16 Ocak 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

16 Ocak 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 İkincikânun 1939 CUMHl KÎYET LÜBNAN MEKTUBLARI: Yeni Fransız Komiseri Tarihî Feda r eşli gittikçe genc, iki Suriyede nasıl karşılandı lan genc, banknot bası Çıldıran birkarısınımefluç ağır matbaaya girdiler, kardeşile inkıraz buluyor Şam sokaklarını çınlatan avaze: «Suriye müstemlekecilerin oyuncağı olamaz!» Byruet, 10 ikincikânun Yeni Komiser Puaux geldi. Bindiği tayyare, Mısırdan üç saat teahhurla hareket ettiği için buraya muvaslat saati de o kadar gecikmişti. Bununla beraber, tayyare meydanında, ekserisi müstemleke asker ve memurlanndan ve umumiyetle Fransızlarla Lübnanlı merakhlardan mürekkeb bir kalabahk kendisini karşılamak üzere saatlerce beklemekten hâli kalmadı. Karşılayıcılar arasmda Suriyeyi temsil eden hiç kimse yoktu. Suriye hükumeti, memlekete yeniden müstemleke rejimini kuvvetlendirmek vazifesile gelen bu Fran sa mümessilini karşılamak üzere Beyruta kadar gitmeği lüzumsuz saymış ve yerinden kımıldamamıştır. Şam hükumeti bu karan verirken onun yanıbaşında da Suriyeliler, Fransa ve manda rejimi aleyhinde nümayişler yapmakla meşgul oldu. Şam, Haleb, Homs, Hama iki gün dük kânlarını kapadı, Suriye bayraklannı açtı, sokaklara döküldü ve «İstiklâl! İstik lâl!» diye bağırıp dolaştı. Bilhassa mektebliler, genclık büyük nümayişler yaptılar. Şamda, şimdi hükumetle elele verip Fransaya karşı cephe alan doktor Şehbender ve taraftarları bu nümayişlere hararetle iştirak ettikleri için istiklâl hareketi çok kuvvetli bir tezahür mahiyetini almıştı. Doktor Abdurrahman Şehbender, bir çok defa nümayişçilere hitab ederek ateşli nutuklar söyledi ve bu nutuklarla kızışan halk, bilhassa genclik, «kahrolsun inti dab! Yani Manda Kahrolsun müstemleke rejimi!» diye yana yana bağırdı. Bir aralık Suriyeden gelen haberîer, doktor Şehbender ve taraftarlarmdan bazılarının kabineye gireceklerinden ve bu suretle bir millî birlik hükumeti teşkil edileceğinden bahsettiler. Fakat, muhalefet muhiti, bu şayialan tekzıb etmekte gecikmedi. Şehbender taraftarları «Bizim için mesele hükumete girmek, makam ve mevkı sahibi olmak meselesi değildir. Biz vatanın hürriyet ve istiklâlini istiyoruz. bunsuz da olsa, müdafaa edebiliriz!» diye kabineye girmek fikirlerinin kendilerinden uzak olduğunu ilân ettiler. * * * Diğer taraftan Şam hükumeti de Komiserin gelişini çok fena karşıladı. Başvekılle Dahiliye Nazınnm, muhtelif vesilelerle yaptıkları beyanat, hükumetin Puaux'ya karşı sarih bir müdafaa ve protesto vaziyeti aldığını gösterir. «Suriye birdir, parçalanamaz; Suriye hürriyet ve istiL'âl ister; Suriye, müstemleke olamaz, müstemlekecilerin oyuncağı değildir!» Şam sokakları, iki gündenberi, hep bu avaze ile çınlıyor. Puaux'nun Fransadan ayrılırken Le Temps gazetesine verdiği beyanat, yeni Komiserin Suriyede manda rejimini uzatmak programile geldiğini sarıh surette gösterdiğinden hükumet adamları şiddetle bu beyanat aleyhine teveccüh ettiler. Sadullah Cabiri, irad ettiği büyük bir nutukta bu beyanatı nazik kelimelerle, fakat kat'î surette protesto etti. Başvekil ise, kapısının önünde Suriye istiklâli lehinde nümayişler yapan genclere hitab ederken şunları söyledi: « Suriye, kendisini parçalama ga vesile yapılacak olan her teşebbüse karşı elinde bulunan bütün vasıtalarla mukavemet edecektir. Ben, kendi hesabıma, şunu söyliyebilirim ki, bugünkü vaziyet içinde «şef» olabilecek herhangi bir şahsi SanFransiskoda garib bir macera Marsilyada büyük bir aile faciası Seylan adası sakinleri salonda yakalandılar surette yaraladı Dr. Abdurrahman Şehbender yet lehine mevkiimi derhal terkedip, müevazı bir vatandaş gibi vazifemi ifaya hazırım!» Genclik arasında derin bir tesir yapan u sözler büyük bir heyecanla karşılan dı: Yaşasın Mardam! Yaşasın Şehbender! Yaşasın millî birlik! Kahrolsun müstemlekeciler!» Avazeleri yükseldi, Hulâsa, Şam Puaux'yu çok fena şartlar içinde karşılıyor. Bundan dolayıdır ki bir iki gün sonra Puaux'nun buraya gel mesi münasebetile nagehanî bir galeyanla ;encliğin ve halkm ayaklanması ihtimaline karşı Fransa askerî idaresi şimdiden edbirler almağa başlamış, Suriyenin muhtelif merkezlerindeki işgal kuvvetlerini takviye ediyor. Bu arada Lübnanda ulunan kuvvetlerden bazıları alınarak Şama gönderilmiştir. Yeni Komiser oraya gittiği zaman çok sıkı askerî tedbirler lınmış bulunacaktır. * * * Komisere gelince, Beyruta güleryüzle çıktı. Radyo ile evvelâ Lübnanhlara, sonra da Suriyelilere hitaben birer nutuk söyledi. Lübnanhlara söylediği nutuk, Fransanın Lübnanı Fransızlaşmış telâkki ettiğini gösteriyor. Suriyelilere tevcih ettiği hitabede ise onlara karşı yumuşak sözler söylemeğe, kendilerini teskine çalıştığı »rülüyor. «Fransa, üzerıne aldığı vazıfeyı sonuna kadar ifa edecek ve bu manda memleketlerinin kendi kendilerini idare eder hale gelmelerini temin edecektir.» tarzında hulâsa edılebilen bu hitabe, Suriyeliler arasında iyiden ziyade fena bir tesir yaptı. Suriyeye «günün birinde» istiklâl verileceğini temin için söylenilen bu sözler, bu istiklâlin «bu yakmlarda» verilmiyeceğini ilân etmekten başka birşey ifade etmiyor, demektir. Bunu gören Suriyeliler, yeni gelen Fransız siyasetine karsı ateş püskürmektedir. Onlar ateş püsküre dursun, Komiser ilk icraata başlamış biledir. Lâzikıyyede Süleyman Mürşid etrafında toplanan iftirak hareketini takviye etmek üzere tedbirler alındı. Bu tedbirler şundan ibarettir: Fransızlar tarafmdan teşvik edilip mütemadiyen siyasî ve adi şakavet hareketleri yapan Süleyman Mürşidin faaliyetile asayişin bozulmuş olduğunu bahane eden manda hükumeti, askerî bir kıc'a San Fransiskoda banknot basılan matbaa, en sıkı muhafaza altmda bu lundurulan bir yerdir. Buna rağmen, son zamanda geceleyin iki delikanlının buraya sokulabilmesi, polLs teşkilâtını bir hayli şaşırtmıştır. Şimdiye kadar bu matbaa, adeta bir kale sayılıyordu; müsaadesiz girmek teşebbüsünde bulunacaklara karşı alınan tertibat cümlesinden olmak üzere, kapılarda elektrikle derhal harekete gelen ziller, müteaddid bekçiler varken, bu iki delikanlı. acaba nasıl oldu da ta içeriye sokulabildüer? Hem de sessiz, sadasız! 15 16 yaşlannda olan Povl Fransisle Vilyem Galager, sırf tecessüs saikasile bu işe girişmişlerdir. Karanlık binanın cephesine tutunarak bir pencere per vazma kadar çıkabilen iki genc, par maklıklan kesmişlef ve camı ihtiyatla zorlıyarak. büyük bir salona ayak basmışlardır. Bu salonda, banknot kalıbı olan çinko kalıblar bulunuyordu. Kimsesiz oldukları anlaşılan iki genc, belki de sonradan işlerine yarıyacağına hükme derek bu parlak kalıblardan birini gö türmeği kararlaştırmışlar ve yere in dikleri zaman almak üzere pencereden dışarıya atmışlardır. Lâkin, oraya girinciye kadar her nasılsa işlemiyen elek trikli ziller, atılan kalıbın isabetile ha rekete gelerek, dört bir tarafı çın çın öttürmüştür. Bunun üzerine de bekçiler salona koşmuşlar, her iki genci yakalamışlardır. Amerikada bu hâdise hayli dedikodu uyandırmıştır; banknot basılan resmî matbaanm daha iyi muhafazaya ihtiyacı bulunduğu noktasmdan, başka çare ler aranrnaktadır. Geçen hafta Marsilyada olan bir aile faciasmda. bir kadmla bir erkek ölmüş, bir kadm da ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmıştır. Fransada son günlerde en çok alâka ile karşılanan facia, budur. Marsilyada Cennet sokağı denilen bir sokak vardır. 1890 senesinde doğan Ksaviye del İnnosenti isimli aslen îspan ol bir Fransız, bu sokaktaki evde, kendisinden 10 yaş küçük karısı Süzanla beraber yaşıyor. Koca. meflucdur, çalışamıyor, onun yerine karısı bir sinemada program dağıtmakla az bir para kazanıyor. Diğer taraftan Ksavinye'nin bekâr kardeşi Jean del İnnosenti, bir pansiyon idare etmekte, hayli para eline geçmektedir. O derecede ki, bu para kendisine bol bol yettiği gibi mafluç kardeşine de bir miktar verebiliyor. Her iki kardeş, tam manasile anlaşıyor. Derken, zamanla pansiyon kazanç getirmemeğe başlıyor. Bekâr kardeş, tanıdıklarma işlerin kötü gittiğinden bahisle, sızlanıyor. Bir yandan da başka bir derd; gözleri zâfa uğruyor, büsbü tün görememekten korkuyor. Düşünce ile çöküyor, ne yapacağını şaşırmış kıvranıyor. Tam bu devrede de, evli kardeşin komşularmdan biri, Ksaviyenin evinden çığlıklar işitiyor. Koşuyor, ka pıyı açıyor, içeriye bakar bakmaz irkiliyor, kaçıyor. Ksaviyenin karısile kardeşi, yerde. boyunları kan içerisinde, yatıyorlar; Ksaviyenin de gırtlağı yarı kesilmiş, bununla beraber o henüz yaşıyor. Tanınmış âlimlerden Dr. Şpittel: «Kanı temiz kalmış pek az Feda vardır, nesil Singal kavmile tamamen karışmıştır» diyor fFetia'larm garib âdet ve ananelerf) İç ormanda taş üstünde uyku! Bursa Ticaret sarayı acılch Bursa (Hususî) Şehrimizde yeni yaptınlan Ticaret sarayı ile Koza borsası muamele salonu binalarmın açılma törenleri yapıldı. Bursanm ticaret hayatına dair söylenen nutka Vali Şefik Soyer cevab verdi. Müteakiben yeni ve modern ticaret sarayı gezildi. Burada fabrikatorların ve tüccarlarm toplantılar yapmalarına mahsus salonlar, Ticaret Odası meclisi için müzakere salonu gibi müteaddid salonlar bulunmaktadır. Yeni Ticaret Odası heyeti, aralarm dan fabrikator Kâzım Akunu reis seçmişlerdir. İstanbul Ticaret Odası tetkik bürosu raportörlüğüne tayin edilmiş olan Oda başkâtibi Cemalin yerine Vekâlet yeni bir baskâtib tayin etmemiş tir. Bu vazifeyi Borsa komiseri Mümtaz Şükrü Eğilmez vekâleten ve ilâveten vapmağa memur edilmiştir. Eski Ticaret Odası reisi Rüstü Egeli. ticarî te maslarda bulunmak üzere Hatay ve Suriveve gitmiştir. marifetile Lâzikıyyeyi işgal ve hükumet işlerini kendi eline aldı. Suriyenin bura daki muhafızı valisi bu hali şiddetli surette protesto etti. Fakat, Fransanın protestoya filân baktığı yoktur. Ekalliyetleri himaye ve asayişi muhafazadan ibaret olan klâsik bahaneyi ileri sürerek Şamm nüfuzunu Lâzikıyyeden atmaya ve orada Suriyeden ayrı bir varlık vücude getirip bunu kendine bağlamağa karar vermiştir. Bu usulle Suriyeyi parçalıyacak ve Şam nasyonalistlerini, tedricî bir surette gene bir kısım Suriyeliler vasıtasile muhasara altına alıp boğacaktır. Plân budur. Şam nasyonalistleri bu vaziyeti pek güzel anhyorlar ve ona mukabele etmek için bütün kuvvetlerile çahşıyorlar. Acaba muvaffak olabilecekler mi? T. C. Seylan adası, yeryüzünde ismi en çok tarzda otururlarmış; komşulan Hindlitanman adalardan biridir. Bu adanm leri sadece giyim kuşamda taklide yaj tarıhçesinde ne vardır ve şimdi orada naşan Fedalar, ayakta durmak suretilej kimler nasıl yaşarlar? Hazreti İsanın yorgunluk alıyor, bu sırada bir ayak ] doğuşundan 543 sene evvel, Hükümdar lannı. bir bacaklannı diz kısmma da1 Fijaya. aşağı Hindistandan bu adaya yamak suretile tek ayak üzeri duru j geçince, ordulan orada adanm doğma yorlarmış; bununla beraber, bu vazi j büyüme yerlileri olan Fedalarla karşı yette iken uzun bir değnek, kendileri 1 laşmıştı. Hükümdarın ordulan, bun ne istinad noktası teşkil ve temin et | lardan bir kısmile çatışmış. kendilerini mektedir! püskürtmüştü. Fakat, püskürtülenler iç Feda erkekleri, haziran ve îemrmn ormanlara, orada yaşıyan Fedalarm ya aylarmda kulübelerinden uzaklaşıp, ic nma sığınınca, onları daha fazla takib ormanların en iç kısımlarma kadar Ağır yaralının hastanede güçlükle ve den vazgeçip. iç ormanlardakileri rahat kulurlar; bundan maksadları da, ağac rebildiği ifadeye göre, Jean, pansiyondan bırakmıştı. Fedalar, orada gittikçe azal kovuğu kovanlardan yaban arılannır zarar etmesinin yanısıra, gözlerindeki ra mıştı. Yeni zamanla da bunlardan geri balmı aşırmaktır. Yaban arısı balı, ye hatsızlığm artmasmdan ve ayrıca mefluc kalanlar, ya iç ormanlardan çıkarak mesine doyamadıkları şey olan Feda kardeşile kansmın kendisine muhtac medenileşmekte, asıl hüviyetlerini de ların erkekleri. bunu karılarına hediy* olduklarını akla getirmesinden müte ğiştirmek suretile kaybetmekte, yahut edebilmek hususunda türlü tehlikeler essir, çıldırıyor. Çıldırmca da kardeşini da asırlardanberi, nesilden nesle sığınıp maruzdurlar; çünkü, bal aradıkları h( uyurken bıçaklıyor, kardeşinin karısı, kaldıkları yerde, en iptidaî bir yaşa hangi bir ağac kovuğuna soktukları elkocasım kurtarmağa gelince, arada bir yışla bitip tükenmektedirler. Fedalar lerini, yaban arıları soksa haydi neyseg boğuşmadır başgösteriyor. Kadm ölüm için <avcı bir kavim, inkıraz halinde» halbuki en zehirli yılanlar da sokabiliı derecesir.de yaralanıyor, amma, boğuş deniliyor; anlatılanlara göre, «Fedalar, Sonra, ormanda taş üstünde uyukladık^ mada, kadm bileğini itince elindeki bı feda edilen bir kavimdir» demek de, an zaman da. bu gibi türlü tehlikeler çağın boğazma rasgebnesile bekâr karhesaba katmış bulunmaları lâzım »elir kabil! deş de ölüyor. Tanınmış âlimlerden Kolombolu Dr. Fedalarm koruvucu mabudları, bal Ağır yaralı meflucun yaşıyabileceği Şpittel. pek çok senedenberi Seylan cıktandır; kendi ellerile yantıklan ma çok şüpheli görülmekte ve kanlı vak'a adasınm iç ormanlarmda keşif ve tetkik budları, pirinç tarlaları ortasma, otui cüçüzlü facia> diye uzun uzadıya yazıl seyahatine çıkmış bulunuyordu: ora muş ve vatmış vazivetlerde verlestiriı maktadır. daki müşahede ve maceralarmı muhte ler: inanislarma göre, mabudun varlı< lif kitablarla anlatan bu âlim. en Son a ikîve bölünür; bir varlığı uvurken, KADIN"VE"MODAİ raştırma neticelerini de yeni bastırdığı teki varlığı uvamktır ve avni yerde a bir kitabda ortaya koymuştur. Bu ıen m mabudu iki türlü temsilden mak~a<J yeni kitabma göre, Seylan adasmda da, iste budur! Balcıktan mabud figüt şimdi «kanı tamamıle temiz kalmış» lerinin tarla3aki pirinçleri kurttan de pek az Feda vardır; bunlar zamanla me ğilse bile, kustan korumaga yaradıkU lezleşmişlerdir. Bilhassa orman rmnta süphesiz; figürler, korkuluktan farksıa kalarma gitgide daha ziyade giren Sin dır ve kuşlara karşı. hele biraz rüzıjs gal kavmi ile kanlan karışmıştır. Di esti mi az. cok kımıldanıp tam mana er taraftan ok ve yayı kısmen bırak sile korkuluk rolü oynarlar! Hind ırkmdan nesli inkıraz bulmakta™ mışlar, bıçak, balta ve tüfekle avlanmağa başlamışlardır. Bunlar. ormanda av olan kavim, Feda kavmi, başka kalıba lanmağa gelen Avrupalılara yol gös en çabuk girebilen kavimlerden biridir. termek suretile de para kazanmaktadır Bu kavim, birkaç kabileye aynlır, her lar; ancak çektikleri zahmete, göster kabilede âdet ve yaşayış itibarile aşağı dikleri gayrete karşı alabildikleri pa yukan birbirine benzer. Dinî merasim, ranm miktan, gayet azdır. Çok defa d?.. çok iptidaî, pek basittir. Aşk ve alâka kendilerinde mevcud olmıyan, lâkin itibarile dillere destan olan maceralan Avrupalılarca kıymeti pek hafif bazı yoksa da, bu bahiste lâkayd değiller, yiyecek, giyecek seyleri, büyük bir ka bilâkis canlı ve hararetlidirler. Seylan adasınm iç ormanlarmda kendi görüş zanc saymaktadırlar. Zamanla avcılıkla geçinmeği ikinci ve düşünüşlerine uygutı sevişen çiftleplâna bırakarak. çiftçiliğe alışanlar da re, sık sık raslanır ve bu adanm tabrl mevcuddur; bu arada bilhassa pirinç zi manzarlan da ekzotik dekorlardan hojraati yapıyorlar. Sonra giyim. kuşam lanan Avrupa ve Amerikalıları oralara hususunda da komşularını taklide te cezbedecek kadar hususiyetlidir. Dolamayül göstermekte, bundan başka yı yısile Seylan adasmda nesilleri tüken kanmağı itiyad edinmektedirler. Eski mekte olan Fedalarm her hangi bir muzamanlarda Fedalar için yıkanmak de hayyel sevgi mevzulu filmin kahra m nilen şey, katlanılmıyan bir külfetmiş! manlan olarak uğraştmlmalanna, ya kın bir ihtimal nazarile bakıhyor; FedaDr. Şpitter'in tespit ettiğine göre, bu larm yakında yerlerinde yeller eseceği İki zıd renk, beyaz ve siyah bir ara Fedalarm istirahat pozlan, kendilerine tahmin olunduğundan, hiç değilse bu ya getirilerek yapılmış şık bir elbise mahsus bir tarzdaymış; hatta en yaşlı suretle sinemada ebedileştirilmiş ola üzerinde bir kürk yığınmın çok güzel lar bile, dinlenmek ihtiyacmı duyunca, caklar! kullanılmasma mükemmel bir nümune. ne bağdas kurarlarmış, ne de başka tinin kuvvetli parmaklarından ve alâkalarından bir türlü çekip kurtaramıyorlar. Oraya çıkmak zor, Selma, zor... Benim için de zor... Her şeyi inkâr edecek kadar sevmek, bir tek şeyi, ondan başka hiç bir şeyi sevmiyecek kadar sevmek ve kalbini bölünmekten kurtararak ya'nız kendi vahdetine ve bir tek mevzuuna kavuşturan yekpare ihtiras içinde sevmek, zor... Fakat hakkm var, ne kadar doğru söylüyorsun, ne kadar güzel söylüyorsıın, sevmek bu, yaşamak bu... Ve bunu iş adamlan, fikir adamlan, cemiyete aid beylik ideal adamları anlayamazlar. Eflâtun diye bir adam gelmiş, o da buna benzer şeyler söylemiş, fakat o da bu kadar ileri gidememiş. Düşünüyorum, insanlar bu kadar yüksek sevgi zirvelerine çıkmak için biribirlerile yarış etselerdi şimdi sonsuz aşk dağının eteklerinde biribirlerile boğuşurlar mıydı? Selma, gözümün önünde sonsuz ufuklar açıyorsun. Orada yeni âlemlerin turuncî ve yeşil parıltılarını farkediyorum. Başka bir dünyanın murad ve saadet renkleri, ucu ruha uzanan ve içimi yeni bir sıcaklıkla dolduran alevleri boyayorlar. Bak... yemin ederim... bu ufuk senin gözlerinın içir>dedir. Orada enginleri alabildiğine genişleten muhteşem bir bah manzarasımn bulutlar arasından bütün renk püskürüşleri var. Senin kapalı ve derin hayat'.n. senin güzel muamman, şimdi bu fezayı dolduran pembe ve parlak bulutlar halinde aydınlanıyor ve içime başka bir âleme aid mânalar boşaltıyor. Seni anlarken kâinatm sırrını anlıyor gibiyim. Dünyanın bütün budalaları seni hortlak, seni deli, seni cani, seni isterik, seni züppe, seni romantik, seni sımarık bir kurtizan zannedeceklerdir. Senin onlardan nefretini de anlıyorum. Ne kadar hakkın varmış. Halim yorularak durdu. Derin bir nefes alırken başı dönüyordu. Gözünün önünde her renkten kıvılcımlar uçusuyordu. Ne güzel şeyler bunlar... Ve Selmanın başı görünüp kayboluyordu. Halim mırıldandı: Rüya mı görüyorum? Neredeyim? Gözümün önünde uçan bu parlak renkli kıvılcımlar nedir? Vücudüm yerden kesildi mi? Beni nereye götürüyorsun, Selma> Dünyadan ayrılıyor muyuz? Çok uzaklara mı gidiyoruz? Başı Selmanın göğsünün üstüne düştü. Saçlarınm arasında onun parmakları dolaşıyordu. Sigaranm tesirile Halim kendini bir an kaybetti. Galiba biraz ağladı, galiba biraz çırpındı, başında tarif edilmez bir sersemlikle doğruldu. Selmayı görüp görüp kayıbediyordu. Ağızmda bir kuruluk, yapışkanlık vardı. Canı bir şey istiyordu. Dilini damağma birkaç kere yapıştırıp çetti. Selmanın sesini duyuyordu : Kalk, Halim, dolabda bir şişe var, getir onu... Açılacaksın. i Halim silkindi ve kalktı. Selmanın işaret ettiği dolaba yürüdü, şişeyi buldu ve yanındaki kadehlerden ikkini alarak ge;di. Ne vardı bu şişenin içinde? Bilmiyodu. Fakat Selma ile beraber, bir kad \ içti. Nefis bir şeydi. T a m canının i?^< diği şey buydu galiba. Tatlı ve diriltici "T, likör. Fakat lezzetini hangi yemişe bo lu olduğunu ifsa etmiyordu. Birer ka^ S daha içtiler. Halim tamamile kenc • geldi. Yatagın kenanna oturdu. Bir l ', yü âleminde imiş gibi etrafma hayr^ t bakıyordu. Sonra gözleri Selmanın p leri üstünde durdu. Yarabbi! Bu kad"i,ı bu ilâhî kadm şimdi ne güzel gülüm«i>l yordu! Haîim onun bu gülüşünü hiç gr4 memişti. Yüzünün ifadeleri arasında bü' ne hazineler saklamış! m Selma onun elini tutuvordu: f da bütün azabı, şikâyeti ve arzularile korkulan arasındaki mücadele, zirvesinde başdöhdürücü, korkunc, fakat nefis bir uzet bulunan bu yüksekliğe tırmanırken his^N Yazan : Server Bedi **Jİ settiği meşakkatler yüzünden değil miyTefrika : 26i Hüngiir hüngür ağlamağa başladı: di? Bu cephesile Selma ilâhî bir kadın Bana bir şiir okur musunuz? dedi. Halim susuyor, bir elile onun elini ok dı. Halim bir an bunlan düşündü. Onun Halim üstüste, bir, üç, beş şiir okuyüzüne baktı. Gözgöze geldiler. du. Selmanın gözlerinden iri damlalar şuyordu. Selma elini çekti: Halim titredi. San'atkâr muhayyileiniyor ve dudaklarınm etrafındaki sakin Ya hep, ya hiç... dedi. sinde yepyeni duygular, iştiyaklar alev atebessümü ıslatıyordu. Mırılh halinde ilâve etti: lıyordu. Selmanın yüzüne hayretle bakaHalim, şıirlerden sonra, yorganın üs Hep beraber, herkese karşı bera rak ona doğru yavaş yavaş eğildi. Gözletünden Selmanın elini arayacak oldu; fari biribirinden ayrılmıyordu. Şair, hayretkat kadının vücudü büyük bir korku ve ber... Yahud... hiç Daha alçak sesle: ten kısılmış sesile: ya nefret hareketile büzülüyor, elleri ka Sizin de son vapurunuz varsa he Selma! dedi, sen... sen... güzel cyordu. Yüzünde bir red.]>uruşuğu gömen gidiniz! dedi, ben... karşımda.:. sa olduğun kadar da büyüksün. Şimdi seni rünüp kayboldu. Halim hemen elini çekmi^ti, ayağa kalkacaktı, Selma bir ko atin ve... dünyanın unutulmasını istiyo anlıyorum. Kadm titreyerek içini çekti ve yorgana lvnu çıkardı ve onun elini tuttu: rum. iyice büzüldü. Gözleri alabildiğine açılHalim onun sevgi idealini muhteşem, Gücenmeyiniz, dedi, şiirlerinize tekkür ederim. Sizin her gelişiniz benim insanlardan nefretini yüksek, müdafaa mıştı: ;in büyük bir teselli. Fakat hep birbirinize smı doğru, sözlerini güzel buluyordu. Anlıyor musun? diye sordu. u enziyorsuruz. Bir zevkli tecrübe. Son Karşısmda saatin ve dünyanın unutulma Anlıyorum, Selma. Niçin ağladıa elveda. Nevzad da öyle yaptı. Bir son sını isteyen bir kadında yanm bir ilâhe ğmı ve kıvrandığmı şimdi anlıyorum. Sen va~ur bahanesi kâfi. Ben gönül eglendir büyüklüğünden ve gururundan başka ne büyük aşk isrtiyorsun ve bunu erişilme7. mek istemiyorum. Yatağımın sıcaklığmı olabilirdi? Böyle bir kadm, kendi çıktı yüksekliklerde anyorsun. Oraya çıkmaya ı'.ıp kaçanlardan bıkbm. Çok değil on ğı yüksekliğe başı dönmeden tırmanabi kimsenin cesareti yok. Yarı yol a kadar 'r. Nevzadla dört. Fakat hepsinden iğ lecek ikinci bir insan, bir eş bulamadığı geliyorlar ve ayaklannın ucunda koyula. Nevzaddan bile. Bana onu için büyük yalnızlann ve büyük musta şan uçurumu görünce korkuıp geriye döriblerin acılarını duyuyordu. Nevzadm nüyorlar. Kendilerini adi in*an cemiye"acaktı. SELMA ve GOLGESİ î .Arkast vart 5

Bu sayıdan diğer sayfalar: