3 Ağustos 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

3 Ağustos 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3 Ağustos 1938 CUMHURÎYET 1 PENCERESİNDEN Mevzu bir, neticeler ayrı! ady Godiva hikâyesi malumdur. Bu, vakıanın yıldönümü olmak münasebetile geçen gün gazetemizde fakat kısaca yazıldı. Tafsili ise şudur: Onbırinci asırda Leofricirt adlı bir İngiliz vardı. Chester Kontu sıfatile Ccventery'de otururdu. Zalim bir adamdı, malikânesinde yaşıyan insanları ağır vergiler tarhederek inim inim inletirdi. Bir gün yeni bir vergi daha koydu, halkın canlarını ağızlarına getirdi. Karısı Lady Godiva onun bu son zulmünden çok müteessir oldu, halkı felâketten kurtarmak emeline düştü, gözyaşlan döke döke kocasına ricalar yaptı, yeni verginin kaldınlmasmı istedi. Vicdansız Kont ona şu cevabı verdi: Anadan doğma bir kıyafetle ata binip bütün şehri dolaşırsan vergiyı kaldırınm. Merhametli kadm, halka bir hizmet yapmış olmak için bu manasız ve çirkin şartı kabul etti. Fakat soyunup da sokağa çıkmadan önce şehır halkına keyfiyeti bildirdi ve kendisi kocasının dileğini yerine getirirken hiç kimsenin sokağa çıkmamasını, hatta pencereye gelmemesmi rica etti. Netice müsbet çıktı ve Lady Godiva şerefinden birşey kaybetmeksizin vergiyi kaldırtmış oldu. O gündenberi Coventery halkı her üç yılda bir şehrin en güzel kızını ata bindirerek sokak sokak dolaştırırlar ve Lady Godiva'nm hatırasını takdis ederler. • Ilk hususî Türk tayyare fabrikasında bir saat Nuri Demirağ, lisanslar yeni Türk tipleri vücude getirmek için çalışıyor Hatay davasının halli etrafında iki Fransız muharriri L üzerinde kopyecilik etmek değil, vaziyeti nasıl görüyor? Türkiye, siyasî muvaze Suriyeye karşı nenin mühim unsurudur Fransanın vazifesi Yazan: RENE PİNON Kânunusani ayndanberi devam eden müzakerat, nihayet, yüksek kıymette dip" lomatik vesaika mevzu teşkil eden tam bir anlasmaya müncer oldu. Temmuzun birinci günü, Mösyö Jorj Bone, iki hükumet arasında husule gslen anlaşmayı mevzuubahs ederek, bu fırsattan bilistifade Türk Fransız münasebatına taalluk eden muhtelif meseleler üzerinde geniş bir noktai nazar tearisi yapıldığını söylemişti. Fransa, 1921 itilâflarının, Sanca" ğın türkçe konuşan ahalisine, hususî bir vaziyet verdiğini kabul ve tasdik etmiştir. Diğer taraftan Türkiye, araziye müteallık herhangi mutalebatta bulunmamağı kabul eylemiştir. Türkiyenin Paris Sefiri, güzide diplomat Suad Davaz, mu.ahedenin akdini matbuata haber verirken: «Sancak meselesi, Fransız * Türk dostluğu için, hakikaten kat'î bir inıtihan mahiyetindedir» demiştir. Diplomasimiz, mahallî ve ikinci derecede mühim bir müşkülden, bir anlaşma çıkarmağa muvaffak olmuştur ve şimdi unrıumî olan bu anldşma, Berlin Roma mihverine dahil devletler siyasetinin, umumî sulhu çok naıik bir vaziyete soktuğu şu sırada, hususî bir ehemmiyet gös" termekte bulunmuştur. Bu münasebetle, Büyük Britanyanm Ankara hükumetine açtığı 16 milyon 'iralık krediyi mevzuubahs etmek muvaf:k olur. îngiltere, Fransa ve Türkiye arasındaki anlaşma, şarkî Akdenizde, sulhun ve istikrarın kıymetli bir zamânıdır. Fransa, mandaterliğinin devamı müddetince, Suriyeye karşı bazı sarih vazifeler deruhde etmiştir ki, bunlar meyanında, Suriye topraklannın tamamiyetini ve istiklâlini muhafaza etmek de dahildir. Fransa, bu vazifeyi ifadan hiçbir zaman geri kalmamıştır. Gerçi, Türk askerlerinin, 1 ve 4 temmuz tanhli itılâflar mucibince Suriye topraklarma gırmesı, Şam hükumetinin izzetinefsine ağır görünmüş olabilir. Lâkin, şunu takdir etmelidir ki, kendi vesaitile kendi arazısini müdafaaya kadir olamryacaktı. Binaenaleyh, mülkî tamamiyetini koruyan Fransaya minnet" tar olması icab eder. Fakat, Fransanın kuvvet bulundurması lâzım geldıği de bu gibi taahhüdatı yerine getirebilmesi için, Suriyede, ihtiyaca kâfi bir askerî şüphesizdir. Suriyeliler, Fransa tarafın dan kendi başlanna tetk edildikleri takdirde şimaldtn Türklerin. Arabistan çölü tarafından İbnüssuud bedevilerinin, denizden İtalya ile Almanvanın tehdidi karşısında kalacaklarını tecrübe etmiş bu" lunuyorlar. Türkiye hükumetine selince, evvelâ uzlarmazlık gösterdıkten ve matbuatını, bütün işi bozması muhtemel bir şekilde Fransa aleyhine şiddet'i ve tehdidkâr neşrivat yapmakta lerbest bıraktıktan sonra, Berlin tarzında bir rasizm siyaseti gütmektense, Fran'anm ve dolayısile lngilterenin dostluğunu kazanmağı daha kârlı bulmuştur. Atatürkün kiyaseti, memleketin hakikî menfaatini bir kere daha eörmüş ve onu dağru yola sevketmıştir. Türkiye, kuvvetli hükumeti, sağlam ve iyi mücehhez ordusu, millî insicamile Avrupa ve Asyada siyasî muvazenenin mühim bir unsurudur. Balkan Antantına dahildir. Uzun müddet düşmanı olan Yunanistanla sağlam doslluk bağları tesis etmiştir. Montreux mukavelesile, Boğazlar meselesini kendi lehine halletmiş, Boğazların bilfiil bekçisi olmuş, menfaatine veya münasebetlerine göre, Boğazı dostlarına açıp düşmanlarma kapamakta muhtar bulunmuştur. Avrupada, kü" çük Asyaya doğru yapılmak istenen bir devlet tahakkümünün ayaklanmamasında büyük menfaati vardır. Türkiye, ne îkinci Guillaume'un. Bağdad demiryolu tarafından istikamet) gösterilen siyasetini, ne de İtalyanır, cenub vilâyetlerini istihdaf eden emellerini unutmamıştır. Türkiye, kendi mukddderatmı, diğer hiçbir devletin mukadderatma bağlamıya caktır. Şu sırada, Berlinde, iktısadî ve malî mahiyette bir müzakerede bulunu " yor; kendi hududlan içinde komünizme karşı şiddetle çarpışmakla beraber, Sovyet Rusya ile iyi münasebetler idame ediyor. Binaenaleyh, bugünkü bulanık havalı Avrupada, k'ymetli bir müvazene ve sulh âmili olarak bulunmaktadır. Yazan: MORİS PERNO Çekoslovakya meselesinin tevlid ettiği endişe ile îngiliz hükümdarlarınm Pdnsf ziyaretinden ileri gelen sevinc arasında, Türk Fransız anlaşması büsbütün gözden kaçmadıysa bile, herhalde lâyık olduğu dikkatle karşılanmadı. Siyasetimizi, alelusul hüsnüniyetle muhakeme et memek itiyadında bulunan ecnebi bir memleketin matbuatı, bu mesele üzerinde Fransız gaaetelerinden daha fazla mütalea yürüttü. Alman ve İtalyan efkârı umumiyesinin başlıca organları tarafından bu münasebetle gösterilen hoy nudsuzluk, Romada olsun Berlinde olsun, Ankara ile Paris arasında husu'e gelen anlaşmanm ehemmiyetle ölçüldüğünü göstermektedır. Ankara ile Paris arasında yapılan bu anlaşmanm en mühim kısmı hiç şüphesiz siyasî tarafıdır. îçinde ittifak kelimesı mevcud bulunmamakla beraber, temmuz 1938 tarihli anlaşma Türkiye ile Fransayı sıkı bir teşriki mesai içinde birbirine yaklaşhrmakta, iki siyaset arasında sağlam bir rabıta tesis etmekte ve bilhassa, bu iki memleketin Akdenizdeki menfaatlerini ve hareketlerini mütesanid kılmağı istihdaf etmektedir. İşte Berlinin ve Romanın, hoşnudsuzlukla görmekte gecikmedikleri nokta budur. Fakat, Almanya ve İtalya, cenubu şarkî Avrupasını hakimiyetleri altma almalarına, Fransa ile îngilterenin lâkayd veya âciz bir seyirci kalacaklarına ihti mal verebilirler miydi? Böyle bir hesab pek ihtiyatsizca birşey okrdu. Şarkî Akdenizde ve garbî Akdenizde, ne Fransanın ne de İngilterenin kendi zararlanna tadil edilmesine asla müsaade etmiyecekleri bir nevi kuvvet ve menfaat muvazenesi vardır. Bu iki devletin, İspanya meselesinin bütün safahatmı bu dercce dikkatle takib etmeleri, îspanya yarımadası civarında bir Alman veya îtalyan nüfuz mıntakasının teessüsüne meydan vermek istememelerindendir. Yunanistanla ve Türkiye ile olan münasebetlerini daha sıkı ve daha dostane bir şekle ifrağ etmeğe çalışmaları da Akdenizin bu şarkî mıntakasında, Türkiye ile Yunanistanm da gördükleri bazı tehlikeler sezmiş olmalanndandır. Bu tehlikeler, müşterek ve muntazam tedbirlerle henüz önüne gcçilebilecek mahiyettedir. Son zamanlarda, îtalyan ve Alman gazetelerinin, kekre bir lisanla mevzuu bahsettikleri bir Türk îngiliz anlaşmas:, Türkiyeye, teslihatını ikmal etmesi için on altı milyon sterlinlik bir kredi açmîştır. Buna inzımam eden diğer iki anlaşma daha vardır ki, birinin hedefi, iki memleket arasındaki ticarî münasebetleri daha faal ve daha kolay bir hale getirmek, diğeri de îngiliz sermayesile îngiliz sanayiini. yeni Türkiyenin ekonomik ci hazlanması işindeki terakkiye daha geniş bir mikyasta teşrik etmektedir. Iste. Türk Fransız anlaşmasını bu hâdiselerin aydınlığında ve bunların tevlid ettiği mülâhazaları gözönüne getirerek muha keme etmek lâzundır. Suriyenin ve Arab dünyasının menfaatini kendi menfaatimize feda etmckle itham olunuyoruz. Fransa bu itham karşısında lâkayd kalamaz. Bundan tebrıe etmesi için elinde bir tek vasıta vardtr kı o da, yakında başhyacak olan Ankara " Paris Şam müzakeratını, Suriyenin kabil olduğu kadar az zarar göreceği şekilde değil, emniyet ve selâmeti bakımın • dan, müspet menafi elde edebileceği şekilde idare etmesidir. Biz, 1921 itilâfını hiçbir zaman tensib etmedik; fakat mademki mevcuddu, tatbikı icab ediyordu. Büyük Lübnanı Suriye devletinden ayıran, ve Lübnana sahille limanlan verip Suriyeyi denizden hemen hemen tecrid ederek elinde İskenderundan başka mahrec bırakmıyan siyasete de aklımız ermemiştir. Fakat bu hatayı tamir etmenin zamanı geçmıstir. Hiç olmazsa, atisi çok parlak olan Is kenderunun hiçbir suretle esaret alt'na alınmaması temin edilmeli ve askerî noktai nazardan emniyet ve selâmetile mü dafaası tekeffül olunmalıdır. Fransa, îskenderunu, îngilizlerin Hayfaya verdikleri şekle getirdiği gün Suriyeye karşı deruhde ettiği vazifeyi yerine getirmiş olacağı gibi, şarktaki nufuzunu ve an'anevî menafiini, temenni edebileceği en sağlam ve en kârlı esaslar üzerine kurmuş olacaktır. Nuri Demlrağ hararetle, heyecanla anlatıyordu: Ben bu müesseseyi sırf para kazanmak için kuraıadım. Daha ziyade memlekete hizmct etmek maksadile kurdum. Çünkü gökçülüğün, memleket için hayatî bir ehemmiyeti olduğuna iman etmişimdir. Gökçülük sözü karşısında yadırgamayınız. Havacılık tabiri hoşuma gitmiyor. Teneffüs ettiğimiz havayı hatırlatıyor, «havaî», «havadan» sözleri gibi geliyor bana. Gök ve gökçülük daha münasibdir. Göklerine hâkim olamryan bir milletin akıbeti felâket olacağına kat'iyetle kani olduğum için, «göklerine hâkim olmıyan millet yerlerde sürünmeğe mahkumdur» diye bir vecize tertib ettim ve bu fabrikayı tesise karar verdim. Gayem, yurdumuzu, tayyare hususunda ecnebi memleketlerine muhtac ve müftekir ol maktan kurtarmakhr. Ben memlekette bir hayli iş yaptım. Ilk aldığım iş, Samsun sahil dar hattının 7 kilometresi idi. O küçük işi başarmak için bile çok sıkıntı çektim. Sonra, yavaş yavaş muvaffak oldum; hayli mühim ve büyük işler taah hüd ettim ki bunlann biri de Karabük fabrikası binalarımn inşasıdır. Malatya Çetinkaya hattmı yaptıktan sonra şimdi de Sıvas Erzurum hattmı yapıyorum. İlk taahhüd ettiğim bu 7 kilometreye mukabil bu hat, 700 kilometredir; Cumhuriyet bayramında Erzincana ve gelecek sene de Erzuruma varacaktır. Gördüğünüz fabrikanın ilk kazması 17 eylul 1936 da vurulmuştur. Küçük ten haşlıyarak mütemadiyen tevsi ettim ve götdüğünüz gibi hâlâ da ediyorum. Şimdiye kadar, buraya yatırdığım 600 bin liraya yakm para, başka işlerde olsa, çoktan kâr getirmeğe başlardı. Tayyare fabrikası ise, hele millî tipler yaratmak isteyince, daha senelerce müddet kâr getirmiyecektir. Fakat; asıl ideaiim, doğduğum Divri" kide, muazzam bir tayyare fabrikası kurmaktır. Millî Müdafaa Vekâletinin, motör fabrikasmı etrafı yüksek dağlarla çevrilmiş bulunduğu için müdafaası çok kolay olan Divrikide kuracağını işittim. Bir maden mıntakası olan Divriki, memleketin tam ortasındadır ve hakikaten bu iş için en münasib yerdir. Ben de, o motör fabrikasının civarında asıl büyük tayyare fabrikamı kuracağım. Kendi ken dime 10 senelik bir plân çizdim. Onu takib ediyorum. Programımın ilk bir buçuk senesinde, gördüğünüz fabrikayı yaptım, bunu daha iki misli büyüteceğim. Burası, benim için de, mühendis ve işçi arkadaşlarım için de bir staj müessesesi olmuştur ve öyle kalacaktır. Burada, tayyarelerin resim ve plânları çizilecek, yeni prototipler (örnek tayyareler) hazırlanacak, sonra Divriki tayyare fabrikasmela seri halinde yapılacaktır. Gayem olan o fabrika yı, 14000 kişi çalışacak kadar büyük bir müessese haline getirmek ümidindeyim. Siz isterseniz buna hayal veya hulya diyiniz. On sene evvel, bu gördüğünüz fabrika da, hayal ve hulya idi; fakat bugün hakikat olmuştur. Divriki şehrinin bir har'tasmı çıkarttmyorum. Burada ':urulacak yeni şehrin pilânları, 1560 hektar üzerinde 120.000 nüfuslu büyük bir şehir vücude geleceği hesablanarak yapılmaktadır. Divrikide Gök orta mektebi binasmı yaparak Maarife Kediye ettim. Şimdi de 300 yataklı Gök lisesi için bina yaptırıyorum. Bu lise, fabrikam için eleman yetiştirecektir. En güç yetişen, en zor tedarik edilen şey insandır. Bu maksad'a çahşkan ve müstaid Türk genclerini Alrranya ve Amerikada tahsile gönderdim. Bir tanesi on senedir Almanyada maden mühendisliği öğreniyordu. Tahsilini bitirdi, yakmda gele cek. Amerikaya da tayyare insaat mü hendisi olmak üzere iki genc gönderdim Bunlann biri mektebi bitirdi; fabrikada staj yapıyor. Gene tayyare ınşaat mü hendisi olarak Almanyaya da bir genc Nuri Demirağın tayyare fabrikasından muhtelif manzaralar [Solda: Mekteb tayyarelerinden birinin önünde imalât şefi muhendis Namık Kemal, atölye şefi mühendis Hâmi, atölye ustabaşısı Refahiyelt İsmail, sağda: Türk kızları tayyare kanadla.rının bezlerini dikiyorlar, altta: Resimhanede plânlar üzerinde çalışan bir re&sam] yolladım. Bunların hepsini, masraflarını kendim vererek tahsil ettiriyorum. Almanyada maden mühendisliği tah silini ikmal eden gence, Divriki civarındaki madenleri tetkik ettireceğim. Burada demir, gümüşlü kurşun, amyant, civa, altın gibi 18 türlü maden vardır. Bu maNuri Demirağın Beşiktaş kıyılarınm denlerin çok zengin olduğuna kaniim. önü pis lâğım sularile yıkanan bır aralıSıvas Erzurum demifyolunu yaparken ğında, en mükemmel ve modarn makinekeşfettiğimiz Demirdağ madeni, demir lerle kurduğu ba fabrika motörleri müstesna tayyareleri yeni baştan kendisi yapcevheri itibarile çok zengindir. Sıvas Erzurum hattmı yaparken, De maktadır. Zaten garb memleketlerinde de mirdağdan epeyce uzakta. yol inşaatı do motörleri başka, tayyareleri başka fabrilayısile 10.000 tona yakın demir cevheri ka yapar. Tayyare gövdesile motör birbi" çıkardık. Toprağm üstünde yüzen bu rinin mütemmimi oîmakla beraber büsbümadenlerin toprağm içindeki kısımları, tün ayrı işlerdir. Nuri Demirağın fabrikasında, herhangi bir tayyare için 1415 kim bilir, ne kadar zengindir? * * H* bin parçanın evvelâ resimleri çiziliyor, Memlekete, Türke ve kendine iman sonra en büyük dıkkat ve en yüksek itına etmiş bir iş adamı olarak ateşli ve he ile bu parçaların imallerine geçiliyor. yecanlı konuşan Nuri Demirağa sordum. Tayyare inşaatında, hıç bırşey kaba sa Biraz da bu fabrikadan bahseder ba, baştan sa\ma değildir; herşey milimisiniz? Neler yapıyorsunuz ve daha ne metre ile ölçülen bir inceliktedir. Her parça, sıkı bir tecrübeden geçer ve onyapmak fikrindesiniz?. dan sonra yerine konulur. Burada, ma Bu fabrikada besi Alman olmak den, ahşab, bez, deri her ham maddenin üzere 12 tayyare mühendisi çalışıyor. en sağlamı ve en iyisi kullanılır. Bu binFen ve san'at mekteblerinde yetişmiş 20 lerce paıça, hem çok mukavemetli, hem kadar ressam vardır. İşine göre 150250 de çok ince olmak gibi birbirine zıd iki de işçi çalıştırmaktayım. Beş Almandan vasfı haizdirler. Mekteb tayyarelerinin, başka hepsi Türktür; halis Türkoğlu kanat bezlerini bile Türk kızlarınm nazik Türk. Mühendislerim, Almanyada, A elleri gergef işler gibi bin itina ile işler. merikada, İngilterede tahsil görmüş Tayyare pervaneleri, şimdilik Almangenclerdir. İşi gittikçe büyüttüğüm için yadan getirtilmektedir; fakat AmerikaAlmanyadan daha mühendis getirtece ğim. Bilhassa tayyare inşaatmda çok ya ısmarlanan makineler pek yakında meşhur bir profesör de gelecek, burada gelecek ve pervaneler de burada yapılacaktır. çalışacaktır. Nuri Demirağ, fabrikasmı garbın haTürk Hava Kurumu ve Türkkuşu kikaten en son icad ettiği makinelerle için 70 plânörle 10 mekteb tayyaresi teçhiz etmiştir. Bu fabrikayı kurmadan yapıyorum. Bu tayyareler ikişer kişilikevvel kurarken ve kurduktan sonra bütir. Bunların plânlarım verdiler, yapıyoyütürken, muhtelif memleketlerde tam ruz. Fakat asıl üzerinde çahştığımız ken44 tayyare fabrikasmı gezip görmüştür. di tayyarelerimiz vardır. Tıplerini kendi Garb tekniğinin bu harikaları başında, belirttiğimiz bu tayyarelerden bir tagenc Türk işçilerini, tıpkı bir saatçi, bir nesi dört yolcu, bir pilot, bir telsizci taşıkuyumcu gibi ince bir dikkatle çalışıyor yacak olan tamamıle madenî yolcu taygörmek insana iftihar veriyor. yaresidir. Nu. 38 dedığimiz bu tayyareNuri Demirağ, Türk çocuklarının nin, atölye ustabaşısı Refahiyeli İsmail elektron kaynaklarını, Alman mütehas küçük bir modelini yaptı; Onuncu Yerli sıslarmdan, bir hafta gibi çok kısa bir Mallar sergisinde teşhir ediliyor. Sergizamanda öğrendiklerini ve bu mütehas de teşhir edilen A. L. 2 tayyaresi de sısların Türk genclerinin zekâsı karşısınkendi prototipimizdir ve iki kişilik mekda ağızları açık kaldığını gururla hikâye teb tayyaresidir. ediyor. İmalât şefi Namık Kemal, VaSonra, modelini gördüğünüz yepyeni tan şairinin şiir ve edebiyatta yaptığını şekilde bir avcı tayyares! yapmağa ka makine ve motörde yapan bir Türk genrar verdim. Bunun prototipi üzerinde ça cidir; Darüşşafakadan çıkmış, Alman lışıyoruz. Avrupa ve Amerıkadan lisans yada makine mühendisliği tahsil etmiştir. lar alıp tayyare yapmak istemiyorum. Atölye şefi, Hâmi, eski Türk deniz suÇünkü, bu, kopyacılıktan ibaret bir iştir. baylarından ve makine mütehassısıdır. Ben, yeni ve miliî bir Türk tayyare Burada, herkes işine millî bir heyecanla ciliği yaratmak istiyorum. Sonra, lisans sanlmıştır. Nuri Demirağdan en küçük almanın büyük bir mahzuru daha var işçiye kadar herkes, ilk hususî Türk dır ki o da, en son tiplere ve tayyare fabrikasında ilk Türk tayyare en yeni icadlara aid lisansları almanın prototiplerini yaratmak heyecanile çalı imkânsızl'ğıdır. Nekadar para verirseniz şıyorlar. Fabrika, mühendis Salâhaddi veriniz; hiç kimse, ecnebi bır devlete ve nin şahsiyetinde ilk şehidini de vermiştir. ya fabrikaya en yeni yaptığı tayyare ve Başta, Nuri Demirağ olmak üzere Al motörü vermez. Bu yenilikler, herkesin lah hepsinden razı olsun. üzerine titrediği en mühim askerî ve sınaî ABlDtN DAVER sırlardır. Fabrikalar paraya tama edip bunlann lisanslarını satmak isteseler bile, devletler razı olmaz. Onun için, satılan lisanslar, daima, en yeni icadlar karşı sında, modası geçmeğe başlıyan şeyler, yani bir evvelki modellerdir. Ben ise, bu fabrikayı bir etüd, bir tip belirtme, bir prototip (örnek) yaratma müessesesi haline sokmak istiyorum. Bu, lisans alıp kopyacılık etmekten çok güç, çok mas raflı, çok zaman ve maddî ve manevî sabır istiyen bir iştir. Fakat o nisbette yüksek, kıymetli ve asil bir iştir. Mühendislerin uzun çalışmalarile tipleri yaptıktan, muhtelif tecrübelerle eksik fazla taraflarını düzelttikten sonra, meydana gelen prototip (örnek) üzerinden, seri halinde inşaata geçilir. Ancak, o zaman, biz de tayyare yapıyoruz, diye iftihar edebiliriz. Çünkü ortaya çıkan eser, bir kopya değil; bir yaratmadır. Dört kişilik Nu 38 işte bu nevi bir eserdir. Yapmağa kat'iyyen azmettiğim avcı tayya resı de böyle yaratma bir eser olacaktır. Şimdi resimleri üzerinde çahştığımız bu avcı tayyaresi, bugün Avrupa ve Ame nkadaki en seri avcı tayyarelerinin baş döndürücü süratini haiz ılk Türk tipi avcı uçağı olacaktır. Şimdi şark tarihinde bir vakıayı yalnız bir bakımdan hatırlatan şu hâdiseyi gözden geçirelim: Bağdad Halifelerinden Harunerreşid bir gece sarhoştu, karısı Zübeyde ile satranc oynuyordu. Oyunu kim kazanırsa mağlübuna dilediğini yaptıracaktı. Zübeyde ilk partiyi kaybetti ve kocasından şu emrı aldı: Anadan doğma bir kılıkla sarayı oda oda, sofa sofa gezeceksin! Kadın yalvardı, yakardı, fakat bu emri gerı aldıramadı ve ağlıya ağlıya soyunup gene ağlıya ağlıya koca sarayı dolaştı. Ne yaptığını bilmiyen Harun kahkahalarla gülüyordu. Lâkin ertesi gece talih değişti, satranc oyununu Zübeyde kazandı ve bu sefer mağlubu kepazeye çevirmek fırsatı ona düştü. Kendisıne yapılan hakareti bir türlü unutamıyan kadın, hınc çıkarmak için kocasına şu emri verdı: Sarayın en çirkin, en pis kadınına aşk sunacaksın! Harun bu ağır teklif önünde sarardı, yalvarıp yakardı. Fakat Zübeydeyi meramından çeviremedıği için oyuna başlamadan mağlub olduğu takdirde kendisinden istenilecek herşeyi yapmak içın yemin ettiği cihetle rezaletten kurtulmağa da yol bulamadı. Ve kansının iradesine iradesini bağladı. Zübeyde onu elinden tutup mutfağa götürmüştü ve çirkınler çirkinı, murdarlar murdarı bir kadm göstererek vazifesini ihtar etmişti: İşte yeni gözdeniz. Allah safanızı artırsm! Bu kadının adı Müracil idi, Harunerreşidle tek bir gece başbaşa kaldığı halde meşhur Me'munu doğurmak imkânını bulmustu. Görülüyor ki îngiliz Kontla Bağdadh Halife, eşlerini sebebsiz terzil etmekte fikir birliği göstermişlerdir. Lâkin o mevzudan çıkan neticeler tamamile ayrıdır. Çünkü Lady Godiva bir şehrin nesılden nesle miras kalan hürmetini kazandığı haîde Zübeydenin macerasından bambaşka bir netice çıkmış ve çirkin Müracilin doğurduğu Me'mun, yirmi yıl sonra, Zübeydeden doğma kardeşi Emini öldürtmüstür. Tarihin şarib ve iğrenc hikâyeleri ne kadar çok, nekadar cok?.. M. TURHAN TAN Ağır surette yaralandı Kadıköyünde İsmail Hakkıbey sokağmda 16 numaraL evde oturan 55 ya nda Fatma. dün, evinde dolaşırken oda kapılarından biri sanaak bosluea açılan bir pencereve do^ru vürüm°£>e başlamış ve 4 metre yükseklikteki peacereden yere.düşerek ağır surette yaralanmıştır. Boş bir kayık buîundu Gümruk muhafaza teskilâtı tarafın dan dün Anadolufeneri önlermde içinde kimse bulunmıyan büyük bir b?lıkçı alamanası bulunmuştur Bu alamarıanın içindekilerin ne olduğu ve kavığın kime aid bulunduğu zabıtaca tahkik edilmektedir. !••• I » Inhisar idaresinin güzel bir kararı Çanakkale (Hususî) Eceabad kazasında çok nehs olarak yetişen ve her sene 1620 kuruşa satı'an anasonların, bu sene, İnhisarlar ıdaresi tarafından bizzat köylünün avaâ'P.a kadar gidılerek vüksek bir fiatla bitUıci e'den ahnması, ve bu suretle mutavassıtın cebine girecek paranın da kövlünün Ctbine girmesi, köylü" VÜ m k «PVinrJırmts* r Rene Pinon Moris Perno

Bu sayıdan diğer sayfalar: