May 17, 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

May 17, 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 Mayıs 1938 CUMHURİYET Tetkikler ve denemeler Pahalıîıkla mücadele, ihtikârla mücadeledir Yazan • SAFAEDDİN KARANAKÇl 1935 senesi Ankarada toplanan Belediyeler kongresinde, hayatı ucuzlatraak ' ıçm pazarların çoğaltılmasına, büyük şehir ve kasabalara gelen gıda maddeleri nin müstehliklere çabuk tevzi edilmesine karar verilmiş ve bu kararlar kongreye iştirak eden bütün belediyelere tebliğ e dılmişti. Bir iki gün evvelki İstanbul gazetele rinde; Dahiliye Vekâletinin alâkadarlara, Belediyeler kongresinin hayatın ucuzlatılmasına müteallik kararlannı hatırlatır bir tamim göndererek diğer bazı direktifler daha verdiğini okuduk. Evet, hükumet hayatı ucuzlatmağa karar vermiştir. Hergün gazetelerde bazı gıda maddelerinin ucuzlatılmasına, ver gılerin indirilmesine dair tetkikler yapıldığını, pıojeler hazırlandığım okuyoruz. İlk müsbet iş olarak îstanbulda et fîatları ındırılmıstir, bunu dığer gıda maddeleri fiatlarında ve bazı vergi matrahlannda yapılacak tenzilâtın takib edeceğine şüphe yoktur. Müstahsil ile müstehlik arasmda bir çok mutavassıt ve istismarcıların rol oynadığı Ankara, İstanbul, İzmir gibi bü yük şehirlerimizi istisna edecek olursak iptidaî maddeler ve iş ücreti bakımlann dan Türkiye için pahalı bir memlekettir denilemez. Gıda maddelerile iş ücretleri bilhassa orta, cenub ve şark Anadolusunda çok düşüktür. Öyle mmtakalarımız vardır, ki istihsal maddeleri nakliye masraflarının fazlalığı yüzünden istihlâki fazla olan büyük kasaba ve şehirlerimize sevkedilemiyerek mahallinde ölü fiatına sarfolun makta ve hatta bazan müşteri bile bulamıyarak filizlenerek mahvolup gitmektedir. Demiryollarımızın bu mıntakalara varması ve ucuz tarife tatbikı müstahsili mahsulünün çürümesinden, müstehliki de fazla fıatlardan kurtaracaktır. Gıda maddelerinin rayic fiatı ve i§ ücretlerinin bııgünkü vaziyeti geçen se nelere nazaran daha düşük olmasma rağmen hayat pahalılığınm ayni dereceyi muhafaza etmesi ve hatta geçen senelerden daha fazla olması, piyasalarımızda ki fiat ifadesinde eşyadaki mevcud kıy met ve gayretlerden ziyade ihtikârın âmil ve müessir olduğuna şüphe bırakmamaktadır. Binaenaleyh, hayat pahalılığile mücadele, herşeyden evvel ihtikârla mücadeledir. İhtikârın nasıl ve ne suretle yapıldı ğını tesbit ve teşhis ettikten sonra onunla savaşmak, onu yenmek çok kolaydır. Biz bu yazımızda iktısadî ve içtimaî bakımlardan yeni bir mevzu etrafında tetkik ve denemeler yapacağız. İstanbul belediye hududları dahilinde ordu mensubları ve ziraat erbabı istisna edilecek olunursa 183,904 memur, ser best meslek erbabı ve sanayi amelesi vardır. Bu vatandaşlar şehrin memuriyetle rine veya çalıştıklan müessese veya dükkânlara uzak yerlerinde otururlar. Yük sek dereceli memurlan ve orta ve büydb kategorideki patronları istisna edecek o lursak bunlar gelirleri 55 lira aslî veya ücretleri 150 liraya kadar olan memur larla yevmî kazanclan azamî beş lira olan serbest meslek veya küçük sanaat erbabı esnaf takımından kimselerdir. İş Kanunu hükümlerine ve resmî dairelerdeki mesai taamüllerine nazaran öğle paydosu saat 1213 arasında olduğu için bu kimselerin öğle yemeklerini evlerinde yemelerine imkân yoktur. Aslî maaşı elli beş veya ücreti yüz elli liraya kadar olan memurlarla yevmî kazanclan beş liraya kadar olan serbest meslek ve küçük san'at erbabı, esnaf ve amelenin öğle yemekleri bizim için tet kike deger iktısadî ve içtimaî bir mevzudur. Bu vatandaşların öğle vakitleri ne yediklerini tetkik edelim. Aslî maaşları on altı, ücretleri elli liraya kadar olan memurlarla yevmî ka zancları yüz elli kuruşa kadar olan serbest meslek erbabı ve ameleler, öğle yemeklerini; bes kuruşluk zeytin, peynir, helva veya pastırma ve yüz paralık ekmekle geçirirler. Küçük esnaf ve sınaat erbabile amelenin çalıştıklan Galatada Perşembepazarı; Kalafatyeri, Kapalı çarşıya amud ve muvazi olan sokaklarla ufak memurlarımızın bürolarında yapılacak bir tetkik bunu tesbite kâfidir. talar, bugünkü gıda maddeleri ve el emeği rayicleri ve fiatile kıyas kabul etmiyecek kadar pahalıdır. Bugün herhangi bir piyazcı dükkânında ufak bir tabak ciğer on beş, et yemekleri yirmi, yirmi beş; sebzeler on iki buçuk, on beş kuruştur. Bir porsiyon ekmek veya francala için beş kuruş alınmaktadır. Bir kimsenin bu smıf lokantalarda karnı doyabilmesi için asgarî otuz beş, kırk kuruş vermesi lâ zımdır. İkinci smıf lokantalarda yemekler daha pahalıdır. Bir et yemeği 25 30, balıklar 30 35 kuruştur. Mayısın dördüncü günü İstanbul piyasasmdan kal kan balığının perakende olarak kilosu otuz kuruşa satılmasına rağmen bu lokantalarda iki yüz gram bile gelmiyen bir porsiyon kalkan balığı otuz kuruşa satılmıştır. Bu lokantalarda 25 60 yaşlarında bir adam elli beş, altmış kuruşla karnını doyurabilir. Kullanılan yağın, etin, sebzenin nefaseti ve yenmeğe müsaid olup olmadıkları hakkmda mütalea ser dedecek değilim. Müspet bir hakikat varsa lokantalarımız mevaddı iptıdaiye fi atlarına nazaran çok pahalıdır. Memur; serbest meslek erbabı ve amelemiz bu günkü maaş ve gelirlerile bu lokantalarda yemek yemekte müşkülât çekmektedirler. Lokanta patronile konuşacak olursanız kazanc vergisinin fazlalığından bahse der. Kazanc kanununu tetkik ede cek olursanız, içki kullanmıyan lo kantalar için vergi matrahının gayrisafi varidatın yüzde otuzu olduğunu görür sünüz, ki bu had, kira muvazaalan olmasa bile fazla değildir. *** Cemiyeti bir binaya benzetecek olur sak ferdler, bu binanm cüzütamlarını teşkil eden tuğlalara benzerler. Nasıl, ki kuvvetli ve metin tuğlalarla örülmüş binalar kuvvetli ve metin olurlarsa, sağlam ve zinde ferdlerden müteşekkil cemiyetler de sağlam ve zinde olurlar. Bugünkü cemiyet ve devlet telâkkisinde ferdin ifade ettiği mana dünküne nazaran çok daha mühim ve çok daha şümullüdür. Sulh zamanında idare teşkilâtı; iktısadî ve kültürel sahalarda yer ve vazife alan, vergi veren vatandaş harb esnasında yurdunu koruyan bir askerdir. Diğer taraftan bu vatandaş çocuk yapmak ve yetiştirmek gibi millî ve içtimaî bir vazife ile de mükelleftir. Karnı doymıyan, cılız vatandaşm ik tısadî; idarî ve kültürel işlerde karnı tok olan kimseler gibi muvaffak olmasına imkân yoktur. Aç; cılız vatandaştan doğacak çocuk cılız ve mütereddi olur. Bu gibi vatandaşların her sahadaki verimleri kısırdır. Hayatın ağır yüklerine taham mül edemezler. Binaenaleyh biz; herşeyden evvel karnı tok vatandaş yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Bu nasıl olabilir? Öğle yemeklerini dışanda yiyen va tandaşlan, amele; küçük esnaf ve sınaat erbabı; memur ve tüccar olmak üzere üç kısma ayırabiliriz. İş kanununa tatbik sahası olan fabrika; tezgâh ve iş yerlerinde ameleye sıcak ve ucuz yemek verebilecek teşkilât lâzımdır. Ekmeğile bir kab bol sıcak yemek 7,5 kuruşu geçmemelidir. Amelesi az o lan iş yerleri patronlan, civar fabrika veya iş yerleri patronlarile anlaşarak müşterek ve ucuz tabldot yapabilirler. Yevmî kazanclan bir buçuk lirayı geçmiyen küçük esnaf ve san'at erbabı ve maaş ve ücretîeri az olan memurlar için lokantalar açılmalıdır. Bu lokantalarda on beş kuruşu geçmemek üzere iki kab sıcak yemek vermelidir. Aslî maaşları 55, ücretleri 150 liraya kadar olan memur larla yevmî kazanclan 5 liraya kadar clan serbest meslek erbab; için de ayrı bir tip lokanta lâzımdır. Bu lokantalarda ekmekle beraber iki kab yemek, bir de meyva veya tatlı verilmeli ve bunun azamî fiatı 35 kuruşu geçmemelidir. Fazla lüks yapmamak ve bedavadan kimsenin karnı doymamak şartile yukanda verilen fiatlarla yemek temini mümkündür. Bu teşkilâtı belediyeler; hususî şa hıslar veya bizzat devlet yapabilir. îs tanbul Belediyesi kendi memurlan için bir lokanta açmıştır. Bu teşkilât şümul lendirilerek devlet bürolarile iş ve ticaret hayatının mütekâsif olduğu Eminönü ve Karaköyde yalnız öğleleri işlemek üzere iki büyük lokanta daha açılabilir. Be lediye böyle bir teşebbüse girişmek istemezse bu işi hususî şahıslar da yapabilir. Ancak bu külfete mukabil müteşebbislere muafiyetler bahşetmek, bazı primler vermek lâzımdır. Bazı Avrupa şehirlerinde bu şekilde lokantalar vardır. Yemek yiyecek kimse, hesab pusulasındaki ye kunu düşünmeden karnını doyurabilir. L İş kanununda yapılacak İktısadî hareketlcr değisiklik Dün birinci tatbik yılını tamamlıyan İş Kanunu üzerinden tetkikler yapmak ve bir senelik tatbikattan sonra vanlan neticeyi gözden geçirmek üzere îş Dairesinin, yuıdun her yanına yayılan teşkilâtının başında bulunan bölge âmirleri, Ankarada toplanmış bulunuyor. Bizim 'çin yepyeni bir iş olan bu kanunun tatbikatında bazı noksanlar görüldüğünü söylemekte mahzur yoktur. Kanunun tatbikile mükellef bulunan devlet makinesi, bunu sür'atle görmüş ve kanunda icab eden değisikliklerin yapılması yolunu tutmuş tur. İşte, Ankarada dünden itibaren başlamış bulunan ve on beş gün kadar de vam edeceği ümid edilen toplantıların asıl hedefini bu cihet teşkil etmektedir. Bunun yanında mevcud kanunun tatbi kmı kolaylaştıracak hususların da tesbiti tabiidir. Iş Kanununun tatbikatile bilfiil meşgul olan bölge âmirlerinin kanunun aksıyan, noksan olan veya bugünün icablanna uymıyan taraflarını herkesten iyi bileceklerine şüphe yoktur. Fakat şu arada biz de hatırımıza gelen birkaç noktayı zikretmeden geçemiyeceğiz: r Büyük davalar KÛŞg PENCERESİNDEN Şöhret vecibeleri İngilterenin hava kuvvetleri Yazan; VİNSTON ÇÖRÇtL Fransa İngıltere Orduda Yok Hizmette 1758 tayyare Hizmette 1700 tayvare birinci hat tavyaresi 1542 si ana vatanda ol mak üzere 2031 Hizmette Yok Hizmette 2600 birinci hat tayyaresi (Ayda 250 tayvare imal edildiğine gör e ) 5000 tayyare Almanva Orduda 250 tavvare îtalya Orduda Yok Hizmette 812 tavvare Hizmette 1507 tayyare Başlıca Avrupa devletlerinin hava kuvvetleri 1 Ağustos 1914 te 11 Teşrinisani 1918 de 1931 de [*] Orduda 140 tavyare Hizmette 3609 tavyare Hizmette 1210 tavyare Hizmette Birinci hat tayvaresi 1500 er şöhret bir kıymet ifade ve iKtiva etmez. Fakat her şöhrette küçük ve yahud büyük bir kütlenin müsbet veya menfi, hoş veya nahoş alâkası mündemicdir. Bu alâka olmadıkça şöhret denilen manevî hava vücud bulamaz. Bahsimizin san'atkârlara temin ve daha doğrusu ikram olunan şöhrete taalluk ettiğini tasrih ettikten sonra şöhret vecibeleri dediğimiz borcları kısaca gözden geçirelim: Meşhur san'atkâr herşeyden önce halka karşı şükran duygulan taşımak mecburiyetindedir. Bu, bir nimetin şükrünü eda etmek demektir ki medeniyet vazifelerindendir. Sonra halkın alâkasına liyakat gösterilmek ve ayni zamanda o alâka muhafaza edilebilmek için azamî derecede hassas davranmak da meşhurîara terettüb eden vecibelerdendir. Bu ve cibe güzel eserler vermeğe çalışılmakla ifa olunabilir. Fakat şöhret vecibelerinin başında meşhur adamın kendi ihtısasına taalluk eden eserlerden veya şahsında var olduğu kabul olunan kıymetlerden arasıra cemiyet hesabma fedakârlıkta bulunmak keyfiyeti gelir. İzah edelim: Meselâ bir muharrir büyücek bir okuyucu kütlesinin kendine gösterdiği alâka sebebile şöhret sahibi olmuştur. O muharrir, şu veya bu hayir müessesesi namma kendisinden bir yazı istendiği zaman tereddüd göstermeden bu dileği yerine getirmek zorundadır. Bu, bir nevi zekâttır ki mutlaka ödenmelidir. Şöhretlerini kisbî olmaktan ziyade vehbî nimetlere ve o nimetlerin kütlelerce takdir olunup alkışlanmasına medyun olan bir kısım san'atkârlar ise o zekâtı ödemekte muharrirlerden, ressamlardan, şairlerden, ediblerden ve hulâsa halkın alâkasile şöhret kazanmak mevkiinde bulunan bütün insanlardan daha fazla teha* lük göstermek mecburiyetindedirler. Eğer bu mecburiyet o san'atkârlann hürriyetini tahdid edecek veya meşru kazanclarını sarsacak surette istismar edilmek istenilirse vaziyet değişir ve san'atkârın istiğna göstermesi tabiileşirse de esas iübarile onların cemiyete ve cemiyetin ihtiyaclarına faragatle hizmet etmeleri mutlak surette lâzımdır. Garb san'atkârlan herşeyde olduğu gibi şöhret vecibelerini ifa meselesinde de programla hareket ediyorlar ve meselâ her yıl kaç hayir müessesesi için yazi veya resim vereceklerini, kaç konsere bedava iştirak edeceklerini tesbit etmeği vazife tanıyorlar. Bizde her san'at meselesi gibi bu işin dahi uluorta gittiği görülmektedir. Meselâ san'atkâr var ki hayir müesseselerinin yardım davetine kulak asmamayı şiar edinmiştir. Biz bu yüzden sık sık şikâyetler duyduğumuz için o mevzua temas etmeği gerekli bulduk. San'atkârlarımızdan şöhret vecibelerini ifada müsamaha göstennemelerini rica etmek istiyoruz. Fakat o vecibelerin tahammül olunmaz külfet haline konulmamasım da hayir müesseselerinden bekliyoruz. San'atkâr hayri sevmeli ve riayra ssvkolunmalı. Lâkin bıktırılmamalı. 15 Kânunusa! ni 1938 de 2200 tayyare 1939 için Birinci hat tayyaresi 3300 Plân mucibince ihtiyat tay3000 tayyare yarelerle beraber 4000 Mütemadiyen artmaktadır İş Kanununun birinci maddesinde iş çinin vasfı şöyle tayin edilmektedir: «Bir iş akdi dolayısile, başka bir şahsm iş yerinde bedenen ve yahud bedenen ve fikren çalışan kimseye (işçi) denir.» Fazla bir analize lüzum kalmadan görülmektedir ki, işçinin şu şekilde vasıflandınlması nakıstır. Bu maddenin biraz daha şümullendirilmesi ve bir nizamname ile de bedenen ve fikren çalışmakta olan işçilerin tesbiti zaruridir. Iş dairelerinin bu maddenin tatbıkatında nekadar zor luklarla karşılaştıklarını yakinen bilmek Bu vaziyet, birdenbire bir darbe ile teyiz. değişti. Bu sarsıntıyı tevlid eden şeyin ne Kanunun 13 üncü maddesi iş verenin olduğunu sarih olarak söylemek kolay ve işçinin hukukunu tahtı temine almak değildir. Bittabi, hava ordusunun inkişabakımından cidden mükemmeldir. Fakat, fı şeraiti üzerinde, nazırların ihtilâf et bunun tatbikatı itibarile zorluğu da âşi tıklerine dair rivayetler çıktı. Fakat bü kâr bulunmaktadır. Görüyor ve biliyoruz tün bunlar dedikodudan ibarettir. Zira, ki bu maddenin doğurduğu ihtilâflar eğer halihazırda, hükumetin esrarı çok mükemİş Daireleri tarafından idaTeten halledile mel bir surette muhafaza edilmektedir. Her işin yolunda gittiği ve her şeyin mez de mahkemeleıe intikal ederse, işçi olsun, iş veren olsun, bundan kaçıyor. plâna göre yapıldığı iddiası, teferruata Çünkü ne işçinin yevmiye feda etmeğe ve müteallik birçok noktalarda teeyyüd etmenc de iş verenin işçınm peşinden koşmağa mektedir. Büyük ve zengin tayyare fabrivakti yoktur. Daha kanun projesi hazır kalan var ki, hava nezareti devairinin aclanırken düşünülmüs olan «Iş mahkeme zinden, mukavelelerden ve resimlerden leri» tesisinin kat'î lüzumu artık anlaşıl haklı olarak şikâyet ediyorlar. Ingiliz hava endüstrisinin inkişafının başlangıcm mıştır. da, büyük mikyasta hiçbir anlaşma ya Iş kazalarının iş verene tahmil ettiği pılmadığından, emirlerin karmakarışık utazminatın, yevmiye veya ücret devamının fak ufak işler için verildig!nden şikâyet eda etrafile tayini lâzımdır. Yoksa itiraf diliyor. Sanayi erbabı, işlerini, yüklü i etmek lâzımdır ki bugün bu hususta malât için tanzim imkânmı asla bulamakat'î bir müeyyide yoktur, denilebilir. dıklannı söylüyorlar. Şimdiye kadar, hüBunlara, nizamnamelerin vaktinde çı kumetin icraaü ne olursa ojsun daima karılması temennisini de ilâve etmek lâ memnun görünmeğe çok âmade bulunan zımdır. Avam Kamarası, vaziyeti tenvir eden yeBütün şu noktalar, ilk plânda gözö ni hakikatin ortaya çıkmasından evvel binünde bulundurulması icab eden şeyler le, bu hâdisattan ve bu delâilden dolayı dır. Yoksa, yukarıda da söylediğimiz gi azçok pireleniyordu. bi, kanunun tatbikatile alâkadar olanlarm Bu yeni hakikat, hükumetin, prensip iaksıyan noktaları daha iyi bilecekleri tibarile, Amerikadan küliiyetli miktarda şüphesizdir. tayyare malzemesi satın almak ve KanaF.G. dada mühim tayyare fabrikaları kurmak hususundaki karandır. Hükumetin bu yoldaki kararı, biriken tehlikelerin önüGece eğlenceleri Yurdun her felâketine şefkat elini u ne geçilmesini arzu eden herkesin kuv zatan Kızılayın Şişli şubesi 21 mayıs vetle muzahir olması icab eden, müna cumartesi akşamı sabaha kadar devam kaşaya gelmez bir karardır. etmek üzere bir gece eğlencesi tertib Birçok tayyare fabrikalarının gücen etmiştir. Müsamerenin fevkalâde cazib dirildiği âşikârdır ve bu karar, kendi olması ve neş'eli geçmesi için bütün memleketimizde hemen sayısız denecek Şişli ve Nişantaşı bayanları harekete kadar çok ve kolayca imal edeceğimiz geçmişler ve çalışmağa başlamışlardır. yerde harice yaptırarak para sarfedece Herkesin iştirak edebilmesi için biletleğimiz tayyareler bakımından malî bir ri konsomasyon dahil olmak üzere birer zarar teşkil etmektedir. Müteaddid mebuçuk liraya yapmışlardır. hafilde, mevcud imkânlaranızın tama men ve icab ettiği kadar mükemmel su Dokuz zehir kaçakçısî rette kullanılmadığı iddia edildiğinden, yakalandı bu husustaki hoşnudsuzluk artmaktadır. Emniyet Kaçakçılık bürosu. dün, do Mühim tayyare firmalarının, kudretleri kuz zehir kaçakçısmı suç üstünde ya nin ancak üçte ikisi nisbetinde faaliyet kahyarak tevkif etmiştir. Bir müddet sarfettikleri ve muhtelif fabrikalarda birtenberi takib edilmekte olan sabıkalı çok tecrübeli işçilerin işten çıkanldıkları eroincilerden Talât ile metresi Sabahat söyleniyor. Memleketin muhtac olduğu ve bunlsra yardakçılık yapan Hasan şeyleri iyi teşkilât ve kudretli bir sevk ve dün, kendileri gibi esrarkeş altı kişiyi daha toplıyarak Galatadaki bir evin idare sayesinde, süratle elde etmek müm küçük bir odasma cekilmişler, eroin çek kün olduğu halde, Okyanus aşın memlemeğe başlamışlardır. Eve yapılan bas ketlere milyonlar göndermemize taaccüb kın sonunda suçlular, yakalanmışlar ediliyor. dır. İngiliz sanayiinin, külliyetli askerî tayrübe ve bilâhare Ankara ve İzmirde tatbik edilmek üzere devlet tarafından kurulacak 200 bin lirahk bir banka veya herhangi bir müessese tarafından da mükemmelen başanlması mümkündür. Diğer taraftan; lokanta listelerinin, gıda maddelerinin rayiç fiatları tetkik ve takib edilmek üzere tanzim ve tadili icab eder. Cemiyetin sağlam ve kuvvetli olması için ferdlerin sağlam ve kuvvetli olma lan lâzımdır. yare imal etmek kudretini haiz olduğuna şüphe yoktur. Umumî Harbin sonunda, Mühimmat Nezareti, ayda 2000 hesabile senede 24,000 tayyare yapıyordu. Çok şükür tatbik sahasına çıkmıyan 1919 seferi için hazırlanan plânlarda, bu muazzam yekunun takriben bir misli imalât derpiş edilmişti. İstatistiklere nazaran ve gerek sahanm serbest olması, gerek kâfi derecede para ve işçi mevcud bulunması dolayısile, son 18 ay zarfında, devamlı olarak yığınlarla tayyare yapılması icab ederdi. Baldvin hükumetinin İngiliz hava kuvvetlerini üç misline iblâğ kararını verdiğindenberi 33 ay geçti. Bu tayyare yığını neden mevcud değil? Bunda, harb zamanını tecrübe edenler için bir sır saklıdır. Gerçi, bugün, harb, Geçen ay, İngiltere efkârı umumiyesinde, teslihat sahasmda ve bilhassa hava teslihatı sahasında çok derin bir tahavvül husule gelmiştir. Son haftalara gelinciye kadar, bilhassa iyi haber alan mehafil müstesna, ordunun ve hava ordusunun, hiç şüphesiz çok pahalıya mal olan, fakat gitgide daha mütezayid bir süratle devam eden teçhizatı hakkında, bütün memle kette, itminan verici bir kanaat vardı. Hükumetin, bu işe biraz teahhurla başlamış olmasına rağmen elinden geldiği kadar çalıştığı, bundan daha iyisini yapmağa imkân olmadığı, ve Ingiliz endüstrisinin kabiliyeti ve kudreti sayesinde yakında eşsiz neticeler elde edileceği düşünülü yordu. şeraiti içinde çalışmıyoruz. Fakat, harb şeraiti iki yüzlü kılıc gibidir. 1917 ve 1918 senelerinde, Mühimmat Nezaretinin imal ettiği bütün vesait, işçinin mütemadiyen cepheye gönderılmesi ve tayyarelerin mütemadiyen tahrib edilmesi yü zünden, maalesef, fakat haklı olarak ârızaya uğrıyordu. Şimdi ise, hükumet, Hava Nezaretine, müstacel ahvale mahsus salâhiyetleri vermeği düşünmüş olmamakla beraber, 3 seneye yakın bir zamandanberi gayrimahdud tahsisat vermiş ve as kerî kanunların müsaadesi nisbetinde, gayet mebzul işçi tahsis etmişti. Fakat, çok geç başlamış olan bu faaliyetin üçüncü senesi bittiği halde, henüz Almanyanm aylık imalâtına erişmemiş bulunuyoruz. E ğer, hergün biraz daha kat'iyetle ileri sü« rülen iddialara hakikaten inanmak icab ederse, şimdilik tayyare istihsalâtımız nisbeten değil, filen azalmaktadır. Bu ithamlar pek yakında parlamento tarafından tetkik edilecektir. Kuvvetle umarız ki, meb'uslar; zarurî görülebilecek bütün tedbirler, hatta en cezrî tedbirler hususunda dahi, hükumetin salâhiyetle rini takviye etmekten geri kalmıyacaklardır. Maamafih, halihazırda Ingilterede yapılabilecek olan hiçbir şey, Amerikaya ve Kanadaya, kabil olduğu kadar fazla miktarda mühim sipariş vermenin yerini tutamaz. Hükumet, 2 senedenberi, doğrudan doğruya ve şahsan, bu siyaseti tatbik etmeğe zorlanmıştır. Son sistem bir iki bin fazla tayyarenin emrimize hazır bulundurulması bize herhangi bir zarar getirmiş olmazdı. Işe çok geç başladığımız için millî sanayiımizi kabıl olduğu kadar geniş tutmamız ve servetimizi, haricden kabil olduğu kadar geniş mikyasta mubayaata tahsis etmemiz icab eylerdi. Kanadada, son sistem layyareler inşası için, muazzam arazi de dahil olduğu halde herşey emre âmadedir. Her türlü taarruzdan masun olarak muazzam fabrikalar kurmak, azamî mesafe uçuşuna kabiliyetli ağır bombardıman tayyareleri malzemesi imal etmek mümkündür. Büyük Britanyanın herhalde sahib bulun duğu deniz hâkimiyeti sayesinde, bu tayyareleri, belki de bilhassa inşa edilmiş nakliye gemilerine yükleyip, Britanya adalan hava üslerine nakletmek kabildir. Hava malzemesinin imali ve Kanada sanayi mehafilile yapılması icab eden elbırliğinin temini için Birleşik Amerikanın teşriki mesaisini rica etmek lâzımdır. Bu teşriki mesai, sulh zamacında, Büyük Britanya ve müttefikleri siyasetinin, kanunun hâkimiyeti, ve zulme tecavüze karşı mukavemet prensiplerile uygun olduğu âşikâr surette görüldüğü müddetçe driğ edilmiyecektir. Bu siyasetin, hür Avrupa milletleri için arzettiği netice, daha şimdiden çok yüksek bir nisbette kendini hissettiriyor. Britanya dili konuşan milletlerin ve on larla ayni ideali tas'yanlann sahib bulundukları senretler ve denizler hâkimiyeti, tarihî medeniyetimizin vabeste bulunduğu korkunc muvazeneler için, kuvvetli ve yeni, hatta pek kuvvetli bir âmildir. de. M. TURHAN TAN Bir tayyare mühendisinin icadı Stani isminde Parisli bir tayyare mühendisi, Movlin adını verdiği bir alet icad etmiştir. Sesli dalgalar prensipine göre yapılan bu aletin vazifesi, harekette bulunan her vücudün, yaptığı harekete uygun olarak kendi musikisini de kendisi temin etmesidir. Tayyare mühendisi Stani, bu aletin icadına saik olan fikrini şöyle izah et miştir: «Tabiatte mevcud her ses hare • ketten çıkar ve sesle hareket, birbirine, ayrılmaz surette merbuttur. Meselâ riizgâr ağac dallarına çarptıkça ses çıkarır; otomobil motörü, otomobilin geçtiği yerlere göre muhtelif gürültüler yapar; dağda başka, ovada başka ses verir. Bir musikişinasın, meselâ bir orkestra şefinin, müziği idare ederken yaptığı hareketlere dikkat ederseniz, vücudünün, içinden duyduğu bir ahenge uyarcasına sallandığını görürsünüz. İşte bu haller benim na« zarı dikkatimi celbetti ve dansın, başh başına bir musiki olması lâzım geldiğini düşündüm. Hareket halinde bulunan her vücu dün, musikisini kendi içinde taşıdığı fikrile tasarladığım alet, dans eden bir vücudün hareketlerine göre ve o hareketlere uygun olarak ses vermektedir.» Stani'nin icad ettiği aletin tecrübeleri yapılmış ve çok muvaffakiyetli neticeler almmıştır. Bu aletin bulunduğu yerde dans eden bir rakkase, yaptığı bediî ha • reketlerin herbirine göre «Movlin» den çıkan nağmelerle, musikisini kendi vücudünden yaratan harikulâde bir mahluk manzarasıru bürünmektedİTi ^,» ~" 3 C*] Tahdidi Teslihat konferansı arifesir Zorba sarhoş Evvelki gece saat 23.30 da, Erenkö yünde eski istasyon çarşısmda oturan boyacı Nahid, sarhoş olduktan sonra sağa sola saldırmağa başlamış, Göztepeli arabacı Halilin arabasına hücum ederek zorla binmek istemiştir. Halil ile Nahid arasında başlıyan ağız kavgası döğüşmeğe dökülmüş ve bu sırada çok kızan sarhoş, bıçağmı çekerek arabacıyı yaralamıştır. Suçluvakalanmıştır. Aslî maaşları otuz beş, ücretleri yüz liraya kadar olan memurlarla yevmî kazanclan üc buçuk lirava kadar olan serbest meslek erbabı ciğerci, piyazcı ve köfteci dükkânlarında, maaşları elli beş, ücretleri yüz elli liraya kadar olan memurlarla yevmî kazanclan beş liraya kadar olan serbest meslek erbabı ikinci smıf Bazı mülhak bütçeli müesseselerde bu lokantalarda yemek yerler. Gerek ciğerci, piyazcı, köfteci gibi tarzda lokantalar vardır. Fakat bu işin dükkânlar ve gerekse ikinci sınıf lokan teşkilâtlandınlarak evvelâ İstanbulda tec Ağırca yaralanan çocuk Dün öğleyin, son süratle gitmekte olan 185 numaralı imdadı sıhhî arabası geçerken Gedikpaşada Çukurçeşme sokağmda oturan sıvacı Aram kızı 8 yaşlarında Nazik'e çarpmıştır. Ağırca yaralanan çocuk Haseki hastanesine kaldırılmış, şoför Faik yakalanmıştır. Safaeddin Karanakçi Gencliğinde dik duranın ihtiyarlığmda beli bükülmez.

Bu sayıdan diğer sayfalar: