7 Haziran 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

7 Haziran 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 Hazîran 193b CUMHURtYET An'anevî Türk san'atı: Sedef kakmacılığı Bu tarihî san'at, Ebedî Şefin yüksek takdirini kazanan mütevazi bir profesörün sonsuz gâyret ve himmeti sayesinde yaşayabilmektedir Londrada bir suikasd tesebbüsü Düşes Dö Kent bir ölümden kurtuldu Londra, 6 (a.a.) Dün Düşes de Kent, az kalsın bir suikasde kurban gidecekti. Düşes ile kendisine refakat etmekte oln Leydi Port Arlington, kendilerine ateş edildığinin farkına varmaksızm yollarına devam etmişlerdir. Hâdısenin vukua geldiği mahalden otomobil ile geçmekte olan Kırkwood, ateş sesini işitmiş ve bir adamın elinde namlusu kesilmiş bir tüfek tutmakta olduğunu görmüştür. Kirkwood, «atılan kurşun, az kalsın otomobilime isabet edecekti» demiştir. Mumaileyh, otomobilini durdurarak meçhul şahıstan ne yapmakta olduğunu sormuştur. Bir cevab alamaması üzerıne polis karakoluna müracaat etmiş ve oradan bir memur alarak gelmiştir. Meçhul şahıs, bisikletile ayni mahalde durmakta idi. Kendisi polis karakoluna götürülmüş ve tevkif edılmiştir. Tüfek muayene edilmiş ve ateş edılmış olduğu anlaşılmıştır. Mutaarrız, üç hafta evvel Avusturalyadan gelmiş bir adamdır. Londra, 6 (a.a.) Dün Düşes de Kent'ın ikametgâhı yakinifide tevkif edilmiş olan şahıs, bu sabah Westminster polis mahkemesi huzuruna çıkmıştır. Bu ar Hindistanın Yoghileri Bunların arasında, kendilerini toprağa gömdürenler, çivili tahtalar üzerinde yatanlar ve vücudlerine türlü tiirlü eziyet yapanlar var! ölümü dolayısile: Hüseyin Hâmid Salahor Nihayet Hâmidi evvelki gün ebediyen kaybettik. Beş altı senedenberi o şen ve nevmidî nedir bilmez adam hain bir felcin zebunu olmuştu. Beş ay evvel de üstüne bindiren bir fecî akse onu bir iki gün evvel aramızdan söküp aldı. Hâmidi 1920 de tanıdım. İstanbul Diştababeti Mektebinin birinci smıfmda talebe idik. O, mektebe yeni muavin olmuştu. Bırdenbıre parlayan bir meslek yıldızı gibi adı kulaktan kulağa, ağızdan ağıza dolaşıyordu. Mekteb o zaman Kadırgadaki köhne binada idi. Birinci sınıfın protez dersini o verecek dedıler. Ders saatinde hepimiz heyecanla onu bekliyorduk. Kendisini henüz şahsen tanımıyorduk. Biraz sonra şık gıyinmiş, kibar tavırlı, sempatik bir adam seri ve dinc adıralarla dershaneye girdi ve kürsüye çıktı. Protezin tarıfi ve tarihçesıle dersine ba§ladı. Hâmid, mesleğe atıldığı zaman memleketimizde dış hekimliği pek geri bir halde ıdı. O halıle bu mesleğin bir fen şubesi olduğundan âdeta herkes şüphelenebilirdi. Ciddî asepsi, antisepsi şöyle dursun, alelâde bir temizlıği bile herkes yapmıyor ve hatta cıddî bir temizlıği lüzumsuz görenlere de tesadüf edihyordu. Işte öyle r bı zamanda, o, eşsiz bir enstalasıyon ve ciddî bir disiplin ile işe başladı. Bir yandan mektebde, bir yandan da muayenehanesinde sönmek bilmez bir alev, tükenmez bir kaynak halınde çalışıyordu. Muayenehanesındeki mesaısmi tam bir Avrupah gibi tanzim etmişti. Saatle ve sistemli bir surette çalışmayı memle' kette ilk tatbik eden o olduğu gibi hastalara fevkalâde müşfik ve son derece nazik muamele etmeyi de genc meslek nesli ondan gördü ve ondan öğrendi. Ayni zamanda iyi ve güzel konuşan bir adam olduğundan herhangi heyecanlı bir ameliye için hastaları teshir derecesinde iknaa muvaffak olurdu. Meslekte daima yeniliğe ve asrilığe taraftar olmuştur. Diştababeti sahasında her yeni çıkan metodu ilk defa o tatbik ederdi. Hususî kabinesınde yeni tesisat veya teçhizat yapınca talebelerini oraya davet edip onlara uzun uzun izahat verirdi. Röntgen, ültraviyole ve saire gibi modern vasıtaları Türk dıştababetinde ilk defa o kullandı. Ve böylelikle az zamanda hem halka, hem de fen adamlarına bu meslekin hakıkî mevkiini tanıtmış oldu. Diş tababetının memleketimizde de lâyık olduğu mertebeye çıkartılması şerefi hiç şüphe yok ki evvelâ ona aiddir. Böylelikle Hâmid, yalnız talebeleri ve arkadaşları arasında değil, kendisini tanıyanlar arasında da büyük bir sempati ve yüksek bir mevki kazanmıştır ve mesleğe bu yolda mühim bir eser bırakmıştır. 0i. Millî Şefin sedeflerle işlenmiş fotoğrafı Sedefcilik, bizim tarihî san'atlerimizden biridir. Eski zamanlarda bile nadir san'atkârlar yetiştiren ve çok dikkat, itina \e sonsuz tahammül istayen bu san'at şubesi, bugün kaybolmak üzeredır. Güzel San'atlar Akademisi, programında bu san'ate yer vermıştir. Bazı genc talebeler, bu Türk tezyinî san'at şubesinde çahşmaktadırlar. Geniş bir çalışma ve ağır bir masraf fedakârlığı istediği için ihmal edilen bu an'anevî atalar san'ati, değerli, emektar bir Türk prof esörünün sonsuz gayret ve himmeti sayesinde yaşayabilmektedir. Bu sahada çok nadide ve kıymetli eser ler vücude getirmiş ve beynelmilel bir löhret iktisab etmiş bulunan Güzel Sanatlar Akademisi Türk tezyinatı şubesi profesörü Vasıf Sedef, sedefcilik üzerinde uzun seneler çahşmış olmasına rağmen yorulmamış, hatta seneler geçtıkçe san'ata olan bağlılığı âdeta bir aşk derecesine çıkmıştır. Beşiktaşta Valide çeşmesinin sakin bir sokağında oturan üstadın evine gidecek olursanız daha sokak kapısından içeri^ ilk adımınızı attığınız anda burada yüksek bir san'at hazinesinin gizlendiğini hissedersiniz. Çünkü; yuvasını tezyin eden eş Atatürkün sedef çerçeveli portresi çerçeve Pariste Tezyinî San'atlar Akademisine gönderilmiş ve bundan dolayı Fransa hükumeti tarafından kendisine bir nişan verilmiştir. Galatasarayda Alman ve Avusturyalılar tarafından açılan sergide sun'î el ve ayak; Türkocakları sergilerile 1924 te Tophanede Lehliler tarafından açıîan sergide muhtelif eserler teşhir etmis; hepMnde de birincihk kazanmış ve nıhayet 1925 te Pariste açılan bevnelmilel Tezyinî San'atîar sergisinde teşhir edilen sedef islemeli eserlerden dolayı şeref diploması almıştır. 1926 da Avrupaya giden seyyar sergide hükumetimiz kendisine bir atelye tahsis etmiştir. Vapurun hareketinden evvel bu atelyeyi ziyaret eden Ebedî Şef Atatürk de bu yüksek san'atkârı «San'atkârlığınızı takdir ederim.» cümlesini ihtiva eden bir kart dö viziti imzalamak suretile iltifat göstermiş ve üstadın san'at hayatmda gördüğü mükâfatlann en büyüğü de bu olmuştur. Vasıf Sedefin vücude getirdiği nadide eserlerden biri de tavşan fabrikas. müdürii iken Sultan Reşada yaptığı sedef islemeli yedi çifte bir saltanat kayığıdır. DUşes Dö Kent damın ismi Lawlar olup 45 yaşındadır. Namlusu destere ile kesilmiş olan tüfeşin kendisine aid olduğunu itiraf etmiştir. Btm dan başka beyanatta bulunmamış olan Lowlar, muvakkaten, memnu silâh taşıMuhtelif zamanlarda teşhir eylediği e mak tbhmetıle itham edılmektedir. Bez ve mensucat fabrikalarında [Ba$tarafı 1 inci sahifede] rikasını ziyaret etmiştir. Bundan beş sene evvel modern bir şekılde kurulan fabrikanın her tarafını gezen îktısad Vekili, fabrika müdürlük dairesinden ikinci beş senelik plânla fabrıkanın ne şekılde tevsi edıleceği hakkında, istıhsalât ve ihtıyaclar üzerinde izahat almış, fabrikadan saat 12 de aynlmıştır. Kendisini bir toprak yığını içine sokan bir Yoghi Hindistanın vücudlerine eza vermek suretile ruhlanm musaffa bir hale getirmek iddiasında olan, buna inanan «Yoghi» leri meşhurdur. Bunları yakından tetkık etmek merakına kapılan bir ecnebi seyyah, bazılarının ağzından lâkırdı da almıştır. Meselâ kendini dirı diri yarı. gömrüren bir Yoghi, «Benim şimdiki varhğım, teselli verici değildir, istikbalden ümidim de yoktur. Bununla beraber, nekadar sık olmak üzere kendimi diri diri gömdürürsem, ileride o kadar müsaid bir vaziyet temin, o nispette iyi bir is tikbal hakkedebilirim» demiştir. Başka biri de, «Ben ölüp de tekrar doğduğum zaman, Brahma rahibi olmak isterim. Tacirdim, şimdi ticareti bıraktım, lâkin dünyaya bir daha tacir olmak üzere gelmek arzusunu hiç beslemiyorum. Eğer bu arzuyu besleseydim, tacir olarak şimdide uğraşır, dururdum» şeklinde cevab Bir Yogbi, dikenli çalılar arasında vermiştir. yatarak ruhunu tasfiye ettiğini zannediyor Şişmanca birisi, «Ne yazık ki, sadaka zayıf olan fakirlere verilmek daha faz lanmış, fakat yere düşecek yerde vücula tercih olunur, ben de daha ziyade ac düne saplı oklar üzerinde sırtüstü kalmışlığa idman etmek zorunda kalıyorum» tır. diye derd yanmıştır. Başka birisi, maÇivili ve dikenli yatak, örnek kahrabudun hoşuna gitmek suretile yapılacak manın bu vaziyetini taklid içindır. Yaşeyi «Nirvana demek, hiçbir isteği ol takları hazırlarken, fazla zahmet çekmiş mamak, bir hiç olmak, demektir. Muolmak maksadıle, çivılerle dikenleri usaffa insan, bu kanaate, bu esasa göre zak yerlerden birer, ikişer kendileri tophareket etmekle Nirvanalaşır!» diye, yoklıyarak bir araya getirirler. sul yaşamasınm sebebini anlatmıştır. Bir Yoghi'ler, derbeder görünüşle türlü abaşkası da, düşüncesini açığa vurmak hucayıblıkler içerisınde kendilerini dmlersusunda hiç ağız açmamış, yalnız gazeteci resmini çektikten sonra «Bu resim ken, bunlardan olmıyan Hindliler, zaden bir kopye de bana getirmenizi rica man zaman etraflarına toplanarak onları seyre dalarlar. ederim» dıyerek sesini işittirmiştir. Hindın Yoghi'leri, verilen parayı ve yiyecek, içecek şeyleri sadaka değil, bunları kendılerine vakfedılmiş aidat sayarlar. Sıcak ülkede yaşamaları, yarı çıplak, hatta çıplak bulundukları halde, onlara sadakaların giyecek şeylerden de olmasını arzu ettirmiyen sebebdır. Aralarında kendilerini toprağa gömdürerek, dikine çivili tahtalar üstüne veya dikenlı çalıl:klar üzerine yatarak vücudlerine eza verenler bulunduğu gibi, türlü şekillerde kendi kendilerini ezaya, cefaya verenler mevcuddur. Çivi ile dıkeni tercih edenlerin böyle yapmalanna örnek, efsanevî kahraman Bhişma'dır. Feshane fabrikasında Profesör Vasıf Sedef, atölyede talebelerile bir arada... serlerine mukabil Ofisye Akademiden diploma, 1935 Atina sergısinden takdirname; 340 Bursa mamulât; masnuat ve mahsulât sergısinden gümüş madalya; 1927 İzmir birinci 9 eylul sergısinden altm madalya almıştır. Fildişi ve sedef işlemelerle gül ağacından yaptığı kemençeler Paris ve Istanbul müzelerinde saklı olduğu gibi Çem Oymacıhk ve elişlerinden zevk alan; berlitaş; Kızkulesi ve Tupkapı saravını fırsat buldukça bunlarla da meşgul olan İkinci Abdülhamid; kendisini saraya al gösteren sedefle işlenmiş bir vitrini Sanamış, çalışmalarında üstadm eserlerini se~ yi müzesinde ve bir mücevherat çekmenelerce nümune ittihaz eylemiştir. cesi de Asarı Atika müzesındedir. Güzel O sıralarda Vasıf Sedefin vücude ge San'atlar Akademisindeki vazifesinden tirdiği Kızkulesini gösteren sedef isle haric kalan bütün zamanını evinde vücumeli bir levha, Abdülhamid tarafından de getirdiği atelyede çalısT.akla geçiren Almanya İmparatoru Vilhelm'e; gene üstad, her gün yeni bir eser daha çıkar5edef islemeli bir paravan da İngiltere maktadır. Kralı Yedinci Edvard'a hediye olunmuşVasıf Sedef, Akaderr.'.de kendisiîe tur. beraber çalışan talebelerın inVkaf ettikleVasıf Sedefin maharet ve eserleri yalrini, bunlar arasmda değerli ish'dadlann nız bu sahaya inhi'ar etmemektedir. 313 mevcud olduğunu, bu sayede c!m°zle=Yunan harbinde de ayaklannı kaybeden malullere sun'î ayak imal etmek suretile tirilecek olan bu tarihî san'atın daima yabunların maddî acılarını bir dereceye ka şayacağını söylemektedir. dar unuüurmağa çal'.şmıştır. Meşrutiyetin ilânında; gemilerin ince Trakya asfalt yolu aksamını hazırlayan tavşan fabnkası müLüleburgaz (Hususî) Luleburgazdürlüğüne tayin edilmiş, bir aralık fil dı danberi olan asfalt kısmın inşası her gün şinden kıymettar bir arma yapmıştır. Bu armada o sıralarda Istanbu'u zıyarete ge biraz daha ılerilemektedir. Lüleburgazlen bir İngiliz Amiraline hediye olarak la Babaeski arasmdaki kısım tamamlanmak üzeredir. Öğrendiğime göre, Edırverilmiştir. ne Kapıkule (Bulgar hududu) arasınAmiral, armayı İngiltereye sötürmüs. bu vesile ile İngiltere Bahriye Nezaretin daki sekiz kilometrelık kısmın inşasına den Osmanlı Bahriye Nezaretine bir te da bugunlerde başlanacaktır. Önumüz deki sene, yol tamamlanacak ve büyük şekkür mektubu gelmiştir. Vasıf Sedefin eserleri sayılamıyacal; merasimle açılacak ve Bulgarıstanla kadar çok ve hepsi de birbirinden üstün Yugoslavya da o zamana kadar toprakdür. lannda noksan olan kısımlan tamamlı1914 te sedef ve fildişinden yaptığı bir yacaklardır. yadan mühim bir kısmını kendi elile vücude getirdiği kıymetli eserler teşkil etmekte ve bunlar ilk adımdan i'ıbaren evin her tarafında göze çarpmaktadır. Binbaşılıktan mütekaid bulunan Vasıf Sedef, pek küçük yaşta sedefçiliğe merak etmiş ve bu merakma kabiliyet ve zekâsı da inzimam ederek 1 300 tarihinde Sübyan idadisine girmiştir. Oğle yemeğını şehirde yiyen Vekil, saat on dö'rtte, beraberinde Sümer Bank İstanbul şubesi müdürü Muhıb, Yürkiye Yünlü mensucat ve yünipliği fabrikaları idaresi müdürü mühendis Ömer, Pamuklu mensucat fabrikaları idaresi müdürü mühendis Mithat Recai bulunduğu halde Defterdarda Feshane mensucat fabrikasını ziyaret etmiştir. Vekil, evvelâ yapağı tefrik dairesini görmüş, bundan sonra temiz yapağı ambarlarını, yapağı harman dairesini, yeni kurulan kamgarn paviyonunu görmüş, iplık büküm ve apre dairesini gezmiştir. Hüsnü Cakır, gezdiği dairelerde bılhassa kumaşların yapılışları, kaliteleri üzerinde izahat almış ve en ziyade köylü şayaklan, şayakların maliyetleri, şayak nümunelerile köylü elbiselikleri üzerinde durmuştur. Vücudlerine eza, cefa veren adamlar, kendi düşüncelerine aykın hareket etmek suretile günah ışlerlerse, ılende hayvan veya taş olacaklarına, yeryüzüne bir daha gelışte böyle değışeceklerıne kanıdırler. Arada sırada mahallî çalgılarını çalarak, kendilerini mev'ud hayata kavuşturacak günü tahayyül ederler. Bu adamlar, kutsî mertebeye erişmenin, yüzlerce değil, binlerce defa ölüp ölüp dirilmekle mümkün olabıleceğini Ziyaı, mesleğimiz için tamir kabul etdaima tekrarlar ve her nöbet, diri diri gömülmeyi, her defa çivili, dikenli y* mez elîm bir boşluk bırakmıştır. Doçent dişlahibi taklara uzanmayı, binlerce defa ölmek telâkki ede ede avunurlar; canh olarak Suad Ismail GÜRKAN Efsaneye göre, bu kahraman, bir mu toprağa gömüldükten sonra toprak a'tınharebede bütün vücudüne oklar saplan dan çıkmak, çivili ve dikenli yataklarda mış olarak cenk arabasından yere yuvar vattıktan sonra kalkmak, dirilmektir. Mes'ud bir yıldönümü İspanyanın vaziyeti [Başmakaleden devam] zem addedıyorlar; Cebelüttarık boğazmda hakımıyeti ele geçirmek için başka çare bulunmadığına kanidirler. Ayrıca îspanyanın Pirene mmtakası üzerinden Fransaya yapacağı tazyik de onların yüklerini hayli kolaylaştıracaktır. Demokrasilerin ise en büyük emeli, böyle bir vazıyete mâni olmaktan ibaret kalıyor. Onlarca, İspanyayı kendi cephelerine kazanmak hayatî ehemmiyeti haiz bir muvaffakiyet sayılmaz. İspanya harbden yeni çıkmış, zayıf bir mıllettir. Üstelik ne Almanya, ne de İtalya ile hududu yoktur. Fakat İspanya bıtaraf kalmalı ve garbî Akdenizde totaliterlere herhangi şekilde olursa olsun yardım etmemelidır. İspanya mültecileri kabul edecektir fakat Fransız hükumetinin bunlar için sarfettiği paralan ödemek istemiyor. Fransa ise, komünistlerin kaçırdığı altmları îspanyaya iade etmeğe hazırdır fakat mülteciler hakkında yaptığı masrafları düşmek şartile. Dost millî bayramını tes'id ediyor Yapılan toplantt Fabrikanın gezilmesinden sonra fabrika müdürlük dairesinde saat 15 ten 17,5 ğa kadar devam eden bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda birinci beş yıllık plânın verdiği neticeler, ikinci beş yıllık plâna aid hususlar, fabrikalarımızın vaziyetleri, istihsalât, alınan randıman, istıhlâk miktan vesair meseleler yanında, Millî Şef İsmat İnönünün bilhassa ehemmiyet verdiği köylü elbiseleri üzerinde de görüşülmüş ve nüfusumuzun yüzde 70 ini Bu mevzu üzerinde, şiddetli bir dipgeçen Türk köylüsünün giydirilmesi için lomasi faaliyetine şahid bulunuyoruz. geniş bir programın tatbikatı üzerinde ko Roma ve Berlin, gerek matbuatları, gerek nuşulmuştur. Hariciyeleri vasıtasıle Franko'yu kazanmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Vekilin beyanatt îktısad Vekili Hüsnü Çakır bu ziyaret Fransızlarla İngilizlerın de büyük bir lerinden sonra kendisiîe görüşen muhar gayret sarfettiklerinı görüyoruz. Başvekil Daladye, Franko hükumetini tanıdığı zaririmize şunlan söylemiştir: « Burada bulunmamdan istifade e man mümessil olarak Burgos'a Mareşal derek bugün İstanbuldaki Bakırköy ve Petain'i göndermişti. Pariste tahsildeyken Feshane fabrikalarını gezdim. Öğleden Franko'ya hocalık etmiş olan meşhur evvel Bakırköy bez fabrikasında, öğleden Mareşal Petain, bütün nüfuzunu kullasonra da Feshane fabrikasında tetkikat narak talebesi üzerinde vaktile halk yaptım. Bu fabrikaların vaziyetlerine aid cephesi hükumetinin bıraktığı fena intıbaalâkadarlardan izahat aldım. Burada bil ları silmeye çahşmaktadır. hassa köylü elbise ve çamaşırları meselesi Fransa ile îspanya arasında halli müşüzerinde ehemmiyetle mesgul oldum. Bu, kül yalnız iki mesele var: mühim bir davamızdır. Bu ziyaretlerim Mülteci olarak Pirene civarına yerleşdolayısile Ankaraya hareketimi tehir et tirilen hükumetçiler ve Fransız bankalamiş bulunuyorum.» rında muhafaza edilen İspanyol altınlaru Dost ve müttefik Romanya, bugün Kral Majeste İkinci Karol'un menfadan İki hükumet bu meseleler üzerinde müzakere halindedirler. Bir neticeye va dönüşünün 9 uncu yıldönümünü tes'id etrıldıktan sonra aralarında başka bir ih ! mektedir. Bu münasebetle, bugün Bük reşte ve Romanyanın her tarafında mutilâf kalmıyacaktır. tantan merasim yapılacaktır. Franko'nun İngiltere ile olan davası Bu mes'ud hâdisenin, aradan geçen bir da gene malidir ve hükumetçiler yüzünsene nihayetinde verdiği neticeler bütün den çıkmıştır. Görülüyor ki, demokrasilerle yeni İs ümidlerin fevkinde tecelli etmiş, ve iktipanyanın anlasması gayrimümkün birşey hamı icab eden sayısız müşkülere rağ « men, mazinin kötü izlerini silmeğe, istiksayılamaz. İş para meselesinden ibaret balin feyizli yollarım açmağa muvaffakikalınca, Londra ve Paris gibi dünya seryet elvermiştir. Bilhassa, beynelmilel savetinin mühim bir kısmını ellerinde tutan hada vukua gelen çok esaslı değişiklikler, merkezlerin İspanyayı memnun edemiyebu arada Romanya ufuklarında biriken ceklerini tahmin etmek güctür. ve bugun hâlâ tamamıle zail olmıyan kaİki buçuk senelik, feci, yıpratıcı bir ra bulutlar, dahilde mücadele mevzuu boğuşmadan henüz kurtulan İspanya hü teskil eden zorlukların ehemmiyetini bir kumeti de hakikî menfaatlerini ancak bi kat daha arhrmaktan hâli kalmamıştır. taraflıkta ve suhta bulabılir. Dün ak»am Maamafıh, bütün bu hâdiseler, karşıBurgos'ta bir nutuk söyleyen General larında kuvvetlı, basıretli, itidalli ve sıkl Franko bu noktayı ihsas etmiştir. Şu veya surette müttehid bir Romanya bulmuşlarbu sebeble kendisine yardım eden totali dır. terlere karşı birdenbire aleyhtar bir cepMajeste Karol'un eseri olan yeni kahe alacağını tahmin etmemekle beraber, nunu esasî ile idare edildıği bu bir seneHk hic lüzumu yokken, yardımcılan uğruna devreyi mes'ud neticelerle kapayan dcst da ' i Franko'nun ateşe atılacağı pek Romanyanın, memleket menfaatini herb nıez. şeyden üstün tutan zeki ve müdebbir hüispanya, vaziyetini kat'î olarak ilân kümdarı Majeste İkinci Karol'un yüksek etmekle sulhun mukadderatı üzerinde basiretli idaresi altında daha mes'ud ve mühim bir rol oynıyacaktır. feyizli bir atiye doğru inkişafını temenni NAD1R NAD1 ederiz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: