27 Temmuz 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

27 Temmuz 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CÜMHTJBtTET 27 Temmuz 1939 DUYDUNUZMU Japon yasağı Japon hükumeti aemleket dahılinde takım şeyleri ahdid etmiş. Harblen ötürü. Meselâ, eğlence erleri ayda bir defa kapanıyor ve halk gün evinde inzivaçekilip kafasını ünlendiriyor. Düğünler, cenaze alayları, ziyafetler hediyeler, daha imsakli, daha muta zı şekilde yapılıyor. Hele büyük zi irafetler külliyen yasak. Alkol az içilecek. Hele trenlerde ve ılk arasmda içmek kat'iyyen tnemnu. Bunların içinde, iki yasak daha var ki lanası ve sebebi pek anlaşılamıyor. Biri iyadar ilânlar yasağı; öteki, kadınlann aç kıvırtma yasağı. Bunda^ı sonra, Japon kadınına, per manant yaptırmak yasak. Permanantm manası «daimî» olduğuna ve Çin Japon harbi de bu gidişle daknileşecek gibi goründüğüne göre, Japon kadını da galiba, permananttan daimî surette mahrum kalacak! Sade onlar değil, bu daimiliğin asıl zararını, daimî bir irad kaybeden berberler çekecek. Hakem döven kaleci Usküdar tevkifhanesinde Sulh Ceza hâkiminin kararile tevkif edüen Necdetin tahliye talebi reddedildi Demirspor takımının kalecisi Necdet, evvelki gün yakalandıktan sonra Kadı köyünde nöbetçi sulhceza mahkemesinde scrguya çekilmiş ve hakkında tevkif müzekkeresi kesilmiştir. Mevkuf, Usküdar tevkifanesine götürülmüştür. Necdet, dün lcefaletle tahliye edilmesini istemişse de bu talebi reddolunmuştur. ADLiYEDE VE MAHKEMELERDE Ortakoydeki cinayet [ Verin şu kupayı Demir spora da bitsin bu dava Millî küme şampiyonluğu, spor haytımızı karmakanşık eden bir hâdise oldu. Galatasaray millî küme maçlarına girmiyordu. Beden Terbiyesi umumî müdürü General Cemil Tanerin ısran üzerine girdi; fakat Beşiktasla oynamadığı ve hükmen mağlub addedildiği maçı oynamak şartile. Bu şart sayın general tarafmdan bidayette olduğu gibi, sonra da kabul edildi. Fakat, işi, bir Ankara îstanbul rekabeti şekline sokanlar oldu. Galatasaray Beşiktaş maçı. umumî müdürün tahrirî kabulüne rağmen oynatılmadı. Erkek Ismaili iki suçludan Katil kadın mahkemede hangisi öldürmüş ? yorgun ve bitkin Ortaköy halkı faili gayrimuayyen olan bu cinayet kararının ne suretle tecelli edeceğini merakla bekliyor Ortaköyde bir geceyarısı geçen ve Erkek îsmail denilen birinin ölümile neticelenen hâdise, uzun zamandanberi ağır ceza mahkemesinde sürüp giden bir davanm mevzuudur. Bu davanın muhakeme safhaları, Ortaköy ahalısi başta olmak üzere, kadın, erkek bir çok kişi tarafından merak ve alâkayla takib olunuyor. Davanın bu kadar kişiyi mahkeme salonuna çekmesinin asıl sebeb ve saikma gelince, bir kişiyi öldürmekten, iki kişinin birden suçlu yerinde bulunması ve bunlardan her ikisinin de biribirlerini göstererek «ben öldürmedim, o oldürdü» demeleridir. Diğer taraftan, iki tarafın gösterdiği şahidler a•asında, hâdisenin cereyanmı iki türlü anlatanlar sıralanıyor. Bir kısmına göre Erkek İsmaili bıçaklıyan Mişon oğlu Muizdir, bir kısmına göre de Şükrü oğlu Sadık. Yakında kararı verilecek olan bu davada müddeiumumiliğin mütaleası, suçlu yerindekilerden ikisinin de aleyhinedir; şu halde, fail gayrimuayyen kalarak, Muizle Sadıktan her ikisi de ayni suçu ayni derecede işlemiş mi sayılacaklar? Bunu karar gösterecek! Müdafaa cephesine gelince Müdafaa da iki cepheye ayrılıyor. Muizin müdafaası başka türlü, Sadıkın müdafaası başka türlü... Yaz tatili, bu cinayet davasının müdafaa ve belki de ka•ar safhasını Ağırcezadan o mahkeme işerine vekâleten bakan ikincicezaya intikafl ettirmiş bulunuyor. İkinci cezada yapı an müdafaada, Muiz yerine avukatı Haçik Markaryan söyledi: « O gece, Erkek îsmail, sokakta müvekkilim Muizle karşılaşıyor. Biribirlerile tanışırlardı. Erkek Îsmail Muize takılıyor, aşırı da olsa şaka yollu gömleğini yakasından çekip yırtıyor. Onun bu harecetini Muiz değil de, Muizin yanında bulunan, o gece sarhoş olan ve iyi bıçak kullanmağa evvelden alışan Sadık ciddiye a« lıyor. O, şakaya hiddetle müdahale edince, Erkek îsmail sövüp sayıyor. Lâkin, Sadıkın şakası yoktur, bıçağını çekip üstüste Erkek îsmaili dürtüyor. Muizin, «dur, dur, yapma» diye koluna yapışmasına rağmen!.. Sadık, Erkek İsmaili kanlar içerisinde yere serince, derhal Muizin bileğine sarılıyor, «kaçalım, götür beni, bir yere sakla» diyor. Muizi zorla sürüklüyor. Ortaköyde bir bahçenin yanmdan geçerken elindeki kanlı bıçağı oraya fırlatan Sadık, Muizi kendy;ile beraber, Zaranın sandalına binmeğe zorluyor. Kasımpaşaya doğru yola çıkıyorlar, lâkin yarıyolda Dolmabahçeye çıkmak muvafık görülüyor. Şahidlerden yüzbaşı Şükrü, bıçağı seçememişse de, Erkek İsmaili Sadıkın muştaladığını görmüştür. Sandalcı Zara da, Sadıkın «oh, Boğazm suyu ne de serin» diye yolda bir elini boyuna su içerisine sokup sakladığını görmüştür ki, bu da, onun bıçağı kullandığına ve eline bunıf talebesinin irfan seviyesine yaraşmıyan nalâyık bir harekette bulunmuş olduktan başka, pespayeler yatağı olan mezbure terzinin evinde hayatını kazanmak için...» Türkân devam edemedi. Mektublar elinden düştü. Seza Hanım yerinden fırlaymcıya kadar, genc kız, yatağının üstüne, dermansız ve şuursuz, ;öküvermişti. Annesi bir çığhk kopararak su aramaya koştu. lanan kanı yıkadığına delildir. Bu işte Muizin beraeti lâzım gelir!» Bir cepheden müdafaa bu.. Buna karşı Sadık, kendini müdafaa yollu şöyle dedi: « Bir kere Erkek îsmaille tanışmazdık, aramızda hiç bir vazgeçtimiz yoktu. Onu ne diye ben öldürmüş olayım? Şakalaştığı veya kavga ettiği de, ben değil dim, Muizdi! Sonra Muizin sandala binmeden kahvede yırtık ve kanlı gömleğini değistirmesi, failin kendi olduğuna delil değil midir? Ama ben onun yanmda bulunmuşum, öyle mi? E, nasılsa elinden bir kaza cıkan arkadaşımı yüzüstü bırakacak değildim, ya! Bir akadaşı yüzüstü bırakmamak, bu fedakârlığı gösterenin cinayet faili olduğuna kanaat getirmeğe kâfi de lil sayılamaz! Hulâsa, ben ne doğrudan doğruya, ne de Muize yardımcı olarak Erkek Ismailin ölümüne karışmışımdır. Ben, elimi onun kanile kırmızıya boyamış değilim. Beraeti lâzım gelen de .benim!» Muhakemenin devamı, karar verilmek üzere on beş ağustos saat on dörde bırakıldı. Gülizarın muhakemesi görünüyor Öldürülen erkek kardeşinin intikamını almak üzere onun katilini öldürmekten Ağırcezada uzun zamandanberi muhakeme edilen Gülizarın bir muhakeme celsesi de, tatilde Ağırcezaya vekâlet eden ikinci cezada geçmiştir. Gülizar, Tophane ile Karaköy arasmda bir sabah Kâzımın yolunu beklemiş, Kâzım geçerken çarşafının pelerini altına sakladığı tabancayı çıkarıp üstüste ateşle onu yere sermişti. Kâzım, memleketinde bazı cihetlerden cezası indirilerek kısa müddetli bir hapis cezasına mahkum olmuş, sonra da af kanunundan istifade ederek çıkmış, İstanbula gelmişti. Idam cezası yazılı maddeye göre muhakeme edflmek üzere Ağırcezaya gönderilen Gülizarın şimdiki muhakeme safhasında, memleektinde Kâzımın öldürdüğü adamm Gülizarın cz kardeşi olup olmadığı araştırılmaktadır. Müdafaaya göre bunun kat'iyetle anlaşılması lâzım ve bu cihet müdafaa bakımından ehemmiyeti haizdir. Bu hususta Altıncı hukuk mahkemesinden yeniden istüâmda bulunulması kararile muhakemenin devamî r on beş ağustos saat on dö de bırakılmışlır. Ilk muhakeme safhalar nda soğukkanlı görünen ve sükunetle uzun uzadıya söz söyleyen Gülizar, bir müddettenberi yor?iın ve dalgın bir halde susmakta, lâkırdı söylerken de bezginlikle ve zoraki cevab vermektedir. Sarhoş imtihanı İsanbul bisiklet ajanlığından: 1 Türkiye bisiklet birincilikleri 28 ;e 30/7/939 tarihlerinde yapılacaktır. 2 Bir kilometrelik sürat koşusu 28/7/939 cuma günü sabahı saat tam 7,30 da Küçükçekmece gölü kenarındaki düzlükte yapılacaktır. 3 156 kilometrelik mukavemet yanşı 30/7/939 pazar sabahı saat tam 6,30 da Topkapı stadının önünden başlayıp ayni yerde bitirilmek üzere Sılivri ka 5abasının ilerisine kadar gidip gelme suretile asfalt yol üzerinde yapılacak tır. 4 Müsabakalara tam üân olunan saatlerde başlanacağından koşucuların muayyen saatte hazırlanmış olduklan halde depar yerinde hazır bulunmalan âzımdır. Aksi takdirde hiçbir hak iddia edilemez. 5 İstanbulda bulunan muhtelif bölgelere rfıensub takımlardan birer mü Atletizm şampiyonası Istanbul atletizm birincilikleri pazar messilin 27/7/939 perşembe* günü ak şamı saat 17,30 da Cağaloğlunda kâin giinü Kadıköy stadmda başlıyacak ve ge. H. P. binasındaki bölge merkezinde lecek pazar yapılacak müsabakalarla sobehemehal ispati vücud edjp mütemmim na erecektir. ve son talimatı almaları lâzımdır. On beş gün evvel yapılan, beynelmilel Syllas'la Mantikas tekrar atletizm müsabakalarından çıkan atletle Ingiltereye gidiyorlar rimizin, mevsim dolayısile fazla idmanlı îngiltere atletizm şampiyonasında disk bulunmalan, îstanbul şampiyonasında güzel derecelerin alınmış olmasına çok atma birinciliğini kazanan Syllas ile 400 metre manialı koşuda ikinci gelen Yunanyardım etmiş olacaktır. Istanbul atletizm birinciliklerinin iki lı atletlerden Mantikas'ın, 7 ağustosta ayrı güne ayrılmış olması da hem atletle Londrada yapılacak beynelmilel müsabarin rahat müsabaka yapmalannı temin et kalarda Yunanistanı temsil etmeleri kararmiş olcak, hem de bu kadar cazib aştırılmıştır. müsabakaları birkaç saate sıkıştırmak gibi tzmirin üzüm rekoltesi müskülâtı önlemiş olacaktır. Ağustosta yapılacak Türkiye birinci îzmir, 27 (a.a.) 939 yılı kuru ülikleri müsabakalarmda Istanbulu temsil züm rekoltesi gayet nefis ve hastahksız edecek atletleri seçecek olan şampiyona olarak 65 milyon ton tahmin edilmektenm her bakımdan güzel ve heyecanlı ola dir. Piyasanm 19 veya 21 ağustosta açılacağı zannedilmektedir. c?.Sma hic süohe voktur. Ingilizler, sarhoş ,^v^^p halde yakalanan o;fı))&L x tomobil şoförlerini imtihan etmek için bir takım tedbirler düşünmüşler. Çok meraklı şeyler. Meselâ, birisi şu: Emir verilince, parmağını dosdoğru burnunun ucuna değdirmek. İkincisi, iki dakika hazır ol vaziyctinde durmak. Uçüncüsü, yerden bir ağırlık alıp, bir ayağını arkaya atarak ağırlığı havaya kaldırmak. Dördüncüsü, yere çizilen düz bir çizgiyi, şaşırmadan takib etmek. Beşincisi, konuşma talimleri yapmak. Iskoçyalı bir hâkim de, sarhoşluğun dan şüphelendiği şoförlere, minimini harflerle yazılı bir İncil okutuyormuş. Yan lışsız okursa ne âlâ; okuyamadı mı sarhoş damgasını yapıştırıyormuş. Sarhoşluğu halitabiî edinen bir soför, bir gün bu hâkimin huzurunda, încılin şu suresini okumuş: «Ruhları ezada olanlara şarab veriniz, ta ki elemlerini unutsunlar!» Okumuş ve galiba, yakayı da sıyır mış! Suçlunun fiarı ve yakalanıncıya kadar aradan zaman geçmesi, ayni zamanda hakem Tankm yüzünden yaralanmasına aid kat'î muayene raporunun aradan bir müddet geçtikten sonra alınabileceği anlaşılması üzerine meşhud suçluktan çıkarılan ve umumî hükümlere tâbi bırakılan takıb?tın, bu vaziyette suçlu hakkında sorgu hâkimliğince muh^keme kararı verilerek mahkemeye intikal edeceği tahmin olun maktadır. Hâdisenin mahiyetine ve suç Müsabakaların sonunda iki KUİüb lunun hareketinin neticesine göre dava '' ayni puvanlan alınca, gol averaji nın asliye ceza mahkemesinde görüleceyapılmak ve şampiyonu öyle tayin 5i de tahmin cümlesindendir. edilmek lâzım geliyordu. Nitek*m geçen sene Güneş takımı İstanbul Hakem Tarıkm teşekkürü şampiyonluğunu böyle kazanmıştı Pazar günü idare etmiş olduğum Galave o zaman bundan sonra bu gıbı vaziyetlerde, gol averaji usulü tasaray Demirspor maçmda taarruza uğnün kabul edildiği resmen ilân edilrayarak yaralanmam dolayısile gerek evimişti. Bu sene Beden Terbiyesi ume gelmek, gerek mektub gönderme svreti mumî müdürlüğü de, Türk Spor le hatırımı soran kıymetli arkadaş ve dostla Kurumunun nizamname ve usullerıma, ilk tedavimi yapan değerli meslekrini aynen tatbik edeceğini, bida taşlarıma sonsuz teşekkürlerimin ilâğına yette resmen kabul ve ilân etmiştı. sayın gazetenizin vasıta olmasını rica edeAvrupada tatbik edilen şekilde im. gol averaji usulile Galatasarayın Dr. Tank Özerengin şampiyon olacağı anlaşılınca, gene Türkiye bisiklet şampiyonası karar ve nizam değiştirildi. Bu cehennemî temmuz günlerinde iki kulübe iki maç yaptırmak kararı verildi. Kararların böyle her sene spor po litikacılığına ve fırkacılığına tebaan değiştirilmesi doğru olmamakla beraber, temmuz ayında futbol mevsimi tatil edildiği halde, bu iki amatör kulübün, horoz gibi dövüş türülmek istenilmesi, genclerin sıhhati bakımmdan da fena idi. Esa sen, gol averaj usulü, son şampi yonluk maçlarında hasıl olan sinirli havanın ve kıran kırana oyunun önüne geçmek için konulmuş bir usuldü. Şampiyonluğun doğrudan doğruya mevzuu bahsolduğu bir maçta Galatasarayla Demirsporun birbirine girmemeleri bir rmıcize olurdu. Nitekim maç, çok sinirlı ve favullu oldu ve sonunda Demirsporun kalecisi ve kaptanı hakemi dövdü. Şımdi, görüyoruz ki, Beden Terbiyesi umumî müdürlüğü, son maçı hiçe sayarak bu iki maçı tekrar oynatmak, yani çocuklan tekrar dövüştürmek hevesindedir. Maçlar, meçhul bir zamana talik edilmiştir. Bu meçhul zamanm, daima aley hine hareket edilen Galatasarayın hazır olmadığı ve futbolü bıraktığı bir mevsime tesadüf ettirileceğinı keşfetmek için fazla zekâya hacet yoktur. Madem ki, Demirsporun şampi yon olması isteniliyor ve bunun içm nizamnameler çiğneniyor. O halde bir sürü dövüşlü maç yaptırmağa ve ivicaclı yollarda dolaşmağa ne hacet! General Cemil Tanere imzasını bir daha geri aldırtmız ve şu kupayı Demirspora veriniz. Bitsin bu gürültü. ** Satie tahkikatı henüz neticelendirilemedi Denizbankın Fındıklıdaki Satie binası meselesinde tahkikatın tevsii safhası, evvelce yazılan tahminlerimize uygun olarak, uzamaktadır. Dördüncü sorgu hâkimliği, dün de bu işle meşgul olmuş, öğleden evvel Denizbank umum müdürü Yusuf Ziya önişi, öğleden sonra da Denizbank umumî kâtibi Sadun Galib Savci ile Millî Reassürans hukuk müşaviri Atıf Ödülü dinlemiştir. Kendilerıne, Müddeiumumiliğin tahkikatın tevsiıne lüzum gösterdiği cihetlerden sualler sorulmuş, alınan cevablarla tahkikat noksanlannın tamamlanmasına çalışılmıştır. Bundan başka, sorgu hâkimliği, gelen cevablar üzerinde tetkikat yapmış, arada mukayeselerle meşgul olmuştur. Ba safhadan tahkikata bugün de devam edilecektir. Mübaşirlerin ihbarı üzerine tebligat kayıdları tetkik ediliyor îstanbul Adliye tebligat işlerine aid kayıdlar, tetkik ettirilmektedir. Bazı masraflann usulüne uygunluk göster mediği iddiasile Müddeiumumiliğe vaki ihbac üzerine başlıyan bu tetkikat, Sultanahmed birinci sulh ceza mahkemesi salonunda, hâkim Reşid Nomer tarafından yaptırılmaktadır. Hâkim önünde defterleri gözden geçiren vukuf ehli, usulüne uygunluk göstermiyen masraf lara rasgelinip gelinmediği hususunda rapor hazırlıyacaktır. Bostancıda arabacı Mustafayı öldüren Alinin muhakemesi müdafaa için kaldı Bostancıda arabacı Mustafayı öldür meğe teşebbüsten İstanbul Ağırceza mahkemesinde muhakeme edilen İsmail oğlu Alinin muhakemesine, devam olunDün bir sabah gazetesi, Müddeiumu muş ve son şahidler dinlenilmiştir. Muhakeme şimdi mütalea ve müda mî Hikmet Onatm mezuniyetinden istifade ederek Rumanyaya gideceğini ve faa safhasındadır. Rumanya adliyesinde tetkikat yapacağını yazmıştır. Adliye mehafilinde bu haber hayretle karşılanmıştır. Bu ha berin, Hikmet Onatın birkaç gün kal mak üzere Bandırmaya gitmesinden galat olduğu kaydile «memleket harici bir seyahati mevzuu bahsolunca, usulen mensub olduğu Vekâlete müracaati ve bu hususta mezuniyet istihsali lâzım dır. Kendisinin bu yolda bir müracaati ' Binlerce olmadığı gibi böyle bir sehayat, tasavvur kişi diyor ki: halinde de mevzuubahs değildir» denilmiştir. Bir ay müddetle mezun bulunan en eyisidir" Hikmet Onata Başmuavin îbrahim Sünuhi Zeren vekâlet etmektedir. tstanbul Müddeiumumisinin Rumanya seyahati mevzuubahs değil OyukluTraş Bıçağı TRUFLEX UÇURUMDA Roman: 39 Yazan : Server Bedi şi olmadığı için sıhhatinden endişesi yoktu ; fakat bütün vücudünde büyük bir vorgunluk hissediyordu. İçinde hâlâ sürekli bir ağlama ihtiyacı vardı. Seza Hanım da uykusuzluktan ve gıdasızlıktan sarhoş gibiydi. Odadan içeri girip çıkarken sallanıyor, ayağı keçenin ucuna takılıyor, omzu kapının pervazına çarpıyordu. Çarşıya gidip geldiği zaman, bayılmış gibi kendisini yerdeki mindere bıraktı. Kızı yataktan atlıyarak ona su vermişti. Sokak kapısı çalındı ve bu sefer Türkân, kalbi ümidle dolu, koştu: Postacı! Ve garib, elinde iki mektub vardı. Türkân zarfların üstüne bir bakısta bunlardan birinin mektebden, ötekinin de, çok garib şey, îclâlden geldiğini gördü. Annesinin yanına koştu, onun yahmda ilkönce İclâlin mektubunu açtı ve yüksek sesle Ve odadan çıktı. Türkân da iştahsızdı. Zorla birkaç lokma yedi. Seza Hanım ağzına hiç birşey koyamamıştı. Akşama kadar, ana kız, düşünce içinde, pek az konuşarak oturdular. îkisinin de kulağı kapıda idi. İkisi de, birbirlerine itiraf etmeden, Afifi bekliyorlardı. Afif gelmedi. Ana kız, ümidlerini ertesi güne bağlıyarak yattılar. Geceleyin, Seza Hanım birkaç kere yatağın içinde oturarak sigara içmiş, kızını uyandırmamak için en hafif bir gürültü yapmaktan çekinmişti. Onun bu itinasma dikkat eden Türkân da, uyanık olduğu halde uyur gibi yaparak annesini daha fazla müteessir etmemeye çalışmıştı. Sabaha karsı biraz dalan s;enc kız, ertesi gün hafif bir başağrısile uyandı. Ate okudu: «Türkân Hanım! «Afife gönderdiğiniz mektubu, nişanlısı sıfatile, ben de okudum. Evet, onunla aramızda sözleştiğimiz için nişanlı sayılabiliriz. Kendisi, istikbalini şüpheli evlerde arayan sizin gibi hanımlarla daha fazla meşgul olamıyacığını bildirmek zahmetini bana havale etti. Siz onu benim vasıtamla tanımıştınız. Beni aradan çıkararak onu elde etmek istediniz. Safra renkli saçlarınızın ağyıa düşmiyen Afif, sizin kendi yolunuzda bahtiyar olmanızı temenni ediyor. Ben de öyle. Eski arkadaşlığımıza aid hatıralarınızın hepsini unutmanızı rica ediyoruz. Afifin nişanlısı: îclâl» Türkân var kuvvetile elini kalbinin üstüne bastırdı, gözlerini kapayıp açtı. Boğulmaktan kurtulmak için bir cankurtarana yapışır gibi, titriyen ellerile, ikinci mektubu açtı ve boğuk bir sesle okumaya başladı: «Muallimler meclisinin hakkınızda verdiği 3 nisan 1931 tarihü tard kararı sureti tebliğ olunur: «Memlekette falcılık, büyücülük, üfürükçülük gibi hurafelerin memnuiyetinden tegafül eden bir terzi kadına müracaatle kahve falma baktırmak gibi son sı hastaneye taşınacak, kızı da... Doktor orada durmuştu. Melâhatın yüzüne baktı: Bilmem artık... dedi, mademki komşusunuz!... O ciheti de... Zaran yok... Türkân da bizde kalır, bir müddet... deceklerdi. İKİNCİ KISIM 1 Aradan bir ay geçti. Bu bir ay içinde ne felâketler! Türkânın annesi hastalandı. Zatülcenb. Doktor teşhisi haber verdiği zaman, genç kız, kederden bağulacak gibi oldu. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Orada bulunan Melâhat, doktoru bir köşeye çekerek, ona bu ailenin başından geçenleri kısaca anlattı: N e yapalım, doktor? dedi, insaniyet namına, buna bir çare bulunuz. Doktor ilkönce tek kelime söyledi: Haseki. Sonra anlattı: Hemen mahalleden bir ilmühaber yaptırılacak, belediyeden hasta nakliye otomobili getirtilecek, anası Eski evleri tutulmuştu. O civarda boş ve ucuz bir iki oda yoktu. Hastalığın başında on lira daha gönderen dayısından da Türkâna gene para gelmez olmuştu. Melâhatin annesi hırçın bir kadındı. Nasi hat kılıklı sözlerle Türkânı her gün iğneVe böyle yapıldı: Doktorun da candan liyordu. Genc kız, babasmın öldüğünü haber tavassutile Hasekide bir yatak bulundu, hasta oraya taşmdı ve Türkânı Melâha aldığı ilk ay içinde bile bu kadar harab tın evine aldılar. olmamıştı. Yanakları çöktü ve boynu inMelâhatin babası, Sirkecide bir lokan celdi. En büyük korkularmdan biri de tanm veznedarıydı. Her gün, civardaki bu halile Afife veya İclâle rast gelmekti. esnafa baş vurarak, Türkâna iyi kötü bir Ogün bugün onlardan hiç bir haber alaiş aradı. Nihayet bir cildci dükkânını bul mamıştı. Fakat, her gün, saatlarca Afifi du. Genc kız orada, otuz kuruş gündelik düşünüyordu. Ağlamadığı gün yoktu. lc ijprma katlamağa başlamıştı. Basık taHasta olmaktan korkuyordu, ölmekten vanlı, havasız ve karanlık bir dükkânm değil. Oh, ölüm ona her gün biraz daha köşesinde ağır kiriş kokuları içinde çalışıyor, Melâhatlerin evinde kahyordu. Bu güzel görünüyordu. Annesi olmasaydı kadar felâketten sonra o dükkânın hava Türkân, yokluğa kendi ayağile gidebilirsızlığı Türkânın pembe yüzünü bir son di. Bir gün hastaneden dönüyor, Aksa bahar yaprağı gibi soldurdu. Haftada iki gün, cildciden izin alarak, öğleden sonra raydan Lâleliye doğru, güneşli kaldınmhastaneye gidiyordu. Seza Hanım neka da, ağır ağır yürüyordu. hat haline girmiş, fakat bir deri, bir kemik Birdenbire, ince, keskin bir ses, bir kahaline gelmişti. Ayağa kalkamıyor, has dm sesi duydu: tabakıcılar koluna girmedikçe iki adım Türkân! Türkân! Türkân! atamıyordu. Bu halinde onu taburcu e[Arkası rar]

Bu sayıdan diğer sayfalar: