3 Kasım 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

3 Kasım 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3 fkincîteşrîn 1936 CUMHURIYET ŞEHİRCİLİK KÖŞESİ Şehre düzen, Belediyeye Müsteşar, Vekille görüş gelir veren işler meden birşey söylemiyor Mayısta Yedi gün yedi gece eğlenceleri yapılacak, KİRALIK LEVHALAR Böyle işler vardır. Meselâ şu «kira hk apartıman», «kiralık ev», «kiralık dükkân» levhaları gibi. Biri pencerede, biri kapıda, biri duvarda asılı. Biri düz biri iğri durur. Biri yenidir. Temizdir, biri kullanıla kullanıla, güneşten, yağ murdan, çamurdan kirlenmiş, kenarları lime lime olmuş. Biri telle, biri sicimle asılmış. Biri cama veya duvara yapıştı nlmış. t Evet, çok kereler yalnız kapısı yüz lerce liraya malolmuş yüz bin liralık bir apartımanın kapısında, güzel, şık, zen gin bir mağaza camına fırlatılmış çamur lekesi gibi bu «kiralık apartıman» lev hasını görürsünüz ve gözleriniz bakmamak için isyan eder. Hele eylul, teşrinievvel bu çirkinlik sergilerinin mevsimidir. Ben bunları gördükçe ötedenberi dü • şünürdüm: Otomobil numara plâkası gibi bunları yeknesak, temiz, güzel bir şekle koymak kabil değil midir? Hatta, her sene değıştırmeğe lüzum olmadığı i • çin onlardan daha iyileri de yapılabilir. Tabiî, düşündüğüm kanun ve nizam müsaidse bu levhalan Beledıyenın yap tırması ve satmasıdır. Apartımanına birkaç bin lira sarfedenler icin iki, üç ve hatta beş lira verip Belediyeden böyle bir levha alması hiç te büyük bir masraf sayılmaz. Belediye de tanesinden bilfarz birer lira kazansa Belediyenin büyük bütçesi içınde ufak ta olsa bir varıdat rakamı teşkil eder. Dükkân, mağaza, ev ve apartımanlann sayısı Belediyeye malum. Hesabını bizden iyi yapar. Teferruat ta olsa dikkat edilecek bazı noktalar var. Daha doğrusu en ziyade tefrruata ehemmiyet vermek lâzım. Meselâ levhanın nasıl asılacağı meselesi. Belediye güzel, şık bir levha yaptırır. Fakat bu levha nasıl asılacak? Delik delinmesi unutulursa kapıcı bunu bir çivi ve keser ianesile deler. Levhanın ne şekil alacağını düşününüz! Yalnız delik delmek cihetini düşünmekle de iktifa etmemeli. Levhaya göre, demir, tahta ve ilâh. gibi maddelere asılabilecek şekilde zincir ve çengel de beraber olmalı. Yoksa kapıcıya kalırsa o bunu bir sicimle veya paslı bir telle de asar. Levha gene iğri büğrü durur. Bana tarizde bulunuyorlar: «Senin sehirciliğin, belediyeciliğin çok kolay. Hep yeni masraf kapıları açıyorsun...» diyorlar. îtiraz etmek istedim: «Bilâkis, az masrafla çok iş görmek kabildir...» demek istedim. İkna edemedim. Beledi yeye «gelir ve varidat göster...» diyor lar. Nasıl bulayım? «Belediye varidat defterlerini» görmek ve karıştırmak şöyle dursun, insanı varidat dairesinin ka pısmdan iceri bile sokmazlar! Fahrî belediyeciliğin varidatı da işte böyle fahrî olur! Bugün aklıma şu «kiralık» levhalar geldi. Bu hoşa gider ve işe yararsa ehemmiyetsiz de olsa daha birkaç türlüsünü bulmağa calısırım. Bir müddettenberi vazifeten Avrupada bulunmakta olan İktısad Vekâleti Müsteşarı Faik Kurdoğlu, dünkü eks presle şehrimize dönmüş ve akşam Ankaraya hareket etmiştir. Faik Kurdoğluna, İktısad Vekâleti Anglo Sakson memleketleri şubesi şefi Talha Sabuncu da refakat etmektedir. Kendisini Türkofiste gören muharririmize, Faik Kurdoğlu, İktısad Vekiline ızahat vermeden birşey söyliyememek zaruretınde olduğunu bildirmiş, ve aldığj vazifenin neticeleri hakkında tafsilât vermemiş, yalnız şunları söylemiştir: « Beynelmilel ticarî mukavele va ziyetimiz, millî ekonomimiz icablarına nazaran çok sağlamdır. Memleketimi7 ekonomik bakımdan da en sağlam ve emin memleketlerin en başındadır.» Meşhur Bergama tiyatrolarından biri Maamafıh karilerimizin de malumu İzmir (Hususî) Tas ve tunc dev sıhhî ve asrî banyo tesisatı yapmağa mecolduğu üzere Faik Kurdoğlu, İngiltere rinden kalan eserleri ve Küçük Asyanın bur edilmislerdir. ve Holanda ile yeni ticaret anlaşmasının en eski bir hükumet merkezi oluşile ta Bergamada yeni kurulan «Ilim E müzakeresine ve çelik, demir fabrikala rihte büyük bir şöhrete malik olan Ber vi» ni tamamlamak için hükumetin yar rının ınşasına aıd malî aranjmanın inta gama gün geçtikçe büyük bir intizam, dımı istenecektir. Simdiye kadar Akro cına ve bilâhare de Belçika, Holanda ve büyük bir mükemmeliyet ve terakki gös polun bulunduğu 335 rakımlı tepeye çıBerlinde ticaret anlaşmaları ve ticaıel termektedir. Bilhassa tarihî eserlere ma kılamıyordu. Yeni düzgün bir yolla bu politikamızla alâkalı meseleler üzerine likiyetin faydalarını elde edebilmek için, da temin edilmiştir. Bu yol üç buçuk kitemasa memur edılmişti. İngiltere ve İrhükumetin de yardımile birçok teşebbüs lometro uzunluğundadır ve Akropola çılanda ile imzalanan anlasma ve çelik, lerde bulunmaktadır. kıp ta etrafa bakılınca doyulmaz ve zendemir fabrıkalarına aid malî aranjmanın Bergama, geniş ve mümbit bir ovaya gin bir manzara gözleri kamaştırmakta tafsilâtını evvelce yazmıştık. Holanda ile sahibdir. Asırlarca uzak bir tarih geri dır. gemi, liman inşaatı ve sanayi plânımıza sine bakan Akropolu, dünyanın en meşBirçok eserleri sinesinde toplıyan Beraid inşaat için karşılığı halen ödenmek hur eserleri arasındadır. Bu meyanda gama müzesi de, üç b\cuk yıllık bir çaüzere bir prensip itilâfı imzalandığı ma bilhassa, o eski yılların şifa yurdu tanı lışmadan sonra nihayet tamamlanmış ve lumdur. nan hastanelerini zikretmek lâzımdır. hazırlanmıstır. Eserler ilmî bir esas daMüsteşarın Belçika ve bilhassa AlBergama yüksek medeniyetinin yanıbaşın hilinde tasnif edilmiştir. manyada doktor Şahtla geçen müzakereda şöhreti dünyaya yayılmış olan hekim Bu müze, lokal bir eserdir ve Bergalerinin de diğerleri gibi memleketimiz leCalınosun hastanesini de hâlâ muhafaza manın koynundan çıkan kendi eserlerini hine müspet neticelere bağlandığı anlaetmektedir. Caünos, Lokman Hekimin taşımaktadır. Müzeyi tesis ederken yalşılmaktadır. Müsteşara, bazı tüccarlar, mezhebini yaşatıyordu. Şimdi bile hay nız depolarda mevcud eserlerle iktifa eFransa ve Holandadaki devaluation doret uyandıran bu büyük tesisat, o yıllardilmiş ve açık müze olan Bergama ha layısile alivre mukaveleler üzerine ma da dünyanın her yerinden gelen hastarabelerine dokunulmamıstır. lumat talebi için müracaat etmişlerdir. larla dolup boşalmakta idi. Bu kabil ihtilâflar bilhassa fiatlarında Bergamanın yeni Akropolu ile yeni Harabesi 25 metroluk bir irtifa gös memleketimizde ve dünyada mahsul vaBergama müzesinin açılma töreni yapılziyeti dolayısile yüzde yetmişe yakın ih termektedir. îçinde kadın erkek çift mıştır. Valimiz Fazlı Güleçle matbuat tizaz görülen üzüm, fındık, incir üzerine heykeller vardır ve bunların eşi, dünya erkânı otomobillerle Bergamaya gitmiş da yoktur. doğmuştur. ler ve hararetle karsılanmışlardır. MeraŞehrin eski medeniyeti şuradan aşi Türk tüccarının bu fıat ihtızazına rağsim çok parlak olmuştur. kârdır ki, 50 bin; 25 bin, 15 bin kişilik men imzalarına riayet etmek istedikleri muhtelif tiyatrolarile ayrıca hastalar için ve fakat devaluation dolayısile, mukaveBolu saylavı Cevad Abbas 3000, talebe için 1000 kişilik tiyatrolale tarihindeki altın para kıymetinde ısrar ra sahibdir. Dünyanın en dik tiyatrosu iyileşti eyledikleri anlaşılmakta ve bu şekil her ve portatif sahnesi burada mevcuddur. Geçen gün Arnavudköyünde bir otobakımdan muhik telâkki edilmektedir. Son hafriyatta hükümdarlar muvacehe mobil kazası neticesinde yaralanmış oÖtedenberi zaten devalue dah.l sinde vahsi hayvanlarla esirlerin boğuş lan Bolu saylavı Cevad Abbasın sıhhî markla ödemekte olan Almanyanın, disturulduğu ve içinde sun'î göl bulunan bir vaziyeti tamamen düzelmiştir. Bir iki ponıble olmıyan bütün satışlarda, mevsıgüne kadar evinden çıkabilecektir. Cetiyatro da mevdana çıkarılmıştır. min en aşağı fiatında ısrar etmek ve buBu itibarladır ki, ecnebi profesör ve vad Abbasla beraber kazaya uğrıyan ve nu temin etmedikçe ithal müsaadesi verziyaretçiler îzmire uğrayıslarında mutla Alman hastanesinde tedavi altında bumemek şeklinde takib ermekte olduğu ka Bergama harabelerini ziyaret etmek lunan arkadaşlarından ikisi iyileşmiştir. politika, tüccarımızın haklı birçok şikâ. • Yalnız bir tanesi biraz ağırcadır. tedirler. Sırf bu harabeleri görmek için yetlerini doğurmaktadır ve çok defa şu gelenler de gittikçe artmaktadır. Terazi imalâthanelerinin gülünc vaziyetin hasıl olduğu tüccarımıBergamanın taşıdığı bu tarihî ve mehaklı bir şikâyeti zın izahatından anlaşılıyor: denî güzelliği daha iyi şekilde organize Şehrimizdeki terazi fabrika ve ima Meselâ; haziran ayında yüz kilosu 35 marktan fındık satmıs olan bir müessese ederek yepyeni bir hareket uyandırmak lâthaneleri sahibleri son zamanlarda bugün fındık fiatının 80 marka çıkmış maksadile, Bergamada, Valinin riyase bu işte çalışan 500 san'atkârın işsiz kalolmasına rağmen taahhüdüne sadakatte tinde bir toplantı yapılmıs ve büyük bir masına sebebiyet veren vaziyet dolayısile hükumete şikâyette bulunmak üdevam ediyor. Fakat meselâ iki gün ev program hazırlanmıstır. Bu programın hedefi, Bergamayı bir seyyah şehri yap zere Ankaraya bir heyet göndermeğe vel 80 mark üzerine satış yapmış ve teskarar vermişlerdir. lim anina kadar 5 mark tenezzül hasıl maktır. Bilhassa yeni ölçülerin çıkmasmdan İlk hamlede, mayısın yirmi ikisinde olarak fiat 75 marka inmiştir. Al?»anya sonra esasen millî bir san'atımız olan kontrol dairesi, ayni tüccarın bir taraftan baslamak üzere «Yedi gün yedi gece» terazi işleri geniş bir inkişaf ve tekâ zararla 35 marktan teslimata devam et eğlenceleri ihya edilecektir. Akropol ti müle mazhar olmuş, memleketin ihtimesine rağmen bu iki gün evvelki 5 mark yatrosunda büyük oyunlar verilecek, yaclarını tamamen karşılıyacak hale fazlayı reddetmekte ve yeni satışları Kozak yaylasına gezintiler tertib oluna şelmiştir. Fakat son zamanlarda bir caktır. Bu yayla, milyonlarca çam ağaasearî fiata irca etmek istemektedir. Musevi ticarethanesi bazı yollardan iscile süslenmiş mutena bir tabiat parça tifade ederek haricden evvelâ 238, sonsıdır. Çok yakın olan Dikili sahillerinde ra da 500 terazi ithal etmiştir. Şimdi de yeti haizdir. Gazetenin Osmanlı ilhak taraftarları deniz eğlenceleri tertib edilecektir. Ta yolda 2500 terazisi bulunmaktadır. Bu sözü de manasızdır. Türkiyede artık rihte Güzellik ılıcası diye meşhur ve Ber terazilerin yerli terazicilerin bir sene Osmanlı olmadığı gibi İskenderun ve gamaya çok yakın olan ılıcalarda asrî müddetle işsiz kalmasını intac edeceği Antakyanın ilhak taraftan yoktur. Hu banyolar, dus yerleri ve parklar açıla söylenmektedir. dudun bu tarafındakı gibi öte tarafındakı caktır. Bu ılıcaların suyu, insan vücudünü Teraziciler dün Ticaret Odasına müTürklerde bu memlekete verilen muhta • gümüs gibi yapmakla meshurdur. racaat ederek bu millî san'atın ölümürivetin tatbikını istiyenler vardır. Daha simdiden sehirdeki otelciler, ne meydan verilmemesini istemişlerdir. Balkan fecayiinden hâlâ ders almıya cak mıyız? Düşmanda fazilet aramak doğru değil. Ben oğluma yalnız intikam öğreteceğim! Elbette yapılanları unutamayız. (Sonra kendi sözlerinden cesaret alarak) Evet, biz ancak kendi değerimizle iftihar etmeliyiz. Siz gene demin söyle dığınızden ayrılmayın. Bize millî iktısad lâzım! Düşman malına boykot etmeli. Frenkler sanki daha mı akıllı? Hele bizim de zengilerimiz olsun.. (Biraz sıkılgan tavırlar alıp) öyle esaslı okumuşluğum yok ama, biz de tahsil gördük canım! dedi. Bir bildiğim varsa, bizi kurtaracak paradır azizim. Millî iktısad, millî şuur, millî zengin, millî... Ve karısının ihtarına uğramış olacak ki, birdenbire sustu. Bununla beraber, söylediklerinden hayli gururlanmış gibi etrafma emniyetle bakı yordu. Kurdoğlu yerinde duramadan, kalkıp oturuyor. Masa üstündeki eşya ile oy narken, lâfı değiştirmediği için telâşlı gö" rünüyordu. Demir, akıbet cevab vermeğe mecbur olacağını hissettiğinden dolayı sıkılmış, yere bakıyordu. O sırada, Nurla gözgöze geldiler. O sanki «ne lüzum var! Boşuna zahmet etmeyin» der gibi duruyor, ve bu halile birşey söylememesi için adeta yalvarı yordu. Cemal atıldı: Beyhude zahmet ediyorsunuz! dedi. Duymuyor musunuz? Elimizde ka • lanı da paylaşıp adımızı harıtadan kal dırmağa çalışıyorlar. Azrail kapıyı ça larken siz neden behsediyorsunuz? Gü cünüz yetiyorsa Anadoluyu kurtarın! Halk açlıktan kırılırken Bulgurpalasa ihtikâr bayrağını asıp Miloviçlere banknot dağıtan kimdi? Millet mısır koçanı ile beslenirken, ortalığı gülüstan gibi gösteren millî ticaretiniz değil miydi? Tu tulacak yerimiz kalmadı. Artık masal dinliyemem. Bırakm bu sözleri de bugünkü beğliğimizin şerefine içelim!.. diye ayağa kalktı. Gülüştüler. Herkes kadehinden bir yudum aldı. Fakat yemeğin sonu sıkıntı içinde geçmeğe başlamıştı. Bir mesele çıkmasından korkarak susuyorlardı. Damad, yeni birşey söyliyemediği için hiddetten kıpkırmızı olmuş, dişlerini sıkr yor; can sıkıcı bir sükut içinde yalnız, çata! bıçak sesi duyuluyordu. Bir aralık kapı çalındı. Herkesin gözü gayriihtiyarî o tarafa çevrildiği sırada içeriye zayıf, hafif kambur bir adam girmiş ve sanki kendisini göstermek istemi yormuş gibi masaya yarım selâm verip ötede, tek başına duran hasır iskemleye ilişmişti. Hep bir ağızdan: Safa geldin! de diler. Ellerini kavuşturup, başını iğip, isitilmiyen birşeyler mırıldanırken, baba, elile boşça bir yeri işaret ederek: Niyazi Efendi, şöyle yaklaş! diye çağırdı. Bu, zayıf kısa boylu ve kuru, fena giyinmiş bir adamdı. Çiçek bozuğu yüzünü saklamak istiyormuş gibi başını omuzları arasına gömerek ve birtevi yere bakarak konuşuyordu. Bekir Beyin ku lağına söylercesine yavaş sesle mırıl dandı. Kurdoğlu, onu dinlemeden çocuğa seslenip yeni bir kadeh istiyor ve bu sırada gayıpta bulunan biri hakkında ağır küfürler savuruyordu: Kâtib efendi! Ben sana dedim, bu adam bir oyun oynıyacak. Gördün mü? Söylediklerim çıkıyor. Dedıkten sonra: Bizim kâtib Niyazi Efendi! Toranoğlu Hacı Kâmil Efendinin kâtibı. Diye omzundan tutup Demıre tanıtıyor du. Ve sonra anlatmak için: Kadılar çıftlığinin sahıbı, Tabak Faik Kurtoğlu Avrupadan döndü Tarihî Bergama bir seyyah şehıi olacak Akropolda oyunlar verilecek Günün bilmeceleri nyedinci asırda Istanbulluları küçüğünden büyüğüne kadarişgal eden bir düzine bilmece vardı. Bunlardan hatırımda kalanlar şunlardır: 1 Tütün ve kahve haram mı, değil mi? 2 Hızır sağ mı, değil mi? 3 Muhammedin babasile anası cennetlik midir, değil midir? 4 Hüseyni öldürten Yezide lânet caiz mi, değil mi? 5 Büyüklerin eli, ayağı ve eteği öpülmelı mı, öpülmemeli mı? Selâm verilirken iğilmeli mi, iğilmemeli mi? 6 Rüşvet alanlar kâfir midir, değil midir? 7 Aklî ilimleri ve riyaziyeyi tahsil etmek doğru mudur, değil midir? Bu bilmeceler, devleti de yoruyordu ve iç siyasetine mihver teşkil ediyordu. Meselâ Dördüncü Murad, tütünle kahvenin haram olduğuna fetva verenlerin tarafını iltizam etmiş, aksine kail olup ta tütün tüttürenleri ve kahve höpürdetenleri dizi dizi kestirmisti. Zıfiri siyah kafa taşıyan yobazlar ise bu bilmeceleri yaygara vesilesi ittihaz etmişlerdi, Regaib, Mirac ve Kadir geceleri şerefme ayrıca namaz kılanları, cuma günleri salât ve renleri, makamla ezan okuyanları, tek kelerde ayin yapanları küfürle itham etmeğe koyulmuşlardı. Bir aralık bütün tekkeleri yıkmak, topraklarını denize dökmek teşebbüsleri bile meydan aldı Fakat Köprülü Mehmedin demir eli bir hamlede bu dedikodu kaynaklarını yok etti, bilmece bahsini kapattı. Oyle alıkça, yobazca, değil, fakat bir okuyucunun mektubundan anlıyorum ki bugün de İstanbullulardan bir kısmını düşündüren günlük bilmeceler vardır ve bu «ekmek» meselesi üzerine istinad ediyor. İşte onlardan bir örnek: 1 Ekmek narkı on bir kurusken bir cok fırınlarda dokuz kuruşa satılmasının sebebi?.. 2 Fırınlarda satılamayıp kalan binlerce kilo ekmeğin akıbeti? Ben bu bılmecelerden birincisini halledemedim. İkincisini ise Nasreddin Hocanın bir fıkrası delâletile çözebildim. Malum ya; Hocaya eskiyen ayın ne yapıldığını sormuşlar. O da: «Kırpar kırpar, yıldız yaparlar» demiş. Bayat ekmekleri de yeniden pişirip halka sunarlar!. Birinci soruya ehil olanlar cevab versın. V. B1RSON Sancak nüfusunun kahir ekseriyeti Türktür [Baştarafı l inct sahifede] ketin atisi noktai nazarından son derece büyük bir ehemmiyeti haiz bulunmaktadır. Osmanlı lmparatorluğundan ayrılan vilâyetlenn mukadderatını tesbıt eden muahedelerin intac ettiği coğrafî ve si yasî taksimatta, yeni Suriye, vaktile Osmanlı Suriyesinin, Yafadan îskenderuna kadar sahib bulunduğu ehemmiyetli deniz mahreclerinden mahrum olmuştur. Harbin ferdasında büyük Lübnana münkalib olan Lübnan Akdeniz boyunca uzamakta ve Beyrutla Trablus gibi, o da şarkî Akdenizin en mükemmel liman larından istifade etmektedir. Kuvvetle melhuzdur ki, Fransa ile Lübnan ve Suriye arasındaki münase betleri kat'î şekilde tanzim edecek olan muahedelerin imzası ve tasdikını müteakıb, Fransanın himayesi altında teşkil edilecek olan bir Lübnan Suriye federasyonu, Fransız vesayetinden çıkarılan devletlerin müşterek menfaatlerinin heyeti umumiyesini tanzim edecektir. Bu gibi anlaşmalar, Suriyeye, Lübnanın sahıb bulunduğu deniz mahreclerinin bütün kolaylıklarından istifade imkânını verecektir. Şam hükumetinin millî bir limana sahib olmasının hayatî bir ehemmiyeti haiz bulunduğu ayn bir keyfiyettir. Bu liman ise ancak Iskenderun lımanı olabılır. Bu mülâhazalardan hulâsaten çıkan netice Iskenderun, Antakya ve Ha lebden mürekkeb olup üç A adı verilen bu mmtaka içinde en az Türk olan ve Osmanlı (?) ilhak taraftarlığının faal tezahüratına sahne olmaktan geri durmıyan Iskenderun üzerindeki Türk müddeiyatının, hiçbir yakın mazide, Paris ve Şam hükumetleri tarafından 1921 ve 1926 tarihlerinde imzalanan anlaşmalann hududu haricinde nazarı itibara alınamıyacağı merkezindedir. Suriyenin atisi, ona verilen istiklâlin tasdikı, Iskenderunun, günün birinde, Suriye ekono misinin garbe doğru açılan başlıca millî mahreci haline gelmesini ve bu Sancakta sakin olan yarı Arab yarı Türk, oldukça karışık nüfusun, kendilerine bahşedilen ekalliyet garantilerinin temin ettiği faydalan muhafaza etmekle beraber, hiçbir muzmir fikir beslemeden, kayid si;: şartsız, Şam merkezi hükumetinin o toritesini kabul etmelerini icab eylemektedir. Ahval ve şeraiti hazıra içinde Türkiye ile, pek kıymetli olan bir dostluğu muhafaza endişesinde bulunan ve diğer taraftan, kendisini Suriyeye bağ lıyan yeni muahedeye en genis tatbik garantilerini vermek istiyen Fransanın rolü, gerek Ankara^a gerek Samda, anlaşma husulüne çalışmak olacaktır. Yakınşarktaki kat'î muvazeneyi temin için zarurî olan Türk Suriye dostluğunu ancak bu anlasma ile vücude getırmek kabildir. Bu oldukca nazık iş, ıyi bir neticeye ulastırılabilmek için, bununla alâkadar olan bütün menfaat sahibleri nin, geniş bir anlayış arzusu göstermeleri ve Fransız Suriye muahedesinin akdi ve gerek Fransa, gerek Milletler Cemiyeti tarafından Suriye istiklâlinin tasdikı neticesinde sarkta husule gelen yeni vaziyetin tasdikını kabul eylemeleri lâzımdır. C U M H U R I Y E T Bu meselede hakikat Le Temps gazetesinin dediği gibi değildir. Evvelâ, Iskenderun limanı, Suriveve limansız kaldığı icin değil, Büvük Harb sonundaki emperyalizm taş kınlıkları yüzünden verilmistir. Yoksa Sam merkezi hükumetinin ve Suriyenin en tabiî limanı Beruttur. Beruttan başka Trablusşam, Sayda gibi limanlar da vardır. Iskenderun ve Antakya ha valisinin ahalisi ise Fransız gazetesinin soylediği gibi hiç te yarı Türk yan Arab değildir, Türkler kahir bir ekseri M. TURHAN TAN Sanayi Birliği ikinci reisi Ankaraya gitti Dün Millî Sanayi Birliğinde fevka lâde bir toplantı yapılmıs ve bu toplantı sonunda Birlik ikinci reisi fabrikator Halil Sezer, Ankaraya hareket etmiştir. Yeni sanayi teşkilâtı hakkmda hazırlanan kanun projesi üzerine Millî Sanayi Birliğinin çalışma tarzı hakkmda İktısad Vekâletince birlikten bazı malumat istenmiştir. Dünkü toplantıda bu malumat hakkında hazırlanan ra por tetkik edilmiş ve muvafık görül müştür. Birlik ikinci reisi ayni zamanda sanayicilerin çok alâkadar oldukları muamele vergisi kanununda yeni yapıla cak tadilât dolayısile Birlikçe hazırla nan raporu da Ankaraya götürmüştür. ların [*] ortağı, hulâsa buranın belli başlı zenginlerinden Kâmil Efendinin kâtibi, efendim. Kolay değil! diye onu mete derken, Cemal gevrek bir kahkahayla gülerek: Hasılı, meşhur Hacı Toran ca nım! diye sözünü kesti. Bu Hacı Toran da kim oluyor? diye Demir sorunca, Cemal yeni bir fasla baslamak için hazırlanıyordu ki Kurdoğlu öksürdü; ve Niyazi Efendi aya ğının ucile yere sinirli çizgiler kazmağa koyuldu. Yemeğin sonu idı. Sandalyelerini alanlar birer birer havuzun kenarına çekili yordu. Cemal fikrinden cayarak derhal Demirin yanına gitti ve koluna girip onu genc kadınların tarafına götürdü. Orada, ayak üzerinde bir müddet şiirden, yeni Alman edebiyatından, Shaekespeare'den bahsettiler. Fahrünnisa, yanıbaşında si nirli hareketlerle havuza küçük taşlar atnıakta olan kocasını hesaba katmadan onlara yaklasıyor, zaman zaman söze kansır gibi tavırlar alıyor ve her halile Nurun kendini göstermesine bir türlü tahanr mül edemediğini anlatıyordu. " Arkasi vari 1 acUvm Cumhuriyetin içtimaî romanı: 21 Fikir uğruna yapılan fedayı nefslere değer vermiyor musun? diye sor du. Ruhun kahramanlığından başka nerede fazilet var? O belki hakikaten na dirdir. Onu bulmak için büyük emeklere katlanmalı. Asıl kıymeti de zaten buradan gelmiyor mu? Kurdoğlu hararetle söze karıştı. Yaşa dostum! dedi. Yerden göğe kadar haklısın. Ruhun hakikî çiçeği bir mücevher gibi nadir ve değerlidir. Fa zileti görebilmek için elbette büyük zahmetlere katlanmayı göze almalı. Faziletin vatanı yoktur, diye Mehmed Demir devam etti. O hududun ve devirlerin üstündedir. Genc kadınlar yemek yerken, bu gittikçe hususileşen muhavereye karışma dan yalnız arasıra dinliyor ve fısıldaşarak konuşuyorlardı. Damad bey, aza metli tavrile meclise hâkim bir münekkid pozu takmıp burnunun ucu hizasından bakıyor; kâh sözleri takdir ediyormuş Yazan: Hilmi Ziya gibi başını sallıyaıak, kâh reddi ifade eden bir baş işareti yaparak ve dudaklarını garib bir istihfaf jestile bükerek dinliyordu. Birkaç kere söze karışmak istediği halde karısı hafifçe kolunu durtüyor, haşin bir lisanla kulağına birşeyler mırıldanr yordu. Son sözlere doğru çatalını masanın üzerinde takırdatmasile artık sabrr nın kalmadığını anlatmak isterken, Mehmed Demir doğrudan doğruya ona dönüp: Bir şey mi var? diye sordu. Bu nazık ihtar kadınların gözüne çarpmış olmalı ki, Fahrünnisa sinirli bir ha reketle kocasının elinden çatalı aldığı gibi, Nur da yüzüne kan çıktığını belli etmemek için masaya iğilerek lüzumsuz yere tabaklarla oynamağa başladı. Zeki, şaşkın bir hale düşmek suretile kaybettiği bu yapma azamet tavrını tekrar takındı: İşte bu olamaz! Yanlış... dedi. [*] Debbag.

Bu sayıdan diğer sayfalar: