29 Ağustos 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

29 Ağustos 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

29 Afustos 1937 CUMHURİYET PAZAPDAN PAZABA loğrafya dersleri Kan emen hoca Yaşamıyan Imez Daha beteri var! Milyonerlerin öliimü Coğrafya dersleri tktısadî hareketler Çorab standardizasyonu karşısında Vekiller Heyetinin kadm çorablannda standardizasyonu mecburî kılan nizam nameyi kabul etmesi, halkm en ziyade alâkadar olduğu ve en yakından hissettiği bir mesele olmuştur. Bilinmektedir ki bu nizamname üzerinde çok çalışılmış ve konulan esaslar bir seneden fazla bir zamanda hazırlanabilmiştir. Nizamnamenin ash henüz şehrimize gelmemiş olmakla beraber evvelce gördüğümüz kat'iye yakın projesine istinaden söyliyebiliriz ki, hükümler hakikaten mükemmeldir. Esa sen İktısad Vekâleti bu nizamname üzerinde çok hassas davranmış, ayn ayrı çorab fabrikalannın ve Sanayi Birliğile Ticaret odalarının mütalealan toplanmıştı. Yeni nizamname, yerli mallar aleyhinde meydan bulan en kötü bir propaganda vasıtası ve misalini ortadan kaldırmakta dır. Filhakika daha giyerken ipliği ka çan, ilk giyişte çathyan, boylan diz kapağından aşağı olan çorablar yerli mal lann çÜTÜklüğüne, bozukluğuna bir misalmiş gibi gösterilip duruyor, onlar da bu hallerile propagandayı teyid ediyor du. Memleketimizde senede 2,200,000 çift Merserize ve ipek kadm çorabı, 2 milyon çift kadar da yuvarlak makinelerde ip likle yapılmış çorab sarfolunmaktadır. Mesele bu kadarla da kalmamaktadır. Yurdun her tarafına dağılmış evlerde çalışan her markadan müdevver çorab makineleri de vardır ki bunlann imalâb da 3,000,000 çiftten aşağı değildir. Şu vaziyete göre elde örme çorablar ve yalnız aileler için yapılan çorablar haric memleketimizde senede 78 milyon çift kadın çorabı kullanılıyor demektir. Rakamlar işin ehemmiyetini gösteri yor. Bu kadar geniş bir sanayi şubesi mütemadiyen kaliteyi bozarak ve fiatlan kırarak ölüme gitmekte idi. Yeni nizamname hem sanayii, hem de halkı kurtannıştır. Kralın riyasetindeki içtimadan sonra İngiliz hükumeti Japonyaya şiddetli bir nota Milyonların kımıldanışî yıl önce onlar; o görür göz, duverdi. Japonya ordusunu üç misline iblâğ ediyor yar5500 kulak, tutar el, yüıür bacak taşıyan (Baştaraft 1 Inci sahlfede) Daha beteri var! Her muharebe, ktebde bile oku ıdığımız tafsilâti bize bir memleti kanş kanş gez iyor ve coğrafî ziyetini öğretiyor. abeş harbinde, kabalanna ve köylele vanncıya ka r, Habeşistanda pek çok yer adı bellet. Bunlar ecinni diline benzer, manasıve şivesine tamamile yabancı olduğua. acayib kelimelerdi: Banakıli, Ma lle, Debratabu, Musavva, Haddele bo, Aduva, Zukuala, Eritre, Cibuti, mbaalagi. îspanya iç harbinde de evvelden bildi•niz ve yeni öğrendiğimiz coğrafya adn birbirine karıştı: Alkazar, Aragon, rgos, Burgos, Villamayor de Galtego, viedo, Bilbao, Santander, Guadalaja, Talavera. Şimdi üçüncü derse geldik. Çini öğreyoruz. Bu, biraz daha çetrefil. Memlet büyük. İsimler çok. Telâffuzlan güç. olay hatırda kalmıyor. Bir de, çoğu ın sonu «tung, ang, sung, çung, kov» Dİ seslerle bittiği için, kelimeler birbirine ınşıyor: Wosung, Kuantımg, Pigthinsın, Hiyang Shiang, Honkov, Nankov, ingpo, Yangtse... Bütün bu korkunc harblerin insanlara rebildiği ders, coğrafyalannı biraz kuv•tlendirmekten ibaret kalıyor; bu kanlı aceralardan hiçbiri, biraz da insanlık :rsi veremiyor. Hamamlarda su kesilmesinden yal nız hamamcılar değil, ahali de şikâyete başlamış. Fakat diin, tramvayda, fazla nikbin bir a dam, yüksek sesle arkadaşına şöyîe diyordu: Benim de evimde, banyo yok. Sokak hamamlarında yıkanırdım. Fakat çok şikâyet etmiyorum. Niçin? Çünkü daha beteri vardı. Bundan daha beteri olur mu? Olur. Düşünüp duruyoruın. Meselâ bu yasaktan biraz evvel hamama git mişim, kurnanın başına çökmüşüm, musluğu açmışım, gözlerimi sımsıkı yummuşum, başımı, yüzümü sabunlamağa başlamışım, yüzüm gözüm bol köpük içinde kalmış. Tam bu sırada Belediye bir emir veriyor, carp!.. sulan kesiyor. Ben Arşimed gibi çırılçrplak, «buldum, buldum!.» diye bağırarak, yüz göz köpük içinde sokağa fırlıyacaktım. Arşimed sulann muvazenesi kanununu buldu, sen ne bulmuş olacakhn? Ben de belâmı bulmuş olacaktım! İyi haber alan mahfiller, Ja pon erkânıharbiyesinin seri bir za fer elde etmek için azamî gayret sarfetmeğe karar vermiş olmasına rağmen mücadelenin hiç olmazsa ilkbahara ka dar ve belki de daha fazla süreceğini söylemektedirler. 20 mütekaid general filî hizmete davet edilmiş ve binlerce ihtiyat efradı silâh altına çağırılmıştır. Üçüncü bir devlet müdahale etmediği takdirde ki bunun ihtimali yoktur mü cadele Çin kuvvetlerinin ezilmesüe bit meden evvel Japon ordusunun kuvveti iki, hatta üç misline çıkarılacağı tahmin edilebilir. Şantung'da cereyan edeceğine işaret addedılmektedir. Muharebe sahalarından gelen Japon zabitleri Çin kıt'alannm cesaretle çarpıştıklarını ve mücadelenin çetin olacağını söylemektedirler. Fakat Çinlilerde kâfi miktarda harb malzemesi ve bilhassa top ve motörlü nakil vası taları yoktur. Nankinin bombardımanı Çinliler plânlı bir ricat yaptılar Şanghay 28 (A.A.) Çinlilerin daha garba, başka bir hatta çekildikleri bildirilmektedir. Ecnebi müşahidlere göre bu çekilme Çinlilerin lehindedir. Çünkü bu suretle Çinliler Japon harb gemi lerindeki toplann ateş menzili haricine çıkmışlardır. Çin ordusu aamına söz söylemeğe salâhiyettar bir zat, Çin kuvvetlerinin takriben iki mil kadar geri çekileceklerini beyan etmiştir. Tokio 28 (A.A.) Amirallık makamından bildirildiğine göre Japon de niz tayyareleri dün sabaha karşı Nankinde umumî karargâhı, jandarma dairesini, tersaneyi ve bazı askerî noktalan bom bardıman etmişlerdir. Tayyarelerden biri avdet edememi^ tir. Okyanus kabloları kesildi Şanghay 28 (A.A.) Bugün öğleden sonra Vusung'un cenubunda ya pılan bombardıman neticesinde Okya nus kabloları kesilmiştir. Çin hükumeti Sovyetlerle yeni bir muahede yaptı Tokio 28 (A.A.) Domei ajans: bildiriyor: Pek iyi haber alan mahfillerin Şang hay'dan bildirdiğine göre Çin hükumeti birkaç gün evvel Sovyetler Birliğile bir ademitecavüz muahedesi imza etmiştir. Bu muahede mucibince âkid taraflardan birine üçüncü bir devlet taarruz ettiği takdirde her iki memleket de bu devlete yardım etmeği taahhüd etmektedir. Püskürtülen taarruzlar Milyonerlerin öliimü Kan emen hoca Dünkü Cumhuri ette okudunuzsa iyleriniz diken di en olmuştur: Elâ • izde birkaç defa acca gidip gelmiş, loşlu hoca isminde ir canavar, çocuk ın dağa kaldınyor, let bıçağile boyun amarlannı kesiyor, anlannı emiyor ıuş. Nihayet yaka ı ele vermiş ve akiın birkat tahtası eksik olduğu anlaşıl ış. Bu canavan tımarhaneye göndermek ; olmaz; orada öteki delilerin kanlannı nmeğe başlar. En iyisi onu ya mezbaıya, yahud îspanyaya göndermekür. ladrid cephesinde Hoşlu Hoca ya doya oya insan kanı emer, yahud emdiği kanr bir saniyede burnundan gelir. Milyonerler bir biri üstüne ölüyor lar: Bazil Zaharoftan ve Rokfellerden sonra, şimdi Roçil • din, dünyasından ve milyonlanndan ay nldığı haber veriliyor. Üstüste niçîn olüyorlar? Buhrana mı, hayat pahalıhğına mı dayanamıyorlar? Son yülarda birkaç milyon eksik kazandıkları için sefalete düştüklerini mi zannettiler? Yese mi kapıldılar? insan milyonerlerin ölmesine biraz şaşıyor. Çünkü herşeyin kötüsü fakirlere mahsustur: Yiyeceğin, içeceğin kötüsü; giyeceğin kötüsü; nakil vasıtalarınm kötüsü... însana, felâketlerin kötüsü olan ölüm de yalnız fakirlere mahsus gibi geliyor. Şanghay 28 (A.A.) Central News ajansı, Çinlilerin dün Şanghay civannda Lotien ve Liuho mmtakasında Japonların birkaç taarruzunu geri püs kürttüklerini bildirmektedir. Her iki tarafın da zayiatı ağırdır. Japonların tebliği Tokio 28 (A.A.) «Tebliğ» Şanghay'm şimalinde karaya çıkanlan Japon kıt'aîan Çin kuvvetlerini geri püskürterek şehre doğru müsaid jartlarla ilerlemektedirler. 27 ağustasta Japon tayyareleri ilk defa olarak Şanghay'da Şapei ve civarmı bombardıman etmişlerdir. Şimalî Çinde Japon ordusu Çin kıt alarının geri çekilmesile hasıl olan vazi yeti kendi lehinde istismar ederek iler lemeğe devam etmektedir. Amerikan notan Vaşjngton 28 (A.A.) Hariciye Nazın Hull, matbuata beyanatta bu • lunarak hükumetin Uzakşarktaki men faat ve haklanna riayet edilmesini istediğini bir nota ile Japonyaya ve Çine bil dirmiş olduğunu söylemiştir. F. G. Amerika, Japon hükumetine inanmtyor Vaşington 28 ( A A . ) Çin hâdiseleri hakkında salâhiyettar mahfiller, Amerikanm evvelâ Uzaksarktaki Ame rikan tebaasını ve menfaatlerini koramak istediğirri fakat 1920 denberi imza edi len ve Çinde iktısadl sahada butun mıl letlere müsavi haklar veren muahedele rin tatbikını de taleb ettiğini bildirmektedirler. Japonya Mançukuda bütün devletlerin iktısadî haklanna riayet edileceğini sık sık temin etmiş olmasına rağmen sözünü tutamamış ve Amerikan iş adam lan işgal ettikleri araziden Japon kıt'aîan tarafından tedricen koğulmuşlardır. Amerika hükumeti bu hareketin te kerrürünü tecviz edemez. HALKEVINDE Beşiktaş Halkevinde toplantı Şimalde muharebeler Beşiktaş Halkevinden: 1 Büyük Zaferin on beşinci yıldönümü münasebetile 30 ağustos 1937 pazartesi akşamı Beşiktaş Halkevinde bir ulusal toplantı yapılacaktır. Üyeleri mizin ve halkın davetiyelerini almak üŞu Ezrail aleyhis«€İâmm her türlü in zere her gün öğleden sonra idare memurluğumuza müracaatleri lâzımdır. safsızlığı bertaraf, bir tek iyi huyu var: Rüşvet kabul etmiyor! Cizrede akreb sokmasından SERVER BEDİ ölen yok Yaşamıyan ölmez MALtYEDE Tayin Kadıköy Maliyesinin muhtelif kısımlarındaki semereli mesaisi ve halka karşı dürüst muamelesüe muhite ken dini sevdirmiş olan ve bir seneye yakm bir zamandanberi de Malmüdürlüğü vekâletinde bulunan Cevad Gülecin bu kere Kadıköy Malmüdürlüğüne asaleten tayin edildiği haber ahnmıştır. Muvaffakiyetler dirleriz. Evvelki gün, Cumhuriyetin emektar itiibhane memuru, aziz arkadaşımız artanın kabrinde, bir merasim yapıldı, jidesi dikildi, hatırası anıldı. Vartanın bir sözü vardır. Arkadaşlar, alarında, bir insanın yaşmı hesab eder;n ancak bahtiyar yaşadığı zamanlann yılması lâzım geldiğini konuşuyorlarış. Bu hesabca kaç yaşında olduğunu artana sormuşlar: «Bilmiyorum, demiş, ra yaşamadım ki...» Son merasimde Vartana ölüm hakkınıki mütaleasmı sormak mümkün olsaydı •lki şöyle cevab verirdi: « Bilmiyorum, zira ölmedim ki... aşamıyan insan ölür mü?» Mardin Valisi F. Vuraldan dün şu telgrafı aldık: «Gazetenizin 13 ağustos 937 tarihli nüshasmın beşinci sahüesinin beşinci sütununda tCizrede akreble mücade le» başlıkh fıkrada akreb sokmasından ölüm vak'alan çoğaldığı yazılmaktadır. Yapılan tahkikat neticesinde bu kaza dahilinde akreb sokmasından hicbir ölüm vuku bulmadığı anlaşıldığından keyfiyetin tavzihini rica ederim.> Bir Yunan tüccar kafilesi geliyor Türk Yunan Ticaret Odasmın Yu nanistandaki azalarmdan mürekkeb kafile bugün Pireden şehrimize gelecek tir. Heyet rıhtımda, İstanbul Ticaret Odası namına karşılanacak ve kendile rine şehir gezdirilecektir. Bir medreseden kurşun çalanlar Fatih civarında Bayrampaşa medre sesinden kurşun çalarken yakalanan Yeni muharebe hazırlıkları Salimle Yahyanm muhakemesi dün asTokio 28 ( A A . ) Reuter ajan liye ikinci cezada yapılmış ve suçları sının muhabiri bildiriyor: Tsingtao'dan sabit görüldüğünden Yahya üç buçuk ay, Salim de bir ay hapse mahkum ol yarın dört bin Japon tebaasınm tahliye muşlardır. edilmesi muharebelerin bundan sonra Şekib de titremişti, boğazı kuruyarak: Evet, dedi. Elbette. Melike, yanlannda kimse olmadığı, yoldan kimseler geçmediği halde, bir fısıltı gibi acele acele söylüyordu: Bir çocugumuz olursa, onu, öyle seveceğim ki... Ikimizin bir parçası ola cak... Düşün, biribirimize bağlıyan mukaddes bağın canh bir şahidi ortaya çıkacak... Çocugumuz, güzel olacak değil mi? Sana benzemesini istiyorum. Şekib, gülüyordu: Kız olursa da mı? Bu, gene kadını düşündürüyordu: Peki, bana benzerse, hep oynaya bakıyorum, sanacağım. Halbuki, ben, cocuğumda da seni görmek istiyorum. Kan koca, birbirine yaslanmişlar, ağır ağır yürüyerek geçerlerken arsada, çığlık çığlık koşmaca oynıyan çocuklar, arasıra, onlara bakıyorlardı. Birkaç çocuk, arsanın biraz ilerisinde, sonbahar açan renkli otlar, kır çiçekle rinden çelenkler örmüşler, tac gibi başlanna giyiyor, kolye gibi boyunlanna takıyorlardı. Bu, Melikenîn gözüne ilişmîşti; durdu; içi titriyerek çocuklara baktı: Şekib, ne güzel, değil mi? Ne şîrin çocuklar! Melike chınmcâ, çocuklarin koşuşmalan birden ağırlaşıvenni$ti. Gene kadm, Tiençin 28 (A.A.) Japon crkâ nıharbiyesi Kuantımg'daki Japon ordusile Nankeu cephesinin sol cenahında bulunan Japon krt'alarının dün sabah Kalgan ve Hailai'nin işgalini ikmal ettik lerini bildirmektedir. Bu kuvvetler henüz temas edemedikleri için 89 uncu Çin fırkasını teşkil eden kıt'alar dün Kalgan'ın şimali şarkisindeki mevzilerini terkederek cenubu garbiye doğru çekilmişlerdir. Bu hareketlerinin sebebi Çahar eya letindeki Çin kuvvetlerinden ayrı düş mektir. Şaaghay 28 (A.A.) Central News ajansının Paoting'den bildirdiğine göre 5000 kişilik bir Japon takviye kıtası Kalgan civarındaki Çin mevzilerine şiddetle taarruz etmiştir. Muharebe de vam etmektedir. Çinliler Nankeu geçidinin garbındaki Mapaoçuen sırtını istirdad etmişlerdir. Hankeu 28 (A.A.) Japon kıt'aları Liangsiang'ı geçmişler ve Hsinfangdaki Çin kuvvetlerini mevzilerinden tardetmişlerdir. Amerikada Japon aleyhtarlığt SanFrancisco 28 (A.A.) SanFrancisco'nun Çin mahallesinde görülen Japon aleyhtarlığı dolayısile polis şefi Japon mağazalarınm muhafaza altma ahnmasını emretmiştir. Rumen Harbiye Nazırı, bir şirkete müdür oldu Bükreş 28 (A.A.) Millî Müdafaa Nazırı iken istifa eden General Paul Angelesco mühim bir maden şirektinin idare meclisi reisliğine tayin edilmiştir. Kırk senelik filî bir hizmetten sonra ordudan ayrılan General Angelesco çoktanberi tekaüde sevkedilmek arzusunu izhar etmişti. İstifasınm hiçbır siyasî sebebi yoktur. General, âyanda sağ cenah fırkalarmı temsil edecektir. de|er. Hocalarından da korkarlar. Arsanın biraz ilerisinde, otlar, kır çiçeklerile oynıyan, çelenkler yapan ço cuklar da, Melike ile Şekibe şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Bunlar, entarili, donlu, mintanlı köy çocuklan idi. Melike, onlara yaklaştı, yerde oturan iki kız çocuğu, bir oğlan, hemen ayağa kalkmışlardı. Gene kadm, yaptığı iki kolyeyi toplamağa çalışan küçük kız çocuğunun yanına gitti, onun elinden kolyenin birini aldı." Küçük, bunu bana satar mısm? Gülüyordu; o da çocuklaşmışh; kol yeyi, bir tac gibi saçlannın üstüne kon durmuştu; gülümsiyerek kocasma dön dü: Nasıl, yakıştı mı? Kocasının ne cevab verdiğini duyamadı; onlar yaklaşınca ayağa kalkan iki kız çocuğile oğlan, bacaklannın bütün hızile koşmağa başlamışlardı. Yalnız küçük kız, bir kaçan arkadaşlanna, bir de gene kadına bakıyordu. Kaçan çocuklar, mektebin yakmmda durmuşlardı. Melike, bu kaçışm sebebinî anlamakta gecikmedi; dudaklanndaki gülüş uçtu, gözlerindeki neşe, sevinc pmltılan söndü, sesi kınldı; renkli otlar, kır çiçeklerinden örülmüş kolyeyi küçük kıza uzatb. Çocuk, kolyeyi ahyordu; mektebin yakmınında duran arka^ajlan bir agız milyon milyon insan kişniyen attan ka çarlar, havlıyan köpekten korkarlardı, koyun melemesini tanrı ağzile okunau bir ilâhi gibi dinlerler, bahkların nehir • lerde dolaşmalarını dizçöküp seyred«r * lerdi. Beş hükümdarlardan biri, gene onla» rın verdiği adla Fohi, düşünen insanın düşünemiyen hayvandan kuvvetli olacağını kavradı. Ata yular vurdu, köpeği çadıra bekçi yaptı, koyunu şişe sokup kebab etti, bahğı ağa düşürdü. Milyonlar bu yeniliklerden haz almakla beraber kımıldamadılar, atm kendiliğinden boynunu yulara sokmasını, köpeğin yaltak • lanarak gelip çadırda yer almasını, ba • lığın kendine ağ örmesini beklediler. Hükümdarlar, bu durumdan istifade ediyorlardı, at yerine bu sakin milyon • lara gem vuruyorlardı, zavallılan çelik ağ içinde kıvrandırıyorlardı. Fakat kıvranmak, kımıldanmak değildi, milyonlar gene kendi ruhî âlemlerinde yaşıyorlardı, Konfüçyüs milyonları bu vaziyette buldu, acıdı, diyar diyar dolaşıp öğüd vermeğe koyuldu. Onun ağlıya ağlıya dediklerine bakılusa kâinatın çiçeği in « S3ndır ve bu çiçeğe yakışan temizliktir* Temizlikse duygudan doğar. Sonra ha* reketsizlik, tabiîftin lutuflarına karşı kayidsizlik günahtır. Ferdierin ayn ayrî işledikleri günahtan umumî günah peyda olur ve tabiat bu günahı, lutuflarıni kısarak, cezalandmr. Milyonlar Kon • füçyüs'ü dinliyorlardı, hatta seviyorlar» dı. Fakat zevki gene hareketsizlikte buluyorlardı. Tabiat, büyük filozofun dediği gibi, milyonlan cezalandırmakta gecikmedi, Sayılan az, lâkin bilekleri kavi milletler, bu koca koca milyonları sık sık çiğnedi. Tarlalarını atlara çiğnetti, pirinçlerini ganimet malı yaptp aldı, hatta hüküm • darlanm koğup tahtlannı da kullandı. Milyonlar gene sakindi, gene kımılda • mıyordu. Hâdiseler, hep o cinsten olarak, za • man zaman tazeleniyordu, milyonlar köle derekesine indirilip inim inim inletüi yordu. Fakat hareketsizlik kan tufanlan, ateş seylabları arasındda gene devam ediyordu. Ne istilâ, ne esaret, yaşıyan ölü olmayı seven milyonlann ruhunu şahlandıramıyordu, gözlerini açamıyordu. Bu hal, asırlar geçtikçe, bir tarih garfbesi mahiyetini aldı, denizaşırı kıt'alardan da milyonlann mütehammil gerda • nına boyunduruklar takılmağa başladı. Yüz Fransız, elli İngiliz, otuz Amerikalı, silâhlarını şakırdatarak milyonlann ül • kesinde hükumet kuruyorlardı, onlann ellerinde avuçlarında ne varsa kolayca ahp kendi yurdlarına taşıyorlardı. Bir asır da böyle geçti ve milyonlann yurdu beynelmilel yağma karargâhı oldu. Onlar için hayat hakkı, istiklâl hakkı tanımak medeniyet âleminde adeta a* yıb sayılıyordu. Bu kanaat tarih kitab < • larına, ansiklopedüere, romanlara da geçmişti. Herkes dört yüz milyon Çinliyi bir manga Avrupahnın dizçöktüreceğıne kıanmış gıbiydi. Lâkin uyuyan milyonlann uyanmalc saati artık gelmiş, o muazzam insan kütlesi artık kımıldamağa başlamış. Bunu son hâdiseler kuvvetli surette hissettiri yor. O halde tarih, bir daha yenileşecek ve medenî münasebetlerin mihveri bir daha değişecek demektir. İbretli ve önemli bir kımıldanış bu. Seyre de, tetkike de Af. TURHAN TAN Edebî tefrika : 55 Yazan : Mahmud Yesari Şekib yolda soruyordu: Yoruluyor musun, sevgilim? Yo ldun mu, Melike? Gene kadın, kocasının koluna asılarak ırümekten, o ana kadar duymadığı, aybir keyif duyuyordu: Hayır, yorulmadım... Koluna asılğım için mi söylüyorsun? Bu, hoşuma Jiyor. Ona sokularak bir çocuk gibi küçük ıçük gülüyordu: Sana, yük olduğumu düşünmek, ni, adeta sevindiriyor. Kocasının yüzüne bakıyor, soruyordu: Çok hodgâmım, değil mi? Şekib de ona gülümsüyordu: Sen, hiçbir vakit bana yük değilı. Sen, o kadar içimdesin ki insan, ndi kendini taşımaktan ağırlık duyar rüdükleri yolların hiçbirine benzemiyor du. Bu yol, çok sürmiyecekti; çabuk dönecekler, ve döner dönmez de, gene ayrılacaklardı. Solda sıralanmış seyrek evlerin; sağ da, otlar büriimüş arsanın ortasından geçen bu kızıl topraklı, inişli yokuşlu, taş lıklı köy yolu, bütün ömürlerinde ancak üç dört kere geçtikleri, geçecekleri bir yoldu; fakat onlar, bu yolun hatırasını, bütün ömürlerinde anacaklardı. Her yürünen bir yolun bir sonu vardı; halbukı bu yolun, bir sonu yoktu. Sonu olması için, bir hedefi olması lâzımdı. Onlar, donmek ve dönünce de ayrılmak için bu yoldan yürüyorlardı. Melike, bu toprağı kızıl; çukurlan ve taşlan her adrmda insanı sendeleten yolda, kocasının koluna asılarak yürümekten keyifleniyor, neşeleniyordu. Seni, öpmek istiyorum, kocacığım. Otlar büriimüş arsada, köy çocuklan Dikkat et, sevgilim. Arsada çocuk oynuyorlardı. Melike, kocasının kolunu r oynuyor... sımsıkı rutmuştu;. sesi kadar, yücudü de Melike, kocasile beraber, onun kolun titriyordu: ., yanyana çok gezmiş, çok yürümüîler Bizim de çocugumuz olacak, değil ; fakat bu yol, eskiden gezdikleri, yü mi? bunun hemen farkına varmamıştı. Kansı durunca, Şekib de durmuştu; o da, kimi siyah, gümüşi mekteb gömlekleri giymiş; kimi renkli basma entarili; golf, kısa pantalonlu, küçük kız erkek çocuklara bakarak gülümsüyordu. Melike, çocuklara yaklaşmış, onlarla konuşmak; bir ikisini yakalayıp okşamak, sevmek; onlara şe ker, karamelâ parası vermek istedi; arsaya yürüdü. Gene kadının kendilerine doğru geldi ğini gören çocuklar, oyunu bırakıvermişlerdi. Melike, birine elile işaret etti: Gelsene çocuğum... Gel bakayım... Seni, biraz seveyim, okşayım, olmaz mı? Gene kadın, kocasının koluna asılarak giderken kapıldığı hayalin vehminden sıynhvermişti; fakat öpüp okşamasa da onlarla konuşamaz mrydı? Bu çeşid sarsmtılara kanıksamış olan Melike, kendini çabuk toplamıştı, önce işaret ettiği ço cukla, arkadaşlarma: Size para vereyim, karamelâ alır mısınız? dedi. Çocuklar, birbirlerine bakıştılar, ve mekteb tarafına dönerek koşmağa başladılar. Melike, garib bir şaşkmlık içinde idi; yavaş yavaş gelen Şekibe döndü: Ne tuhaf, insandan kaçıyorlar. Şekib, karısını tasdik etmişti; arsanm sonundaki, bir buçuk katlı, srvası dökük, soluk eski yapryı gösterdiı dan bağırdılar: Alma, Zehra... Elini sürme... Çocuk, büsbütün şaşırmıştı; ;ne elinî uzatabıliyor, ne de birşey söylüyordu. Arkadaşlan, bağıra bağıra sesleniyordu: Zehra, buraya gel... Verem hasta» nesinden çıktılar, görmedin mi?.. Sakın elini sürme... Buraya gel Zehra! Melikenin elindeki renkli otlar, kır çî« çeklerinden örülmüş kolye, birden düşmüştü. Büyük bir tehlike karşısında ge riler gibi, bir iki adım genledi; Melikeye korkak korkak bakıyordu. Bu, bir iki a« dım gerileyişten cesaret almışa benziyordu; hemen döndü, arkadaşlara doğru koştu, koştu... Melikenin dizleri tutmuyordu, kocasına baktı. Karısının bakışından, geçirdiği buhranı anlıyan Sekib, onun koluna girdi. Gene kadın, kocasının omzuna yaslanmıştı; gözyaşlarını tutamadı, hıçkırdı: Dönelim. * * * Hafta içinde, kocasının geleceği gün • den bir gün önce, asistan, Melikeye müjde verdi: Mikrobunuz kalmadı, hanımefen di. Bir tek mikrobunuz yok. (ATHCLSI var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: