29 Ağustos 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

29 Ağustos 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET 29 Agustos 1938 ( Şehir ve Memleket Haberleri ) Siyasî îcmal Tarihî roman Yazan: M. TURHAN TAN Rüsvet davası uzak durmalarına rağmen tarladaki şeref mevkii Sevindikle Emanuel'e tahsis olunmuştu. Onlar, bir büyük ağaç altında idıler. Halktan da, kibar takımdan da ayrı bulunuyorlardı. Y?nlarmda iki süslü at vardı ve hayvanlann eğerlerinde birer güzel kılıç asılıydı. Çocuklar, gölgeli yerde bulundukları için terlemiyorlardı. Lâkin bu toplanışın sırnnı pek de kavramış değillerdi. Atlar, hoşlanna gidiyordu. Kılıçlar, gözlerine şık bir oyuncak gibi cazib görünüyordu. Ne çare ki gümüş gemli, gümüş üzengıli, sırma cğerli hayvancıklara el vuramıyorlardı, altm kabzalı kîlıçları bellerine bağlıyamıyorlardı. Prens, kendilerini sıkı bir dilsizliğe mahkum etmişti. Azar işitmemek için heveslerini içlerinde saklıyarak o canlı ve cansız güzellikleri ancak gözlerile okşuycrlardı. Zeval vakti yaklaştıkça halkın heye canı ziyadeleşiyordu, gözlerin göke dikilişi de bir kat daha sabitleşiyordu. Kalabalık içinde sabırsızlığın doğurduğu gö rüş bozukluğile güneşin kımıldanır gibi olduğunu sezenler vardı. O gibiler, gü neşin âdeta yırtılmak, yanlmak üzere bulunduğuna zahib oluyorlardı. Bu dalâ letli "örüşlerini bir parça kuvvetlendirseler güneşin içinden Meryemin doğu verdiğini haykırmakta tereddüd etmiyeceklerdi. Bununla beraber ruh çaşkmlıgma uğramıyanlar, hayale kapılmıyanlar da vardı. Bu takım, gökyüzündeki durgunluğa bakarak üzülüyordu. Çünkü o mavi enginlikte Meryem ana alayından henüz eser yoktu. Ne süvariler yüz göstermişti, ne mehterhane!... Zaten bu da bir ır.eseleydi. Gözleri göke dikili olan halkın hemen hepsi, Meryemin nasıl bir alayla teşrif edeceğini düşünmekten geri kala mıyorlardı. îsanm aziz anası sellemehüsselâm mı inecekti?.. Böyle bir gelişl o büyük şahsiyetin şerefine lâyık göremi yorlardı. Mutlaka v« mutlaka bir alay bekliyorlardı. Meselâ en önde düduk öttüren kızlar, arkada da\ul ve dümbefek çalan gene kanadlı oğlanlar, onlann ardında güvercinlerin çeicîp yürüttükîeri nurdan yapılma bir araba ve arabanın içinde Meryem!.. Dimetokalıların çoğu boyle bir alay bekliyordu. Pek zühdî telâkkiler besli yen bir zümre ise o aziz kadının temiz bir kaftana sanlarak tek basma teşrif edeceğini umuyordu. Bütün hayatmı yahnayak ve yarı çıplak geçirmiş olan Meryem anamn gökte âdetini bozmuş olmasma o zümre ihtimal veremiyordu. Onların kanaatine göre Filistin çöllerini yıllarca lâğar bir eşek üzerinde dolaşan, üstüne kara bir gömlekten başka birşey giymi yen, beline ancak bir ip kuşak saran tsa gibi anası da sade görünmeğe mecburdu. Nihayet güneş tam zeval noktasma geldi ve o birkaç bin insan tamamile sessizleşti. Kimse artık nefes almıyordu. Yüreklerin çarpması bile o dinî ve büyük dakikanın şerefine sanki durmuş gibiydi. Orada, o geniş tarlada yalnız gözler yaşıyordu ve bu gözler, en derin bir heyecan içinde gökleri emiyordu. Bir ses haykırdı: Meryem, beş dakika secdede Maznunların yiizer lira kefaletle tahliyesine kalmanızı istiyor; onun sesini işitir işitmez Adliye Vekilinin reislikarar verildi kalkmız, mübarek yüzünü görünüz! ğinde bir komisyon Döviz kaçakçılığı tahkikatmı durdurAi'lzadelerin ve papazlarm halktan sıçramış olan Kara Abdurrahmanın ku toplanıyor mak ve bu tahkikata aid evrakı imha et cağındaydı ve iki süvari, dörtnalla sahneden uzaklaşıyoriardı. Halkın o daki kadaki vaziyeti, kolayca tasavvur olunabilir: Onlann gözleri gökten topraga çevrilmişti, yeri öpüyorlardı, dua mınl danıyorlardı. Atların ayağından çıkan seslerin, secdeye kapanmış olan avarelerde ilk uvandırdığı zehab, gökten süvarüer gelmekte olduğu şeklindeydi. Fakat o seslerin gittikçe yaklaşacağı yerde uzaklaşması da tuhaflarına gidiyordu ve yerlerde sürünen kulaklar bu tuhaflıkla «çı cıklanarak garib garib kımıîdanıyordu. Bu durum belki beş, on dakika sürdü ve hazin bir çığlık. secdedeki başları birden dıklesrirdi. Çığlıgı Mari koparmıştı ve kadm saçlarım yola yola bağırmakta devam ediyordu: Oğlumu kaçırdılar, oğlumu kaçırdılar. Şimdi prens de, papazlar da, halk da tozu dumana katıp uzaklaşan süvariiere bakıyorlardı. Masal unutulmuştu, facia seyrolunuyordu. Fakat herkes, sersem bir uyanıklık içindeydi, ne olup bittiğini anlıyan yoktu. Hakikat, gittikçe uzaklaşan hakikat onlara karışık bir rüya gibi geliyordu. «Vah kafa, vah kafa» diye sızlanan prens bile kendi kendini tahmik etmesine rağmen o umumî sersemliğe iştirak etmekten kurtulmuş değildi. Hâdisenin ruhunu bir lâhzada kavri yan yalnız bahçıvan Yani idi. Görgülü htiyar, gökten ineceği b«k!enen Meryemin yerine kendi çırağının sahneye çıktıgmı, prensin çocuğunu kapıp götürdüğünü anlar anlamaz bjyıklannı ağzına almış, mırıldanmıştı: Işte Türk buna derler. Bir kaleyi içinden almak istedi mi ortodoks evliyasmı cebine doldurur, bülbül gibi söyletir, o alıklann ağzile yerdeki.budalalara seâm getirir, sonra kale anahtarını yakaladığı gibi savuşur gider! Ve prensle prenses inliyerek, papazlarla halk kötü kötü düşünerek kaleye dö n€*lerken arkalanndan müstehzi bir işaret yaptı: Aptallar, dedv şnrrdr süt dölcmüç kedi gibi düşünüyorlar. Evvelce alrlmız neredeydi. Kale duvarına tırmanan ço cuğu ne diye içeri alırsınız?. Onun düz duvar üzerinde yürüdüğünü görünce Türk olduğunu anlamadmız mı? Ya Dimitriyos?.. Herifin adımlarmda Sipahi bölüklerinin gürültüsü yaşıyordu. Bakışlarında Türk kılıcmın pırıltısı uçuyordu. Böyle bir gencin Bizans köyiüsü olduğuna naul inamlırdı?.. Yarın onu gene göreceğimize şüphe yok. Lâkin bu sefer türkçe konuşacaktır, «ya kdleyi verin, ya çocuğu keserim» diyecektir. Hakkı da var. Yaya geldi, atlı gitti. Biz, at götürdüğümüz yerden yaya dönüyoruz. Böyle düsmana can fedaî... îhtiyar Yani'nin tahminleri doğru çıktı. Vakıadan bir hafta sonra Hacı llbeyi kumandasmda bulunan bir Türk fırkası Dimetoka önüne geldi. Fırkanın öncü müfrezesini idare eden Kara Abdurrahman olup Ince Balaban, Yaralı Doğan, Aygud Alp, Kara Boğa da onunla beraber bulunuyorlardı. Yalnız Oyvad yoktu, onun yerine kumandan Hacı ll beyin yanında Sevindik bulunuyordu. Dimetokalılar bu fırkaya karşı harbe girişecekler miydi?.. Burası meçhuldür. Malum olan, kale hâkim ve kumandanı prens cenablarınm Türkler tarafmdan yapılan ilk teklif üzerine » oğlunun geri verilmesi şartile Dimetokayı teslim etmis olmasıdır. (1) Oğlunu ahp dilediği yere gitmekte serbesb bırakılan prens, karısile birlikte Hacı llbeyin yanma geldiği vakit di'siz İlya'yı konuşur gördü ve ağzı bir karış açılarak kekeledi: Sen, sen İlya konuşuyorsun ha! O, pürüzsüz bir Bizans dilile cevab verdi: Sipahiler dilsiz oîmaz! Muhavereye Hacı llbeyi karıştı: Bizim küçük Sipahive Ilya diyorsunuz, onun adı Sevindiktir. Lutfen tashirı ediniz. (1) Tarihler Dimetokanın almmasmı çok kLsa yazarlar. Meselâ Hammer: <Hacı llbeyi bir gece baskınmda Dimetoka kumandanının oğlunu esir etmişti. Babası, kaleyi teslimle oğlunu esaretten kurtardı> der. Yorga mehaz tutularak yazılan (Yenl Osmanlı Tarih) inde: «Bir gece baskımnda Dimetoka kumandanınm oğlu eslr almdı. Pederi, şehri teslim etmek şartile oğlunu kurtardı.> denilmekle iktifa olunur. Ta cüttevarih, Türklerin eline düşen esiri. kale kumandaıu olarak gösterir ve oglunun, babasım kurtarmak için kaleyi Hacı tlbeye verdiğini söyler. Kâtib Çelebi de bu rivayeti kabul eder. Blz, Istilâ devrtnln bu pek önemll hâdisesinl, mevzuun azametine yakışan şekllde tasvir ettık. M. T. T. {Arkast var) mek maksadile gümrük muhafaza mıntaka âmiri Süleymana rüşvet teklif etmek ve bunun iki yüz lirasmı vermekle suçlu Juberle Sebuh, Ohanes ve Saidin muhakemelerine dün de üçüncü ceza manke mesinde devam olunmuştur. Dünkü celsede müddeiumuminin iddiasını serdetmesi mukarrerdi. Fakat söz alan iddia makamı evvelemirde Juberin hangi şirketle alâkadar olduğunu, Sebuh, Ohanes ve Saidin de vaziyetlerini sordu. Juberin vekili verdiği cevabda; müek kilinin merkezi Pariste olan ve su işlerile meşgul bulunan iki ecnebi şırketin bura daki vekili ve ayrıca Tarsus, Adana, Ayintab ve Mersin su işlerile meşgul olan bir şirketin de müdürü olduğunu söyledi. Ohanesle Sebuhun vekili de bu adamların şirketle hiçbir alâkası olmayıp Juberin müstahdemi olduklannı bildirdi. Saidin vekiline gelince bu da müekkılinin ne Juber şirketile ve ne de Juberle hiçbir alâ kası olmıyan Türk Sondaj Limited şirketinin mümessili olduğunu söyledi. Bunun üzerine iddia makamı vadolunan rüşvetin gümrük idaresince yapılmakta olan döviz kaçakçılığı işile alâkadar olduğunu, ev veîemirde kaçakçılık mevcud olup olmadığının meydana çıkarılması lâzım geldiğini, bu sebeble de tahkikatın zarurî olarak bir müddet daha devam edeceğini, bundan dolayı davanın cürmü meşhud kanunundan ayrılarak umumî hükümlere âbi tutulmasını; Süleymanın muayene memurluğundan niçin ayrıldığmın gümrük başmemurluğundan sorulmasını; Seuhla Ohanes haklarında Galata maliye şubesine verildiği söylenen kazanc be yannamesi suretinin getirtilmesini istedi. Bundan sonra söz alan Saidin vekili rüşvetin ne maksadla teklif edilmiş olduunun bundan evvelki celselerde Süley man tarafmdan vazıhan bildirildiğini, Süleymana, gümrük idaresindeki çuvallar içindeki evrakın Juberin ynzıhanesine nakli için iki yüz ve tahkikatın yazıhanede yapılması için de bin beş yüz lira rüşvet teklif edilmiş olduğunu mahkemede söylediğini ileri sürerek davaya umumî hükümlere göre bakıldığı takdirde müekkili Said hakkında tahliye karan verilmesini istedi. Sebuh ve Ohanesin vekilleri de iddia makamının mütaleasına iştirak ederek davaya umumî hükümlere göre bakılmasını ve müekkillerinin tahliyesini istediler. Heyeti hâkime bir müddet müzakereden sonra döviz kaçakçılığı tahkikatınm gümrük muhafaza başmüdürlüğünden; Sü eymanm muayene memurluğundan ni çin aynldığınm gümrük başmüdürlüğün den; Juberle Saidin mensub oldukları irketlerin müseccel olup olmadıklarının Ticaret odasile Sicilli ticaret müdürlüğünden sorulmasına, Sebuh ve Ohanes haklanndaki beyannamelerin Galata maiye şubesinden getirtilmesine; davaya umumî hükümlere göre bakılmasına, suçluların temadii mevkufiyetlerine mahal kalmamak üzere yüzer lira kefatle tah liyelerine, muhakemenin 24 eylul saat ona bırakılmasına karar vermiştir. İbrahim Paşa sarayı Dr. Aras dün geldi 'î için kat'î karar Hariciye Vekilimiz yakında Cenevreye gidecek Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras, dün sabahki ekspresle Ankaradan şehıimize gelmiştir. Rüştü Aras, Haydarpaşa istasyonunda Vali Muhiddin Üstündağla şehrımizde bulunan bazı sefirler ve mebuslar tarafmdan karşılanmıştır. Rüştü Aras Perapalas otelinde bir müddet istirahatten sonra, Reisicumhur Atatürke tazimlerini arzetmek üzere Dolmabahce sarayına gitmiştir. Tevfijc Rüştü Aras, birkaç gün şehrimizde kalacak ve eylulün ilk haftası icinde Milletler Cemiyeti kons^y ve asamble toplantılarında bulunmak üzere Cenevreye gidecektir. Vekilimiz Cenevrede, bunlardan başka, Sadâbad paktı ve Balkan paktı Hariciye Nazırlarile de buîusarak yedi devleti alâkadar eden bütün meseleler üzerinde de noktai nazar teatileri yaDacaktır. İtalya Fransa spanyadaki dahilî harbe her ikr mu hasım tarafta iştirak eden gönülli muhariblerin geri alınması hakkınd; ademi müdahale komitesinde kabul edi len İngiliz plânına General Franko'nut verdiği cevab İtalya ile Fransa arasında ki zıddiyeti tekrar bütün vehametile can landırmıştır. İtalyan matbuaünın bu cevabı alkışlı yarak karşılamış olması ve Alman mat buatının da ayni suretle hareket eyleme' si bu iki büyük devletin Franko nokta nazarını müdafaa edeceklerinde şüph( bırakmamıştır. Bunun için İngiltere Ha riciye Nazırile ademi müdahale komites reisi Lord Plymouth komiteyi toplamak ta tereddüd etmektedirler. Çünkü komitede tekrar faşistlik ve komünistlik taraftarı devletler çarpışacaklar ve şöyle böyle ev\relce elde edilen anlasmayı da tehlikeye sokacaklardır. İngiltere General Franko'nun cevabı üzerinde yeni bir tesviye sureti aramaktadır Bunun nasıl bulunacağı Avrupa sulhu • nun bağlı bulunduğu çok karışık muammalardan biridir. ingiltere kendi hesabına bu zorluğa kolayca bir hal çaresi bulabilecektir. Fakat Fransa ile İtalya arasındaki zıddiye' bütün meseleyi karıştırmaktadır. ItaV 3 ile Fransa İspanya meselesinde birbirin adeta can düşmanı saymaktadırlar. İtalya şimdiden İspanyanın hakikî hâkim' saydığı General Franko'nun memleket: tamamen zaptedememesini Fransızlar;n hükumetçi Ispanyaya, elaltmdan muazzam yardımlar yapmakta olmasına atfediyorlar. D ° Türk Tarih kurumile Müzeler idaresinin Sultanahmeddeki İbrahim Paşa s.irayınm tarihî kıymeti üzerinde haklı bir ısrarla durmaları, yeni bir vaziyet do ğurmuş bulunmaktadır. Mesele Adliye Vekili Şükrü S3racoğlunun reisliği altında toplanacak olan yeni bir komisyonda etraflıca tetkik edil dikten sonra kat'î karar verüecektir. Bu kararın, büyük bir san'at ve tarih kıymeti arzeden İbrahim Paşa saravınm muhafazası karanndan ibaret olacağı kuvvetle tahmin olunmaktadır. Bina muhafaza edildiği takdirde, Adliye sarayı için yeni bir arsa aramak mecburiyeti hasıl olacaktır. $ehrin imar işlerile alâkaJar bazı zevat, Adliye sarayının, Sultanahmed camisile Ayasofya müzesi arasındaki arsalar üzerinde inşa edilmesi taraftandırlar. Bu fikir, kuvvet bulduğu halde, inşaat sahasmda küçük bazı istimlâkler yapmak lâzım gelcektir. Iddialara göre yanan eski Adliye sarayı Ayasofyanın denizden manzarasım kapamakta idi, halbuki burada yapılacak yeni Adliye sarayı, bilâkis bu iki abidemizin ortasında bir üçüncü abide gibi yükselecektir. ADÜYEDE İmralı adasîna yeniden gönderilecek mahkumlar SAGLIK İŞLERİ Kulak Burun Boğaz kongresi 1931 de Sofyada birinci ve üç jnl sonra Bükreşte ikinci defa olarak toplanmış olan kulak, burun, boğaz kongresi, 16 eylulde Atinada üçüncü içtimaını yapacaktır. Eylulün birinci günü, eylulde toplanacak olan tıb tarihi kongresine iştirak etmek üzere bu akşamki eksprese şehrimizden hareket edeceklerini haber verdiğimiz profesörlerimizden ve kulak burun boğaz mütehassısı doktor Sani Yaver, Yugoslavyadan Yuna nistana geçecek ve Atinada açılacak kongrede hazır bulunacaktır. Bu kon greniîTTeportörü Bulgardelegesi profesör Yelinof'tur. Sani Yaver de komite tarafmdan yapılan müracaat üzerine <Türk tarihinde sağırlar ve dilsizler» mevzuunu ihtiva eden mühim bir rapor hazırladığı gibi ayni kongrede bulunacakları anlaşılan doktor Ekrem Behçet, Haydar îbrahim ve Nüzhetin de gene Sani Yaverle beraber ayrıca kommünikasyonları da vardır. Bisikletle Anadolu turu Bursa (Hususî) Ankaragücü kulübündan Nuri Kuş, Alâeddin ve Kerim adında üç bisikletçi orta Anadolu turu nu yapmak üzere şehrimize gelmişler dir. Ankara bisıkletçileri buradan Bahkesi. Balva, Çanakkale, Edremid, Ayvalık, Dikili, Bergama, Menemen, İzmir, Manisa, Salihli, Alaşehir, Uşak, Afyon, Konya yolile Ankaray döneceklerdir. Ankaralı bisikletçileri burada Bursa mmtakası misafir etmiştir. Prens boynunu bükmüştü, ellerini birbirine kilidliyerek tuhaf bir vaziyet al mıştı. Prenses Mari, solgun dudaklarını ısırarak gökyüzünü gözetliyordu, papaz lar, dillerinin ucuna dua sırahyordu. îşte bu dekor içinde boğuk bir ses duyuldu: Yere yatınız, duaya başlayınız. Prensle prenses bu sesi tanıdılar ve tcI \eddüdsüz yüzlerini toprağa yapıştırdı lar. Papazlar biraz şaşırmış olmakla beraber asil kumandanla karısını taklid ctmekte çecikmediler,. sakallarını yere yaydılar. Bir kısmı sesin garabetinden şasalıyan ve bir kısmı o sesi duymıyarak kumandanla papazlarm durumundan belinliyen halk, bir müddet ayakta kaldılar. Sonra önlerindeki örnege uyup ve birbirlerine de örnek olup topraŞa uzandılar. O kalabalık arasında ayakta kalan üç kisiydi: Kara Abdurrahman, Sevind'k, Emanoel. Abdurrahmanın secdeye düşmemesi tabiî idi. Çünkü vazife görüyordu. Sevindik o emrin kendisine taalluk etmediğini biliyordu. Emanoel ise Sevindiğe uyarak ayakta kalıyordu. Abdurrahman kısa bir lâhza bu alık kütleye baktı ve şimdiye kadar yaptığı gibi karnmdan konuşmayı bırakarak kendi gür sesile haykırdı: Meryem, beş dakika secdede kal manızı istiyor. Onun sesini işitir işitmez kalkınız, mubarek yüzünü görünüz. Ve hızlı hızlı yürüdü, atların yanma geldi, türkçe olarak Sevindiğe şu emrı verdi: Durma, binî Üç saniye sonra prens Emanoel, ata r Sükran Topçuoğlunun cenazesi J DENİZ tSLERİ Astorya vapurunda grev yok Dünkü nüshamızda da kaydettiğimiz gibi, bir akşam gazetesinin, guya bir İngiliz şilebinde tayfaların toplu bir halde grev yaptıkları hakkında verdiği haber asılsızdır. Alâkadarlar nezdinde yaptığımız tahkikata göre, hâdise şu dur: Romanyadan tspanya sahilleine benzin nakletmekte olan Astorya şilebi, son leferini yapıp, tamir edilmek üzere limanımıza geldiği bir sırada, vapurun mensub olduğu acenta, şileb tayfalanndan iki kişiye yol vermiştir Bu iki tayfa da, acenta ile aralarmda altı aylık mukavele mevcud olduğu halde kendilerine yol verilmiş olmasmdan şikâyet ederek îstanbul Liman idaresine baş vurmuşlardır. Liman idaresi, şikâyeti tetkik etmiş ve tayfalara, haklarını mahkeme vasıtasile arayabilecekleri cevabını vermiştir. Hâdise bundan ibarettir. ',; Zaferi kutlamış olmak, zaferin manasına, sırrına ermiş olmak için en ğüzel vasıta ve çare: Uçak için bir şejr vermek ve uçmağa kabiliyetli ve hazır bulunrnaktır. Türk Hava Kurumu İmralı adasındaki serbest hapisaneye, muhtelif hapisanelerde bulunan ıslahı hal etmiş mahkumlann sevkleri kararlaşmıştı. Bugünlerde, Adanadan 41 mahkum, İmralı adasına naklolunacaklardır. İmrah mahkumları arasında, şimdiye kadar, en ufak bir vak'a zuhur etmemiştir. Burada, günlerini çiftçiliğe veren mahkumlann sıhhî vaziyetleri de son Fransızlar da General Franko'nun derece iyidir. İleride. bu nevi acık hava mütemadi galebe ve muvaffakiyetini hapisanelerinin çoğaltılması düşünül Italyanın çok müessir olan yardımının mektedir. bir neticesi addediyorlar. İngiltere için îspanyada sağ yahud sol tarafın vaziyete Gemlikliler ortamekteb hâkim olması müsavidir. Elverir ki İs istiyor panya ecnebi bir devletin hüküm ve nüGemlik (Hususî) Gemlik halkı, ilk fuzu altına girmesin ve istiklâli kaybol • mektebleri bitiren çocuklarmın orta masın. tahsilsiz kaldığından bahisle, kasabalaGeneral Franko cevabında bu noktayı rında bir orta mekteb açılmasım dıle kat'iyetle tasrih ederek yabancı devletmektedirler. Eski yatı mektebinin karşısındaki binanın orta mektebe müsaid lere bir karış toprak vermiyeceğini ve îs« oluşunu ileri sürerek bu mektebe lâzım panyanın istiklâlinden zerre kadar fedaolan ders vesaitini tedarik edebilecekle kârlıkta bulunmıyacağını taahhüd etnıişrini ve bunu taahhüd ettiklerini de bil tir. diren Gemlikliler yarın rejimin en müLâkin Fransa İngiltere gibi düşünmükemmel elemanları olacak olan gencleyor ve siyasetinde maddî menfaat v« rin tahsilsiz kalmamalarının temini volunda bu dileklerinin bir an evvel ta emniyetten zîyade siyasî mezheb ve akihakkuk etmesini gözlediklerini de ilâve delere ehemmiyet veriyor. Fransada ahiren Başvekil Daladye bir daha sosyali3tedivorlar. Başvekil Celâl Bavarı vetiştiren ve lerle komünistlere karşı dahilî politikada meşhur Unur Bey gibi bircok kıvmetli meydan okumuş olmakla beraber henüz ve meşhur uz\nı sinesinden çıkaran Halk cephesi denilen sollar birliği res Gemliğin orta mektebsiz bırakılmama men devam etmekte ve hükumetin dayansım rica etmekte bulunan Gemlikliler dığı sollar ise haricî politikada müessir dileklerinde haklıdırlar. İstanbula ya olmaktadırlar. km bir merkez olan ve son zamanlarda Fransa hükumeti solların elinde bulunmuazzam fabrikalarımızdan biri orada dukça îspanyada faşistlerin vaziyete hâkurulan Gemliğin orta mpkteb ihtivacı yerindedir. Orhangazi ve İznik kasaba kim olmalarım ve daha ziyade komünistlarına dahi bir kültür merkezi olabile lere ve sosyalistlere dayanan Barselona cek olan Gemlikte orta mekteb acılması hükumetinin acze uğramasını kabul et • temennisi herhalde muvafık görülecek mek istemiyor. Bunun için Fransa Burtir. gos hükumetini filen tanıyarak kendisile aM münasebatta bulunmaktan istinkâf et Pencereden düştü mistir. Mercanda oturan kunduracı Kâmilin Bilâkis Barselona hükumetile sıkı müiki buçuk vaşmdaki kızı Ayten dün enasebatta bulunmakta, ve işte İtalya, îsvin ikinci kat penceresinden sokağa bakarken muvazenesini kaybederek yere panyol hükumetçilerinin müdafaada mudüşmüştür. Zavallı kız vücudünün muh sırrane devam eylemesini de bu münasetelif yerlerinden ağır surette yaralan batta Fransızların yardımına atfetmektemış. hastaneye kaldırılmıştır. dir. Nimresmî Fransız matbuatı İtalya ile Fransanın anlaşmamasma ortada bellibaşlı maddî hiçbir mâni olmadığını yazıyorlar. îtalyan matbuatı cevaben Ha • beşistan işlerinde müşkülât çıkaranın, Akdeniz muvazenesini bozanın, Barse lona'ya yardım edenin Fransa olduğunu ve şimdi de İngiliz îtalyan anlaşmasının tatbikma Fransanın mâni olduğunu yazıyorlar. Fransa ile İtalya arasındaki zıddiyet artık son haddini bulmuştur. M. Mus solini'nin, Tunusun karşısmdaki Pantelleria adasına giderek tahkimat faaliyetini artırmış olması Fransaya karşı bir nümayiştir. Bu zıddiyet AvruDada salâh için en büyük engel teşkil ediyor. Muharrem Feyzi TOGAY Köpek ısırdı Aziz arkadaşımız Aydın meb'usu Nazmi Topçuoğlunun refikası olup gene yaşmda vakitsiz acı ölümünü dünkü sayımızda teessürle yazmış bulunduğumuz Şükran Topçuoğlunun cenazesi dün kaldırılmıştır. Cenazeye Nazmi Topçuoğlunun ve zavallı refikasmın aileleri erkânile bu çifti yakından tanıyıp takdir eden pek çok dostları iştirak etmiştir. Nazmi Topçuoğlunun eniştesi 33 üncü Tümen kumandanı General Osman Tufanla refikası ve Efganistan büyük elçisi Ahmed Han bu meyandadır. Mesafenin uzaklığı hasebile cenaze pek çok otomobillerle takib olunarak evvelâ Bevoglu hastanesinden Yenicamiye gelinmiş ve orada öğle namazmı müteakıb cenaze namazı kılınarak uzun cenaze kafilesi Salkımsöğüd, Ayasofya, Beyazıd ve Vefa tarikile Eyübe gitmiştir. Cenaze otomobilinden başka son vazifeyi ifa eden akraba ve ehibbanın otomobilleri dahi çelenklerle dolu idi. Bir manga asker Yenicamide ve Eyübde hürmet ve muavenet vazifesini ifa eylemiştir. Nihayet saat iki buçuk raddelerinde Şükran Topçuoğlu Eyüb mezarlığının en yüce bir tepesinde babası mezarının yanıbaşında hazırlanan ebedî istirahatgâhma tevdi olunmuştur. Kendisine rahmet ve kederli ailesine sabır ve metanet dileriz. Şişlide Bekirin mandırasında çalışmakta olan demirci Kerope, meşgul olduğu sırada mandıranın köpeği üzerine hücum ederek vücudünün muhtelif yerlerinden ısırmıştır. Kerope îtalyan hastanesine kaldırılarak tedavi altına alınmış, köpek de kuduz hastanesine gönderilmiştir. Cu m h u r i y/et Abone şeraiti: NOsbası 5 kuruştur. Türkiye Haric Için için 1400 Kr. 2700 Kr. Senelik Alb avlık 750 • 1450 • Üç aylık 400 • 800 > Biz »ylık 150 » Soktut

Bu sayıdan diğer sayfalar: