25 Nisan 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 8

25 Nisan 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURfYET 25 Nisan 1939 Ipekböcekçiliğinin Türkiyedeki vaziyeti 1903 senesinde 18 milyon kiloya yaklaşan koza istihsalâtı zamanla bir milyona kadar düşmüş, fakat yeniden inkişaf yoluna girmiştir Bursa (Hususî) Bursa Vilâyeti, ötedenberi ipek böcekçiliği san'atile meşgul olmuş, ziraat san'atlan arasında mühim bır mevki almış, koza, ipek ve ipek böceği tohumu ihracile şöhret ka zanmış ve nihayet bu kıymetli mah sulle memlekete para ve refah temin etmiştir. Türkiyede ipek böcekçiliğmin tam inkişafı 1840 senesine raslar. Bu tarih lerde elde edilen mahsul, Avrupaya yollanır ve güzel vasıflarile Avrupa piyasalarında rağ bet bulurdu. Dış piyasalarm kazanılma sı yüzünden bu sanat memlekette süratle ilerlemiştir. 1856 yılında evvelâ Fransada başgösteren ve yavaş yavaş İtalyaya ve müteakiben civar memle Hatay Devlet Reisinin mühim beyanatı [Baştarafı 1 inci sahifede] manda vanlan netice memnuniyetbahştır. Hatayın bugünkü mes'ud tecelîiyatı, hak, adalet ve insanlık mefhumlarına istinad eden Kemalizm prensiplerinin tatbikına verilen ehemmiyetin mahsulüdür Anavatanm Hataya karşı gösterdiği kıymettar muzaheret, Hatayı manen olduğu gibi, son zamanlarda aradan kalkan gümrük ve pasaport muamelelerile de filen kendine bağlamıştır. Günün siyasî entrikalarına bir zamanlar sahne olan Hatayda yeni Türk rejiminin tatbikile vatandaşlar arasmda teessüs eden birlik ve Anavatanın nurlu izlerinde yılmadan, yorulmadan yürünmüş olması dost ve komşu milletlerin gıptasını celbeden bugünkü refah ve sükunu yaratmıştır. Berlinde siyasî müzakereler Venedik mülâkatmdan sonra bu görüşmelere ehemmiyet veriliyor (Baştaralı l inci sahitede) Yugoslav ve Macar Hariciye Nazırla rının Berlinden avdetlerini müteakib yek diğerine mülâki olmaları muhtemeldir. Müstehcen resim meselesi San'atkârlarımız düşüncelerinî anlatıyorlar İzmitte müstakil ressam ve heykeltraşlar tarafından açılan sergide teşhir olunan kadın ve erkek resımlerinden bazılarınm müstehcen görüidüğü etrafındaki dedikodular üzerine bu hususta san'at kârlarımızın da ne düşündüklerini öğrenmek istedik. Bir arkadaşımız, salâhiye sahibi san'atkârlarımızla görüştü. Mimar Sedad Çetintaş şunlan söyle mektedir: « Bu hâdiseyi cidden teessürle karşıladım. Ne yalan söyiiyeyim bana Meşrutiyet günlerindeki kara taassubun is ve küf kokan havasından bir şcmme hatırlattı. Ben, Sanayii Nefise mektebinin pre paratuarındaydım. Çıplak heykelleri dışarıdan hocalar görmesın diye pencerelerin perdelerini çekerdık, resim atölyesinin nü etüdlerini ekspoze ederken tablolar üzerinde tebeşirle avret cnahalleri muvakkaten kapatılırdı. Bu hikâye ettiğim vak'aların hangi günlere rasgeldiğini de söyiiyeyim: Kadınlarm umacı gibi çarşaf altında, kafesler arkasında soluduğu, sokaklardaki insanların üçte birisinin sarıklı ve cübbeli olduğu günlerdeydi. §imdi ise ayni mektebde en yüksek Türk ailelerinin en nezih yavruları, kız ve erkek talebe olarak, İzmitte resmini müstehcen gördükleri modellerin karşısında sabahtan akşama kadar temız san'at heyecanile çalışmaktadırlar. O resimlere müstehcen diyenlerin, tz mit gibi münevver bir şehirde bulunabileceğine ihtimal veremediğim gibi titri, san'atı ne olursa olsun herhangi bir Türk münevverinin bu san'at eserlerini müstehcen gören kara kuvvetle mücadeieye mecbur ve onu boğmağa memur olduğunu hatırlatınm.» Ben de bu resmi yaparken karsımdaki modelin bir çıplak olduğunu hiçbir vakit düşünmedim. Onu sadece renk ve şekil olarak gördüm. Binaenaleyh müstehcen addedilmesindeki manayı anlıyamıyorum. Kadmlann çarşafla ve erkeklerin sarıkla gezdiği devirlerde bile bu kabil eseıler memleketimizdeki sergilerde yer almış tır.» ttalyan filosunun ziyareti Zagreb 24 (a.a.) Dubrovnik'ten bildirildiğine göre İtalyan filosunun Ar navudlukta bulunan kısmı önümüzdek hafta başında Yugoslavya sularını ziyaret edecektir. Belgrad'daki talebe nümayişi Belgrad 24 (a.a.) Belgrad tiyat rosunda, Yugoslavyanın istiklâl ve ta mamlığını haricî tehlikeye karşı müdafaa Yıllardanberi her sahada ihmal edilen için tertib edilen toplantıya 10 bin genc, halkımızı, anavatandaki ırkdaşlanmız iştirak etmiştir. Yugoslavyanın silâhla hududlarının gibi mes'ud ve müreffeh kılmak için bütün imkânlara tevessül edilmiştir. Şura müdafaası, hür milletler arasında şerefl sını ehemmiyetle kaydetmeliyim ki kud bir sulh için mücadele yapılması Yugosret, kuvvet, alicenabhk, şefkat, hulâsa lav gencliğinin birliği, Sırb ve Hırvatlar insanî her türlü mezayayı nefsinde ce arasında anlaşma lehinde söz söyliyen bir meden Türk ordusunun Hatayda bulu çok hatib şiddetli alkışlanmıştır. Tribünün üzerinde, «topraklarımızdan nuşu, muvaffakiyetimizin en mühim abir karış yer vermeyiz» ibaresi yazılı bümili olmuştur. Türk ordusu, cins ve mezheb tîfrikı yük bir levha bulunuyordu. olmaksızın, Hatav halkının minnet ve şükranla kendine bağlandığı bir varlık halindedir. Bu vesile ile değerli kumandan Albay Şükrü Kanadhyı ve onun kumanda heyetini minnetle yadederim. Haricî siyasetimiz, kıymetli diplomat orta elçi Cevad Açıkahn tarafından büyük bir kiyaset ve dirayetle idare edilmektedir. Tebaa hukukunu da büyük bir hassasiyetle Başkonsolos Fethi ve konsolos Ahmed idare etmektedir. Bu zevatın kıymetli çalışmalarını da minnetle yadetmeyi bir vazife ve borc bilirim.» Ekselâns Tayfur Sökmen, beyanatını §u cümle ile bitirmiştir: « Hatayı bugünkü mes'ud varlığına kavuşturan Ebedî Şef Atatürke ve Millî Şef îsmet înönüne, Hatay halkının sarsılmaz minnet ve şükran hisleri ebedî ve ezelidir. Bu hislere tercüman olabilmekle bahıyanm.» Sırb Hırvat müzakereleri Bur^adaki İpekçilik Enstitüsü mek üzere bir de (Böcekçilik Enstitüsü) kurulmuştur. Bu enstitü kurulduktan sonra böcekçilik işleri ve bilhassa to hum istihsalâtı daha teknik bir şekle konulmuştur. Ensrtıtünün kurulmasından evvel tohumculann istihsal ettikleri tohumlarm fennî bir surette kışlatılacağı yerler olmadığı için bu yüzden ilkbaharda zayıf düşen reşim zayıf tırtıllar vermekte idi. Böyle zayıf tırtıllar hastalıklara mukavemet edemiye/ek ekseriya ölümle karşılaşmakta ve hastalığa mukavemet edenler de zayıf ve randımansız koza vermekte idiler. 1931 senesm de memleketin tohumlarının fennî bir surette muhafazalarını temin için enstitüye bağh 200,000 kutu tohum alacak kadar büyük ve modern makine tesisatını taıyan bir (ipek böceği tohumu kışlağı) yapılmıştLr. Tohum yetiştir.lmesi, muaj'ene ve satılması hakkındaki ka nun hükümîerine göre, o gündenberi bütün Türkiye tohumları bu kışlak müessesesinde muhafaza edilmektedir. Bir taraftan tohum istihsalâtınm teknik bir hale konması, tohumlann fennî şartlar altmda kışlatılması, Bursa ipek böcek ç'liğinin inkişafmı ve mahsulün ıslahmı intac etmiş, binnetice müstahsilin istihsal kudret ve kabiliyetini artırmıştır. Bu müessesler ayni zamanda ipek mensucatı içm ilk madde olan kozanın ticarî kıymetini yükseltmiş ve böceğin hayat devresinde muhite, iklime mukavim ırklar yetiştirilmesini temin etmiştir. Ayrıca her sene mahsulün artınl ması için yeniden dutluklar meydana getirilmesine Bursadaki Koza Borsası ve Ticaret Odasile b:rlikte çahşan Enstitü, Bursanm tahsisatile yüz binlerce dut fidanmı halka bedava dağıtmıştır. İki, üç senedenberi, Bursanm kesif böcek besliyen köylerine merkez olan Ziraat mektebi ve Kestelde fışkırtma evi açılarak halkın tohumları burada fennî bir şekilde fışkırtılarak kendile rine verilmiştir. Tohumlann fışkırmak üzere bulun duğu şu günlerde, Enstitü, en hummalı bir faalivet manzarası içindedir. Bu fışkırtma istasyonlarına yen'leri de ilâve edilmiştir. Bu sene ipek böcekciliği kursu Amasyada açılmıstır. Enstitü müdür muavini Aziz Duru ile kontrolör Cemal ketlere sirayet ederek 1860 ta yurdumuza gelen (kara taban) hastalığı Bursa havalisi böcekhanelerini kaplamış ve bu yüzden istihsal olunan mahsul günden güne azalmıştır. Bu felâket, bütün dünya böcekçilerini olduğu gibi Bursa böcekçilerini de sarsmış ve dutluklar sökülmeğe başlanmıştır. Bu hastalığın önüne ılk defa Fransada geçılmiş ve hastalıksız tohum istıhsali, meşhur Pastör tarafından bulunmuştur. Bu felâket karşısmda Türkiyenin besliyeceği ipek böceği tohumları Fransa ve îtalyadan getirtilmiş, fakat birkaç sene sonra gene bu tohumlar itinasızlık yüzünden has tabk get rmiş olduğu içın o zaman kozadan öşür alan Düyunu umumiye idaresi tarafından Bursada (Harir darüt talimi) adı altında bir müessese açılmış, burada sağlam tohum istihsali öğretilerek yetiştirılen tohumlar delâletile memlekette sağlam tohum ıstihsaline başlanmıştır. Günden gune sönmekte olan ipek böcekçiliğ' san'atı bu suretle yeniden canlanmış ve tekrar inkişafa başhyan ko zanhk 1888 senesinde 4,104,000 kilo mahsul vermiş olduğu halde 1896 senesinde 11,300.000 kiloya, 1903 te 16 mil yon kiloya, müteakib yıllarda 18 milyona kadar yükselmiştir. 1918 yılındaki yaş koşa istihsalâtı 1,340,000 kiloya düşmüştür. Bundan anlaşılan vaziyet şudur: Harbi Umumiye giriş ve onu takib eden yıllarda koza mahsulünün para etmemesi, kozacıhkla meşgul olanların askere g'tmeleri dolayısile 18 milyon kiloya yükselmiş olan koza, bir buçuk milyona düşmüştür. îstiklâl Harbinden zaferle çıktığımız 1921 senesinde bütün Türkiyenin koza istihsalâtı 200 250 bin kilo kadar azdı. Yalnız Bursamn o yıl istihsalâtı 70 80 bın kilo idi. Bu tarihten sonra Düyunu umumiye idaresinin lâğvi üzerine Bursadaki Harir Darüttalimi, ipek böceği tohumu yetiştirilmesı, muayene ve satılması hakkmda tanzim olunan kanun lâyihası Büyük Millet Meclisince kabul olunarak yeniden kurulan teşkilâtla ipek böcekciliği san'atmm inkşaf etmesi uğrunda devamlı mesaiye girişilmiştir. 1930 senesinde Bursada ipek böcekciliği mekteb : nde, bu işe ilmî direktif ver Roma 24 (a.a.) Messagero gaze tesinin bildirdiğine göre Sırb Hırvat meselesi yakında halledilecek ve Hırvatlar, Yugoslav hükumetile teşriki mesai edeceklerdir. Bu gazete, bu hâdisenin îtalyada memnuniyetle karşılandığını ve Italyanm bu işin biran evvel bitmesini arzu ettiğini ilâve eylemektedir. Arnavudlukta faşist fırkası Tiran 24 (a.a.) Strarace ile İtalya Nafıa Nazın Gigli ve Araavudluk işleri müsteşan Zenone Benini, Arnavudluk faşist partisinin tesisi için buraya gelmiş erdir. Bir ttalyan heyeti Peşte'de Budapeşte 24 (a.a.) Mübadeleler ve Dövizler Nezareti tarafından gönde rilmiş olan ve iktısadî mahiyette müzakereler icrasına memur bulunan îtalyan heyeti buraya gelmiştir. Mekki Saİd İtalyan matbuatımn nesriyatt Heykeltraş. Nejad Sirel de şu mütaleadadır: « Müstakil Ressamlar Birliğinin Istanbulda ve diğer şehirlerimizde sergiler açtığını duyan Izmit Halkevi ve vi lâyeti, şehirlerinde de sergi açmalannı Birlikten rica etmiş olduğunu işitmiştim. Bu eserler birkaç hafta evvel de Taksimde Dağcılık kulübünde teşhir edildi. Hepimiz zevkle seyrettik. Serginin îzmitte başma gelecek böyîe bir felâketi hiç kimse akhna getiremezdi. «Müstehcen» kelimesile güzel san'at sergisini yanyana getirmeğe hiç razı değilim. Bence «Pornografik» san'at eseri bile müstehcen değildir ve olamaz. Elverir ki bna bakanlar yalnız şehvanî hisse malik olmasmlar, san'at görebilsinler. Eğer bir kaç adam çıplak bir heykele veya resme bakarak zevki bediî duyacak yerde hayvanî hisler duyarsa kabahat yalnız kendisine aiddir, yani «müstehcenlik» kendinin içindedir. İşittiğime göre îzmitte «çocuğum baştan çıkıyor» diye bir lâf da edilmiş... Bence Cumhuriyet mekteblerinde okuyan çocuklar, san'at sergisindeki çıplak eserlerin karşısında baştan çıkmazlar. Akademiye gelen talebeyi yakmdan gördüğüm için bunu pek iyi biliyorum. Baştan çıkacak veya böyle eserler karşısında hayvanlaşacak sağda, solda kalmış birkaç adam bulunabilir. Şikâyet de edebilir. Elif Naciye göre... Fakat bu manasız şikâyet üzerine bir maTürk ve îslâm Eserleri Müzesi müdür kamı resminin sergiden heykelleri ve remuavini ressam Elif Naci de hâdıse etrasimleri çıkartması bence ağlanacak bir fındaki düşüncelerini «öyle hulâsa etmişbaldir. tir: Izmitteki «ehli vukuf!» İstanbula ve « San'atta ahlâk aramak abesle işAnkaraya gelse halimiz harabdır. Ne tigal olur. Çocuklanmız «baştan çıkmasm» diye Venüslere peştemal kuşatmak müze kalır, ne akademi?» a bir Hotantonun burnuna taktığı halka arasında asla fark bulamam. Müzeleri tıklım tıkhm bu gibi eserlerle dolu milletler içinde artık bu mesele bir münakaşa mevzuu olmaktan çıkalı hayli zaman oluyor. Çıplaklık hayata bile girerek cemiyeter kurulurken san'at eserindeki hertürlü açıksaçıklığı mevzuunun istihcanla hiçbır alâkası olamıyacağını söylemek, bana dünyanın yuvarlaklığını ısrarla ispata kalışmak gibi geliyor. Fidyas'ın anadan doğma çıplaklannı bugün bir ilkmekteb ocuğunun eline verdiğimiz tarih kıtabma çekinmeksizin koyduğumuz bir asırda, zmitte çıplak tablolara «müstehcen» damgasını vuran ehlivukufun nasıl nefes Idıklarına hayret edıvorum.» Pilânörle Manşı geçen tayyareci Berlin, 24 (a.a.) Mancınık ile atılmış motörsüz tayyare ile Manş denizi, ilk defa olarak İngiliz mühendislerinden Stevenson tarafından geçümiştir. Mumaileyh, Dunstables'den hareket ederek 8 saat uçtuktan sonra Boulogne civannda karaya mmiştir. Giresunun en uzun köprüsü Giresun, 24 (a.a.) Giresun Bulancak yolu üzerinde inşasına başlanan ve vilâyetin en uzun betonarme köprülerinden biri olan Bulancak köprüsünün temelatma töreni bu büyük bayram gününde bizzat Vali ve Parti Başkanı tarafından yapılmıştır. Roma 24 (a.a.) Matbuatın alâkası dnima italyan Yugoslav görüşmeerinde toplanmaktadır. Gazeteler aşağ;daki mütaleayı yürütüyorlar: Bu görüşmeler iki memleket münasebetlerindeki samimilik, Belgrad Budapeşte arasında bir anlaşmayı tahakkuk ettirmektedir. Bu da, Tuna ve Balkan devletlerinin toplanmasına imkân verecek ve Yugoslavyanın, mihver siyasetine girmesini kolaylaştıracakhr. Telegrafo gazetesinin temin ettiğine göre, İtalyanın Yugoslav bütünlüğünü garanti eimekte faydası vardır, fakat buna mukabil kendisinden «iğfal edici hiçbir garantiyi kabul etmemesini» istemektedir. Kont Ciapo'nun naşiri olan bu gazeeye nazaran, Kont Ciano Balgradın înjiliz sistemine iltihakı «İtalyan Yugosav dostluğunun esaslannı tehlikeye dülüreceğini» Markoviç'e ihsas eylemiştir. Nihayet ayni gazete, Macar Yugosav münasebetlerine işaret ederek, birbiine bağlanan iki memleketin «mihver sistemi çerçevesine dahil olacaklarmı» bildiriyor. Stampa gazetesi, daha ileri giderek, Vugoslavyanın «Macarıstandan Romanaya kadar Tunayı çerçeveliyen devleierle bir temas ve işberaberliği bölgesi» :eşkil edebileceğini yazıyor. «Batıray» da geliyor IBaştarafı 1 inci sa/ıt/ede] reket edeceği haber alınmıştır. Ayni müessese tarafından Halicdfc Valide kızağındaki tezgâhlarda yapıl makta olan iki denizaltı gemisinden Atıay da mayıs içinde, büyük merasimle denize indirilecek ve tecrübelerine başlanacaktır. Bu suretle «Ay» smıfı denizaltı gemilerimizden üçü, bu mayıs içinde denize inmiş bulunacaktır. Ay smıfı denizaltı gemilerimiz 930 tonluk ve 22 mil sür'atinde olup dünyanın en modern ve en mükemmel denizaltı gemileridir. îngiliz gazetelerinin neşriyatına göre, lngiltereden alınan 6 milyon sterlinlik kredile ingiliz tezgâhlarma 4 muhrib ve 4 denizaltı gemısi ısmarlanmıştır. Azamî sür'atle inşa edilmeleri mukarrer bulunan bu gemiler de geldikten sonra Türk filotillâsı 8 muhrib ve 13 denizaltı gemisinden mürekkeb olacakhr. Nevyork sergisinde «yanmaz cam» paviyonunda yangın! Nevyork, 24 (a.a.) Beynelmilel Nevyork sergisindeki «ateşe mukavemet eden cam» paviyonu bir yangın netices'nde harab olmuştur. Üç itfaive neferi yaralanmıştır. Zarar ve ziyan 100,000 dolar olarak tahmin edilmektedir. Kızılırmak kursu idare etmek üzere Amasyaya g tmişlerdir. Bu suretle Enstitü, her sene bir mmtakada kurs açmakla ipek böcekciliği nin, memleketin her tarafında rağbet bulmasma ve inkisafma calısmaktadır. hazırlattığım bir evde oturacaktır. Mahkemenin kararını müteakib derhal evlenme muamelesini bitireceğiz... Gene kalın dudaklarını bükerek bü yük bir hayret ve heyecan içinde kendisine bakan Nevine doğru dönüyor ve gü lüşlerine devam ediyor. Annenizle evleneceğimden dolayı büyük bir bahtiyarlık hissediyorum Nevin Hanım. Çünkü dünyanın en iyi, en dürüst kadınile hayatımı birleftirmek kararı verdiğime kaniim!.. Görüyorsunuz ya; onun ne kırışık alnı, ne beyaz saçlan, ne de boyu kadar yetişmiş kızı beni alâkadar etmiyor. Beni alâkadar eden sadece annenizin içi, ahlâkı ve faziletidir... Ihtiyarlamak bahsine gelince, ben de ondan daha genc bir insan değilim ki... Aşağı yukarı annenizle ayni senelerin, ayni yollarin yolcusu bulunuyorum. Eğer bir gün ihtiyarlamak icabederse elele tutuşup beraber ihtiyarlıyacağız onunla!.. Fakat şimdilik ikimizin de bu hüzünlü mevsime mümkün olduğu kadar geç girmek emelimizdir... tşte böyle Nevin Hanım; bundan sonra beni de, sizin için daima müşfik ve hürmetkâr olmağa çalışacak hakikî bir baba yerine koyabüirsiniz!.. Nevin birdenbire deli gibi Ercümend Kemal söylüyor Teşhirden menedilen resimlerden biri de Müstakil Ressam ve Heykeltraşlar Birliği Umumî Kâtibı ressam Ercümend Kemalın eserıdır. Arkadaşımız şunlan öylüyor: « Müstehcen diye indirilen resimler arasında benim de bir eserim var: Çıplak bir kadın resmi... Böyle bir resmı teşhir derken hiçbir vakit müstehcen addedileâleceğini hatınma getirmemiştim Cünkü an'atta çıplak, asırlardanberi san'atkâr arın etüd mevzuu olmuştur ve cemiyet çinde de lâyık olduğu kıymeti iktuab etmiştir. Bu çok müthiş... Çok müthiş birşey!.. Kapıya doğru koşuyor. Durun Nevin Hanım; durun birşey söyliyeceğim size! Dinlemiyor kız... Bakmıyor bile arkasma artık... Yalnız, yerde sürüklenen bir zincir gibi, uzun çınlamalar yapan bir hıçkırık sesi duyuyoruz. Kapınm tokmağmı çeviriyor. Nevin Hanım... Nevin Hanım! Cevab yok. . Perişan bir halde kendini tutup kapıdan dışarı ahyor. Ferid arkasından yetiştiği zaman onu, loş ve mermer merdivenlerden yuvarlanır gibi aşağı inerken görmüştür. O kadar... Bir hafta sonra... Nevin gene yazı masasımn başında. Arkadaşı Alman kızına mektub yazıyor. «... îşte böyle Raynhart'çığım. Arhk benim için dünyada ya^amak imkânı kalmadığmı görüyorum. Bu çok feci... Havsalanın, idrakin kabul etmiyeceği kadar feci birşey... Herşey olabilirdi. Her ihtimali düsünebilirdim. Fakat bu hatınma gelerrtezdi asla! Bu övle Vıududsuz öyle ucsuz bucaksız bir facia ki! Konferans Beyoğlu Halkevinden: 27 nisan 1939 perşembe günü saat 18,30 da Evimizin Tepebaşındaki merkez binasında Profesör Fatin Gökmen tarafından «Unutulmuş İlim Adamlan» mevzuunda mühim bir konferans verilecektir. Herke gelebilir. Tasavvur et bir kere Raynhart; senelerdenberi Allah gibi taptığım, hayalile yaşadığım, hatırasını bile kirletmemek için başımı kaldırarak bir erkek yüzüne bakmadığım sevdiğim adam, annemin kollan arasmda bugün! Çıldıracağım Raynhart; öyle anlar oluyor ki gözlerim görmüyor, boğazım tıkanıyor, «yangın var!» diye haykırarak sokağa fırlamamak için kendimi zor zaptediyorum. Hele son bir iki gündür inan bana, deli olacağımdan korkmağa başladım artık! Müthiş bir hissikablelvuku; kocaman etli dudaklarını, kulaklarıma çanak gibi kapatarak esrarengiz bir sesle, yakında cıldıracağımı, deli olacağımı söylüyor. Meçhul bir hastanenin demir çubuklarla örtülü loş penceresinden başımı uzatmış sabit bakıslarla yıldızlan seyrederken görüyorum kendimi! Çıldıracağım diyorum sana Raynhart, inan bana çıldıracağım... Bu genc yaşımda duymadığım, bilmediğim, tanımadığım acı kalmamıştı. Fakat bu ıstırab hiç onlara benzemiyor. Bu başka, bambaska, büsbütün baska birşey!... Sanki derimi açarak göğsümün içine bir avuc ateş bırakmıslsr da kendi kendine yart'n duruvor içimde!.. iArKast var) KADIN SEVERSE ... ••* Yazan: ESAD MAHMUD KARAKURD ~* 49 Fakat unutuyorsunuz siz Ferid Bey!.. Hem o kadar çabuk, o kadar kuvvetle unutuyorsunuz ki, birkaç zanıan sonra zavallı annem karşınıza çıktığı vakit, tanımazsmız bile... Sizin için bır kadın, bir ıstırab, bir gönül kınlışı... Ferid birdenbire kızın sözünü kesi yor.. Yeter artık Nevin Hanım diyor. Ellerini ciddiyetle ma&anın üzerine koyarak ayağa kalkıyor. Eğer bütün bu endişe ve heyecanlarınız, annenizm hayatmı düşünmeniz den ileri geliyorsa, kendinizi beyhude yere üzmüş oluyorsunuz... Korkmayın: ne büyük bir rezalet çıkacak ne de sokakta kalacaktır anneniz!... Ya ne olacaktır söyle/ misiniz bana?... Karım olacakhr!.... Kız birdenbire şaşınyor, dili dolaş' yor, kekeliyor, inanrn^mış gibi, ifitmemis gibi gözlerini açarak tekrar soruyor: Ne dediniz, kar.nız mı olacak? Evet, karım olacak. Annenizle evlenmeğe karar verdim. Fakat siz evli değil misiniz? Hayır değilim. Nasıl hayır değilsiniz?... Sızin bir nişanlınız, yahud karınız yok mu>du?... Vardı ama öldü. Öldü mü? Evet. Bilmiyorsunuz demek. Evvelki sene bir otomobil kazası neticesinde onu kaybettim. Ben de yaralanmıştım. Hafızam da kısmen o yüzden bozulmuş buljnuyor ya!... Ferid bir an kızın yüzüne bakıyor. Şimdi siz de anlıyorıunuz ya, demindenberi bana karşı yaptığınız o zalimane hücumlarda nekadar haksızmışsınız!.... Gülüyor... Işte böyle Nevin Hanım; sirr.dilik anneniz, talâk meselesi halledilene kadar fırlıyor. Haykırıyor: Hayır. Bu olamaz. Annemle evlenemezsiniz!.. Ferid hayretle kızın yüzüne bakıyor: Niçin olamazmış?.. Niçin evlenemiyeyim annenizle?.. Olamaz diyorum işte, olamaz... Evlenemezsiniz! Karar verdik bile Nevin Hanım. Annenizle evleneceğim. Hem de demin söylediğim gibi, bu izdivacm mes'ud bir netice vereceğine de kat'iyyen emin olarak evleneceğim. Kız birdenbire Feridi bileklerinden yakalıyor. Islak yeşil gözlerini onun gözlerinin içine dikiyor. Bakıyor... Hayret, heyecan, ıstırab dolu bir bakışla bakıyor. Doğru söyleyin, diyor, sahiden annemle evlenecek misiniz? Tabiî canım. Anlamıyorum, niçin inanmak istemiyorsunuz? Ve bilhassa iş bu şekli aldıktan sonra, sureti kat'iyede evlenmek mecburivetinde değil miyim? Demek annem sizin karınız olacak. Siz de... Siz de benim!.. Başını çeviriyor. Ellerini uzatarak ma'anm üzerinde duran cantasını kanıyor. yerinden Boğuk boğuk bağırdığmı işitiyoruz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: