mevcud. Bütün bunların Kurultayın verimini ne derece canlandırdığmı ve bu cildi ne özlü bahislerle doldurduğunu anlamak için burada müzakere edilen mevzuların bir listesini okumak kifayet eder. Sovyet tıb âlimlerinden üç zatın Kurultay çalışmalarına iştiraki bu toplantılara hususî bir kıymet vermiş ve Kurultaya verilen bütün raporlar basılmış olduğundan tıb kütübhanemiz değerli eserlerle zenginleşmiş oldu. Bu güzel cild belki mevzuu itibarile yalnız bu meslek müntesiblerini, \lim adamlanm daha ziyade alâkadar eder. Fakat bundan hepimizin de dolayısile büyük istifademiz vardır. Çünkü ilim âlemimizin böyle ciddî ve esaslı eserler vücude getirmesi hepimiz için iftihara bir vesile teşkil eder. Esasen Türk hekimi, münevverlerimiz arasında en fazla ilmî teşekküllere malik olan, ilmî toplantılara hasredecek en çok vakit bulan, çalışan, okuyan, yazan bir un surdur. Basma Yazı ve Resimleri Derleme Direktörlüğünün neşrettiği bib liyografyalara bakınız. Nisbet dahilinde en çok neşriyatın tıbbî eserlere aiNeclâ, bu son satırları, kocasının zi diyetini görürsünüz. yafete davetli bulunduğu bir akşam, Bütün memleket sıhhat işlerile çok kendi odasında yazmış, o gün çok yor yakından alâkadardır. Bunu îsmet Inögun olduğu için defterin karşısında uy nünün Kurultayı açarken söylediği şu kuya dalmıştı. Bir aralık uyandı, def sözler de ispat eder: «Arkadaşlar, yur terin hâlâ açık olduğunu görerek bir dun her tarafından derin tecrübeleri korku ürpertisi geçirdi. Ya o esnada ko nizi birbirinize anlatmak ve bunlardan cası gelip yazdığı şeyleri okusaydı. memleketi faydalandırmak için toplanKalktı, defteri bavula koydu, fakat ki dmız. Buradaki çalışmalarınızı bütün lidliyeceği zaman durdu, düşündü, def memleketin yakın bir ilgi ve sevgi ile teri tekrar masamn üstüne bıraktı. ve çok dikkatle takib ettiğine güvene Artık bu hayata tahammül edemiye bilirsiniz.> cekti. Defteri orada bırakıp uyur gibi Altmcı Türk Tıb Kurultayı ulusal heyapmağa karar verdi. Kocası ziyafetten kimlik tarihimiz için şerefli neticeler geîince defteri görecek, oratfl ünutul alarak kapandı. Yedinci Kurultayın da muş zannedecek ve hiç şüphesiz oku böyle verimli neticeler elde etmesini yacaktı... Okuduktan sonra öfkelense ve bu suretle irfan âlemimizin yeni yebile, hiç olmazsa açık açık konuşmağa ni tıbbî eserlerle zenginleşmesini şimcesaret edemediği mevzu ortaya atılmış diden temenni edebiliriz. olacak ve artık bunu konuşup hallet mek imkânı bulunacaktı. Kocasının, defterdeki yazıları oku 1$ dairesi reisi tzmire gitti duktan sonra kendisine tamamile de Bursadan evvelki gün şehrimize geğilse bile, kısmen hak vermemesi ka len tş Dairesi Reisi Enis Behiç dün tetbil değildi. Bu hayatın böyle devam e kiklerinc devam etmek üzere Izmire hademiyeceğini elbet takdir edecek, bu reket etmiştir. na bir çare aramağa mecbur olacaktı. Neclâ yatağına girdi ve beklemeğe başladı. Akşamdan verdiği kararı iki vab verdi: Benim defterim. defa bozacak oldu, iki defasında da Ya! Pekâlâ! vazgeçti. Nihayet, sokak kapısının açılNeclâ, kocasının, hiçbir mana vere dığını, kocasının sessiz adımlarla içeri girdiğini duydu. Yarı kapah kirpikle mediği bu hareketi karşısında donmuş rinin arasmdan, onun, odaya girdiğini, kalmıştı. Demek ki, görmek, bilmek iskendisine baktığını, sonra gözleri def temiyordu... Karısının ıstırab çektiğini, tere iliştiğini, onu açıp okuduğunu, bir bedbaht olduğunu, sıkıldığım anlamak kere daha baştan sonuna kadar dikkat işine gelmiyor, onu ebediyyen bu hayale gözden geçirdiğini ve tekrar tıpkı es ta mahkum etmek, bu müstebid ailenin ki vaziyette masanın üstüne bıraktığını içinde ebediyyen mahpus yaşatmak istiyordu. gördü. Neclâ, eski bavula çamaşırlarını yerKocası, sessizce soyunup, en ufak bir leştirdi, defterin boş sahifesine, iri, gögürültü bile çıkarmamağa itina ederek yatağa yatarken, Neclâ, hâlâ uyku tak ze batacak kadar iri harflerle: «Mademlidi yapıyor ve içinden: <Benimle ko ki görmek istemiyorsun, o halde Allanuşmak için yarın sabahı bekliyor» di ha ısmarladık» cümlesini yazdıktan sonra sahifeyi açık olarak masanın üs ye düşünüyordu. Fakat ertesi sabah uyandıkları za tüne bıraktı, evden çıktı, gitti. Kaynanasımn evine bir daha dönmeman, Neclâ, kocasının hiçbir şey sor mek azmile, baba bucağınm kapısmdan madan her z^manki gibi giyindiğini ve sokağa çıkmağa hazırlandığımı gördü. içeri girerken, Neclâ, yaz tatiline kavuYalnız, bir aralık, masanın üstündeki şan bir mekteb talebesi gibi sevinc duyuyordu. defteri ilk defa görüyormuş gibi: Nakleden: Bu ne bu? HAMDI VAROĞLU Diye sordu. Neclâ, hayret içinde ce Bu sırada müdür masasının sağmdaki çekmeceyi açarak içinden bir mektub çıkanr: îşte bu mektub... Doğru hastaya götürülür. O sırada sancıdan hiçbir eser göstermiyen kadın mektubu görür göryatağa yatırmış. Kadının ismi Dürdane. mez o derece şaşınr, telâş eder ki hastaÖlen kocasından aylığı varmış. O gece bakıcı yanmdan ayrılamaz. Hasta zarfı açıp okuyunca bir çığlık koparır ve zarfın yatmış. içinden yere düşen küçük bir madeni gö Sançısı devam ediyor mu? Evet; kıvrandığını, ağladığmı gö remez. renler var. Fakat ertesi gün ben meseleSigarasının dumanlarına bakarak çok yi haber alınca biraz hayrete düştüm. sakin dinliyen Kutsi: Çünkü bize böyle karın ağrısı yüzünden Bir Ö markası galiba!.. müracaat edecek, hatta hastanede yat Diyince doktor hayretle: mayı göze alacak hastaya hiç tesadüf et Evet. Nereden bihyorsumız? Mermemiştik. keze uğradınız mi? Bunu geçiniz. Diye sordu. Kutsi başını sallamakla Meseleye gelelim! Ertesi günü öğ iktifa etti: leye doğru... • Sonra> Çığlıktan sonra gözleri dönen, Yani dün... Evet, yani dün öğleye doğru, bi göğsünü dövmeye, saçlannı çekmeğe, zim kapıcıya ihtiyar ve fakir bir kadın ağlamağa başlıyan kadın yatağından fır gelir. Bir mektubu olduğunu, bunu has lamak ister. Başka hastalar telâşa düşertalardan birine vereceğini söyler. Kapıcı ler. Hastabkıcılar koşarlar, kadını te.skiziyaret saati olmadığı için mektubu alır. ne çalısırlar. Nöbetçi doktora haber gönKoğuşun numarasını, ismini de ilâve e derilir. Doktor kadmın mektubunu almak derek ç;kar gidlr. Rana Hanım mektu ister. FaVat Durdane »nnsık! tattu|u ba... ki zaınana Viyana radyosunda Türk gecesi Viyana radyosunda 23 eylul çarşamba akşamı bizim saatle saat 20,30 dan 21,20 ye kadar sürecek bir Türk musiki saati yapılacaktır. NÖBETÇİ ECZANELER Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardır; İstanbul cihetindekiler: Aksarayda <Etem Pertev), Alemdarda (Ali Rıza), Bakırköyde (İstepan), Beyazadda (Belkls), Eminönünde (Beşir Kemal, Cevad), Fenerde (Emilyadi), Karagümrükte (Suad), Küçükpazarda (Hasan Hulüsi), Samatyada (Erofilos), Şehremininde (A. Hamdi), Şehzadebaşmda (Üniversite). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Sporidis), Hasköyde (Bar ^ but), Kasımpaşada (Vasıf), Merkez nahi» yede (Kanzuk), (Güneş), Şişlide (Halk), Taksimde (Taksim), (İtimad). Üsktidar, Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada (Şinasi), Heybelide (Ta nas), Kadıköy, Pazaryolunda (Rifat), Mo. dada (Alâeddin), Üsküdar, İmrahorda (İmrahor). Bugün herkesin tevkle goreceği mfistema filim: SİNEMASINDA ELEK JOAN CRAVFORD ROBERT MONTGOMERY FRANCHOT TONE Fransızca sözlü Metro fîlmi Baş rollerde KADINLARDAN BIKTIM HALK OPERETi Taksim Bahçesinin kapah kismmda Matine 17,30 da Bu akşam. 21,30 da ŞtRiN TEYZE H A L K OPERETİ Ayrıca: Paramount dünya haberleri Bu hafta A L K A Z A R Slnemasının Kiralık Apartıman Istanbul Türbede, Belediye karşısında No. 19 Sioanağa daireleri Su, kalorifer, gaz, elektrik, nezaret. Doktor, Diş tabibi, Avukat, Noter için meakenle beraber idarehane olmağa müsaid apartıman vardır lemedi. Bu kadın üzerinde âşikmın ne müthiş bir tesiri olduğunu şundan anlayınız: Kendisine o kadar teminat verdiğimiz halde onun bu akşam sekizde gelip muhakkak dediğini yapacağmı iddia ediyor. Lâzım gelen tedbirleri alacağmızı, yahud aldığmızı söylemediniz mi? • Tabiî, fakat inanmıyor ki. Herif kadını öyle yıldırmış ki. Neler söyledim: Burası kahve değil, rasgele baldırıçıplak buraya giremez. Kapıcı var, hademeler var, biz vanz. Seni saat sekizde değil, daha evvel de, daha sonra da tarassud altında bulunduracağız, merak erme, dedik. Böyle bir adamın emrine itaat ederek yaşamanın fenalığından bahsettik. İşte bunu kabul eder göründüğü için hastaneden çıkmaktan vazgeçti. Amma şimdi âşıkınm gelerek kendisini öldüreceğinden emindir. Zaten şiddetli bir buhrandan sonra bitti, harab oldu; çıkmak istememesi belki de bütün vücudünü, dimağmı kaplıyan zâftandır. Anlaşılan, siz.de korkuyorsunuz. Neden? Nereden anlıyorsunuz? Polise müracaatinizden... lArkan var) emsalsiz ve tüyler ürpertici filfnini görmeğe koşan Istanbul ^ ^ B ^ B B halkı ile dolup boşalmaktadır. kadar yatağından ayrılmak istemiyen, bir kaç gün burada kalarak kendisini iyice tedavi ettireceğini söyliyen Dürdane, o dakikadan itibaren çıkacağım, gideceğim, diye tutturur. Bıraktınız mı? Hayır, çünkü hakikaten tehlikeli bir haldeydi. Harareti bile vardı. Hastalığı tam teşhis edilmemişti. Zaten 6 saat~ te hiçbir hastayı taburcu edemiyeceğimizi söyledik. Daha doğrusu söylemişler. Çünkü ben o saatte yoktum. Geldiğim zaman meseleyi bana da anlattılar. Yanına gittim. Biraz rica ile biraz sıhhati hakkmda tehdidkâr bulunarak onu iknaa çalıştım. Çünkü, malum ya, nihayet burası hususî bir hastanedir. Hangi kuvvetle bu kadını birkaç gün daha yatağımızda yatmıya icbar edebiliriz? Orası öyle... Evet, ikna ettim. Hatta kendisini bu derece harab eden mektubu da elin den aldım. îşte mektub... Okur musu nuz?.. Kutsi, müdürün uzattığı mektubu al dı. Yazıya göz attı; bu acemi v e tahsili zayıf bir adamın yazısı idi. Cümleleri bile boztttttî «Eve gittim, seni bulamacîım. Bir ta MOHiKANLARIN SONU raflara kaçtığını çaktun. Peşine düşüp seni hemen kapana almak işten olmaz, sayma. Hastaneden çıkıp eve dön, gelmezsen emrediyorum, yarın akşama kadar iznim yoktur. Saat sekizde doktorlar başucuna geldiklerinde başına iki kurşun sıkacağım...» Kutsi mektubu bitirir bitirmez, başını salladı: Tamam, dedi, hepsi anlaçılıyor. Doktor hayretle: Nasıl hepsi anlaşılıyor? Lutfen sonra ne olduğunu anlatır mısmız? Sonra... Hepsî o kadar. Yaîhız tabiî merak ederek kadından, mektubu kimin yazdıgını sordum. Biraz sıkışmca anlattı. Bu herif onun âşıkı imiş; müthiş bir adammış, kendisini döver, söğer, ikide bir sokağa atar, aç bırakırmış. Hiçbir şeyden korkusu olmıyan, adam öldürmekten çekinmiyen bir adammış. Her zaman kendisinin her istediğini yapmağa muktedir olduğunu söylermis. Yalnız ismini, adresini asla söylemedi. Yerden a}xp saklad'ğımız O markasını anlattık. Titredi, sarardı. Amma gene birşey söy Büyük salonu, görfilmemiş bir muvaffakiyetle gosterilmektc olan Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: 30 Kutsi iltifatı kısa kesmek için teşekkür etti ve hemen: Mesele nedir? Diye sordu. Doktorun davetini bile beklemeksizin masasının önündeki iskemleye geçti. Paketinden bir sigara alarak yakü. Dokor da yerine oturmuştu. Ağır ağır meseleye girmek isterken Kutsinin hareketindeki ve sozlerindeki acele onu da harekete getirdi: Basit gibi görünüyor amma biraz garabeti var da. Dostum olan müdürünüze de telefon etmiştim. Size de anlata ynn: Evvelki gün akşama doğru hasta neye yirmi sekiz otuz yaşlannda bir kadin müracaat etmiş. O sırada bizim dahiliyeci doktor Şinasi nöbette idi. Kadına derdini sormuş. Bu güzelce kadın k a r nında şiddetli sancılardan kıvrandığını söylemiş; muayene etmişler. Belki bir fen* yemekten entoksikasiyon olduğuna hükmederek Şinasi kadmı koğu;ta bir

Bu sayıdan diğer sayfalar: