28 Aralık 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

28 Aralık 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

D UYDUNUZMU CUMHURIYET 28 Birineikânun Dröt asır hapis cezası Pariste, Sesil Fanen ısimli, kırk yaşlannda bir kadın büyük bir mağaza dan öte beri aşırır ken, cürmü meşhud halinde yakayı ele vermiş, Büyük. hatta küçük şehirlerde, mağazalara musallat olan bu nevi haşerat pek çoktur. Fakat, acaba kaç tanesi, bu Fanen cenablanmn hırsızlık röko runa yaklaşabilmiştir? Evet, bu kadın, mağaza hırsızlığmda öyle bir rökor kırmış ki, son cürmü meşhuddan sonra, polis merkezinde misafir edıldıği zaman dosyasını okuyan ların gözü fal taşı gibi açılmış. Mezbure, meğerse, tam 28 defa mahkum ol muş ve cezaları bir araya toplanınca 400 sene hapsi buluyormuş. Bükreş muhteliti Fenerle 2 2 berabere kaldı Bir çamur deryasında oynanan maç hayli münakaşalı oîdu. Rumenler golleri ikinci devrede yaptılar NEVROZİN Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağnlannızı derhal keser. icabında günde 3 kaşe alınabilir. Bu Hakikati Herkes Bilmeli Grip, nezle, enfloenza, sıtma gibi tehlikeli hastalıklara tutulmamak için, sağlığmızı daima BİOGENİNE dediğimiz kan ve derman hablarile sigortalayınız. BİOGENİNE; bir çok miihim devaların birleştirilmesile meydana getirilmiş en birinci kan, kuvret, iştiha yaratan ve mucize gibi tesirini derhal gösteren bulunmaz bir müstahzardır. BİOGENİNE; kandaki kırmızı yuvarlacıklara verdiği yeni yeni büyük kuvvetlerle haricden gelecek her türlü mikrobları derhal öldürür. Tatlı bir iştiha temin eder. Sinir ve adaleleri sağlamlaştırır. Zekâ ve hafızayı parlatır. Bel gevşekliği ve ademi iktidarda şayanı hayret faydalar temin eder. BİOGENİNE; kullananlar kat'iyyen kardan, kıştan, soğuktan, yağmurdan ve havaların değişmesinden müteessir olmazlar. Çünkü uzviyet, her zaman genc ve dinc bulunur. Ve bu sayede müthiş âkıbetlerle neticelenen; grip, nezle, enfloenza, sıtma gibi âfetlerden emin bir surette korunmuş olur. Sıhhat Vekâletinin resmî müsaadesini haizdir. Her eczanede bulunur. diktatörleri İsimlerinin başı na belkı de sonuna, pek iyi bilmi yorum moda diktatörü unvanmı ta kan altı kişi, Lon drada bir cemiyet kurmuşlar. «Moda diktatörleri cemi yeti>. Her ay top lanıyorlar, sağa soJ la emirler yağdırı yorlar, fikirler, teklifler topluyorlar. Şimdilk Londra modasını, parmakla rımn ucunda oyuncak etmişler, sonra sonra, bütün dünyaya hükmetmek ni yetindeler. Renkler, biçimler, kumaş cinsleri, düğme adedi fılân ve falân hep onların emrine ve kararma vabeste. Terziler bu cemiyetin emrinden çıkamıyor. Moda ded ğin de böyle olur: «Kestiği kestik, diktiği diktik>. Horozdan tavuk Almanlarm Er satz denilen taklid eşya sistemi, dün vanın her tarafına vayılıyor. Asıl ga ribi şu ki, cansız eşyadan canlı mahlukata sirayet etme ğe başladı. Bir Fransız doktoru, horman deni ,len, kanda mevcud gudde ifrazatmdan •bilmiyorum ne turetle istifade ederek, . horozları tavuğa, tavukları da horoza kalbetmeğe başlamış. Müjde! dıyebiliriz. Yumurta ucuzlı yacak demektir. Fakat, <müjde> demek tavuk aded artacak, tavuk adedi artacak demek, horoz azalacak demek ol duğuna göre, cıvciv kıtlığile karşılaşa caçımız muhakkak sayılabilir. Bu cinsiyet değiştirme keyfiyetinin, öteki hayvanlara ve daha sonra belki de insanlara teşmilı, içinden çıkılmaz bir Arab saçma yol açacağı için, o dikenli meseleyi şimdüik kurcalamıyalım. Yalnız, Fransız doktorunun buluşu bizi ezelî bir muammadan kurtacak gibi göTÜyorum. Bu gidiş, horoz ve tavuk neslinin tükenmesine doğru bir adım olduğuna nazaran, nesli atî «tovuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuk tan> bilmeceslie zihnini yormağa lüzum görmiyecekler. tzmirde yeni bir cami yapılıyor İzmir, (Hususî) Vakıflar idaresi, Alsancakta on bin lira sarfı suretile ve Türk mimarisile bir cami yaptırmağı kararlaştırmış, projelerini de hazırlamıştır. Başdurak camii de tamir ve ıslah olunacaktır. Pencereleri, İstanbuldaki san'atkârlara ısmarlanmıştır. Camiin çeşme, tuvalet yerlerinde başlıyan tamirat ikmal edilmiştir. Yazan: VİKİ BAUM Fenerbahçe muhacimleri Romanya kalesi dnunde Bükreş muhtelit takımı dün Taksim stadyomunda Fenerbahçe ile karşılaşmıştır. Hafta ortası ve havamn soğuk olmasına rağmen tahada bin beş yüz kişilik bir seyirci kütlesi bulunuyordu. Sahayı, çamur ve yer yer su birikintileri oynanmaz bir hale sokmuştu. Bilhassa kale önlerindeki çamur bolluğu bir faica idi. Tam saat 14,30 da Rumen muhteliti kırmızı ve yskası sarı forma, Iâciverd antalonlarile sahaya çıktılar. Hepsi genc v« vücudlü oyuncu'.ardan mürekkebdi. Beş dakikalık bir fas ladan sonra Fenerbahçeliler gÖV'Vv'er. Fener takımında, lik maçlanr.c'ü r kardığı kadroya nazaran hücum hattında bir değişiklik var. Izmirin meşhur Vahabı ile gene IzmirL Basri oynuyorlar. Hakem ile oyuncular arasındajbir münakaşa Oyun başlar başlamaz ilk hücumu gene tehlikeli hücumlarmı bırakmıyorlar neticesi, yirmi beşincı dakikada sağ içleRumenler yaptılar. Bu hücum Fener dı. Fajkat bilhassa Hüsamın yerinde mü rinin sıkı bir şütile ilk gollerni çıkardılar. kalesine kadar uzandı ve altı pastan audahaleleri bu hücumları muvaffakiyetle Bu golden sonra oyun sert ve münailk şütü Hüsam kurtardı. Mukabil an i kaşalı bir cereyana sürüklenmeğe başlakarşılıyordu. bir Fener hücumu da ayni şekilde neti42 nci dakikada Fikret, iki müdafaayı mıştı. Rumenler çamur deryası içinde celendi. ikinci gollerini çıkarmak içm çok çalışıFakat, yavaş yavaş açılan Rumenler, atlatarak topu kaleye pek yakm bir meyorlardı. Bu anlarda artık top pek nadir müspet bir oyun oynamağa başladılar. safede sol içe geçirdi. Basri kısa bir plâolarak Rumen yarı sahasına geciyordu. Bilhassa çok güzel anlaşmasım bilen se ile Fenerin ikinci golünü yaptı. Oyunun neticesine bir dakika kala orFener hücumları devam ediyor. DevRumen takımmın yerden ve derin pastada Fener lehine bir tac oldu. Fakat larla yaptığı hücumlar Fener kalesi için renin son dakikasında on sekiz içinde top Fenerbahçeli oyunculann bu tacı atmakdaimî bir tehlike halini alıyordu. Müda Rumen oyuncusunun eline değdi. Gene taki istiğnalı ve yan hakeminin müteredfaa hatlarına gelince, çok güzel yer tut penaltı, fakat K. Fikret isabetsiz bir vur did hareketinden istifade eden Rumenler masını biliyor ve bilhassa havadan oyu ruşla topu kalecmin eline verdi ve biraz kendi aleyhlerine olan tacı kendileri atsonra da devre 2 0 Fener lehîne bitti. na daima hâkim oluyordu. İkinci devreye her iki takım da tadi tılar ve bu tacın tevlid ettiği hücumla On beşinci dakikada Rumen orta muFener kalesîne inerek sağ jçleri vasıtasile haciminin sıkı bir şütünü Hüsam güzel bir lâtla çıktılar. Fener takımında Vahabla beraberlik golünü çıkardılar. plonjonla kurtardı. Akabinde yapılan i Şabanın yerinde Yaşarla Naci oynuyorÜmid edilmiyen bir vaziyette yapıkinci bir Rumen hücumu da gene Hü du. Rumen takımında da üç oyuncu delan bu golden sonra kendılerini toplıyan ğişmişti. samın müdahalesile neticesâz kaldı. Bu devrenin ilk on dakikası Fener Fenerliler gole itiraz ettiler. Fakat hakem Otuz beşinci dakikada Fenerliler, Fikret vasıtasile çok güzel bir hücum çıka lehine idi. Fakat Rumenler tedrkî suret golü kabul etmiş ve top ortaya gelmişti. rıyorlardı. Topu, hasım kalesi önlerine te, oyuna tamamen hâkim oldular ve Münakaşa uzadı ve hakem esasen sona kadar süren Fikret kısa bir vuruşla Bas dakikalar ilerledikçe oyunu aşağı yukarı ermiş olan maçı tatil etri. Tabiî her zamanki gibi hakem zabıta riye geçirdi. Rumen müdafii on sekiz tek kale vaziyetine soktular. nezaretinde içeriye girdi. Oyunu krono Fener müdafaası bir silsile halinde pas içinde Basrinin hücumunu favulla durdurmak istediğinden hakem penaltı yekdiğerini takib eden Rumen hücumla metre ile takib edenler maçın 2 dakika cezası verdi. Fikretin sıkı bir plâsesi ile rmı karşılıyabilmek için çok müşkülât çe fazla oynandığmı iddia ediyorlardı. kiyor ve bu vaziyette her dakika bir RuRumen muhteliti ikinci maçmı yarın Fenerbahçe ilk golünü yaptı. Taksim stadyomunda Galatasarayla yaBu gol Fenerbahçeyi daha müspet bir men golüne rntizar ediliyordu. Rumenler, bu devamlı hakimiyetleri} pacaktır. oyuna sevketmekle beraber Rumenler |me gelir gibi oldu. Ayrıldı; etrafına bakmdı. Gözleri şimdi karanhğa ahşmıştı. İleride, küçük bir kulübenin gölgesini gördü. Havada, taze boya, katran, su DDD kokusu vardı. Evelin'i tutup yürüttü, kapmın tokmağmı el yordamile araştırdı. Kapı, paslı bir gıcırtı ile açıldı. İçerisi, sazlıklara doğru giden daha açık renkli bir fırın gibi karanlıık ve sıcaktı. Frank, bir şerid halinde uzanıyordu. Gölün öte Evelin'i, orada bulduğu ensiz bir tahta kıyısmdaki evlerde işıklar yanıyordu. sıraya çekip oturttu. Yüzünü, gözünü deGölden de, bir takım gürültüler, hafif lice puselere gömdü. Kendi kalbinin çarpsesler, gülüşmeler, su ve kürek şıpırtıları tığını işitiyor, içinde bulunduğu hale kenyükseliyordu. di de şaşıyordu. Evelin'in eli, ceketinin Evelin: altına sokuldu ve derinden derine çarpan Karanlıkta yüzenler var, dedi. bu kalbin üstüne gelip yaslandı. Frank, Frank, birdenbire, onun titrediğinin rüya görür gibi: «Lidya'ya benziyor» difarkına vardı. O dakikaya kadar buna ye dü^ündü. dikkat etmemişti. Lidya onun ilk aşkıydı. Büyük baba Uşüyor musun? smın Yeni Orlean'daki evinde gördüğü Hayır. oldukça açık renkli, kıvırcık siyah saçlı Şimdi, suyun kenannda, sazların orta bir zenci kızıydı. Şiddetle menedildiği sında idiler. Frank, genc Ladını görme ve cezaya çarpılmaktan korktuğu bu ilk den elini uzattı ve sessizce, onu kolları münasebetindeki zevki, onu takib eden nın arasına aldı. Evelin'in, dudaklarına müteaddid maceralannı hiçbirisinde buatılışındaki şiddet onu bir kere daha ür lamamıştı. Şimdi, Evelin'in bu muhteris küttü. Amerikalı kadınlar böyle değildi tecrübesizliğinde, o eski hatıradan bir eler; Fransız kadınlan da böyle değildi. ser vardı. Evelin'in dudakları, kendi dudaklan alGayriihtiyarî bir hareket yaptı ve Etında nihayet aralanmca, başma bir dön velin'in eli, onun delice çarpan kalbi üÇeviren: HAMDİ VAROĞLU zerinden ayrıldı. Karanlıkta, ondan biraz uzaklaşan genc kadm: Artık gitmelisin, dedi. Frank: Şimdi iş işten geçti, diye cevab verdi, senden ayrılmama imkân kalmadı. Bekliyordu. Fakat Evelin ses çıkar madı ve yanına yaklaşmadı. T a m o esnada, Frank, muntazam fasılalarla dökülen damla sesleri işitmişti. «Her halde kulübenin duvanna asılmış ıslak mayolar olacak» diye düşündü. Evelin, kapınm yanına gitmiş, tokmağı arastırıyordu. Frank: Beni dinle, dedi. Parise benimle beraber gel, olmaz mı? Rica ederim, gel. Nasıl olur? Imkânı yok! Niçin imkânı yok? Paris şuracıkta. Tayyareye biner, dönersin. Evelin kapıyı açmağa muvaffak ol muştu. İlkbahar gecesine mahsus solgun bir ışık, kapmın mustatil boşlugunu aydmlatıyordu. Genc kadının yüzü, boş lukta beyaz bir leke gibi duruyordu. Frank'a, almanca: Allaha ısmarladık! dedi. Frank saçım düzeltti; sonra, koluna UykusuzlukSinir ağrılarıAsabî öksürükler Baygınlık TATLI BÎR UYKU TEMİN EDER İYİ EDER Baş dönmesiÇarpıntı ve sinirden ileri gelen bütün rahatsızlıklan İYİ EDER Her eczanede bulunur. TATLI BİR UYKU TEMÎN EDER Ankara Belediyesi İmar Müdürlüğünden: Ankara şehri ve civarı için tanzim edilen 1/10000 mikyaslı imar plânının 2/9874 No. ve 15/11/938 tarihli kararname ile İcra Vekilleri Heyetince tasdik edilmiş olduğu 1351 numaralı kanunun 2 nci maddesine tevfikan ilân olunur. «5192» (9285) 939 dökülmüş olan pudra kırıntılarmı, alışık bir hareketle süpürdü. Coşkun kanı, yavaş, yavaş sükunete kavuşuyor, aheste, iri hamlelerle kalbinden dışan boşahyordu. Frank, bileğindeki saate baktı. Bir sigara çıkardı ve çaktığı kibritin alevinde, saatin kaç olduğunu anlamağa çalıştı; sonra: Vay canma! diyerek Evelin'i takib etti. Evelin, ona: Sen önden yürü. dedikten sonra kapıyı kapadı. Frank, yüreğinde hafif bir merhamet duygusile, genc kadının saçım okşadı. Evelin, beyaz robu ve dudağradaki tebessümile, ona, acıma hissi veriyordu. Frank, genc kadını bir kere daha kucaklamak istedi. Fakat o, geri çekildi, Frank'ı ileri doğru iterek öne geçirdi. Yukanda, kulübün salonunda, müzik yeniden dans havaları çalmağa başlamıştı. Küçük salondan geçtikleri sırada, tek tük birkaç çiftten başka dans eden kalmamıştı. Frank, tanjştıgı iki üç kişiye veda işareti yaptı. Bir aynada kendini görmeğe çalıştı. Saçlannm dağınık olmadığma tamamile emin değildi. Evelin, lâkayd ve uykusu gelmiş gibi görünüyordu. Halinde, biraz evvel kulübede cereyan eden kısa saiıneden şüphe ettirecek hiçbir emmare yoktu. Her zamankmden daha solgundu; ağzı daha büyiik, gözleri daha koyu renkli görünüyordu. Briç salonuna geldikleri zaman, kocasının oturduğu iskemlenin arkasında durarak: Mösyö Davis gidiyor. Sana veda edecek, dedi. Drost elindeki kâğıdlan bıraktı ve münasib düşecek ingilizce kelimeleri zihninde araştırarak, nezaketle yerinden kalktı: Frank almanca. olarak: Allaha ısmarladık, dedi. Bildiği almanca beş kelimeden biri bu idi. Oyunculardan biri, bu fasıladan canı sıkılmış gibi davrandı. Frank, kendi kendine, bu oyuncuya hak verdi. Elinde bir bardak portakal şerbeti olduğu halde bir köşede ayakta duran Marian: Davis'i trene kadar kim götüre cek? diye sordu. Şarlotenburg ıstasyonuna kadar bir taksi tutanm. Saçma. Sizi ben götürürüm. Evet amma, acele etmek lâzım. (Arkası var) Bütün Amerikahlar senin gibi midir? Nasıl benim gibi? Senin gibi güzel midhr? Frank, güldü. Sonra daha ciddî bir tavır takınarak: Hayır, dedi, muhakkak ki ben Frank, bir kahkaha savurarak, ilâve etri: Senin kocan da pekâlâ yakışıklı adam. Evet. Frank, tekrar Evelin'in koluna gire rek onu korUan uzak'astınrken, bu kadınm, esas itibarile nesini sevdiğini düş<nuvor fakat bu istifhama müspet cevab bu'T.yor, üzülüyordu. Konuşmadan ilerlediler ve çakıllar dan, muntazam taranmış çimenliklerden geçerek göle doğru yürüdüler. Çok kaanlık bir gece idi. Yalnız, çakıllı yol,

Bu sayıdan diğer sayfalar: