25 Ekim 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

25 Ekim 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

c 25 Birinciteşrin 1936 CUMHURÎYET Enternasyonal yeni olim Habeşler bir muharebede Misafirlerimiz büyük piyadlatı kim kurdu? 800 ölü bıraktılar tezahüratla karşılandı 1 Yazan : Selim Sırrı Tarcan [Baştarafı 1 incı sahijedel Vapur nhtıma yanaştığı zaman misa firlerimize ordu ve Hava Kurumu namına hoşgeldiniz denmiştir. Askerî bir müfreze resmiselâmı ifa etmiş ve mızıka Sovyet marşını çalmıstır. General Eydaman askerimizi teftiş ettikten sonra türkçe olarak «Merhaba asker, nasılsinız?» diye hitab etmiştir. Askerlerimiz hep bir ağızdan «Sağol» diye mukabelede bulunmuşlardır. Misafir general bundan sonra gene türkçe olarak «Yaşasın kahraman Türk ordusu, yaşasın Türkiye Cumhurreisi Atatürk, yaşasın Türk Sovyet dostluğu» diye bağırmıştır. Bu hitabe orada bulunanları fevkalâde heyecanlandırmış ve dakikalarca süren alkış seslerine «Yasasın Türk Sovyet dostluğu» avazeleri karısmıstır. Bu programsız, fakat icten gelen çok samimî tezahürattan sonra Türkkuşuna mensub sekiz kız misafirlere büyük buketler vermislerdir. Müteakıben misafirlerimiz otomobil lerle Perapalas oteline gitmislerdir. Yollarda ve bilhassa Tophane rıhtımile Perapalas otelinin önünde biriken kalabalık halk kütleleri dost devlet mümessillerini sevgi ve hürmet hislerile selâmlamısADLÎYEDE lardır. Perapalas oteli Sovyet ve Türk bayraklarile süslenmistir. Müddeiumumiliğin bir Aziz misafirimiz yanındakilerle birliktavzihi te saat 10 da îstanbul Valisini, Merkez îstanbul Cumhuriyet Müddeiumumi Kumandanım ve Türk Hava Kurumunu liğinden dün şu tezkereyi aldık: ziyaret ettikten sonra saat 1 1,30 da PeGazetenizin 24/10/936 günlü ve 4472 rapalasa dönmüştür. sayılı nüshasında ikinci sahifenin 5 inci beyanatı sütununda «Adliyede Osman Tevhid Generalin gazetecilere yerine iade edildi> başhklı yazıda hâ General Eydaman öğle üzeri bütün kim Osman Tevhid üçüncü sulh hukuk îstanbul gazetecilerini otelde kabul edemahkemesindeki işlerin birikmesi ve rek şu beyanatta bulunmuştur: aksaması üzerine yerine iade edildiğin« Dost Türkiye Cumhuriyeti kara den bahsedilmektedir: sularına girdiğim andan itibaren duyduOsman Tevhid cürmü meşhud işleriğum sevinci sizlere lâyikile anlatmaktan ne bakmak üzere muvakkaten almmış, yerine bu vazifeyi ifaya hâkim Nured âcizim. Dost milletin bana gösterdiği hüsnükabul ve alâkadan çok mütehassis din memur edilmişti. Bu itibarla üçüncü sulh hukuk mah oldum. Bu duygularımın dost Türk milkemesinde işler birikmiş ve aksamış ol letine iblâğını sizlerden rica ederim. mavıp, mihveri lâyıkında görülmüş ve Reisi bulunduğum Sovyet hava teşkihâkim Osman Tevhid de bu yüzden de lâtı gönüllü sporculardan mürekkebdir. ğıl. cürmü meşhud mahkemesine tayin Gayemiz, memleketimizi havadan gelecek edilen hâkimin işe başlamasından ye her türlü tehlikeye karşı müdafaa teşkilârine iade edilmiştir* v • .,. tı vücude getirmek ve gencleri yetiştir mektir. Ben ve teşkilâtımızın diğer menKarısını dövdüğü için mahsubları, Türkiyede son zamanlarcla fevkum oldu kalâde inkisaf etmekte olan havacılık Karısmı terlikle döven Rifat adında muvaffakiyetlerini büyük bir alâka ve biri, kadının şikâyeti üzerine cürmü sevincle takib etmekteyiz. Türk Hava meşhud mahkemesine verilmiştir. Rifat Kurumunun son zamanlarda elde ettigi mahkemede «ne yalan söyliyeyim, kız muvaffakivet ve bilhassa sivil hava spordım ve vurdum> demek suretüe suçulan bizde hayret ve takdir uyandırmaknu itiraf etmiş ve bir ay hapse mah tadır. Hava teşkilâtı ve gene havacılan kum olmuştur. bulunan bir mıllet çok kuvvetli demektir. 4 ay hapse mahkum oldu Türk ve Sovyet hava teskilâtları arasında ötedenberi iyj münasebat mevcudKaraköyde Lion çikolâta fabrikasımn önünde çikolâta ve nane şekeri yükle du. Bu münasebat, Türk Hava Kurumu nen bir arabadan bir paket şeker alıp Reisi Fuadın Rusyayı ziyaretinden sonkaçarken yakalanan sabıkalı Hasn dört ra bir kat daha kuvvetlenmistir. Türk haay hapse mahkum edilmiştir. va teskilâtmm htikbali için çok kuvvetli ümidler beslemekteyiz. vasıta bilen atletleri müsabakalara gön derecekti. (Coubertin) in bitmek tükenmek bil miyen enerjisi, azim ve iradesi sayesinde bugün Olimpiyadlar beynelmilel muaz zam bir teşkilât halini almış ve bütün medenî dünva bu teskilâta girmistir. Sovyet hava teskilâtmm faaliyet sahası oldukça geniştir. Bugün Rusyanın hemen büyük her kasabasında hava teşkilâtı vardır. Bu teşkilât subelerinin adedi 150 ye varmıştır ve daha da artacaktır. Sözlerimi bitirirken dost Türkiveye ayak bastığım dakikadan itibaren hükuSELİM SIRRI TARCAN met, ordu, Hava Kurumu ve bizzat Türk milletinden gördüğüm hüsnükabul ve alâAile ismimi merak edip bana meklub kaya tesekkür etmeği bir vecibe bilir ve gönderenlere: bu hissiyatıma sizin tercüman olmanızı Tarcan: Tar malum olan Türk sazıbir kere daha rica ederim.» dır. Tarcan canın tarı demektir. Ismimin Paraşütle atlama rekorunu bana uygun olup olmadığını bilmiyorum kıran gene kız fakat canın tan olmak bence ülküdür. Heyete dahil bulunan Moskova p,araSelım Sırrı TarOS* rin yüzü ona şimdi daha canlı ve sıcak görünüyordu. Artık müstantiğin abus, vahşi suratı yerine karşısında (gittikçe daha fazla) acılarla harab olmuş manah, derin bir yüz belirmişti. tnanan ve benimsiyen bir insan hararetile onu dinliyor, onunla beraber vak'aları yaşamağa çalışıyordu. Munis bir tebessümle ellerini ka\oışturup: Sizinle tanıştığıma çok memnunum, dedi. Cemal ayağa kalkarak pencereye kadar yürüdü. Işıkta saatine baktı. Bakır rengi ve çizgili yüzünü gerginleştirip yağlı miğfer gibi panldıyan başmı kupkuru vücudünün üzerinde meşale haline koyan sürekli bir kahkaha attı. Bir çöl gecesi gibi içten yanan gözlerini Demirin yüzüne tatlı bir bakışla dikti: Ali Sabir dostumdur! Fakat sizi tanıdığı için daha fazla severim, dedi. Sonra masa üzerinden bir avuç fındık alarak: Bunların hangisi çürüktür bilir misiniz? diye sordu. İşte benim san'a tım! Kafkasyadan Karpatlara, Suriye çöllerinden Hindiçinideki üsera garnizonuna kadar görmediğim yer, çekmedigim kahır kalmadı. Başımı taşlara vura vura insan sarrafı oldum. Tanrının iznile, bir ordu içinde görür görmez iyiyi kötüden ayırd ederim. Yaradan hakkı için, and ederim ki bu Mehmed Demir Bey melek gibi adamdır. Sonra tekrar sinirli adımlarla odada aşağı yukan dolasıp: Bahse giriştim, siz memleketi ta nımıyorsunuz! dedi. Hele icerilere doğru açılır»! Değirmen taşına düşen buğday tanesine dönersiniz. Sonra birden aklma gelmiş gibi «îçmez misiniz?» diye paketini uzattı. Demir, bir sigara aldı. Bu yeni ahbabın yüzüne endişe ile bakarken, kendini çocuk yerine koymasından dolayı içten duyduğu öfkeyi saklamak için gülümsüyor: Hakkınız var! Memleketi görmedim, diyordu. Harbe girmedim. Dünyayı, mektebin duvarlan arasmdan seyrettim. Orada eşya ve insanlar o kadar u zaktan, gölge halinde, o kadar tehlikesiz görünüyordu ki onlara karışmak ve akmlarına katılmak bana zahmetli ve mana siz geliyordu. İhtimal bu yüzden, asma saat gibi yeknasak isliyen hayatımda sırf kendi içime baktım. Ne yalan söyliyeyim: Kendimi bile görmedim. Fakat yalnız rüya gördüm; rüya içinde yaşadım. Daily Telgraph gazetesinin Roma muhabirinin i>ildirdiğine göre Habeşis tanm cenubunda büyük bir vilâyet olan Sidamonun geçidi addolunan Giabassere dağımn zaptı için şiddetli muharebeler vuku bulmaktadır. Bu muharebelerin şimdiye kadarki safhasında Habeş li derlerinden Ras Abai ve 800 Habeşlinin maktul düştüğü haber verilmektedir. Muharebe, îtalyan askerlerinin Sidamodan hareketlerinden biraz sonra vu kua gelmiş ve îtalyan kumandanı General Geloso kuvvetleri derhal düşmanla temasa girmişlerdir. îtalyan tayyarelerinin müthiş savletleri karşısında Ras A bai son derece cesurane harbetmiştir. ltalyanlann zayiatı saklanmaktadır. Harbe iştirak eden 14 üncü topçu alayının bir kısmı, iki bölük Arab ve Somali askeri ve birçok ta bombardıman tayyaresidir. Evvelâ tayyarelerle bombardıman edilen Habeş kuvvetleri bilâhare zırhlı otomobiller tarafından takib edilmişler dir. General Geloso bundan sonra Sida moya mukavemet görmeksizin yürümek ümidindedir. SPOR BAHiSLERi Habeşistanda harb devam ediyor Sovyet havacılık heyeti geldi Gerekli bir sarf dersi Bazı gazetelerde görmüşsünüzdür: (Uluslararası Olimpiyadları (Baron de Coubertin) adında bir Fransız mütefekkiri tesis etmiştir.) Dünyanın dört bucağmda merak ve alâka uyandıran ve bütün medenî milletleri bir fikir etrafında toplıyan böyle muazzam bir teşkilâtı vücude getirmek hayli zor biı iş olsa ge rek. Öyleyse önce bir kere (Baron de Coubartin) i karilerime tanıtayım. Son ra da bu büyük işi nasıl başardığını an latayım. 1906 da bundan tam otuz yıl evvel daha Abdülhamid devrinde birlikte bazan güreştiğimiz, bazan boks yaptığımız, bazan da kılıcla mübareze ettiğimiz Galatasaray muallimlerinden dostum Mösyö (Guery) bana bir gün şunlan söyledi: «Beynelmilel Olimpiyad komitesi müessis ve reisi (B. de Coubertin) îstanbula gelmiş, burada iki gün kalacaktır. To katliyanda sizinle görüşmek istiyor, vaktiniz varsa hemen gidelim.» Kendisine sordum: Benimle görüşüp te ne yapacak? Türkiyede spora merak sardırmış azçok tanmmış birini istediğini bana söyledi, Benim de akhma sen geldin. Birlikte otele gittik. Salonda pos ve düşük siyah bıyıklı, kalın kaşlı, kısa boylu bir zatla karşılaştım. Birlikte çay içtik ve hiçbir mukaddeme filân yapmadan fransızca bana şunları söyledi: «(Guery) bana sizin hayatımzı ve spora olan merakınızı anlattı. Benim sizin gibi bir adama ihtiyacım var. Tabiî gazetelerde okudunuz. Beynelmilel O limpiyad oyunlarını ben tesis ettim ve benim teşebbüsümle ilk Olimpiyadları 1896 da Atinada, ikincisini Pariste 1900 de, üçüncüsünü 1904 te Amerikada yaptık. Dördüncüsünii 1908 te Lon drada yapmak istiyoruz. Türklerin kuvvetli bir millet olduğuna benim imanım vardır. îsterim ki bu beynelmilel müsabakalarda siz de kendinizi gösteresiniz. Onun için size bu komiteye aza olmayı teklif ediyorum. Baron izah etti. Siz benim Türkiye nezdinde bir nevi elçim olacaksınız. în gilterede, Fransada, Almanyada, Amerikada, îtalyada.... daha birçok memleketlerde benim böyle elçilerim var. Sizi de Türkiye için seçtim. Siz Türkiyede federasyonlarla, spor sosyetelerile te masta bulunacak ve onlann ileride bu beynelmilel müsabakalara girmesine delâlet edeceksiniz.» Peki amma dedim, bizde ne spor sosyetesi, ne de federasyon var! Hatta bütün Türkiyede biraz futbola heves e den yalnız iki teşekkül var. Bizde bili yorsunuz ki hükumetin idarî şekli genclerin bir araya gelmesine izin vermez. Beni mazur görünüz böyle bir vazifeyi yapmama imkân görmüyorum. Baron cevab verdi, siz kabul ediniz, kimbilir belki ileride sizde de kulübler, federasyonlar teşekkül eder. Ben Tür kiyenin bu hayırlı teşekkülden dışarıda kalmasını istemiyorum. dedi. lste Baronla ilk temasım böyle oldu. 1908 te mesrutiyet ilân edilince ben de komite ile alâkamı artırdım ve Avrupa nın muhtelif şehirlerinde toplanan Olimpiyad kongrelerinde Türkiyemizi temsil ettim. Coubertinle dost oldum, Pariste Oudinot sokağındaki şatosuna gittim. 1927 senesine kadar yirmi bir sene bu komitede kaldım. Bu itibarla Couber t Yeni Olimpiyadlann banisi Baron de Coubertin tinin hususî hayatına ve mesaisine yakından vâkıf oldum. Coubertin Fransanm asil ve zengin bir ailesinin evlâdıdır. 1863 te doğmuştur. Şimdi yetmiş üç yaşındadır. 1880 de fen ve edebiyattan diplomasını almış, Sen Sır yüksek askerî mektebini bi tirmiş, iki sene ulumu siyasiye mektebine devam etmiş, 1884 te Londrada (Beaumont) kolejde ingilizce tahsil etmiştir. Çok natuk ve çok heyecanlı olan Baron fikre aid derslere olduğu kadar spora da merak etmiş. Atletik sporlarda birinciler sırasına geçmiş. Güzel ata biner ve çok iyi tenis oynarmış. Coubertin İngiltereden avdetinde Fransız Atletik Sporlar Cemiyetleri It tihadının Kâtibi Umumisi olmuş. Bir gün bu cemiyetlerin jübilesini tes'id icin Sorbon Universitesinde yapılan toplantıda atletik sporlarla beynelmilel müsabaka lar tertibinden bahseden konferansında bunlann mılletler arasında her dört senede bir yapılmasını ve bu surette Yuna nistanda maziye kanşan spor bayram larmın yeniden ihyasını mevzuu bahsetmiş ve şu sözleri söylemiştir: «Olimpiyadlar küçük bir medenî â lemde nihayet yirmi sitenin suîh ve müsalemetine yarıyan bir müessese imiş. Bugün medenî âlem büyîhnuştütf Olimpiyadlar bütün dünyanın sulhuna hâdim bir müessese olabilir. Adaleler gibi ruhî vasıfları tekâmüle doğru götüren atletik sporlar ufuklan genişleterek muhtelif ırklara mensub milletlerin hayatla dolu genclerini bir araya toplıyarak merdce, centilmence boy ölçüşmelerini temine hizmet etmeli. Eski Olimpiyadlar atletik sporları millileştirmişti, bugünse milletlerin uzlaşması için bu sporun (international) olması lâzımdır. 1894 yılı haziramnın 16 ncı günü akşamı (Coubertin) in tesebbüsile beynelmilel atletizm kongresi Sorbonda toplandı. Kongrenin umumî komiseri olan (Coubertin) bu oyunlann yeniden tesisi için hazırladığı raporu heyeti umumiyede okudu. Programlar yapıldı ve gene Coubertinin tavsiyesile ilk Olimpiyadlann mazideki şerefli varhğına hürmeten 1896 da Atinada yapılması kararlaştırıldı. İlk beynelmilel Olimpiyad komitesine Coubertin on üç milletten aza seçti ve bunlan kendi memleketleri nezdinde birer spor elçisi yaptı. Her elçi kendi memleketinde millî Olimpiyad komitesini seçecek ve tıpkı beynelmilel komitede olduğu gibi sporu hiçbir maddî menfaaat beklemeden seven ve bilfiil yapan ve onu memleketin yükselmesine hâdim bir am mı büyüktür, Mısır mı diye şuna buna soran cahil padişahları, Baltık denizınden Akdenize donanma gelemiyeceğini sanan Kubbealtı vezirlerini, demiryollarınm uzunluğunu «murabba kilometro» mikyasile hesablıyan sadrazamlan bir yana bırakalım. Daha yirmi yıl evvel, umumî tarih namma tek bir satır okumadığı halde liselerde tarih okutan hocalar vardı. Gene pek yakın yıllarda bir çiçeğin cezrini, ke'sini, tüveycini tanımamışken nebatat ve bir kediyi tarif edebilmek kudretine malik değilken hayvanat hocalığı yapanlar da görülüyordu. Fakat bunlar, kimseye ilişmezlerdi, sessiz bir hayat geçirir7 bin metrodan kendimi boşluğa bırak lerdi. Şimdi onları hürmet ve rahmetle tıgım ilk dakikalarda uyku uyumak ihti andıracak cesur müntekidler türedi. yacım hissettim. Paraşütümü 150 200 Bunlardan birinin, bilinmez hangi sametrodan sonra açtım. Bu iniş 25 dakika lâhiyetle bütün Türk muharrirlerini insürdü. tikad süzgecinden geçirmeğe yelteneninin Bu rökoru yapmak içfn evvelce çok bana da dil uzattığmı yarım saat öncecalıstım. Birçok tecrübeler yaptım. Son duydum, ahfeşane bir çahmla yazdığı inisim oldukça çok ârızalı oldü. Yolda satırlan da okudum. Ben «tanınmak» birçok boşluklara ve degisik hava taz yerine «tanılmak» kullanmişım ve bu suyiklarına ve hava halezunlarına tesadüf retle büyük bir kalem suçu işlemişim. ettim.» AnlaHım ki Abdurrahman Çelebi roBunun üzerine paraşüt tehlikeli midir? lü oynamak istiyen bu müntekide ilk sarf seklinde sorulan sualle alâkadar olan ge dersini vermek bana düşüyor. Nimetsiz neral de şunları söylemiştir: bir külfet olmakla beraber işte o zahme« Paraşüt bir can kurtarandır. O te katlanıyorum: nun için paraşütte tehlike aranmaz. Ve Türkçede ( L ) , fiilin aslile ekleri arabu vasıta bugün bu hale konmuştur. Yüz sma girince müteaddiyi lâzım ve maludeyüz emniyetlidir. Bugün Rusyada on mu meçhul yapar, makabli de meksur obinlerce paraşüt sporcusu vardır.» kunur: Tanımak, tanılmak gibi!.. Gene türkçede «N» fiilin aslına ek Misafirlerimiz abidelere olarak girerse mutavaat ve bazan meçhul çelenk koydular ifade eder: Tanımak, tanınmak gibil Aziz misafirimiz gazetecilerle hasbihaMutavaat, hadesin failine rücuunu veya lini bitirdikten sonra yanındaki zevat ve failde vukuunu beyan eden fiillerin binamihmandarlarile birlikte öğle yemeğini sıdır. Meçhul ise, faili zikrolunmayrp hususî surette otelde yemiştir. mef'ulü naibi fail namile yerine kaim Oğleden sonra Vali, Merkez Kumanolan fiildir. Meçhuller başlıca müteaddi danı ve Tayyare Cemiyeti Reisi genefiillerden yapılır: Gene tanımak ve taralin ziyaretlerini iade ermişlerdir. Dost nılmak gibi!.. Sovyet hava heyeti dün öğleden sonra Şimdi Abdurrahman Çelebi rolü oysaat 3 te Taksim abidesine gitmiş ve general abideye bir çelenk koymuştur. Bun namıya kalkışan yazıcıya sorarım: Şu dan sonra Fatihteki Hava Sehidleri abi basit sarf kaidelerine göre tanılmak yandesine gidilmis ve misafirlerimiz buraya hş mıdır? Ayni zamanda ona öğretmek da bir çelenk koymuşlardır. Müteakıben isterim: Bütün Anadoluda yalnız «tariılmak» kullanılır, tanınmak kullanıl Kariye camisi gezilmistir. Güneş kulübü dün saat 5 te misafirle maz. BiM^nhfeş ne bilir ki gramer rimiz şerefine kulüb binasmda bif 'çay" Getirîr sade geviş, bir de meler! ziyafeti vermiştir. Bundan sonra Sipahi Ocağına gidilmiştir. M. TURHAN TAN Türk Hava Kurumu gece Perapalas H: otelinde bir aksam ziyafeti vermiştir. Hukuk Fakültesinden N. Konuta: İbni Haldunun vaktile Pirizade ve General Eydaman nasıl Cevdet Paşa tarafından tercüme olunan yetişti? tarih mukaddemesinde ve o tarihin FaDün sehrimize gelen Sovyet heyeti tihteki Millet kitabhanesinde bulunanreisi General Eydamanm tercümeihali yedinci cildinde hal tercümesi vardır. şöyledir: Aynca Ibni Haldun adh bir kitab da Harbi Umumî esnasında askerî hiz basılmıştır. Bunlara ve arabca biliyorsamete girmiş olan General Eydaman niz, Ebülmuhasin Cemaleddin Yusufun 1918 den itibaren Kızıl orduda yüksek El Minhelüssafisi ile Onbeşinci asırdan makamlar işgal etmektedir. Siberyada sonra yazılan teracüm kitablanna mürave dığer cephelerdekı muhasemata işti caat etmelisiniz. Şurası da var ki İbni rak etmiştir. 1925 te Kızıl ordu Harb Haldunu iyi tetkik etmek için Afrika Akademisi reisi tayin edilmiş ve bu va şimalile Endülüsün Onbeşinci asırdaki zifesini 1932 ye kadar ifa eylemiştir. siyasî vaziyeti üzerinde de etraflı incele1932 de Osaviahim cemiyeti reisi oldu. meler yapmak gerektir. M. T. T. 1935 te, Mareşal Voroşilofa tâbi S. S. C. B. Müdafaa Komiserliği Harb Şu rası teşekkül ettiği zaman General Ey daman ve refakatindeki zevatı getirmekte bulunan Jan Rustuda vapuru Türk daman bu Şuranın azası olmuştur. kara sularına girerken Türk Hava KuruGeneral Eydaman birkaç ordu nışamu baskanı Fuad Bulcaya telsizle şu telnile taltif edilmiş ve S. S. C. B. Mer grafı göndermiştir: kezî Icra komitesi azalarındandır. «Dost Türkiye Cumhuriyeti kara suGeneral Eydamanm telgrafı Ankara 4 (A.A.) Bu sabah İs larına girerken size ve idare ettiğiniz kutanbula gelmiş olan Sovyet Rusya Asso rum azalanna dostluk selâmlarımı gön viaokim kurumu başkanı General Ey deriyorum.» Demir heyecan içinde sesinin tonunu yükselterek: Hakkınız var! diye bağırıyordu. İnsanlan tanımıyorum. Onlarla, daha yeni karşılaşıyorum. Niçin saklıyayım! Günlük islerde bir çocuk bile beni aldatabilir. Fakat biliyor musunuz? Ne zamandır şiddetle bu eksikliğimin azabını du yuyorum. îçimde bitmez tükenmez bir tanımak açlığı var. Gözümdeki bağları çözmek, eşyaya olduğu gibi bakmak istiyorum. Mehmed Demir, birden yüzüne kan çıktığını ve kabahat yapmış gibi utandığını hissetti. Nasıl olup ta az önce tanıştığı ve henüz kim olduğunu bilmediği bir adama bu kadar çabuk açılıvermişti. Günah çıkaran rahibin önünde söylercesine, derdlerini döktüğü için kendi kendine çıkışıyor ve yaptığından pişman olmuş bir adamın garib, kararsız tavırlannı alıyor du. Cemal ona daha fazla yaklaşarak elini omzuna koydu, çok ciddî, emniyetli bir sesle: Bundan eseflenmeyin dostum! dedi. İyi adam, rüya gören adamdır. Başınızı taştan taşa çarpacaksınız. Fakat bir daha o sıcak, temiz rüyanızı görmeğe fırsat bulamıyacaksmız. Çocuk olmaktan utanmayın! Sizde benim sevdiğim, ço cuk kalan bu tarafınızdır. İçinizdeki ateşi söndürcıeden, insanlan tanıyabiliyor musunuz? İşte o zaman size lam adam diye bakacağım! Sonra tekrar haşin adımlarla dolaşırken saatine baktı ve: Artık zamandır, ben mahkemeye gidiyorum. Sizin işe yeniden bakanm. Yarm uğrarsınız! dedi. Ali Sabire el uzatıp: Demir Bey, kalıyor musunuz? diye ilerledi. Hayır, ben de çıkıyorum diye onu takib etti. Mehmed Demir, içinden birşeyin' taştıgmı, göğsünü yırtacak gibi genislediğini duyuyordu. Bu sevinc mi, telâş mı, coşkunluk muydu? Bunu o da bilmiyor, fakat mudaka hemen çıkmak, bütün bir şehre hükmediyormuş gibi sokaklarda emniyetle ve kuvvetle dolaşmak, dağlara yükselıp gür sesle ateşli şarkılar söyle mek istiyordu. Yeni bir insan tanımak şevkini o bu şehre gelirken hiç bilmediği gene kızda, sadırvan seslerinde ve gece kahvesinde de duymu§tu. lArkası var\ şütçülük muallimi Matmazel Nikolaeva oksijensiz olarak 7 bin metro yükseklikten paraşütle atlıyarak dünya rökoru yapmıştır. Matmazel Nikolaeva dün kendisile görüşen bir muharririmize şunları söylemiştir: « Ben, küçüklüğümdenberi bütün sporlara karşı bir temayül duyardım. Fakat son zamanlarda havacılığa karşı daha fazla arzu hissediyordum. Nihayet bu yolda çalışmağa başladım. Geçen sene tayyare ile 7 bin metroya çıkarak altı arkadaşımla birlikte yere atladık. Hepimiz de muvaffakiyetle yere indik. Bu suretle dünya rökorunu kırmış olduk. adcvm Cumhuriyetin içtimaî romanı: 12 Çık dışan rezil herif! diye haykırdım. Elim ayağım zangır zangır titriyordu. Yarabbi! Bu ne rezalet. Hakikaten çöktüğümüzü şimdi anlıyorum. Kafkaslarda bozgun verdiğimiz zaman bu kadar yıkıldığımızı duymamıştım. Mübaşiri çağırdım. Onu görünce, hâlâ kapının kenarında yüz bulmak ve yılışmak için fırsat arıyan herifin tavrı birdenbire değişti. İki kat kamburu doğruldu. Kırk yıllık kahraman gibi karşımda kükremeğe başladı: Efendi! Adamını gönder, bir kılıma dokunamazsınız! diye bağınyor. Yakında memleketi çiğniyecek olan Yunanlılarla beni tehdid ediyordu. Ayaga kalkhm: Ya ben ya sen! Ikimizden biri, dedim. Biraz daha dursaydı, herifle orada gırtlaklaşacaktım. Nihayet homurdana rak, sürtünerek çekti gitti. Yüzünü şeytan görsün, o gündenberi bir daha meydana çıkmadı. Söyledikleri gerçek mi, ya Yazan: Hilmi Ziya lan mı, her ne olursa olsun, bu belâlı işte daha fazla duramıyacağım. Evet dostum! Ondan az sonra odaya bir kalabalık girdi. Ben yanımdakine bunlan anlatıyordum. Galiba siz de oraday dınız. Olabilir biraz haşin konuştum. Kusuruma bakmaym! Vallahi, hergün böyle nice nice vak'alar yüzünden sinirlerim bozuk zpmbereğe döndü. Ne yaptığımı biliyor muyum; elde değil.. Fakat emin olun! Siz de benim yerimde olsanız başka türlü yapamazdınız*, dedi. Bir solukta anlattığı bu taşkın hikâyenin sonunda geniş bir nefes aldı, derin derin içini çekerek yeniden kaslarını çattı, başmı iğdi ve düşünceye daldı. Ali Sabir ses çıkarmadan bakıyor, o söyledikçe tasdik eder gibi bas sallıyordu. Bir aralık odada tam bir sessizlik vardı. Demir, dünkü haksız hükümlerinden utanıyor, mazeret yerine geçecek bir şeyler araştırıyordu. Odanın boğucu karanlığına gözleri gitgide alışmıştı. Ali Sabi

Bu sayıdan diğer sayfalar: