24 Ağustos 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

24 Ağustos 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

24 Ağustos 1937 CUMHURİYE* Bütün Egenin toplandığı Bir buçuk milyon tütün Fuarda bir gece.., ?edenî însanlığm bu yenî cinayet teşeb yetîştfrilen Smdırgıya Kat'î bir ihtiyac büsü akamete mahkum görülüyor mumî Harbdenberi âlimlerin yaptığı tecrübeler, mikrob salgmmm birçok sebebler dolayısile mümkün olmadığı neticesini verdi 3ir müddet evvel, b a n Fransız ga eleri, İspanyol cumhuriyetçilerinin, înco kuvvetlerine sari hastalıklar aımak maksadile, bazı kimselere, hasık mikrobları zerkederek, İspanya dudlanndan içeri soktuklan şayia ı çıkarmışlardı. Bu şayia ne tama n teeyyüd etti, ne de tamamen tekı edildi. Fakat, harbde mikroblardan ifade etmek ve sari hastalık mikrobını bir imha vasıtası diye kullanmak kânınm mevcud olup olmadıgı me esi, böylece bir kere deha ortaya a•mş oldu. Bir Fransız mecmuası, Büyük Harbnberi bu sahada yapılan teşebbüs den ve gizli faaliyetlerden bâhis bir ıkale neşretmiştir. Bu makale mu rririnin verdiği izahata göre, Al ınlar 1914 te ve 1918 de, Romanyada Fransada bu yolda bir sari rbi açmağa teşebbüs etmişlerdir. îamafih, o zaman, insanlara mikrob Lİamak henüz düşünülmemişti ve Almlar, beygirlere morva hastalığr a amak istemislerdi. Romanyada, harb, tahmin edildiğin n daha evvel başladığı için, mikrob Lİtürleri ve bu mikrobları etrafa saçağa mahsus vesait, Bükreşteki Alman emiliterinin bahçesine gömüKi olak ele geçmişti. Fransız ordusu beygirrine morva aşılamak istiyen casus da, 17 de, teşebbüsünü mevkii fiile çı ıramadan yakalanmış, herşeyî itiraf miştL Cenevrede, 17 haziran 1925 te, bak ri harbine müracaat edilmiyeoeği taıhüdünü tazammün eden beynelmi 1 bir protokol imzalanmış olması, îkroban, harbde imha vasıtası olarak ıllanılması tehlikesinin mevcud bu ınduğuna delil sayılabilir. 1925 protokohmdan sonra, Almanlan, imha vasıtası olarak mikrob kul ınmak sahasında bir hayli tecrübeler aptıklarrnı söyliyen Fransız mecmua, bu iş için en müsaid basilin micro >ccus Prodigiosus olduğunu ve Alman imyageTİerinin, bu basili, evvelâ la oratuarda tecrübe ettikten staıra, tayare ile serpmek suretile de bir tecrüeden geçirdiklerini ve müspet netice Idıklannı iddia ediyor. 1000 metro iiksekten uçan tayyarenm aşağıya srptiği basiller, zemindeki cam plâk ır üzerinde, mükemınelen hali sıhhat; bulunmuştu'r. Gene Alman kimyagerlerinin Pariste aptıkları gizli bir tecrübede, Concorde leydanına konulan mikrob baoillonlanın, birkaç saat içinde etrafa nesret kleri Micrococcos Prodigiosos'lar şehn muhtelif metro istasyonlarında göHmüştür. Bu tecrubeyi, gene Fransada tekrar ien Pasteur müessesesi doktorlann an proîesör Trülat, hastalık nâkîli asillerin hava vasıtasüe intişan imkâı olup olmadığım araştırmak maksadi:, ttavuk kolerası> mikrobları yaymışr. Bu tecrübeler, basülerin* büyük bir ılgın vücude getirecek şekilde etrafa ayılması imkânmm mevcudiyetini Dstermekle beraber, mikrobun, bütün ir memlekete karşı silâh, diye kullaümasına engel teşkdl eden bazı nok ılan da unutmamak lâzundır. Bunlan en başmda, muhtelif hastalık mik jblannın, muhtelif nakil vasıtalarma ıuhtac oîması, ve mîkroblardan <joğu Mikrob harbi fennî bir depo lâzım Asfalt yollarda karınca gibi bir kalabalık akıyor, derin bir uğultu içinde ta karşıdan müzik sesi geliyor ve kahkahalar birbirini takib ediyor (Baştarajı 1 incl sahıfede) Aksam, alacakaranhğını serpmeğe çalışıyordu ki, biz de İzmirpalas köşesin den kıvnlan yol üzennde, ta karşıya bakıyorduk: Orada da bol ışıklar içinde, fuann bayraklarla örülmüş, yan kübik kapısı yükseliyordu. Bu kapı ö'nünde büyük bir kalabalık vardı. Bir an kovanı nasıldır; şüphesiz bilirsiniz. 4 Giren, çıkan, karşıdan bakan bir yığın insan.. Bu, General İsmet Inönünün hiç söz götürmiyen ve İzmirlileri çok derin bir mınnete sürüklıyen alâkasıdır kı, fuar önünde bulunan ve muhtelif istikametlere koi açmış bir meydanlığa «Lozan meydanı» adını verdirmiş. Arabamız henüz dur muştu. Ben arabadan iner, inmez yanımızda bir otomobil daha durdu. İçinden üç çarşaflı kadınla bir erkek çıkh. Olomobil, adamakıllı bir toz deryasmdan çıkmısrı. Belli ki, kazalardan geliyordu. Erkek yanıma geldi, elini uzattı, birdenbire hatırladım. Onu bir defa bir kazada görmüştüm. Hava Kurumuna yüz lira teberru etmişti de bu vesile ile onunla konuşmuştum. Gezmeğe geldiniz galiba? dedim. Evet, dedi. Bizimkileri gebrdim; gezsinler diye.. Ne yaparsınız, insan yılda bir görmek, gezmek, biraz eğlenmek ve dinlenmek istiyor. Kadmlara fuar kapısını işaret etti ve sözünü tamamladı: Dün akşam da buradaydık. General İsmet înönü gelecek diyorlardı. Benim oğlan tutturdu, ille İzmire gidelim.. Kadmlar da istediler, İsmet İnönünü görelim, dediler. Kaç para eder, gelmemiş.. Neyse, İkbsad Vekilimizi gördük bari.. General İsmet İnönüne Allah ömürler versin, çok iş yaptı. Geçen yıl epey para kazandık. Bu sene de b'yle görünüyor. Bu memlekete pamukçuluk, çok para getirecek. Onu da o buldu, çıkardı. Elimi sıkarken bana biraz daha yaklaştı: Kulağına fısıldayım amma, dedi. Sen gene gazetene yazıver. Benim ço luk çocuğa bak, şu karşıdan gelen yeşil Kösel Geçen son baharda pamuk tetkiki seyahati münasebetile Balıkesri de şereflendiren kıymetli Başvekilimiz sıra bizimle hasbıhale gelince «Smdırgının pamuktan daha mühira ne gibi mahsul ler yetıştirdiğini» sordu. Tütüncülüğü müziin ehemmıyetinden bahsettim; fakat bu tütünleri ihrac merkezlerine nakletmek için şosemizde köprüler yok.. Ecnebi şirketler sevkiyat zorluğundan endişe ederek muhitimizden mahsul almakta tereddüd ediyorlar; dedim. Memleketin en ufak ihtiyacına candan alâkalanan o bü yük şahsıyet: «Bu köprülerin neden yapılmadığını» sordu. Başmühendis: «Beton yapmak için paramız yok; ahşab köprüler de dayanmıyor» demek istedi... Köprü münakaşası epeyce uzadı.. Son söz olarak o büyük baş: «Bir memleketin milyonluk istihsalini öbür tarafa geçir mek için, velevki yarın bile yıkılsa, on beş Fraasu Profesörii Prillat bin lira feda edip köprüleri yapacakcJ nrm, kendi hallerine bırakıldığı takdir nız!» emrini verdi.. de, derhal değilse bile, kısa bir zaman Senelerce yapılmıyan köprülcrin ehemzarfında mahvolması keyfiyetleri ge leri hemen yapıldı. Memleket istinsali de lir. ihrac merkezlerine sevkedildi. Başvekili Buna mâni olmak için, mikrobu kuvvetlendirmek çaresi düjşünülebilirse de, miz bu emirle, herkese, roemleket çiftçilaboratuarlarda bu işi temin etmemn sinin mahsulünün kıymetini ve memleket kabîl olup olamıyacağı heniiz malum yapjcılığuun ehemmiyetini bir defa daha öğrerti.. değildir. Bakteriyoloji mütefoassısları, sari Işte bu işe benzer Sındırgıya fennî bir humma, verem, buduz gibi diğer bazı tütün deposu lâzım.. Inhisarlar müdürlühastalık mikroblarcnı da tecrübe et eü bu lüzunrtı yazıp duruyor.. Amma bumişler fakat, hepsini muvakkaten bir güne kadar işe başlandığı yok. tarafa bırakmışlardır. Çünkü, bunlar Bitfada femnî bir depo olmadıgı dan bazıları dayanıksrzdır; bazılarmın nı Inhisarlar pekâlâ biliyor. Zürraın intaşıdığı hastalık her memlekette sari leşememekte, bazıları için de nakil va hisar kanunlarma riayeti nasıl esaslı vesıtası bulunamaınaktadır. cibelerdense lnhisann da zürraın tütü Doktor Trülat, bakteriyoloji harbi nünü güzel muhafaza etmesi ayni şekilde sahasınm henüz pek mahdud olduğunu bir vecibedir. Tütün mahsulü pamuk hasöylemektedir. Esasen, nâkil basülerin, ran gibi üstüste konulroaz. Yerimiz yok rutubet, hararet ve saire gibi hava şe diye zürraın satış ve tesellümüne de mâni raitinden çok çabuk müteessir olmalan olunmaz. da böyle bir harbe mâni olacak en büBinaenaleyh yeni senenin sahşı, deranyük engelleTdendir. Binaenaleyh, mikrobların, bir harb ban başlamadan fennî bir ambar inşasma de, başlıbaşma bir rol oynıyabüecekle başlamalıdır. Senelerdenberi verilen icarrini zannetmek hata olur. Hatta, harb lardan sarfınazar daha önümüzdeki senede, basili imha vasıtası olarak ilk kul lerb icarlarını düşünerek kendileri bir lanan muharib devletin, harbi kendi le depo yaptınrlarsa hem zürram tütünleri hine çevirecek bir amil tedarik etmiş fennî bir şekilde muhafaza edilmiş olur, olması bile ozak bir Ihtimaldir. hem de Inhisarlar ilânihaye icarsız mülk Münhasıran bakteriyoloji sahasında sahibi olmuş olur. bir harb yapmak imkânı mevzuu bahsoAvonya, Gönen gibi birkaç yüz bin lamaz. kilo tütün çıkaran muhitlerde İnhisarla Bir hastalığın tefrfh müddeti neka dar kısa olursa olsun, bilhassa salgın rın büyük ambarları var.. Bir buçuk milhastahklarda, kırk sekiz saatten sşağı yonluk istihsali olan Smdırgıda niçin oldeğildir, bu da bakterilerin oynıyacağı masın?.. Kıymetli Başvekilimizin dediği rolü tahdide kâfi gelmektedir. gibi «Bir memleket istihsalini muhafaza etmek» kurtarmak için on beş yirmi bin Galatasaraylıların lira gibi ehemmiyetsiz bir para sarfile çagardenpartisi buk elden fennî bir deponun yapılmasmı Galatasarayhlar cemiyeti, senede bir Inhisarlarımızdan beklemek zürraın en defa yapılan pilâv toplantısından baş tabiî haklarındandır. ka, Galatasaraylılarm ailelerile birlikte Sındırgı güzel bir gece geçirmeleri için her yü Şükrü Çavdaroğlu ağustos veya eylul ayında bir garden parti yapmağa karar vermiştir. Bu segardenparti 4 eylul cumartesi akşamı yapılacak ve saat 20 den sabaha kadar sürecektir. Gardenparti Büyükada Anadolu kulübünde eski (Yatku lüb) de verilecektir. Davetiyeler cemiyetin merkezinden, Galatasaray kulübünden ve mektebin kapısından tedarik edilebilir. Çorum Valisi Süreyya Yurdakulun refikası Bayan Misli Şişlide Etfal hastanesinde vefat etmiştir. Cenazesi bu sabah 11 de hastaneden kaldmlacakttr. Allahtan rahmet diler, kederli ailesine tazivetlerimiri sunanz. ün bilgisi yüksek, görgüsü geniş ve gerçekten sayın bir zatla koşuyordum. Söz, birkaç aydanberi İstanbulda konuklıyan tifoya intikal etti. Ben, bu uğursuz misafirin işlediği cinayetleri elemle hatırlayıp dostuma da li, morlu üç kadma bak. Hâlâ çarşaf, hatırlatırken o gamlı gamlı başmı salladı: hâlâ peçe.. Umacıya dönüyorlar vallahi.. Bir musibet dedi bin nasihatten Bizi kendi arzumuza bırakmamah.. Ben yeydir. İstanbullular da her türlü sıhhî çıkartacak olsam bile, şunun bunun birşey demesinden çekınirim. Fakat tepe öğüdlere kulaklannı tıkamışlarken tifoden inme bir karar geldi mi, tamam. nun kıyasıya çalışhğım görünce kulaklanFuara bir yığm ecnebi de gelecek. Çar nı değil, gözlerini de açtılar, küme küme şaflan, şalvarları, poturlan sallıya sallı aşı evlerine koştular. Yılışık konuğun zaya çıkarsak iyi kaçmaz. Sen şunu bir kö ranna işte sed çektiler. Fakat musibetten de ibret elmıyan yerler var ve tifo, istisşeye yazıver.... kal gördüğü mıntaklardan oralara göçüZeki Anadolu köylüsü, bu sözleri yor; tırpanını ferah ferah işletiyor. söyledikten sonra ailesi efradınm yanına Istırabla sordum: yaklaştı. Biz de diğer bir kapıdan içeriye Neresi bu yerler? daldık. Asfalt yolların üstünde karınca Bir kısım köyler!.. gibi bir kalabalık akıyor. Etrafa bol ve rengârenk ışıklar yayılıyor. Derin bir u Demek trfonun uğnn uğnn zrya» ğultu içinde ta karşıdan müzik sesi geli ret ettiği köyleT var. yor ve kahkahalar birbirini takib ediyor. Esefle söylüyorum ki vaT. OralarHer paviyonun önünde büyücek bir ka da bu haın hastalığa kösel diyorlar, hiç labalık durmuş. Yığınlarla sual ve cevab aldırış ehniyorlar. Fecaatin büyüğü trfoteati ediliyor. Bu arada bazı paviyonlar ya ehemmiyet verilmediği kadar gelip hiç durmadan satış yapıyorlar ve her yer geçenlerin .'e doktorlann öğüdlerbe de de olduğu gibi, panaymn başlıca müş kulak verilmemesindedir. Eceli gelmiyen terisi ve yardımcısı da gene kadra. ölmez deniliyor, her türlü telkine dudak bükülüyor. Ben bizzat bir iki vakıaya Bir dostum, karşıdan seslendi: şahid oldum, tifoya tutulmuş hastalara Bayım, dedi. Birşey eksi... şifa niyetine teranesile yalancı dolmalar, Nedir o? ıspanaklı börekler yutturulduğunu görBana ellerile muhtelif işaretler yapn. düm. Böyle ikram gören kösel, banndığı Anlıyamadım ve sokuldum. Sözünü ta yerden kolay kolay aynlır nn? mamladı: Söz, dönüp dolaşrp sıhhî vecibeleri Hani gelmler, hani nikânlar.. Evhalka ne suretle öğretmek meselesint vaıvelce öyle karar verilmemiş miydi?.. Şudı ve uzadı, uzadı, uzadı. rada 40 çiftin nikâh merasimi olacakn.. * * • Ah siz gazeteciler, siz gazeteciler!... Anadoluda vereme gizli sıtma, frengi " Z a r a r yok, dedim. O şekilde ol ye kötü çiçek denildiğini ötedenberi biliraaz da başka türlü olur. Fuarda tanışır, yordum ve bu isimlerin o hastalıklara pek sonra nikâh dairesinde evlenirler. yakıştığmı da görüyordum. Fakat kösel Gülüştük. Biraz sonra gazmoya var adının tifoya ne münasebetle verildiğini mıştım. Demin konuştuğum köylü ora kavnyamadım. Yalmz bir tifolunun en daydı. Masasmm üstünde dört şişe bira küçük ekmek hırrnhsı bile hazmedemiyeduruyordu. Duramadı, gene geldi: ceği mütearife halinde malum iken şu Bak, dedi. Allah aşkına bak. Söy veya bu köyde kösele tutulanlara mükelle bir masada şöyle bir kıhk yakışır mı? lef ziyafetler çekiliegeldiğini duyunca Gece ilerliyordu. Fuar hâlâ o büyük hatınma şu fıkra geldi: kalabalığı muhafaza ediyor ve hoparlör Vaktile Bağdad şehrinde kolera çıkat, hiç dunnadan haberler veriyonlu. Ken günde birkaç yüz adamı ölüme kavuşturdi kendime düşündüm: mağa başlar. O devirde karantine yok, Acaba, bu yıl İzmire ne kadar para tecrid usulünü bilen yok, bir kısım hastagirecek? lıkların sirayet ettigine inanan da yok. 4 O. R. G. Istres Şam Paris hava yarışı Bu sebeble salgın büyüdükçe büyüyor, ölülerin sayısı kabardıkça kabanyor. Artık her eve matem, her yüreğe ölihn korkusu yerleşmiş. Kimsenin kimseye teselli verecek hali kalmamış. Işte böyle bir hengâmede çapkının biri kendine yüz vermiyen sevgilisini tuzağa düsürmek, yahud koleraya tutulup da yerin altma göçmeden ms'ud bir dem yaşamak istiyor, karanhk bir gecede damdan dama asarak mahallî âdet icabı evinin üstünde ve açıkta yatan cananına ulaşıyor, ask teraneleri ternnüm etmege kovuluyor. Kızcağız, uyku arasında möskir bir musiki zevki veren bu terennünıün kaynağını yan oyanık, yan dalgın araştırmak isteyıp soruyor: Sen kimsin, benden ne istiyorson? Cesur âşık cevab veriyor: Bağdadı raezara çrviren hastalı • gım. Sesını çıkanrsan canını alınm. Ancak birkaç ay sonra bu gece ziyaTetinin eseri görülüp de şehrin kadısma şikâyet edilince herif sakalmı tatuyor, melui melul söyleniyor: Hastahğı bekârken kovamadık, şimdi çoluk cocuk sahibi oldu, artık ne etsek aramızdan aynlmaz. Kösel de dolmayla, börekle ikram gorürse neye banndığı yeri bıraksrn? Mürettibler cemiyeti gezintisi «Türk Mürettibler cemiyeti», hasılatı tamamen mürettiblerin malul, ihtiyar ve hastalarmm tedavüerine medar olmak üzere bir vapur gezintisi tertib etmiştir. Tenezzüh 28 ağustos 1937 cu martesi günü saat dörttedir. Şirketi Hayriyenin 68 numaralı vapuru Köp rünün muayyen mevkiinde davetlilerini alarak Adalara müteveccihen hare İstres Şam Paris tavyare yarışma ket edecektir. Oradan Kavaklara kadar iştirak eden İtalyan tay>'areleri hare devam edecek olan bu gezintinin fev kalâde güzel olması için hertürlü ter ketlerinden evvel îstres tayyare mey danmda görülüyor. tibat alınmıştır. Sekib, dinlerken ürpermemek, titre memek için kendini güç tutuyordu. Gene kadm, kocasımn ellerini avuc ları içine aldı, küçük küçük gülüyordu: Evirnize döneceğiz, değil mi? Birdenbire, Şekibin kulağına eğilerek fısıldadı: Burada fazla kalırsam, sıkılaca ğım artık... Kış geliyor, kocacığnn... Kışm, yollar kapanrverir, sen de gelmezsen... Şekib, gayriihtiyari: Sen, beni düşünme, dedi. Gene kadm, başını kaldırdı, gözlerini açtı, kapadı, etrafına bakındı; sesinde sonsuz bir hayretin durgunluğu vardı. Seni düşünmiyeyim mi? Seni dü şünmeyip de kimi düşüneyim? Kınu <lüşünmemi istiyorsun? Şekib, onun ellerini tuttu, kendine çekti: Yollar kapansa da, ben, gene geli Bırak... Böyle şeyler konuşmıyalım. Karj'olanın demirine dirseklerini dayıyarak durdu: Burada sıkılmağa başlıyacağun... Peki, doktor, ne diyor? Gene kadın, önüne bakıyordu: Doktor, ümid veriyor... O kadaı ümid vererek konuşuyor ki birçok söylemek istediklerimi unutuyorum, söyliye miyorum. Peki, fena mı? İyi amma... Ne zaman çıkacağım? Bunu, anhyamıyorum ki... Şekib, gülmeğe başlamıştı: Umid vermeği, az şey mi sanıyor sun? Melike, birden doğruldu, göğsünü gererek kollaruu açtı, balkondan dolan re çine tozlu yumuşak rüzgârı kokladı: Ümid... Bu da yeter... * * * Paris 23 (A.A.) Hava Nezareti dön akşam Bolonva ormanında bir restoranda İstres Şam Paris hava yarışına iştirak eden ekiplerin şerefme bir ak şam yemeği vermiştir. bahat, Melikenin odasma gelmişti; Sızı almağa geldim. Melike, gülüyordu: Koruya mı çıkacağız? Gene kadm, bu gene, sevhnh, biçimH vücudlü, sessiz nezaketile hep önüne bakarak gülümsiyen, ve en küçük bir hâ dise karşısında kıpkınmzı olan hemşireye sevgi ile bakıyordu: Yalnız beş dakıka müsaade ede ceksiniz. BİT etek, bir bluz giyeyim, olmaz mı? Hemşire Sabahat, önüne takarak gülümsüyordu: Koruya değil, yukan kata çıkaca |rz. Etek almak için gardroba elini uzatan Melike durdu: Yukan kata mı? Evet. Sizi, bir arkadaşınız çağı nyor. Gene kadın, garib bir şaşkmlık için deydi: Bir arkadaşım mı? Hemşire Sabahat, sessiz nezaketilç güIümsiyerek hep önüne bakıyordu: Evet, bu sabah geldi, yattı. Melike, büsbütün raerak etmişti: Kim? Ismi ne? Ismini söylemiyor. Nasıl, siz bilmiyor musunuz? İArkast var) Edebt tefrika Yazan : Mahmud Ne demek istiyorsua? Şekib de şaşırmıştı: Neye böyle değişiverdın? Gene kadın, onu omuzlanndan tubnyş ırsıyordu: Söyle.. Araya lâkırdt kanştır ıa... Ne demek istiyorsun? Peki. Buraya alışmadm mı? Melike, kocastnm omozlannı bırakh, aryolanın kenarma çöker gibi oturdu: Kocasımn okşamalan altmda, biraz evvel geril«B sinirleri gevşemiş, vücudii, boynu kaşınan bir k«lı gibi titriyordu: Söyle... Onu <ia söyle... Burayı yadırgaman elbette fena, çocuğum... Bu, senin, sıhhatin ve bilhassa sinirlerin içm korkunc bir şey olurdu. Buraya ne kadar alışırsan, o kadar az ıshrab çekersin. Senm az ıstırab çektiğini duymak, benim içimi biraz olsun fe rahlatmaz mı? Ne demek istediğimi, şhndi anîadın mı? Melike, kocasımn elini tutarak öptü: Kocacığım! Şekib de, onun saçlannı okşuyordu: Yavrum... Ç o a ^ u m . . . Gene kaduı, doğruldu, kolunu kocasımn boynuna doladı: Buraya abştnn. ., Alışmak, öyle birşey ki insan, nasıl alıştığının, alışabildiğinin farkmda olrmryor... Fakat artık, yeter. Buraya geleceğnn zaman, nasıl kendinu evden uzakta, uzaklaşmış sanı yordumsa, şimdi de buradan uzaklasma • ğa başlıyorum. İçim, cve daha yakın fim M. TURHAfl TAN Türkiyede oturan Suriye ve Lübnanhlara An'asıl Suriye ve yahud Lübnan a halisinden olup da 30 ağustos 1924 ta> rihinde Türkiyede ikamet eden ve 30 ağustos 1926 tarihinden evvel kendi memleketlerinde mer'î tabiiyeti ihtij'ar etmeği ihmal eden kimseler. Fransa ve Türkiye arasında mün'akid yeni anlaşma mucibince bu sefer 29 mayıs 1938 tarihinde hitam bulacak bir senelik müddet zarfmda bu hakkı hiyarlarmı istimal edebileceklerdir. Bu hususta bir obsivon beyannamesi doldurarak oturduklan mahallin Fransız konsolosluğuna ibraz ve tevdi edeceklerdir. BeyoŞlunda Taksimde kâin Fransa Genel konsolosluğu mütemmim malu mat almak arzusunda bulunanlara meğe amadedir. Yani, sensizlîğe ahştım, evimden jak yaşamağa alıştun, kendi ılık bir muitim olmayışına abştım, öyle mi? Bunu ıu demek isıiyorsun? Seni, evimi unut ıağa başladığımı mı söylemek, yüzüme urmak istiyorsun? Şekib, kansuun yanına giüi; onu, kolırı arasına aldı, yüzünü okşuyor. «açlaadan öpüyordu: Hayır. Bunlan demek ntemedim. Sunları söylemek için, düşünmem lâ ırn... Bunlan düşünmem için de seni bilıemem, tanımamam lâzun... Hayır, çouğtan... Hayır, yarrum... Buraya alıp ahşmaciığını sorarken düîündüklerim di.» iisbütün b rim. Melike, hemşire Sabahatin: Kocasınm çekmesine rağmen Melike, Başkalanna da bakınız. ona sokulmamıştı: Ve kendisinin kocasına: Yani, kışın da beH burada kala cak mıyım? Burada sıkılacağım sanryorum. Şekibin dili tutulmuı gibiydi: Dediğini unutmuyordu. Böyle bir şey söyledim mi? Ko Başkalan! Melike, kendi için* ka nuşuyoruz, sevgilim. panmış, kendi içini dinlemekten, başka Melike, kocasının ellerînden kurtula lannı görmüyor, dinlemiyordu. rak ayağa kalkmıştı: Ögle yemeğinden sonra hemşîre Sa Bulgaristan, Lehistana tütün sattı Sofya (Hususi) Bulgar Ziraat Bankası Polonya rejisine yüz milyon levalık kooperatif tütünü satmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: