26 Mayıs 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

26 Mayıs 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bdi D AAA Y a EKED! E".*G:Ö A “'&*Şf ;:w&ı)ı di N Y Hakikt vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL Her hakkı mahfuzdur 26-5-934 Geçen kısımların hulâsası Mütarekeden sonra İstanbulda A- nadolu lehinde çalışanlar arasına ka- tılan İlhami, İngilizler Tebinde çalı - şan Fatma Nüzhetle tanışıryor ve o - nuünla beraber yaşıyor. Diğer taraftan Pantikyan yazıhanesinde milli kuv - | vetlere çalışan Feridun Bey Pantik - yan tarafından takip ettirilmektedir. — Birader, bu isimlerin hepsi de silâh kaçakçısı imiş. Onları ta- kip ve tevkif edeceğim. — Habh, işte şöyle söyle.. Dinle bakalım şimdi. Başta, birincisi.. Şahin kâhya. Kendisini tanırım. Silâh kaçakçısı olmadığını bil- diğim halde mademki adını yaz- mışlar yerini söyliyeyim: — Çeşme meydanında kendisinin bir kahve si vardır, İstediğin zaman orada bulursun, Feridun Bey, Kâhyanın adresi- ni verdiği zaman onun kahvede olmadığını biliyordu. Kâhya, tam on beş, yirmi gün- denberi, tebdil geziyor, gecelerini Kumkapıda tanıdıklarından - biri- nin yanında geçiriyor, sokağa çık- tığı zamanlar, Lâz hoca kıyafetin- de çıkıyor, gözüne de vapur du- manı bir gözlük takryordu. Kara- bet, hakikaten Şahin Kâhyayı ta- nımazdı. Onun bu büyük bilgisiz- liğine Feridun Beyden başka kim| olsa şaşardı. Fakat Karabetin, bu işlerde kudretli bir memur olma- sına rağmen bu semte daha yeni düşmüş bir memur olması kendi- sini mazur gösterebilirdi. , ,Pantikyanın herkesi — tanıyan, Herkesi bilen bir memurdan başka sını, bu işle tavzif etmesinin de bir sebebi vardı. İstihbarda çalışan her memuru, sandalcıya kadar her kesi tanıyor ve şayet bunlar gön- derilecek olursa muvaffak olamı- yorlardı, Pantikyan bir yabancının daha! | rip cevabını hemen karşılıyamadı. fazla bir varlık gösterebileceğini düşünmüş aolacaktı ki bunu —gön- derdi. FeridunBey, sözüne devam et- tir — İkincisi, dedi. Ramazan., Bu- nu da o kahveden sorarsan öğre- nebilirsin. Fakat dikkât et ikisini birden sorma, sonra elin boş dö- nersin! — Üçüncüsü, Kürt Ahmet. Bu sandalcıdır. Bir. haftadan beri, Geçen kısımların hulâsası Mekteplerde okutulan ve tarihte, e- debiyatta bahsi geçen bir kral Ödip ei- sanesi vardır. İşte, o gün, faler Fatih Efendi, Edip Beye, Kral Ödipin felâ- ketine uğrıyacağını haber veriyor. De- likanlı, istırap içinde, ne yapacağımı bi- lemiyor. Eve dönüyor. Annesine ne söyliyeceğini Şaşırıyor. Onun yüzüne bakamıyor. Kendisine, Osman Bey ismindeki ahbabının geldi- — Bini haber veriyorlar. Paleryı tavsiye FY h 'î; eden bu adamdır. Osman Bey, sakal brrakmıştır. Edibin annesi Osman Beyle Edibi yalnır birakıyor. İldi ahbap, konuşu- yorlar. 1 Edip, arkadaşına meseleyi söylüyor- #a da, annesine bir türlü açılamıyor. — Evet, anneciğim... Bu aptal | bep olmuşsun?... Tefrika: 73 Kadıköyünde ve bazan da Üskü - dar iskelesinde çalışıyor. Benim tanıdıklarım bunlar.. Başka yok. — Teşekkür ederim, Burada sen ne yapıyorsun? — Ben mi? — Evet., Feridun Bey bir an durdu. Son- ra Karabeti selâmlıyarak uzakla - şırken: — Sana azıcık faydam dokun- sun, diye bulunuyordum, dedi, Karabet, Feridun Beyin bu ga- W tw Fakat onun bazan alaylı mukabe- lelerini bildiği için: — Sen de, şu âdetinden bir tür- lü vazgeçemezsin, diye bağırdı. Feridun, söylediği Şahinin ad- resinden başkası doğru değildi. Kendi kendine: “İşi yoksa Rama- zanla, Kürt Ahmedi söylediğim yerlerde arayadursun,, diyordu. Feridun Bey, Karabetttetn ay- rıldıktan sonra doğru (E) Beye gitti, (E) Bey iki gün evvel kendi- sine haber göndermiş ve bugün i- çin uğramasını bildirmişti. Daireye vardığı zaman içeride, yanmda, Fransız işgal kuvvetleri irtibat zabitinin bulunduğunu öğ- rendi ve onun çıkmasını bekledi. O, çıkar çıkmaz haber gönderdi ve muvafakat cevabından sonra o- daya daldı. (E) Bey masası başında otur- muştu. Feridun Beye yer - göster- di. İstanbulda Anadolu mesailile uğraşmıya basladıkları zamandan beri, bütün evamiri (E.) Bey verir ve bu emirler, Mehmet Bey vasıta- sile bütün birliğe dağıtılırdı, Feridun Bey (E.) Beyle şimdi- ye kadar pek az temas etmişti. Maamafih Pantikyan yazıhanesin- de İngilizler hizmetinde çalışır gö rünen bu adamı, bü yere gene (E.) Bey yerleştirtmişti. Feridun Bey, kendisini niçin — çağırttığını bilmiyordu, Söze (E.) Bey başladı: — Feridun Bey, sizi rahatsız ettim. Fakat fikrinize müracaat et meyi lüzumlu gördüm. Şahin Kâh- ya, kendisinin aranmasından do- layr ortaya çıkamıyor, Bunun mey dana çıkması ve çalışması bizim için çok faydalıdir. — Haklısınız, efendim. Fakat!| Tefrika No. 14 26 - 5 - 934 Aşk ve ma- cera rommanı Nâkıli (VA-Nüy falcı, bana, babamın ölümüne se- bebiyet verdiğini söyledi. bebiyet verdiğimi söyledi. — Öyle ya..; Beni.; Annesinin aldığı hayret ve kor- ku tavrı karşısında, Edip, mevzu- unu bile unüttü... Servet Hanım, şaşkın: —4 Peki ama, sen, babanın nasıl öldüğünü ona anlatmadın mı? — Babamın tabii ölümle öldü- ğünü söyledim... Fakat, Fatih E - fendi ısrar etti... Hattâ ben doğ- madan evvel vefat etmiş olduğu- nu haber verseydim bile, gene fik- rinde ısrar edecekti... Bu şarlatan- lar böyledir... Ah, ne inatçı, ne © Karadeniz Ko | Geçen kısımların hulasası Ali baba, İstanbulla Rusya, iki memleket arasında kadın — ticareti yapmakla meşğuldü. Alibaba küçük - ken hadım yaptığı Ferhada İstanbul- daki kızlarını teslim ederek, Kafkas- yaya gidiyor. Tifliste valinin kona - ğında (Fatma) isminde bir Gürei kı- zını kaçırmağa uğraşırken, Rüstem isminde bir gençle tanışıyor. Bu genç, Ferhadın arkadaşıdır ve Ali babadan intikam almak üzere Tiflişe gelmiş - tir. Rüstem Fatmayı kaçırıyor ve fail olarak Ali babayı zindana atıyorlar, Ve Rüstem, günün birinde Fatma ile İstanbula dönmeğe muvaffak oluyor. — Trabzona uğrayan korsanlar Aleksandrım çok kuvvetli olduğu- nu, Nikolanın pek yakmda devri- leceğini iddia ediyorlar. — Ben de zaten böyle tahmin ettiğim için, kadın kaçakçılığı hak kında üst üste verdiği ültimatomla Ta şifahen ve kısaca bir cevap ver- miştim, Sultan Mecit, sözü Çarın göz- desine getirerek: — Şu (Fatma) hikâyesinin iç yüzünü biliyor musun? dedi. Gü -| ya kızı İstanbula kaçırmışlar.. Doğ arere cemeee aN erLerLANaN bundan dolayı bizzat ben de şüp- he altındayım; ben de takip edil- mekteyim. — Ne yapabiliriz?. — Bu dakikada hiç bir şey söy- liyemiyeceğimden — müteessirim. Maamafih istihbar — memurların- dan Mıgır'la görüştükten — sonra müsbet veya menfi bir fikrim ola- cağı kanaatindeyim. — Bana ne zaman haber getirir siniz?. — İki gün içinde efendim. — Bunu temin etmenin yolları- nı araştırıp bulmanız kat'i surette lâzımdır. Bu işe sizi münasip gör- mem, araştırma ile Pantikyan ya- zıhanesinin meşgul olmasıdır. — Haklısınız efendim. Şimdi buraya gelirken, Karabet isminde bir memurun elinde gördüğüm İis- tenin başında Şahin Kâhyanın adı vardı. — Kâhya, bana dün, bir hoca kıyafetinde geldi. Serbest dolaş- masının imkânı olup olmadığını sordu. Kendisine, sizinle konuşma dan müsbet veya menfi bir cevap veremiyeceğimi söyliyerek bir haf ta sonra tekrar gelmesini söyle- dim, (Devamı var) ahlâksız herif, bilsen... Servet Hanım, başını - önünel eğmişti.... Dizinin üzerinde duran ellerine hazin hazin bakıyordu. Edip, öteden beri bilirdi ki, bu vaziyet, annesinin ruhen sakin ol- duğunu değil, en müthiş bir asa- biyet içinde bulunduğunu ifade e- | der. Edip, bu sefer, annesinin üzül- mesinden ziyade, kendi merakını tatmini düşündü: — Bunun aslı esası var mı, an- ne?... Kadın, cevap vermekten çekin- di. Başını daha fazla önüne eğdi... Sesini alçaltarak sordu: — Falcı, sana, daha başka bir şey söylemedi mi yavrum?... Edip, elektrik cereyanma kapıl mıiş gibi: — .« Hayır!.. Hayırt., Sonra, korku içinde, acaba an- nesi bir şey sezdi mi diye; — Daha başka ne söyliyebilir aaaae — —— ru mu? | Trabzon valisi, Karadeniz kor-| sanlarından meseleyi bütün tefer-| rüatile dinlemişti. — Evet şevketmeap, doğrudur! dedi, Korsanlar yolda görmüşler we hattâ (Fatma) yı kaçıran deli - kanlıya yardım bile etmişler... — Kimmiş bu cür'etkâr adam acaba?.. — Yakışıklı, cesur bir delikanlı imiş, İstanbulda maruf bir aileye mensupmuş.. Padişah hayretle gözlerini aç- t — Istanbulda maruf bir aileye mensupmuş ha?!... Fakat, böyle bir adam Rusyadan Çarın gözdesi- ni kaçırıp İstanbula getiriyor —da bu hâdiseden hükümetin nasıl ha- beri olmuyor? Sultan Mecit bu sırada Sadra- zamı çağırtarak, Trabzon valisinin verdiği izahatı kendisine lelmıılı!! tı. — Bu adamı üç gün içinde bul-| durup rencide etmeden bana geti- riniz! | Dedikten sonra, Trabzon valisi-| ne döndü: — Seni Trabzon kadar mühim bir siyaset merkezi olan Selâniğe göndermek niyetindeyim, Fakat, görüyorum ki Rusya işlerinde fev kalâde vukuf ve malümat sahibi - sin! Vaziyet tavazzuh edinciye ka dar İstanbulda kalmanı ve hergün saraya gelip bu hususta beni tenvir etmeni isterim! Trabzon valisi o günden sonra, sık sık saraya gidiyor ve Padişah- İa Rusya hakkımda müdavelei ef - kâr ediyordu. Rüstem, babasının da uzaktan uzağa Fatma ile meşgul olduğunu işitince kendisini görmeğe cesaret edemiyordu. Bir taraftan Sadrazam harıl ha- rıl İstanbulda, Rusyadan Çarın; gözdesini kaçıran adamı arattır- makla meşguldü. Rüstem, Cibalideki teyzesinin evinde Fatma ile nikâhlanmıştı. Rüstemin teyzesi çok merhametli ve temiz kalpli bir kadındı. Fatma yı kendi kızı gibi bağrına basmış, çocuğunu kendi öz torunu gibi se- verek büyütmeğe başlamıştı. Ferhat hergün bu eve geliyor, hariçte olup bitenleri Rüsteme an- latıyordu. ?7 Kadım, başını kaldırınca, oğlu- nu perişan gördü. Oğlan, — çıldır- mışçasına tekrarlıyordu: — Ne söylemesini istiyordun?..' Edibin alelâde hali, sükündu. Bu asabiyet, ona pek yabansı, pek arızıyor.., | Kadın, sonsuz bir heyecanday. dı. Zoraki gülümsemek îıtîyerek:l — Ne bileyim... Meselâ, yakın -| da senin veyahut benim öleceği-. mizi haber vermiş olabilir..., | Edip, sırtından bir yük almmış! gibi, hafiflediğini hissetti. — Yok anne yok... Vallahi, seni temin ederim ki, Ölüm mevzuu- bahsolmadı... Doğru yere yemin ettiği için pek mes'uttu. —Vallahi, billâhi, tallahi... diye tekrarladı;. annesinin dikkatini başka tarafa sevketmek istedi. Neş'e ile ilâve etti: — Benim doksan iki yaşında ö- leceğimi haber verdi. AĞ O AR 26 Mayıs 1934 rsanları © Müellifi: /shak FERDI Rüstemin, teyzesinin evinde y&” | tıp kalktığını Ferhattan başka bi” | len yoktu. Rüstem eski semti olan Üsküdâ” ra bir defa bile geçmemiş, hattâ İstanbula geldi geleli eski arkâ” || daşlarından hiç kimse ile — görü!” memişti, Ferhat o gün çok telâşlıydı: ! — Dışarda memurlar dolaşıyo'” Her şüpheli adamı: “Sen Rusy#” İ dan mr geldin?,, diyerek — çeviri" | yorlar, Sakın bir kaç gün dışarı)* çıkma, Rüstemciğim! Diyerek, Padişahla Rüstemif babasının sarayda sık sık ıörü!“t lerini işittiğini de ilâve etmişti. Rüstem: — Çar Nikola devrilmeden bi' rahat yüzü göremiyeceğiz.... Diyor ve yumruklarını sıkarat Ali babaya küfürler savuruyord” Rüstem, Tifliste Ali babanın” linden parasını ve Fatmayı ıld*_' tan sonra kendisini gebertmediğ” ne yüz kere, bin kere pişman olf yordu. - — Ali baba dünyada eşi — olm' yan bir mikropmuş. —Onun vüct nu ortadan kaldırsaydım, şimdi w | halecanı çekmemiş olurduk, diye” du, Rüstemin teyzesi, o gün (Fet ma) ya bir kurşuncu getirmek ü” zere dışarıya çıkmıştı. Fıhnl-“”_ gözleri ağrıyordu. İhtiyar kadıf” ( Kızcağızıma nazar değdi. ş' kurşun döktüreyim.. Bir şe!"ii kalmaz!) demişti. | Rüstem böyle şeylere inanmi yordu, Fakat, teyzesini kırmam* , İçin, âüzımı açmmadır. Fatma odasında uzanmıştı- Rüstem, arkadaşile başka odada konuşuyordu: S — Nasıl, eski kızları Sö"d'iğ'ıı var mı? *'. — Hiç birini gördüğüm Y * Yalnız, geçenlerde senin sarif' ğ kızları görmüştüm.. Seni so1€ Evlidir dedim., Yosma kız o dar güzelleşmiş ki.. — Şimdi nerede 07.. — Mahmut Paşanın cariyef Bebekte oturuyorlar. — Kaça sattın dı onu?.. — İki yüz altına.. 0 — Çok ucuz satmısşsın bel * piliç gibi bir kızdı. Beş yüz al değeri vardı.. Yazık, g bif D | (Devamı vEfİ — ” Kadın hesapladı: — Demek ki yetmiş sene .onf', | Kadın mahzun, ilâve etti: W MJ' — Ben, o zaman, kimbilir çeyrek asır evvel ölmüş buli ğım... Çok iyi... Hele yetmiş yaşa da... Fakat, Edip: —Canım, bu heriflerin ıöl% den ne çıkar?.. Yetmiş sene d yüz yetmiş sene yaşryacağım! " » lesin, yahut ikimizin de bu 'MM leceğini haber vermiş olsun. ,li' si bir değil mi?... Mademki Y Gt... 4| — Hayır, uzun yaşayi pek 'âlâ söylemiş.., Hiç te değil... — Fakat, babamın benim sebebiyet verdiğimi ki yalan olarak söyledi... Sualinin istifham ,ekıın:/ mamasına rağmen, Edip, den cevap bekliyordu. li (DevaNf u d

Bu sayıdan diğer sayfalar: