7 Temmuz 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

7 Temmuz 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 Temmuz 1939 CUMHTJRÎYET Bîr tarih meselesi Köse Mihal Bey ve hıristiyan Türkler Birinci Osmanın Rum olduğu hakkındaki iddialar ilmî esaslardan mahrum ve gülüncdür Yazan: ALt RIZA SEYF1 16 haziran 1939 tarihli «Cumhuriyet» gazetesinin «Hâdiseler arasında» sütu nunda Peyami Safanın «Tarihçiler nerdesiniz?» başhklı yazısını okudum; o yazının sevkile yazdığım şu satırlar, Peyaminin aradığı tarihçilerden bin de ben olduğumu sanmak gibi kocaman bir bilgiçlik kuruntusunun ifadesi değildir. Ancak bundan beş alt yıl önce ben de Kösemihal Bey hakkında bazı mütalealar yazmış bulunduğumdan şimdi de söze karışmaktan geri kalamadım. Kösemihal Bey hakkındaki bu düşüncemi o zaman fransızca çıkmakta olan (İlluslralion de la Turquie) mecmuasında «Yeni Tiirkiyenin yeni tarihi» başhklı bir sıra makalelerimden birinde ortaya koymuş ve gencken hiç umulmıyan bir şekilde ebediyete karışıvermiş olan sevgili dostum merhum «Ekrem Kösemihal» in dikkat nazarını da bu makaleye celbetmiştm. Hakikat te Kösemihal Beyin hangi ırktan olduğu meselesi Osmanlı tarihinde münferid bir vâkıa halinde kalmış değildir; adınra Avranos, Oranos, Evrenos gihi şekıHerde yazılmış olduğunu gördüğümüz kahraman ve meşhur akmcı kumandanımızın ve Hacı (İl) Beyin hangi ırktan olduğu da vakit vakit ileriye sürülmüş, İstanbul Fatihi İkinci Mehmedin Veziri (Zagnos) Paşa için de gene bu mesele ortaya çıkmış, bunun bir örneği de büyük Türk Amiralı Oluc (Kılıc) Ali Paşanın milliyetine kadar uzanıp gitmiştir. Biz burada işi karıştırmamak için sözümüzü şimdüik «Kösemihal Bey» etrafında yürüteceğiz ve «Peyami Safa» nın ortaya attığı «Osman Beyin de Rum olması» rivayetini bir tarafa bırakacağız: karalardan başka denizlerde de çok kuvvetli donanmalar gezdirerek Rum imparatorluğu donanmalarile kanlı kanlı ç,arpışmışlardı. Kaldı ki, Anadolu bütün tarihin seyrinde Türk ırkı için sanki bir cazibe merkezi mahiyetini gösteriyordu. Şarktan ve cenubdan «tarihî devre» de bu iklime giren Türkler arasında bir de şimalden gelenleri saymak icab etmektedir. Garıbdir kı şimalden gelen bu Türkler, şarktan ve cenubdan gelen ırkdaşları Türklerc karşı durmak için Anadoluya sokulmakta idi. Bizans imparatorluğu çok eski zamanlarda îran împaratorluğile olan mücadelelerinde Tuna boyundan boy gösteren (Koman), Peçenek) ve (Hün) kırıntısı Türkleri yardımcı asker olarak Anadoluda kullanmış olduğu gibi, son zamanlarrnda Turkopol denilen Rumeli Türklerini gene Anadolunun batı kıyılar;na Bizans şehri kapılarına kadar yayılmış ve yerleşmiş müslüman Türklere karşı kullanmak usulünü bırakmamıştır (1). Onun için Bizans ordusundaki kuvvetli Türk süvari kıt'alarını (Turkopolları), Birinci Padişah Osmanın genclik zamanlarına, hatta Orhan devrine kadar İstanbuldan Gelibolu yarımadasma kadar olan saha içinde askerî hareketler yaparken pek iyi farkedebiliyoruz. Biz Anadolu Türk ırkmın yerleşmesini, Anadoluda hıristiyan ve yahud müslüman Türkler meselesini bu kadarcık kısa bir yazıda aşağı yukarı ancak bu çizdiğimiz çerçeve içinde ve gösterdiğimiz veçhelerinden tetkik edebiliriz. Bu noktayı aklunızda tuttuktan sonra «Kösemihal Bey» mevzuuna bir adım daha yaklaşabilmek için şimdi şarkî Roma imparatorluğu ordusundaki hıristiyan veya eski dinlerine salik Türk kıt'alarma (Turkopollara) geçelim: tktısadî hareketler Yaş sebze ve meyva ihracatı Yaş sebze ve meyva ihracatımızın artmasım temenni etmiyen, tabiatm Türk vatanma mebzulen ve en iyisijjden olmak şartile bahşettiği bu iki nimetin getirebileceği gelirin en yüksek haddinden istifade etmemizi istemiyen var mıdır? Tabiî hayır... Her vatandaş gibi biz de her vesile ile bu mühim mevzua temas edip umumî arzuya tercüman olmuş, geçen sene bu sahada ilk sistemli hareketin doğduğunu görmüştük. Bu sene daha ileri bir hamle yapıldığına şahid oluyoruz. Yaş sebze ve meyva mevzuu üzerinde çalışmak üzere yurdun şurasmda burasında teşekkül etmiş olan kooperatifler geçen sene İktısad Vekâletinin önayak olmasile bir birlik halinde toplandılar. İlk zamanda verdiği acemilik havası içinde bazı hatalar yapıldı ve bu hatalar protestolan celbetti ise de bunun yanıbaşından muvaffakıyetli hamlelerden de geri kalmmadı ve galiba ilk defa sistemli bir şekilde foarice meyva ve sebze ihracatına imkân hasıl olmuş bulundu. Şimdilik dört kooperariften ibaret olan birlik kollarmı çoğalrmağa ve iç bünyesini genişletmeğe çalısırken yeni senenin ihracat programmı da hazırlamış bulunuyor. Yazımızın başmda da işaret ettiğimiz gibi, yaş sebze ve meyva ihracatı memleketimiz için öyle işlenmemiş bir mevzuu, öyle geniş gelir kaynağı olmağa nam zed bir iştir ki bu vadide n€ kadar çalışılırsa muvaffakıyetin o kadar büyük v€ şümullü olacağma şüphe etmemek lâzım dır. Bir toplantı vesilesile görüştüğümüz yurdun muhtelif noktalanndan gelmiş kooperatif mümessillerinden birine Avrupadan ne gibi taleblerle karşılaştıklannı sorduğumuz zarjıan şu cevabı almıştık: « Meyva ve sebze olup da istenmiyen şey yok ki; domates salçasından prasaya, erik kurusundan ekşi elmaya kadar herşeye taleb var. Yeter ki ihracata yetişebilelim...Şu ifade, ele alınan işin ne büyük bir gayretle çalışmamız lâzım geldiği kadar şimdiye kadarki kaybımızın da azameti ne kadar açık şekilde canlandırıyor. Vâkıa, yabancı piyasalarda muvaffakıyetimizin kolayca oluvermiyeceğini biliyoruz; bizi bu piyasalarda bizden çok evvel yerleşmiş, teşkilât kurmuş ve kuvvetlenmiş rakib memleketkrin rekabetinin de beklediği malumumuzdur. Fakat buna rağmen ve her vasıtadan istifade ederek müstehlik piyasalarda yerleşmekliğimiz için de esaslı bir sebeb yoktur. Bilhassa Türk meyva ve sebzelerinin yüksek nefaseti, rakib memleketlere nazaran iklimimizin müsaid olmasından dolayı turfandacıhğımız gibi avantajlanmız da vardır. Bunlardan hakkile istifade edersek muvaffakıyet bizimdir. Büyük davalar İLİMKÜSESİ İHTiRALAR.KESİFLER Ingiltere ve Japonya Yazan; LUC1EN R0M1ER Halihazır vaziyetin en hararetli safhalanndan biri, Çinde, Ingiltere ile Japonya arasında cereyan eden menfaat ve nüfuz ihtilâfıdır. Bu ihtilâf, iki senedenberi, Britanya devinin serbest hareketine ağır bir engel teşkil etmektedir. Avrupadaki kazanc ihtimallerini ve muhataralarını muhakeme ederken Uzakşark meselelerinin Londra, Berlin, Roma ve Moskova kararları üzerindeki tesirini nazarı itibara almamak olamaz. Bununla beraber, ihtilâfın, esas itibarile mutlaka kötü bir neticeye bağlanacağını tahmin ve bunu izam etmemelidir. Tokyonun ve Londranın en sağlam muhake meli başları, sonunda bir İngiliz Japon anlaşmasına varmak arzusundadırlar. Japon siyaseti, Avrupa kargaşalıklarının kendisine temin ettiği ve edeceği fırsatları itina ile istismar etmiş ve daha da ede:ek olmakla beraber, mihver lehine pek fazla vaziyet almanın büyük bir tehlike olacağı kanaatindedir. Esasen, bereket versin ki Uzakşarkta, diplomasi henüz hali faaliyettedir. Tiyençinin hakaretamiz usulleri bile onun cesaretini kırmamıştır. *** Japonyanın meziyetleri ve kudreti, pek ıski devirlerden kalma, yahud pek sathî tahminlere karşı, bu sütunlarda müteaddid defalar jzah edilmiştir. Bununla beaber, Japonyanın împaratorluğu pek zayıftır. Ana ve babalarının kasabasından ve Sarıdeniz üzerinde okunan sefer şarkıiindan başka bir şey bilmiyen gene subayara mukabil, Tokyonun kudeması, bu noktaya herkesten daha iyi vâkıftırlar. Japonya, mihverin açıktan açığa ortağı sıfatile bir umumî harbe iştirak ettiği akdirde, Birleşik Amerika ile Sovyet Rusyanm Japonya aleyhine harekete geçecekleri mıahakkak gibidir. Britanya împaratorluğu ve Fransız İmparatorluğu kuvvetlerile, Kantondan Mançuriye kadar, Çinlilerin yapacakları umumî ihtilâl bunun haricindedir. Pasifik denizile Hind denizi arasındaki yollann Japon kontrolundan geçmesi, Amerika için hayatî bir meseledir. Ve Sovyet Rusya, bitaraf dahi olsa, bütün ümidini bağladığı, Baykaldan Vladivos toVa kadar olan Uzakşark vilâyetlerini beyaz ırka mensub öteki milletler kötürümleşip, kendisi, cephe gerisini ve harb malzemesini temin etmiş bir Japonya karşısında kaldığı takdirde uzun müddet muhafaza edemiyecektir. Esasen sukut etmiş olan hayat seviyesîni ve muazzam nüfus kütlelerinin ücreti mübadele kıymetini muhafaza hususunda yegâne amil olan Japon sanayii, harb sebebile, iptidaî maddelerden ve Amerikada, Hindistanda, Malezyada, Avustralyada, Afrikada bulduğu pazarlardan mahrum kalırsa bir anda yıkılacaktır. Uzun sürecek bir umumî harbde, Japonya, sağlam hiçbirşey kazanmak ümidi olmadan herşeyi kaybetmek tehlikesine maruz kalacaktır. adır ve rakib iki firma arasında alışveriş inkişafından bahsetmeğe benzer. Japonyanın pamuğa, petrola, sermayeye ve dövize ihtiyacı vardır, ve bu ihtiyac gitgide artacaktır. Ne Almanya, ne İtalya bunları ona veremezler. Tecrübesi yapıldı, Mançukuda, değerli Alman mühendisleri ve ajanları, bir Alman Japon iktısadî elbirliği vücude getirmeğe çalıştılar. Bir müddet sonra görüldü ki Almanlar, aldıkları malın bedelini, Japon millî sanayiinin çok daha ucuza malettiği alet ve edevatla, makine ile ve diğer muhtelif eşya ile ödemektedir. Japon endüstrisi buna itiraz etti. Faşist hükumeti, Japonyaya, bando mızıkah ve nutuklu bir ticaret heyeti gön derdi. Japonlar, İtalyan mamulâtı nümunelerini mütecessisane gözden geçirdiler. Alâkaya değer hemen hiç birşey bulamadılar ve herhalde İtalyan liretini, dolar ve sterlinden daha az kullanışlı gördüler. Büyük Britanya ile Japonya arasındaki iyi münasebatın hakikî surette inkıtaı tarihi eski değildir. Japonlar, şüphe yok ki, Japon İngiliz ittifakının feshi için Amerika tarafmdan îngiltere üzerinde yapılan tazyikı haysiyetşiken bulmuşlar dı. Buna mukabil, Mançuku işinde, în giltere Amerikanın Japonya aleyhindeki protestolarına muzahir olmaktan imtina etti. İngiliz tacirlerile armatorları Hindistanda, Avustralyada ve Uzakşarktaki Japon rekabetinin kendilerine çok fazla zarar verdiğini hissettikleri zaman, bu münasebat bozulmağa başladı. Bunun üzerine tazyikler ve mukabelebilmisiller aldı, yürüdü. Bununla beraber, Habeşistan meselesinden ve Almanya ile yapılan antikomintern paktından sonra dahi, yani iki buçuk senedir, Japon diplomasisi, îngiltereye Çinde dostane bir menfaat ve nüfuz taksimi teklif ediyordu. Londra müzakereye girmekte müsaraat göstermedi. Londra, Japonyanın harbedecek halde olmadığı mütaleasındaydı. Londra, Japonyayı zaptetmek için, Amerikanın ÇanKayŞ^k lehinde bir müdahale yapmasının uyandıracağı korkuya ve Uzakşarktaki Sovyet tehdidine güveniyordu. Japonlar daha iyi malumat sahibi idiler. Sovyet ordusundaki temizlik ameliyesinin tesirlerini, Roosevelt'in dahilî siyasetindeki güçlükleri, îspanya işinden dolayı Avrupada bir buhranm yakm ol duğunu biliyorlardı. Japon ordusunun harbcu unsurlan galib geldi ve şimalî Çin işgal edildi. İngilizlerin inkıyad hususunda müsa raat göstermemelerine şaşılmaz. Çındeki İngiliz menafiinin heyeti umumiyesi, Fransız parasile takriben seksen milyardır. *** Renklerin terkibi Gözlerimizde hasıl olan renk ihtisası, umumiyet itibarile, muhtelif renklerin kanşmasile olur. Renkleri karıştırmak için iki yol var: (1) Tarh usulü (yani beyaz ziyadan muayyen şuaları çıkarmak yo lu). Gördüğümüz renklerden çoğunda bu tefazülî usul caridir. Meselâ bir kumaşın mavi görünmesinin sebebi kumaşı boya mak için kullanılan boya beyaz ziyadan birçok renkleri obsorbe etmek (yani tarhetmek) ve müsavi ihtisasını hasıl eden şualara dokunmamak hassasına maliktir. Bel'edilen renk inikâs eden veya cisimden geçen renklerin tamamisidir. Birleştikleri zaman beyaz ziya hasıl eden çift renkler çoktur. Tamamî renkler denilen bu renklerden birkaçı şunlardır: Kırmızı + Mavimtırak yeşil Turuncu kırmızı + (yeşil mavi) Turuncu + Mavi San + (Mavi menekşe) San yeşil + (Menekşe mor) Yeşil + Mor. Nasıl musiki sesleri bir takım basit seslerden mürekkeb ise renkler de umumiyetle bir takım basit renklerden mürekkebdir. İki tamamî rengin birleşmesile beyaz ziyanın hasıl edilmesi yolu bir (tefazülî) yol değil cemi (veya itmam) yoludur. Beyaz ziya üç renkle de hasıl edilebilir. Üç renk münasib surette seçilirse herhangi bir renk elde edilebilir. Böyle seçılen renklere (iptidaî renkler) denij. Tefazülî iptidaî renkler kırmızı, san ve yeşilimtırak mavi, tamamî beyaz ziya için iptidaî renkler kırmızı, yeşil ve mavidir. Tefazülî renkler boyaları kanştırarak (mavi ile san, yeşil hasıl eder) veya renkli filimleri birbirine bindirerek elde edilir. Uç tefazülî iptidaî rengi birbirine bindirmekle siyah hasıl olur. îtmam yolunda renkler, renk ihtisaslarının birbirine binmesile hasıl olur. Bunun için bir takım cihazlar var. Geçen yazıdaki tramvay arabaları plâkası misali buna girer. İhtisasta tefazülî usul de cari olabilir. Meselâ gündüz bir odada oturan bir şahıs pembe renkli bir cisme uzun müddet baktıktan sonra birdenbire beyaz duvara baksa duvarı yeşilimtırak görür. Renkleri cemetmek için diğer bir yol muhtelif renk huzmelerini bir perde üzerine göndermektir. Cem usulünde üçüncü bir yol, bindirme usulüdür. Bir satıh pek küçük noktalar halinde tatbik edilen renklerle boyanmışsa kâfi derecede uzakta olan bir göz bu münferid noktaları ayıra maz, bunları karışık halde görür. İmpressionistie ressamlık mektebinin esası bu dur. Renkli fotoğrafçılık usujlerinden bazıları (Lumier, Jaly, Paget usulleri) buna istinad eder. Musiki seslerini terkib eden sesler nasıl bir cebir muadelesile ifade ediliyorsa renklerin terkibi de cebir muadelesile ifade edilir. Misal olarak bindirme vetiresini alıyorum. Muhtelif renkten küçük beneklerle boyanmış olan bir sathı uzaktan bakan bir göz bu sathı bir renkte imiş gibi görür. Meselâ bir sathın küçük mavi ve san beneklerle boyandığını farzedelim. Satıhtan inikâs eden ziya muadelesi Anadoluda yaşamış ve herhangi bir dine, camiaya mensub bulunmuş halkı «Türk» saymak için birkaç türlü düşünüş, birbirinden ayrı birkaç delil ilori sürülebilir ki bunlardan en kestirmesi şunlardır: Osmanlı Imparatorluğunun benüz bir 1 Orta Asya ikliminin kuruyup ar aşiret beyliği halinden çıkmağa uğraştığı tık büyük insan cemaatlerini rahat yaşa sıralarda Mudanyadan Edremide kadar tacak evsafı kaybettiği zamandanberi, Marmara ve Ege kıyılannı elinde tutan meselâ Sümer'ler, Eti'ler ve daha eski Karesi (Karaisa) Türk beyliği kuvvetli devirlerde yaşamış bilmediğimiz kavim bir filoya sahibdi. Gerek bu Karesi Türkler gibi birçok beşeriyet kümelerinin coğ leri, gerek Aydınoğulları, Osmanlı Türkrafî vaziyet dolayısile orta Asyadan gü lerinin Çanakkale Boğazını sallarla, yazel Anadolu yarımadasma akıp gelmiş ve hud kayıklarla geçtikleri tarihten çok evburayı doldurmuş olmalan. velleri bu Türkler Trakya yalılarına beş 2 İran üstünden bu sonsuz göçler on defa geçmişler, iç topraklara kadar ve akmlarla Anadolunun şark, cenub ve yayılıp yağmalamağı âdet edınmişlerdi. şimal kısımları dolarken orta Asyadan Güvenilecek muntazam ordusu kalmamış şimal ve Avrupa yolile inen Trak Türk olan İstanbul imparatorları, hizmetlerinlerinin Bosfor ve Çanakkale Boğazların deki bu Turkopol kıt'alarını, bir aralık dan Anadolu şimali garbisini gene Türk gene hizmetlerine almış oldukları (Kataırkile isba haline getirmiş olmalan ve hat lan) askerlerile beraber işte bu Karesi ta klâsik tarih devresinin başında, Yuna Türklerinin hücumlarını savmakta kulnistanm «Aka Türkleri» tarafmdan iş lanıyorlardı. Lâkin bu sıralarda bir hâgalinden sonra bu memleketten Anadolu dise oldu: Bizans ordusu Bulayır tarafınya geçen ve sahilde o mamur şehirleri ku da Anadolu Türklerinin bir ordusile muran insan kümelerinin de sahillerde Türk harebeye tutuştuğu sırada Bizans hizmeunsurunu takviye etmiş bulunmaları. tinde bulunan bütün Turkopollar birdenLâkin biz bu iki düşünüş tarzmı bura bire karşılarındaki ırkdaşlan tarafma geda ele almıyacağız, çünkü davamız için çerek zaten başlıca kuvvetini teşkil ettikaVıelî fayda vermiyecek kadar uzak bir leri şarkî Roma ordusunu büyük bir bozdevre aiddir. Böyle bir delile karşı belki gunluğa uğratmışlardı. Şimdi düşünelim: bir müşkülpesend ortaya çıkarak: «Bu Merbut bulundukları devletle bu şekilde davanız biraz da hepimizin babası «A bozuşan Turkopolların artık Bizans topdem» olduğu için birbirimizden miras da raklannda kalmalarına imkân var mıydı? vasma kalkışmamıza benzedi..» diyiverir. Bir takım kudretli, itibarlı kumandanları Biz biraz daha elle tutulur ve gözle ihtiva eden bu kuvvetin ırkdaşlarile beragörülüf vakitlere, delillere doğru inelim: ber Anadoluya geçmiş olduklarına ve Alpaslamn Melazgird meydan muhare Turkopol bey ve kumandanlarının Mar besini kazanmasmdan sonra Süleyman maranin Anadolu yalılarında (yahud daKutulmuşun Anadoluyu kılıc kuvvetiîe ha içerilerde) itibarlarile mütenasib mevMarmara ve Akdeniz sularına kadar fet kilere sahib olmalan pek tabiî görünüyor. hederek resmen ve siyaseten Türk yurdu Şimdi ortaya bir tarihçimiz veya Mihal haline getirmesi kat'î bir devirbaşı teşkil Beyin ahfadmdan biri çıkıp da Mihal etmekle beraber daha bu hâLseden çok Beyin meselâ bu Anadoluya geçen Turönceleri de Anadoluya birçok Türk un kopol beylerinden biri olduğunu iddia etsurları dolmağa başlamıştı. Meselâ Emevi mesine karşı, elimizde kat'î mahiyette aksi lerin yerine Abbasî halifeler kaim olunca deliller olmadıkça, uluorta bir imkân ve bugünkü Mersin limanından, Tarsus kı ihtimalsizlik gösterebilir miyiz? Bu iddiayılanndan şarkî Anadoluya kadar uza da biraz ileri gidecek olanlar Mihal Benan (Arab ve Bizans) İmparatorluğu yin «köse» olmasını, Rumeli akıncılık işhududları orta Asyadan asırlarca müd lerinde çok iyi tanıdığı yerler olduğu içindet akıp gelen Türk cengâverlerile dol her zaman başta ve ileride bulunmalarmı, mus, daha doğrusu cenubî Anadolu nev'i Osmanlılık camiasmda işgal ettiği müsteskendine mahsus ayrıca bir Türklük âlemi na mevkii de takviye delilleri olarak gösolmuştu. Türklük o sırada yalnız Anado terebilirler. Mihal Bey meselesinde ve luyu değil bütün Suriyeyi, hatta Mısırı eğer doğru ise Mihal Beyin bayrağınd elinde tutuyordu. Suriyenin bütün büyük salib bulunması işinde en dikkate değer şehirleri, mamur mmtakaları Türk bevle olan nokta bu kahramanın ölünciye kadar ririn elindevdi, bu Türk beyleri ve Türk hıristiyan dinini değiştirmek lüzumunu valiler de hiç durmadan anavatanları olan hissetmemiş olmasıdır. Hiç şüphesiz bu orta Asyadan geîen veva kendilerinin ca hal hem onun karakteri, henı de yeni ğırdıklan Türklerle hiikumetlerini, ordu[1] Bizans İmparatorlarının Anadoluya larını kuvvetlendinnekte idüer. Hele Rumelinden geçirdiklerl ve arasıra (Hun) (Avasım) denilen Bızans I«lâm imoa adile de yadeyledikleri Türk süvarilerini ratorluVları hudud kalelerine ve mıntaka İran İmparatorlanna karşı kullandıkları lanna Türk «mürabıt» larının, yani mü na, hatta bunlar sayesinde İranlılara karşı kazandıklan muzafferiyetlere aid bir cahidlerinin akını duruD dinlenmemiş, yazım Resimli Ay mecmuasında buluna Tarsus merkezindeki Türk murabıtları caktır. F.G. Merdivenden yuvarlanan adam ağır yaralı! Japonlar, Çinde giriştiklerî maceranm Pangaltıda Nuribey sokağında 42 nukaça mal olacağını ve nekadar devam emarada oturan 90 yaşlarmda Corci, gedeceğini tayinde aldandılar. Almanya ve ceyansı uykudan kalkarak su içmek üİtalya birleşmelerinin kendilerini sürüklizere aşağı kata inmek istemiştir. Fakat uyku sersemliğile muvazenesiBerlinin ve Romanın plânlarında, U yebileceği muhataraları görmek hususunni kaybeden Corci, üst kat merdivenden zakşarka aid olan kısım, meseleyi çok iyi da aldandılar. Çinin tedafüî mukavemet aşağı kadar yuvarlanarak başmdan ve bilenlerin zu'muna olarak, pek hiffetle ter kudretini ölçmek hususunda aldandılar. bacağından ağır surette yaralanmıştır. tib edilmiştir. Almanya ve İtalya Çini Japon parası, vahim zâf alâmetleri gösterkaybettiler ve bir daha da ele geçiremi meğe başlamjştır. Japonlar, bu vaziyetin Yaralanan çocuk tevlid ettiği tehevvür saikasile îngiltereyi, Erenköyünde Kozyatağında oturan İh yeceklerdir. Avrupa ticaretini himaye eÇine ve Çan Kay Şek'e muzahir ol san, bisikletle caddede dolaşırken ayni den bugün imtiyazlar bir defa mahvedildi semtte oturan Mustafa kızı 2 yaşında miydi, Çinlinin ecnebi düşmanhğı, Japon makla itham ediyorlar, ondan hmc alıyorSevime çarparak çocuğu dizinden ve ko lardan daha fazla ve daha şiddetli olarak lar. lundan yaralamıştır. İngiltere, daha Çin Japon harbinin bütün beyazlar aleyhine dönecektir. Japonlar, Çinlilerin tahammülünü temin hu başlangıcında bir hakem usulü teklif etmüslüman silâhdaşlannm to'^ransı bakı susunda çok zahmet çektiklerinden, Al memelke aldanmıştır. îngiltere uzun mından takdire hakikaten değer. Diğer manları, yahud îtalyanları, san ırkın arzu müddet, mihverin siyaseti ve Japon taraftan da Mihal Beyin bütün oğullan ve muvafakati hilâfına Çine sokacaklardır larm bu siyasetten elde edecekleri istinın müslüman bulunmalan, müslüman zannını beslemek, Uzakşarkın hakikî ihti fade bahsinde de aldanmıştır. adları taşımaları ailede hıristiyanhktan raslarmı bilmemek demektir. Bugün, bu hatalar, her iki tarahn da, müslümanlığa istihalenin Mihal Beyin ehemmiyetini ölçmek zaruretinde kalacakBizzat Japonya ile iki mihver devlet daha yaşadığı yıllarda başladığını göster arasında islerin bir inkişaf kazanması ihti ları kadar aşikâr bir hale gelmiştir. mez mi? LUCIEN ROMIER maline eelince bu sadece gülünc bir iddiYukarıdanberi söylediklerimizle (Anadoluda hıristiyan Türkler) meselesirin [ İngiltere Hava Nazırının teftişleri J anahatlarını tespit etmiş oluyoruz. İşi böyle kavrıyacak olursak ortada Peyami Safanın bahşettiği içtihad ihtilâfı da ehemmiyetini kaybetmek lâzım gelir. Bana kalırsa, Mihal Bey meselesini daha kat'î şekilde halle yardım edecek sağlam vesikalar bulursak ne âlâ. Eğer bulmamız mukadder değilse, yedi yüz sene evvelki bir kumandanm hakikî şeceresi üzerindeki malumatımızın bu kadarcık olması da telâş edilecek bir noksan teşkil etmese gerektir. «Birinci Osman» ın Rum olduğu hakkmda ileri sürülen rivayete gelince: Bu rivayet yazımızda bahis mevzuu olab'lecek bütün esaslardan mahrum, hatta şülüncdür. Osmanın, orta Asyanın en büyük Türk soylarından birine mensub olması iddiası hakkında belki münakaşaya girisilebilir, lâkin halis Türk olduğu hakkında şüphe bile caiz rl^Sı'ldir. (M+Y) + (S+Y) = 2 Y+M+S olur. Fakat M (Mavi) + S (Sarı) =' Beyaz olduğundan bu satıh beyazla sulandırılmış yeşil (yani açık yeşil renkte) gorunur. Prof. Salih MURAD Taksimdeki su deposu Şehircilik mütehassısı bu binanın kaldırılmasına lüzum gösterdi Taksimdeki su deposunun kaldırılmasına şehircilik mütehassısı tar.afından lüzum gösterilmiş, fakat bazı taraflardan bu deponun eski eserlerden olduğu mütaleası ileri sürülmüştür. Yaptığımız tahkikata nazaran, mezkur deponun eski sananlar noktasından bir kıymeti yoktur. Ancak yüz sene evvel yapıldığı ve o kadar da eski bir eser olmadığı anlasılmıştır. İleride Azabkapısını takiben İngiliz sefareti önünden Tarlabaşı caddesine mü tenazır olmak üzere açılacak caddenin müntehası da buraya varmaktadır. Buna nazaran, deponun bir kısmı da meydana kalbedilecektir. Sular idaresi, bunun yerine başka bir depo inşa ettirecektir. Sarhoş kız Dün gece saat 2 de Mecidiye köyünde Büyükdere caddesinde kendini bilemi yecek derecede sarhoş bir gene kız yakalanmıştır. 18 yaşlannda Eşeharaki ismindeki bu kızm nerede ve ne suretle sarhoş olduğu tahkik edilmektedir. Avustralyamn harb bütçesi Melbourne 6 (a.a.) Avustralyanm gelecek seneki harb bütçesi 32 milyon İngiliz lirası olarak tespit edilmiştir. Bu miktar, geçen seneye nazaran 18 İııgiltere Hava Nazırı Sir Kingsley Wood, hava istasyonlarını ziyareti milyon fazladır. ve tetkikleri esnasında bir motörden atlarken. Ali Rıza SEYF1

Bu sayıdan diğer sayfalar: