17 Temmuz 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

17 Temmuz 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 Temmuz 1938 Zonguldak ve Karabükte yapılan tetkiklerin neticesi de yapabilirler. Dört bin ev beheri 1500 liradan altı milyon lira eder. Ayrıca muvakkat amele için de paviyonlar, koğuşlar yapmak, yaşama şartlarını ıslah et mek kalıyor ki, bu işe yer yer girişilmiştir. Daha da paviyon ve koğuşlar artırılacaktır. Yugoslavyadan gelecek muhacirler arasında kömür amelesi varsa onlar da havzada çahştırılacaktır. 18 yaşından genc çocuklan madenlerde çalıştırmak hususundaki beynelmilel mukavelelere girdiğimiz için bu genclerden amele miktarını arhrmak hususunda istifade edile miyecektir. Bunun yerine gencleri amele değil, stajiyer olarak ocaklara sokabıl mek üzere her ocağın yanında bir mütehassıs maden işçi mektebi aç:lacaktır. On sekizdea daha küçük olanları beden şartları yolunda ise ocak hizmetinde maden çavuş mektebine namzed olarak gireceklerdır. Direk işini tek elden idare etnıek için bütün madenciler birleşerek bir direk şirketi teşkil ettiler. Şirket 300,000 lira sermayelidir. Tahmil ve nakil için Kozlunun Zcnguldağa şimendiferle bağlan masına karar verilmiştir. Çünkü Kozluda senenin yalnız 150 günündc tahmil kabil olabilir. Aradaki mesafe altı kilometre kadardır. Bin dört Poligon şefleri burada yetiştirilecektir. Avrupada maden ve sanayi kısımlarında yalnız hükumetin gönderdıği 200 kadar talebemiz vardır. Kendi hesablarına gi denler de ayn. Fen memuru derecesınde orta tahsilli insanlar yetiştirmek üzere kısa bir zamanda mekteb açılacaktır. Ça talağzı limanında, fakat limanının inşaatından evvel ve ondan ayrı olarak büyük elektrik santralı yapılacaktır. Kozludaki santral ile berabcr birbirine yedek ola rak çalışacaklardır. Kütahyada yapılacak büyük santralla İstanbuldaki elektrik santralı da birbirine yardım edeceklerdir. 1943 e kadar limanın ve santralların yapılacağı ümid edılmektedir. İstanbulda elektrik ücreti o vakit yarı yanya inecektir. Hamızı kibrit fabrikası Çatalağzında kurulacaktır. Gelecek sene bu tarihte Karabükteki bütün müesseseler işlemege başlıyacaktır. Fabrikaların malzeme ve makinelerinin yüzde yetmişi elimizdedır. Yüzde otuzu da dört ay zarfında gele cektir. Mart sonunda kok fırını ve yüksek fırınlardan biri tecrübe faalıyetine başlıyacaktır. Fabrikalarda hertüriii demir ve çelık levha ve boru yapılacaktır. Sonra diğcr çeşidler de ilâve edilebilir. Senede 350,000 ton cevher 450,000 ton kömür istihlâk ederek 180 bin ton mamul demir ve çelık temin edilecektir. Sekiz on sene evvel yüz yirmi bin ton ihtiyacımız vardı. İhtiyacımız artıyor. Bu fabrikalar bile yarınki ihtiyacımıza kâfi gelemiyecektir. lcabında ya Karabük fabrikalarına ilâve olarak yahud da ayrı bir ikinci demir ve çelik fabrikası yapılacaktır. Fabrikalar rantabldir. Demir cevheri ve kömür, tenzilâth tarife ile demiryollarında nakledilecektir. Bu fabrika larda ziraat aletleri yapılmıyacaktır. Fakat ziraat aletlerinin memlekette yapıl ması istenmektedir. Porselen fabrikası istanbulda Bakırköyde bir milyon yüz bin liraya kurulacaktır. Bu fabrika 1940 ta bitecektir. Zonguldakta A. T . M. nin şubesi olarak bir jeoloji enstitüsü kurulacak ve bavzanın ieolojik tetkikatile meşgul olacaktır. Bu tetkikler neticesınde havzadaki kömür mevcudu elle tutulur şekilde taayyün edecektir. $imdi burada dört yüz milyon ton olan kömürümüzün iki buçuk milyar ton tahmin edilen kısmı da fennî surette ölçülecektir. (a.a.) İktısad Vekili Karabükte mühendislerden fabrika hakkında izahat alıyor [Baştarafı 1 inci sahifede] malumata göre memleketin endüstnleşme memnunum. Bütün bu gördüklerimiz ık programı dairesinde artmakta olan kö tısadî kalkınmamızın yükselınekte olan mür ıhtiyacını karşılamak için istihsal prokuvvetli ve sağlam temellerini teşkil edi gramlaştırılacaktır. Eski üç senelik kö yor. Yurdumuz, Atatürk devrinin bu mür programı yapıhrken düşünülmüş o feyizli eserlerinin az zamanda büyük in lan rakamlar tekrar gözden geçirilmiştır. kişaflannı görecektir. Seyahatte bana re Tahminden fazla artan ihtiyacları karşı fakat eden matbuat mümessilleri arkadaş lamak için yeniden hazırhklar yapmağa larıma bılhassa teşekkür ederim. Kömür karar verilmiştir. Evvelca 1939 da havzamızı ve muhtelif endüstri ve liman 1,900,000 tona ihtiyac olduğu hesablan işlerimizı görmek üzere ihtiyar ettik'.eri mışken şımdi bu miktar 2,200,000 tona çıkarılmıştır. 1940 için ıki milyon 450 bin tona ihtiyac vardır. 1940 tan itibaren senede 300,000 ton artırılmak üzere beş milyon tona doğru çıkılacaktır. Bu mık tara varabilmek için istihsali rasyonahze etmek lâzımdır. Amele meselesini tanzim etek tahmil, lavvar, liman tesisatını kuv vetlendirmek lâzımdır. Soıı gün'crde Zonguldakta yapılan içtimalarda bütun bu esaslar ayn ayrı tetkik edılmıştir. İs tihsalin rasyonelleştirilmesi ve malıyet fiatının indırilmesi noktasından ocakları işletme ışlerinin tek bir idarede toplan ması lüzumuna ve faydasına ka naat getirilmiştir. Bunu tahakkuk et tirmek için derhal icabına tevessül edıle cektir. En mühim ve en makul tedbir budur. Bir zamanlar amele müzayede ile alınır vaziyette idi. Şirketler ve ocak sa hibleri arasında amele için yapılan rağ betten dısiplin kayboluyor, iş azahyordu. Tahlisiyenin resmi küşadında Havza Esas prensip ameleyi refaha kavuştur müdürü Cemal nutıık söylüyor maktır amma disiplinsizlık değildir. Bir bu zahmetin yerinde topladıkları intıba leşme disıplin demektir. Lavvar meselelarla karşılanmış olacağını ümid ederim.* sinde de birleşme lehte bir harekettir. Kömür havzasında yirmi bin işçiye ihtiyac tktısad Vekilinin tetkiklerinin vardır. Şımdi ancak on beş bin amele verdiği netice 'vardır. Fakat bunlar daımî amele değıl Zonguldak 16 İktısaH Vekili Şakir •dir. Gidip gelirler. Bunun sekiz bini kazKesebır buradaki tetkıkatını bitirerek macıdır. Bu sekiz bin kazmacının yarısı Karabükten Ankaraya hareket etmişler küçük evler yaparak Zonguldak havza dir. Bu seyahatte kendilerine refakat esında oturacaklardır. Ailesile birlikte köy den gazeteciler de geniş tetkiklerde bu hayatı yaşamalan temin edılecektir. Bunlunmuşlar ve havza hakkında kayda delar ayni zamanda meyvacılık ve sütçülük kıymetli malumat elde etmişlerdir. Bu fr • Karabükteki çelik fabrikasının bugünkü ğ vaziyetinden üç görünüş: Yüksek £ fınnlar, havagazı kazam Karabükte Vekili karşılıyanlar yüz ve üç yüz metre uzunluğunda iki büyük tünel açmak lâzımdır. Bu yolun plânları hazırdır. 1 8 2 0 aylık bir ca Iışma ile yol yapılabilir. Zonguldak istasyonile limanı geniş hatta bağlanacaktır. Geniş hattı mümkün olan yerlerde ocaklara kadar götürmek imkânı arana caktır. Çatalağzı limanının avan proı'eleri hazırdır. Limanın burada yapılmasına bugün karar verilirse, kat'î plânlar altı ayda hazırlanır. İnsaatın bıtmesi üç buçuk sene ister. Bu müddet zarfında tahmil işlerini kolaylaştırmak için Zongul daktan daha iyi neticeler alrrraVrrıatsadile burada 100,000 lira sarfile elektrikle müteharrik ve yüksek kudretli iki vinç yaptırılacaktır. Maden mühendis'erine yüksek tahsili Avrupada yaptırmak daha muvafıktır. Çünkü l u yüksek tahsil için profesör temini güç ve çok pahalıdır. Arkadaşımız Abidin Daver, İktısad Vekilile görüşüyor Vekil, Çatalağzında köylülerle konuşuyor İ Karabükteki yüksek fınnlann birincisi Umum Müdürü İlhami Nafiz Pamirle idare meclisi reisi Hâmid ve matbuat l.eyetidir. Diğer zevat Vekillerle birlikia Ankaraya gitmişlerdir. O kadar acele etme! «Ümid vereceksin!» diyorum, o kadar. Kulübde, alışmadığı bir terbiye cen deresıne girmeğe mecbur olduğu için ferahlamak ihtiyacını duyan Melek, bir denbire, fişek gibi bir kahkaha attı ve Ferhadm boynuna sarılmağa kalktı. Geceyarısı onun Galatasarayda ye diği tekmeleri ve tokatları unutmıyan Ferhad, dırseğinin ucile karının sağ memesine şiddetle vurdu: Sululuk istemiyorum, dedi, kulübde nasıl oturdunsa burada da öyle dur. Melek elini göğsüne bastırarak: Hain! dedi, canımı yaktın! Bu acı ona da Haydarı hatırlatmıştı. Gözleri araba fenerinin sarı ışığma ta kıldı ve daldı. Bir müddet sesini çıkarmamıştı. Ferhad onun kalbini kırmış olmaktan korkarak sordu: Ne düşünüyorsun! Dalgın gözlerini fenerden ayırmıyan kadın, içini çekerek cevab verdi: Haydarı düşünüyorum. Kim bilir, kaç gündür beni nasıl aramıştır. Haydar kim? İşte... O gece... Beni döğen adam... Şofer..* lArkası vari Matbuat heyeti Karabükten döndü Karabükte yüksek fınnların bugünkü inşaat vaziyeti berber elile düzelince, yüzü kırık ve pis bir çerçeveden kurtulmuş resim gibi a çılmış ve parlamıştı. Halenin dediği gibi uzun bir yüzle tezad yapan tatlı yuvarlaklıklar, gözlerine, burnuna ve çenesine sevimli bir yumukluk veriyordu. Dişleri yapıldıktan sonra ağzı toplanmış ve ufalmıştı. Etli dudakları taze bir gerginlikle kabarıyordu. Garson yaklaşınca Hale ona yavaşça sordu: Arkamızdaki masada oturan kadınm kim olduğunu biliyor musun? Garson eğilerek cevab verdi: İzmirden gelmiş. Türk mü? Evet. Kimin nesi? Bilmiyorum. Telefonla ona mü teahhid Şinasi Bey oda açtırdı. Galiba kocası da yakında gelecekmiş. Demek evli?. Bir tüccarın karısı imiş. Bilmiyorum. Ferhad garsonun Haleye söylediklerini dinlemez gibi yapıyor, kulüb idaresine Meieğin hüviyetini bu şekilde yani kendisinin tertib ettiği gibi tanıtmağa muvaffak olduğuna seviniyordu. Müteah Zonguldak kömür havzasile Karabük demir ve çelık fabrikalarını ziyaret eden zevattan bir kısmı, dün şehrimize dön îktısad Vekili Sakir Kesebirle birlikte müştür. Dün şehrimize gelenler Eribark ye anlatmağa ve Hâleyi güldürmeğe başladı. Melek rolünü iyi yapıyordu. Kibarca yemeğini yedi, onların masasına hiç alâka göstermedi ve Mecdinin neş'esine uzaktan iştirak eden birkaç tatlı bakıştan ılerı gıtmedı. Yemekten sonra İbrahim Bey ve Nazmiye Hanım briçe gitmek için ayrıldılar; Mecdi ve Hâle bahçede oturmak, arada bir içeriye girerek dans etmek istiyorlardı. Ferhad bir arkadaşım görmek bahanesile ayrıldı. Kulübden çıkarak ağır ağır telefon santrahna kadar yürümüştü. Meieğin arabasını orada görememişti. Bir sigara yaktı ve bekledi. Biraz sonra araba görünmüştü. Ferhad da bindı ve kadının yanına oturdu. Ona ilk sözü şu olmuştu: Aferin! Melek sevinerek Ferhadm birden tuttu: iki elini Milli roman: 19 Yazan: SERVER BEDÎ Melek de iki masa öteye oturmuştu. Ayrıldılar. Tenha sokakta Ferhad birkaç dakika yürüdü, sonra arka kapıdan Nazmiye Hanım havlusunu çözerken, ökulübe girdi, odasına çıktı ve ceketini nüne bakarak mırıldandı: değiştirdi. Kendi kendine gülüyor, elle Besbelli kimsesi yok. Ecnebiye rıni uğuşturuyor, mınldanıyordu: «Fena benziyor. değıl... Fena değıl... Bu iş olacağa Hale omuzlarını kaldırarak gülüyordu. benzıyor!» A!., dedi, ben duramam, garsona Hık çalarak merdivenlerden indi. sorarım. Mecdi Nazmiye hanımı tasdik etti: Halk, yemek salonuna girmeğe başlamış Bana da ecnebi gibi geliyor. İtaltı. Ferhad, bahçede, masalarından henüz kalkan grupla beraber salona geldi. Ka yan galiba. pının önünde onları bekliyormuş gibi müFerhad onların bu alâkasına iştirak tereddid duran Meieğin önünden geçiri etmiyormuş gibi salondaki tanıdıklarına ler. Ferhaddan başka hepsi, kadının yü selâm veriyor, başka taraflara bakıyor, züne dikkatle bakmaktan kendıkrini a arada bir Meleğe kaçak bir yan bakışla lamamıslardı. Sofraya oturdukları za hafif bir göz atıyordu: Kadın sofra batnan, ilkönce Hale: şında zararsızdı. Bir kere, sahiden, ol Güzel kadın! dedi. Yüzü uzun da duğundan fazla güzel görünüyordu. O kirli kabarık saçlan kesilip de mahir bir üstünde sevimli yuvarlaklar var. hid Şinasiyi araya sokan kendisiydi. Meleği onun delâletıle kulübe aldırmıştı. Mecdiye baktı. Garsonun verdiği izahat bu çapkını memnun etmiş görünüyordu. Ferhad, kocası ortada olmıyan yalnız ve güzel kadınlann ümid ettirdikleri fırsata karşı onun ne kadar zâfı olduğunu bilmez değildi; fakat şimdi bu ümidi, Mecdinin gözlerinde, fotografı ahnacak kadar sarih bir parıltı halinde de görüyordu. Hale de nişanlısının bu memnuniyetine dikkat etti. Garson uzaklaştıktan sonra ona sordu: Şimdi rahat ettin mi? Mecdi, gizli bir tasavvuru baskına uğramış gibi utandı ve inkâr etti: Ne söylüyor? dedi, ben duymadım bile. Başka şey düşünüyordum. Ve hemen uydurdu: Dün gece İbrahim Beyin anlattığı hikâye hatırıma geldi: Herif parayı görünce birdenbire nasıl lâkırdıyı çevir miş... Bir kahkaha attı. Hikâyeyi hatırlıyan Hale de yüksek sesle gülüyordu. Nazmiye Hanım müdahale etti: Hişt!.. Gene başlamayın! Fakat ikinci bira kadehini tamamlıyan Mecdinin neş'esi gene gelmişti. Bir hikâ İyi mi yapıyorum, tontonum? Bir pot kırmadım ya? İyi! Şimdi vazifeni biraz anladm ya... O yanımdaki gence ümid vereceksin. Baştan çıkaracağım desene..»

Bu sayıdan diğer sayfalar: