October 28, 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

October 28, 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

28 Birinciteşrin 1936 CUMHUBÎYET Nobel mükâfatı 3,500,000 frank bes büyük adama nasıl verilir? Yazan : Sellm Sırrı Tarcan Dünya piyasasında sanayi ve ticaret kralı diye şöhret alan fabrikator Isvecli Alfred Nobel kendi adını taşıyan Nobel mükâfatını tesis etmiş ve bu hayırlı ışe r serv etinin büyük bir kısmmı ayırmıştır. Bu mükâfat 1900 denberi her yıl birincikânunun onuncu günü dünyamn be§ kıt'ası üzerinde beşeriyete büyük hizmetlcrile tanınan beş şubede bu mükâfatı hakkedenlere verilmektedir. Bunlann birincisi sulh, ikincisi edebiyat, üçüncüsü fizik, dördüncüsü kimya, beşincisi de tıb mükâfatıdır. Mükâfat diyip geçmiyelim, bu adeta büyücek bir servettir. Yedi yüz bin Fransız frangı! Bunu beşle zarbedersek üç milyon beş yüz bin frank eder. Bu para her sene 1,800,000,000 nüfuslu küreı arzın beş büyük başına veriliyor. Görülüyor ki yüksek varlıklar için ne din, ne milliyet farkı gözetilmiyor. Onlar beseriyetin malı sayılıyor. Şimdiye kadar bu mükâfatı almak kürei arzın 175 büyük tanınmış adamına nasib olmuştur. Bun lann içinde kendilerini eserlerile tanıdıklarımız meyanında Björnson, Selma Lagerlöf, Tagore, M. Maeterlınck, Sully Prudhomme, Anatole France, Henri Bergson, Sinclair Lewis, Hamsun, Vladislav Raymond, Bernard Shawın isimleri yeknazarda göze çarpıyor. rolin) müessesesi azalan hepsi fötüyle rinde, aynca bölünmüş bir yerde beş büyük adam yanyana oturur. En öndeki safta Kral ve hanedan, yanlannda vükelâ, âyan ve meb'usan dan bazıları, hepsi de resmî kıyafetlerini giymiş. Akademi azasmdan bir zat mükâfat alacak olan zatın adını, hayatını, mesaisini kısaca söyledikten sonra îsveç Akademisinin kararını okur. Ondan sonra Kral evvelâ o zatın göğsüne bir ma dalye takar, diplomasmı ve gayet şık maroken bir cüzdan içinde devlet bankasından alacağı çeki verir. Bu sırada bütün salon ayakta ve dinî bir sükut içinde merasimi seyreder, namzed olan mükâ fatını alıp yerine geldikten sonra bir alkıştır kopar. Bu muhteşem galadan sonra ziyafetler başlar. Belediye dairesinin büyük salo nunda bu beş üstadın şerefine beş yüz kişilik bir ziyafet verilir, sofraya veliahd riyaset eder. İsveç operasmda gene şe reflerine bir gala tertib edilir. Bir hafta bu kıymetli misafirleri gezdirir, eğlendirir, yedirir, içirir ve keselerini doldurduktan sonra selâmletlerler. Büyük adamlan dünyanın dört bucağında arayıp bulmak ve bu adamlara beşeriyetin minnettarlığmı refah getiren bir mükâfat şeklinde sunmak ta bir büyük lük değil midir? 1936 yılı için sulh mükâfatma gösterilen üç namzedden biri enternasyonal yeni Olimpiyadlann müessisi Fransız (Baron de Coudertin) dir. Sahalarda çarpışan, dövüşen, güreşen, yarışan genclerin spordaki gayesi seviş mek, anlaşmak, dost olmak ve daimî bir sulh ve müsalemet içinde yaşamak olduğunu takdir eden (Coubertin) yen' Olimpiyadlara bu gayenin tahakkuku icin beynelmilel bir mahiyet vermiş ve beşeriyete bu büyük hizmeti ona bu mükâfata namzedlik hakkını kazandırmış Yurddaş yarın Sancağımızı selâmlamağı unutma! Ordumuzun da iştirak ettiği millî bayramlarımızdan sonra matbaamıza, askerin önünden giden alay sancaklarının selâmlanmadığından bâhis yığınla şikâ yet mehtubu gelir, biz de bunları çok haklı bulduğumuzdan, neş • rederiz. Sancağa, millî marşa karşt lâübalilik gittikçe azalmakla be raber büsbütün ortadan kalkmış değildir. Sirkeci Liman Hanında Faik Serçek adlt, hayır sahibi diyeceğîmiz, bir zatın, Cumhuriyet bayramında askerin önünden giden sancağın selâmlanması için ikaz yollu binlerce kart tabettirdiğini ve bunları yarın halka dağıtacağını haber aldık. Çok yerinde bulduğumuz bu teşebbüse bizim gibi, karilerimizin de iştirak etmelerini ve san cak geçerken hürmet ve tazim hususunda tekâsül gösterenlerin ikaz edilmelerini rica ederiz. Yurddas yarın sancağımızı selâmlamağı unutma ki millî ter • biyemiz itibarile bir yara olan bu çirkin kayidsizlik artık tekerrür etmesin. Ankarada yeni bir mahalle kuruluyor Metrosu iki kuruşa alınan arsalarda da ucuz evler inşasma başlanılacak Sinek tılsımı inek akını, nihayet resmî safiSaya geçti ve basit bir çöp meselesi haline sokularak rapora bağlandı, Ankaraya bildirildi. Haftalardanberi İstanbulun en heyecanlı dedi kodu mevzuunu teşkil eden bu kara akm için o raporda neler denildığini bilmiyorum. Fakat Belediye yazı işlerile alâkam olup ta raporu kaleme almak vazifesi bana yükletilseydi mutlaka yazmın sonuna şu mülâhazayı ilâve ederdim: «Sinek meselesi çok eski zamanlarda da filozoflan, fen adamlarını, hükumet işyarlannı işgal etmistir. İlk ve Orta çağlarda sinekle nasıl mücadele edildiğini bilmiyen bir takyn kısa bilgili muharrirlerin kopardıkları yaygaranın bu sebeble sivrisinek vızıltısı kadar değeri olmamak gerektir. İstanbul Belediyesi, habbeyi kubbe yapanlann dedikodulanna kulak asmıyarak keyfiyeti tarih bakımından günlerce tetkik etmiş ve nihayet bu işin otuz asır önce Yunanistanda nasıl hallolunduğunu tesbit eylemiştir. «Elde edilen bilgi gerçekten enteresan olup Belediyece bundan istifade edilmek mukarrerdır. Şöyle ki: Vaktile Atina şehri bugünlerde İstanbulda görüldüğü gibi sinek istilâsına uğramıştı. Şehrin bütün alimleri, halkm kopardığı vaveylâya ve o istilâya nihayet vermek azmile Eflâtun çadırında toplandı, hararetli münakaşalara girişti. Sonunda o afetin şeytanî bir gazab eseri olduğu kabul olunarak tılsıma müracaat olunmak esasmda ittifak edildi. «Atina alimlerinin içinde toplandıklan Eflâtun çadın, «îskender aynası» nın yanıbaşmda idi. Dünyanın dört köşesini seyrettiren bu aynadan sineklerin de alay alay cevelân edişleri temaşa olunuyordu. Alimler işte bu temaşadan da heyecanlı ilhamlar alarak ilkin on iki burcun timsalini yapmıya koyuldular, arkasından sekiz rüzgânn dördü kız, dördü oğlan olmak üzere aynca abidelerini kurdular. Arkasından yılın her günü için bir tılsım düzüp Eflâtun çadırının dört yanma serptıler. îş biter bitmez sineklerin de vızıltısı işitilmez ve kara yüzleri görülmez olmuştu. «TariKe müefpnid olan Kn incelemeler sırasında bir hakikat daha öğrenilmiştir: Atina tılsımlannın faydası yalnız kara sineklere münhasır kalmayıp taun hastalığile yılan, çiyan, akreb, leylek, karga, pire, bit, tahtakurusu gibi haşerat üzerinde de müessir olmuş ve onlan kâmilen ortadan kaldırmıstır. Eğer, Belediye fen memurlarından bir heyet secilip te Atinaya yollanır ve Eflâtun çadın tılsımlan hakkında incelemeler yaptırılırsa alınacak neticenin Mecidiye köyü sineklerini tepelemeğe medar olacağmı umuyoruz!..» Sayın okuyucu!.. Bu lâtifeyi gelişigüzel bir kalem cilvesi sanma. Ben tılsım haberini Evliya Çelebiden iktıbas ediyorum. Rahmetli seyyah, yalnız Eflâtun çadın tılsımlannın haşeratı imha ettiğini kaydetmekle iktifa etmiyor, Atinaya iki saat mesafede bulunan Delidağı eteğindeki mağaralarda kurulu tılsımların da kara ve sivrisinekleri, yılanları, çiyanları, tahtakurularını kuruttuğunu söylüyor. Mademki Belediyemiz, Mecidiye kö yünden sökün eden sinekleri yoketmekte güçlük çekiyor. Evliya Çelebinin hikâyesinden istifade yolunu ararsa elbette iyi olur! Ankarada Güven Şirketinin yaptığt evlerden bazıları Ankara (Hususî) Ankaranın as falt yollarından Çankayaya doğru çıkan bir yolcu hemen sağ tarafta yükselmiş yeni bir mahallenin ilk evlerini görür. Kavaklıdereye ayrılan yolun biraz ilerisinde başlıyan bu yeni mahalle çıkılan sırttan öbür tarafa ve aşağılara doğru indiği için evlerin hepsini ancak sırta vardıktan sonra görmek kabildir. Burası, Güven adlı bir yapı kooperatif sosyetesinin dört ay önce inşasına başladığı yeni bir mahalledir. Resimde gördüğünüz üzere az bir kısmının sıvalan henüz bitmemiş olan bu evlere nihayet bir aya kadar mes'ud sa hibleri gireceklerdir. însan, bir eve sa hib olmanın zevkini ancak Ankarada tadabilir!.. Bu yapı isinde iki önemli nokta üze rinde durmak lâzımdır; bu noktalardan biri Türkiyede ilk defa olarak elli evin bir sosyete tarafından yapılması, diğeri de, bu işin dört ayda başarılmış olması dır. Bir araya gelip birleşen bu elli kişinin yaptığı bu kooperatif sosyetesinin asıl ana kooperatif sosyetesi olan Ankara Bahçeli Evler Yapı Kooperatifindtn ayrılarak teşekkül ettiğini hatırlarsak yeni mahallede henüz evlerini yaptıramamış, olan bu ana kooperatıfe de bir şeref a yırmak lâzım gelir!. Anlattığımız bu yeni mahallede büyük memurlardan, saylavlardan, küçük me murlara kadar hertürlü kazanc erbabı vardır. Ekseriyet büyük evlerdedir. 47 ev içinde üç odalı ve ikiz olarak yapılmış yalnız 8 ev vardır. Geri kalanm yarısı dört, yarısı beş odalı ve iki katlıdır. Fakat, bunlardaki küçük odalar da sayı lırsa besli olanlara yedi, dörtlü olanlara altılı demek daha doğrudur. Üç odalılar da dörtlü demektir. 150 ortaklı Ankara Bahçeli E\!er Kooperatifi daha ziyade küçük evler insa edecektir. Bu şirket evlerini daha u ucuza maletmeği düsünmüş, hele arsası nın metrosunu İstanbulun iki bardak su parasına yani tam iki kuruşa almıştır! Yepyeni, asrî bir şehir olan Ankara içinde arsaların metrosu 60 liradan ni hayet en aşağı 4 5 liraya kadar olduğu düsünülürse iki kuruşluk bir kıymete hayret etmek lâzımdır. Güven kooperatif sosyetesi de Çankaya gibi Ankaranın en mutena yerinde arsanın metrosunu 84 kuruşa almıştır. Bu sirketin yapılarını biraz pahalılastıran sebeb o koca sırtta yapılmasına mecburiyet hasıl olan büyük toprak tesviyesi olmustur. Diğer cihetten, yapıların dört ay gibi kısa bir müddette yapılması da biraz fıatlara müessir olmuştur. Fakat, ne de olsa büyük bir eser viicude getirilmistir. Ve koca bir mahal'e birleşmek yüzünden doğmuştur. Bizim Bu han odalanndan memnun musunuz? Memnun olmayıp ta ne yapaca ğız? Bundan pahalısında oturamay.z. Sız otelde mi kalıyorsunuz? Mehmed Demir: Şimdilik oteîde... dedi, fakat bu böyle giderse her halde ben de çıkaca ğım. Aklıma birşey geliyor. Bilmem ne dersiniz? Üçümüz bırlık olup bir ev tutamaz mıyız? Cemal, onun eline hararetle sarılıp: Fakat bu mükemmel fikir, harikulâde bulus! dedi. Ali bir gölge gibi bi" zimle beraber gelecektir. asıl ehemmiyet verdiğimiz cihet te bu birleşmenin nekadar büyük bir kuvvet olduğunu böyle gözle görünür şekilde gösteren bu mahallede bundan sonra cv meselesinin Türkiyede halledilmiş olduğunu görmektir. Üç beş sene önce kocaman bir tarla olan bugünkü yeni Ankaranın güzel bir Avrupa jehri gibi ağaclar içinde çıplak bir ovanın ortasında fışkırması Anka rada yaşıyan ruhun yüksekliğini göste riyor... Ankaradaki mesken ve arsa pahalılığını da biraz mazur görebiliriz. Zira, Ankara sosyeteler tarafından değıl hususî ferd'er tarafından yapılmıştır. Pahalılık olmasaydı hususî teşebbüslerin bu işe girişmiyecekleri muhakkaktı!.. Bugün ise artık bu şekilden ziyade millî sosyetelerin, bilhassa kooperatif sosyetelerinin mesken meselesini halledeceğini görüyoruz. Ve artık sıranın küçük memur ve küçük işçiye gelerek onların da asrî bir meskeni olmak için çalışıldığını, ve düşünüldüğünü ve sayısı dört bini geçen bu küçük memurların devletten al dıklan mesken tazminatı karşılık gösterilerek dört bin küçük ev yapılacak za mandan uzak olmadığımızı tahmin edi yoruz. Biz bir taraftan Ankarada pek yakında büyük bir mesken pohtikası bashva cağını görüp dururken buraya İstanbul dan gelen birkaç müteşebbisten de bah setmeliyiz: Istanbulda iki yüz ortak toplayıp İstanbul Yapı Kooperatifi admı takınan bir kooperatifin adamlan Iktı sad Vekâletine müracaat edip tescil muamelesini yaptırmağa gelmişler. îstanbullulara müjde! Bayramda nakil vasıtalarının tarifeleri Cumhuriyet bayramına musadif gün lerde Akay, Şirketihayriye ve Haliç vapurları hususî bir tarife ile işliyeceklerdir. Her üç idare beyram günleri için gün düz ve geceye mahsus olmak üzere bir çok postalar ilâve etmeğe karar vermiş lerdir. Tramvay Şirketi de yanndan itibaren cumartesi gününe kadar gece seferlerini artıracaktır. Nobel mükâfatı verildiği gün Stok holmde adeta büyük bir bayram olur. Öğleden sonra bayraklarla donanmış olan (Palais des Concerts) binasmın büyük methaline. halılar yayılır. Yolun ıki tarafına karşılıklı binlerce halk toplanır. Bu sırada kralın ve prenslerin, onların ardmdan vükelânın otomobilleri akın eder. Aynca beş otomobil ilim, edebiyat ve içtimaiyat âleminde tanınmış büyük simalan halkm alkışlan arasmda kon<er sarayınm kapısına bırakır. Salonda ta karşıda (Alfred Nobel) in mermerden büstü ve onun etrafında tsveç Akademisinin 18 lâyemutu bir nısıf daire şeklinde tır. sıralanmıs. Fen Akademisi azalan, (Ca Cumhuriyet bayramında kimler tatil yapacak? SELİM SIRRI Bir genc zabitimizin cenaze merasimi Evvelki sabah Rami yolunda için •[ de 30 kişi bulunan bir kamyon devril miş ve bu kamyon da bulunanlardan on beş kişi yaralanmış, bir kişi ölmüş, dığer leri cre hafif yara ve berelerle kurtulmus • lardır. Vefat eden topçu asteğmeni Feridun isminde bir genc zabittir. Genc yaşmda bir kazaya kurban giden bu vatan evlâdı dün, çok hazin merasimle defnedilmiştir. İkinci mülâzimin tabutu Türk bay rağına sarılarak bir top arabasına ko nulmuştur. Top ara f' basının önünde merhumun büyük kıt'a Merhurr topçu asteğmeni Feridunun hazin cenaze merasiminden bir intıba: Genc zabitin tabutu arkadaşlarının elleri da bir resmi arkaüstünde mezarhğa götürülürken daşlannın omzun da ve çelenkler arasında taşınıyordu. hr. Cenaze alayına askerî bando ve silâhlı Merhumun cenazesi Gülhane hasta bir kıt'a ile birçok zabitler iştirak etmiş nesinden Sirkeciye, oradan Üsküd ara Cumhuriyet bayramı münasebetile mekteblerin ve müesseselerin tatili şu suretle olacaktır: Mektebler bugün öğleden sonra pa zartesi gününe kadar, resmî daireler de gene bugün öğleden sonra cumartesi gününe kadar tatıl yapacaklardır. Hususî müessese ve fabrikalar yann kapalı olaTARCAN caklardır. Hususî müessesat bugün öğleden sonra ve cuma günü kapamak veya açmakta muhtardırlar. Bayram dolayısile acık bulunacak yerler hafta tatilinden istifade eden mahallerdir. Karadenizden fazla koyun geliyor Son günlerde Karadenizden şehrimize külliyetli miktarda koyun gelmeğe başlamıştır. Son hafta içinde civardan Trabzon iskelesine 10.000 koyun daha indirilmiştir. Denizyolları idaresi bu kadar fazla hayvanı bekletmeden nakledebilmek için Tarı vapurunu tarife harici kaldırmıştır. Tarı vapuru doğru Trabzona gidecek ve bu koyunları alarak dönecektir. Son hafta içinde müvaredatm bek lenmedik şekilde çoğalması üzerine şehrimizde et fiatlarımn ucuzlamasma intizar edilmektedir. ALÂEDDIN CEMÎL îflâs eden şirketlerde sigortalı olanlar İflâs eden Föniks dö Viyen ve Tür kiye Millî Sigorta şirketlerine sigor talı olanların hiçbir zarar görmeden başka bir sigortada sigortalarına devam için Millî Reasürans şirketinde bir büro açılmıştı. Bu büroya müracaat edenler son günlerde çoğalmıştır. Millî Reasürans şirketi. Föniks dö Viyen şirketine sigortalı olanlar için 12/6/937 ve Türkiye Millî Sigorta şir ketine sigortalı olanlara da 24/10/937 tarihine kadar mühlet tavin etmistir. Palamut ucuzluğu Son günlerde balık çok çıktığından fiatlar bir hayli düşmüştür. Palamutun cifti toptan beş kuruşa kadar inmiştir. Limammızda bekliyen Yunan ve İtal yan balık gemilerinden beş tanesi balık alarak hareket etmislerdir. geçırilmiş, Karacaahmedde ebedî istıra~ hatgâhına teslim edilmiştir. Genc bir uzvunu kaybeden ordumuza, silâh arkadaslarına ve ailesine yürekten tazıyetlerimizi sunanz. Arkeolojik mıntaka Yeni şehir plâmnda Ayasofyadan Akbıyı^a ve sahilde de Jüstiyen sarayına kadar devam eden saha, arkeolojik bir mıntaka olarak ayrılmıştır. Bu itibarla bu saha dahilinde yeni hiçbir inşaata müsaade edilmiyecektır. İmkân hasıl oldukça burada arkeolojik araştırmalar yaptırılacaktır. sessiz, öteki bir fırtına gibi gürültülü, bu iki arkadaşın arasında kendini her zamankinden daha sağ, daha kuvvetli hisscdiyordu. Bu son günlerde, her sabah kendi kendine: «Şüphe yok ki eskisinden çok iyiyim, uykum daha muntazam, yüzüm daha renkli!» diye düşünüyordu. Ne zamandanberi artık düzeleceğinden ümidini kesecek derecede bozuk ve harab bir hale gelmiş olan sıhhatini yeniden ve belki hiçbir yaşmda görmediği kadar kuvvetle kazandığını zannediyordu. îşte tam yanm saat var ki yanyana yürüyorlardı. Biri durmaksızın söylüyor, öbürü ağzını açmadan ve belki dinle meden yere bakıyordu. Bununla bera • ber Mehmed Demir onlarla bulunmak tan çok büyük bir sevinc duyuyordu. Birinin sürüklenmesi, öbürünün her aklına geleni bomba gibi meydana koyup yapmağa kalkması, onu her an bozulmağa hazır garib bir muvazene haline koyu yordu. Cemal düşünmeden yerinden fırlıyarak «haydi gezmeğe gidelim!» d? diği zaman, Ali mukavemet etmeden onu takib ediyor, Demir o zaman gülerek «nereye ve nasıl?» diye soruyordu. M. TURHAN TAN Her akşam bir semte gidiyorlar, bir gün Pınarbaşından dağ yolunu tutarken, bir gün bahçelerin içinden geçip bağla ra, kavakların kenannda dinlenmeğe çr kıyorlar. Bir baska gün arabayla köylere doğru açılarak Nilüfer çayınm kaynak larında buz gibi sular akan çamlıkîara giriyorlardı. Onlarda uzun bir hastalığm nekahetini yaşıyan insanlarm hali var dı. Bu sükun içinde onlara, bir müddet guya herşey dinlenmeğe çekilmiş gibi geliyordu. Mehmed Demir, bir yarayı tedavi eder gibi kendi «küçük derdleri» ne bakıyor du. Bir daha uyanmamalan için her sabah itina ile kalkıyor, ne zamandanberi kendini alıştırdığı kolay sporlarını yapr yor, «artık hasta değilim, kendimi her gün daha iyi duyuyorum» diye neş'eyle aynanm karşısında yüzünde kapanan çiz" gilere ve kızaran, canlanan renge bakıyordu. Gerisinde korkulu rüyalarla dolu bir buhran gecesi bırakmış kadar, yeni bir sahile ulaştığma inanmağa başlamıştı. 1 «Hakikaten, hastaydım!» diye düşünü ^ lan içinde sayıklıyordum. Giîhdüz ku lağıma uğultular geliyor ve gözüme hayaletler görünüyordu. Ev halkı (ah, o ev halkı!) aralarından birkaç sene ek silmiş olduğum için benim yokluğuma Cumhuriyetin içtimaî romanı: 15 Yazan: Hilmi Ziya çoktan alışmış görünüyordu. On lar gene eski sakin ve uysal Cemali, bir Şimdi o baska bir âlemde, müstehase lerken, heyecandan yüzüne kan çıkmış kuzu gibi muti ve sessiz Cemali arıyor gibi yaşıyor, morfin almadığı zamanlar, ve gözleri kızarmıştı. Bu sırada Demir, lardı. Fakat harbin kavurup geçirdiği bu artık yaşamıyor zannediyorum. Fakat dikkatle onu dinliyordu. Odaya hâkım kuru kafa onlan rahatsız etti. bu menhus şınngayı yaptıktan sonra, ya olan kısa bir sükuttan sonra sordu: Bana hasta, şımarık! dediler. Bir parabbi, ne şaşılacak bir istihaleye uğrıyor! Nasıl oluyor da onu bu kadar yaşa çocuğu gibi önüme sağdıçlar katıp ev Birdenbire yüzüne kan geliyor, gözleri kından tanıyorsunuz? Cemal: lendirmeğe kalktılar. Bu yüzden babanr parlıyor! Ben mi? dedi. Fakat ben de sizin la, hatta anamla pençeleşmeğe mecbu^ Yorgun ve dermansız olmakla beraber gibi onlann bir komşusuydum. Babam, oldum. Nihayet, bu yıkılasıca bağ er geç gene eskisi gibi bana bir şeyler söylemek Şurayı Devletten mütekaid Şakir Bey, kopacaktı. Onu ben kopardım. Cehen istediğini hissediyorum. Eski hatırala Şımdi Boğazda oturur. neme kadar yolunuz var! diyerek hepsiKolejde okudum, son sınıftan askere nndan, bana anlathğı o güzel şeylerden ni bıraktım geldim. Elimde şehadetna tekrar bahsetmesi için ne söz dönemeçle aldılar. Harb bitinciye kadar cepheleri mem yok! Okuduğum, gördüğüm şeyleri ri yapıyorum! Fakat nafile! Onlan hiç dolaştım. Bir yıl da İngiliz garnizonunda kimse sormuyor. Başımı taşa vurup kenhatırlamıyor, unutmuş!... Babasından, esirlik yapıp döndüm. Fakat ne dönüş!.. dimı kurtarmaya karar verdım. Yarın babasınm evinde geçenlerden bahsettim. Bütün kuvvetlerimi tüketmiştim. Bana bilmem ne olacağım! Büsbütün yeni şeyler dinler gibi bakıyor ve daha birçoklarına bol bol bakabile Cemal birden sözünü keserek acı kahdu. Onu meşgul etmek ve güldürmek için cek kadar ev genışti. Ne yazık ki içım çocukluk hatıralarmı söyledim. Nafile! daralmıştı. Hâlâ kulağımda kurşun ses kahalarla güldü. Kimbilir belki de unutmamıştır. Bir da leri, top patlayışları uğulduyordu! İste bizim han odalan! dedi. ha açılmamak üzere içine gömmüştür. Söz bitmiş, ikisi de ayağa kalkmışlarAylarca kimsenin yanına çıkamadan, Bunu anlamak kabil değil. Ben anlıya kimseyle konuşamadan kapanıp kaldım dı. Ali Sabiri bulmak için öbür odaya madım, belki siz anlarsınız!.. Gelenleri hiddetle bağırarak koğuyor geçiyorlardı. Yolda Mehmed Demir sorCemal, hikâyesini burada bitirdi. Söy dum. Gece sabahlara kadar harb kâbus du: adam 6 «İnsan yalnız olunca cemiyet daha kuvvetle tazyik ediyor» diye Mehmed Demir düşündü. Hakikaten, seyahatte ve otel odalarında hatıralarının kâbusundan kendini bir türlü kurtaramadığı halde, şimdi bu evceğızde arkadaşlarıle daha geniş, daha hür yaşadığını hıssedıyr"* du. Bugün, gene birlikte gezmeğe çıkmışlardı. Ne hedefleri, ne programları var dı. Karar vermeden, gelişi güzel geziyor lardı. O şimdi yolda, biri bir gölge gibi J [Arhası tar] J

Bu sayıdan diğer sayfalar: