28 Mayıs 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

28 Mayıs 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 HL — RE HABR'in M : SŞ ezara kim gömüldü? ihikâyeleri * _4_—_1 Eskiden, din reislerinin alelâ - de insanları kendilerine nasıl kö -| rükörüne bağladıklarını bilirsiniz.| Meselâ, İranlı meşhur Hasan Sa - bah, tarikatine iman eden mürit- lere, bir uçurumu göstererek: | — Şuradan kendini at.. Cenne - te gideceksin!.. —dermiş.. Mürit, tereddütsüz, #mrİ yerine getirirmiş.. | Bugünkü Vehhabiler de aşağı Sehit olmak lüme atı- sevinçle;| yukarı ayni değil mi?. emeliyle, muhakkak bri İryorlar. Fakat, hepsinden daha müthişi, | Tibetteki Korimoların kâhinlere inanışıdır.. Hele kâhin, şimdiki Totoy gibi cingöz, — kurnaz, her| mel'âneti ifaya âmade olursa.. —| Bu adamın — babası, dininin an'anelerine samimi o'arak sadık- tı. Yüz on yaşına kadar bütün Ko-| rimolar üzerinde hüküm sürdük &İ ten sonra, tabit ölümle — gözlerini| hayata kapadı.. — Âdet mucibince bütün karılarının kendisiyle birlik- te yakı'ması ve en küçük oğlunun kâhin diye yerine geçirilmesi lâ - zım geliyordu. Lâkin, son — karısı dı, altı sene evvel, öteki dünyayı bu' lamıştı. üçük oğlu, babalarının ölü yden iki ay evvel, mahiyeti bi- üthiş bir hastalığa ya- m Tinmiyen müt kalanarak, yekdiğeri peşi sıra yus ylanıp gölklükz Veliahtlik sırası, Totoya gel- mişti. Halbuki, onu, babası, Çine, mezhebinin mümessili diye yolla -| mıştı. Delikanlı, burada, çapkın -| lıktan başka bir şey yapmadı. Bil-| hassa, Avrupalılarla temas ederek| Hınvııı Konyayı daha iyi agı—ın.l € aht olmak üzere geri (&q:!ld::ı vakit, artık, tarika- tin itikatlerine büsbütün kulak as- E Bir'latb' golesiştü atmıyalım, babası — ölünce, y geçti . de yaşadı- ine nazaran, pek istediği kadar, ka-| iliyordu. Tibette ise an'aneler pek sıkıydı. Dini, o, utacalarmın kızlariyle| enmek selâhiyetini veriyordu . Ayni aile, kendi arasında asırlar - danberi izdivaç yaptığı için, am -| calarının kız'arı, soluk benizli, solucan gibi şeylerdi. Genç kâhi -| nin hiç te hoşuna gitmiyorlardı ... Kendi vaziyetinde bir adam, halk| kadınları arasında dolaşarak ha -| yardalık da edemezdi. — Vaktini| mabette geçirmeğe mecburdu. Be- lâya bakınız hele.. Korimoların dini reisleri, kâhinlerse, askeri reisleri de, Ba - katır denilen ailenin büyük evlât -| larıydı. Biri”halife, öteki hüküm- dar mevkiindeydi. Osmanlı padi- şahları saltanatı elirre geçirdiği va- kit kardeşlerini keserler, kendile-| rine veliaht olarak kundakta sade| bir, haydi iki cocuk bırakırlardı; Bakatırlar ayni kaideyi tatbik - » derlerdi. Bakatır Uizo da bundan Bütün zalimane doğramış, yalnız üc ya - nasıl geri durmamıştı. kardeşlerini göedülre Yüşmde Sit oğlunu kendine mirasçı bırakmıştı. Tacı- na, saltanalına titriyen, debdebe- ye, şan ve şerefe hırslı bir adam »| dı. Fakı tırdıktan sonra, hayatından mem- nun görünüyordu. Halbuki felek yâr olmadı.. Kâ- hinin küçük kardeşler öldüren müthiş ve mahiyeti meçhul hasta » , mevkiini sağlamlaş - lık, onun da ansızın kalbini dur - durdu. Korimolar, sarayın önünde, hü- kümdarı için, büyük matem mera: simine başladılar.. Odunlar yığık dı.. Ceset, üzerine konuldu.. Ba - onunla yanına fakat, bekli - katırın karıları, köleleri, beraber yakılmak - için, bağlandı.. Hepsi, mahzun, | yakılacakları için mes'ut, yorlardı. Evet, yakılacakları için mes'ut.. Zira, yukarıda, bu insanların ı""& niyetini anlattık: Pek dindardır . lar, İtikatları mucibince, şayet bi- birlikte yakılırsa, doğrudan doğruya, şüp- hesiz olarak, cennete gider, ebedi| sşadete nail olurdu. —Hattâ, pek| çok günahları olsa bile, en yüksek mertebeye erişirdi. risi hükümdarın nâşiyle Cesedi ve cesediyle birlikte ka- rıları, cariyeleri ve en yakın köle - leri yakılmak şerefi ancak kâhin - lerle Bakatırlara verilmişti. Diğer insınlar, toprağa — gömülürlerdi. Bunlar, behemehal cennete gitmez| lerdi.. Sevaplarına, — günahlarına | göre muhasebeleri yapılırdı. Içle.' rinde pek nadir kimseler, kâhin - Bakatırların ve bunlarla birlikte yakılanların lerin girecekleri | birinci cins cennete nail olurlardı. nun — içindir ki Mijonun nâşı ile birlikte odun yığınları üze- kadınlar ve genç| erkekler, mahzun olmakla bera -| ber, hiç te perişan bir halde de » ğildiler.. Bilâkis, cennete gidecek- rine bağlanan leri için, seviniyorlardı bile. Merasim başlamak için, mabe - di iki gün ötede bulunan kâhinin gelmesi bekleniyordu.. Odun - yı - ğınlarına, ateşi o verecekti.. Totoy, atı üzerinde geldi. Mey- danı dolduran halk, derhal seç - deye vardı. Üna, mukaddes üteş- € tutuşturulmuş bir me'ale uzattı- lar.. Fakat, kâhin, iterek: — Düti öbdi— Çöbuk, şuraya, büyük bir çukur kazınız .. Kurban edilecek bir de öküz geti- riniz.. Bakatır Mijo yakılmıyacak, | gömülecekti.. Onun bir sırrı var - | mış.. Bana itiraf etti. Meğer, kar- deşlerini öldürdükten sonra, mer- hume annesi, ona, Bakatır kanın « dan gelmediğini, piç olduğunu bil- dirmiş.. Veliahtler de tabii hüküm- dar ailesinin kanını taşımıyorlar. . Mijo, hakiki bir hükümdar gibi mukaddes ateşle — yanarak l:üyiıkW günaha girmemek, böylelikle cen- | netten mahrum olmamak için, ba- sit faniler gibi gömülmesini bana vasiyet etti. Ancak böylelikle cen- | neti hakkedecektir.. Gene, vasiyeti üzere, hükümdarlık ta - kâhinlikle birleşecek, bana geçecektir.. Bu nutku perişan bir halde din-| Kiyen, odun'ara bağlı kadınlar ve| köleler sordu: meş'aleyi eliyle | — Ya biz?.. Ya biz ne olaca -| gız?. —Siz de, mabede hizmete me—Y mur edildiniz.. Eğer kusuy etmez - seniz, ölümünüzden sonra, cennete kavuşursunuz.. Bizim cemiyetimizdeki bir insa-! na: “İdama mahküm o'dun.. Diri diri yakılacaksın !,, deyince, biça -| re nasıl ağlar, yolunur, yırtınırsa , cesetle birlikte yanmaktan kurtu - laniar da aksine, öylece ah ve vah ediyorlardı. — Bu felâkete uğrıyacâk mıy- dık?. Neydi bizim suçumuz.. —di- ye feryatları ayuka çıkıyordu.. Çukurun kazıldığını, Bakatır| HABER — Akşam Postası ı* Fıkra müsabakası | En iyi, en güzel fıkraları bize gön- | dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzuün ol- seçme olması ve yazılması lâzımdır. 285 — Sakın inanma Yahudinin biri bir yerden kole- pir antika vazolar, tabaklar düşü- rür. Elde ettiği bu kıymetli ve na- zik eşyaları dükânma nakletmek için bir de hamal tutmak fedakâr- hığını göze alarak uzun pazarlık- lardan sonra on beş kuruşa muka- bil birini bulur, Yolda yürürlerken Yahudi, bu on beş kuruşu da vermemek için | bir çare düşünür ve nihayet bula- rak hamalla konuşmağa başlar: | — Yahu şimdi benden alacağın bu on beş kuruş senin hiç bir işine yaramıyacak iyisi mi sen bu para-| ları bana bağışla, ben de buna mu- kabil sana üç tane gayet iyi nasi- mamatı, hat veririm. Ömrünün sonuna ka- dar kullanır ve bana dua edersin. Yahüdi o kadar möar “istimiş/0 kadar israr etmişti ki hamal zorla kabul etmek mecburiyetinde kal-| mış. Yahudi başlamış: — Bir: fakirlik zenginlikten daha iyidir, sakın inanma! İki: Eğer derlerse ki ihtiyarlık gcnclık!cn daha - iyi- dir, sakın inanma! Üç! Eğerlerse bekârlıktan daha| Eğer sana derlerse ki ki sana evlilik iyidir, sakın inanma,. Oldu mu? — Oldu. O esnada zaten dük- kânm önüne gelmiş olduklarından Yahudinin bu hasisliğine ve ken: disini kandırmak istemesine fena halde kızan hamal sırtındaki - çu- valı büyük bir şiddetle yere indir- di. İçindeki antika vazolar, — kıy- metli tabaklar tuzla buz oldu. Ya- hudi daha kendisini — toplayama- dan hamal: — Eğer sana derlerse ki çuva- lm içinde bir tane sağlam kaldı. Sakın inanma! diyip gitmii: Şişli: Mişon onun buraya indirildiğini, iri, öküzün kurban edildiğini haykırışma, paralanma içinde sey- rettiler.. Totoyun hilesine, Mijo - nun kumandanı bile inanmıştı. O - da, yakılamadığı için Bakatırın atı üzerinde ellerini ha- vaya kaldırmış: — Nedir bu başımıza gelenler... ayni müteessir, diyordu.. Kâhin, öküzün — kanını ayrı bir çanağa doldurdu. Alelâde cena - zelere böyle — merasim yapılırdı: Üzerlerine kurban kanı dökülür - dü.. Fakat, işte tam bu sırada, her - kesi büsbütün — bağırtan, dehşete uğratan bir hâdise oldu. Yüzüne, sıcak sıcak kan dökülmesi üzerine, mezardaki ölü kımıldadı. —No olayör?” Na var?. Ben| neredeyim?, Beni basit bir adam gibi bu mezara sokmak küstahlığ nt kim gösterdi?. —diye kökre - di.. Kâhin başta olmak bancılar, çil yavrusu gibi dağıldı . Yakın adamları, bütün olup bi - tenlerden Bakatırı haberdar etti . kan tut-| muş.. Yüzüne sıcak sıcak mayi dö-| külünce ayılmış, Mijo: — Sülâlemi / » mahvetimek için| bana iftirayı atan namussuza ben gösteririm!.. —dedi. Hakikaten de gösterdi: Mijo için kazılan çukura, o gün, diri diri Totoy gömüldü. Kâhin »- likle Bakatırlık birleşti; lâkin, iki. sini de Mijo uhtesine aldı- üzere, ya - Meğerse, kendisini, okunaklı | İngilizce derslerl Perşembe ve pazartesi günleri çıkar (Hatice Süreyya) Müellifi: ömer Rıza — 10'ne Wa eat Hhree times &a day; we ) have three meals. The firs meal. | vi iyt eri taymz e dey, haw sri mi er üç defa bir gün biz malik olur üç öğünler ilk öğün Günde üç defa yemek yeriz. Uç öğünümüz vardır. İlk öğün. is in the morning, that is our bre- akfast. En the middle iz in zi morning. (*zat iz aver brek - fast. İn zi midil, dir de sabah o dır bizim kalhvealtı | de orta. Kahvcaltımız budur. Sabahleyin - | dir, Of the day we have our dinner, we dine İn the evening. ov zi dey vi hav aver diner, vi danya İn ding. nin günün biz malik olur bizim öğle biz iz öğle yemeğini yer de | | | yemeği akşam. Öğle yemeğimizi yeriz. Günün or- | tasında öğle yemeğimizi yeriz. * we BÜLME Savser... Deren eet vur | meals in this room? No, | vi İyt aver saper. du vi iyi aver milz in Ne biz yer bizim akşam yemeği yer miyiz bizim öğünleri de bu oda hayır. Öğünlerimizi biz odada mı — yeriz. Akşamleyin akşam yemeğimizi yeriz. this is a elastroom. We have cur meals (“ris rum? in a dining - room. zis iz e© klaşrum. Vi hav aver milz in e daynin - rum, bu dir bir sınıf odası biz malik - olur bizim öğünler de bir yemek odası, Hayır, bu bizim sınıf odasıdır. Bi - zim yemeklerimizi yemek odasında ye- riz. Who cooks the meals for us? The cook dcos that in the kitçhen. | hu küks zi mils for ar? (ö*zat in kâni pişirir yemekleri için bizim aşçı yapar bu da mutfak Yemek öğünlerini bize kim pişirir. | zi kuk daz Bunu aşçı mutfakta yapar. 'There is a big fire in the kitehen. The- re is fire in. (*erz iz e big fayer in zi kitçen zer iz fayer in vardır bir büyük ateş da mutfak var - dır ateş de, Mutfakta büyük bir ateş vardır. the vel*zer yemek odası dahi çünkü hava (iklim) tır soğuk Çünkü hava soğuktur. Yemek oda- sında da ateş var. Winter is coming. The days are short in winter and z kamin zi deyz ar gort in vin- | vinter ter end. kış kış ve günler kısa da geliyor dirler Kış geliyor. Kışda günler kısadır. The nights are long. Tho first season ©of the yoar is zi nayits ar Tong. Zi ferst sizon ol the yir iz, geceler dirler uzun sene dir. | Sonenin ilk mevsimi bahadır. Ve ge- | celer uzundur. ilk mevsim nin spring, and Ühe next is summer. İn summar the weather. mekst iz samer İn Bprin, end zi sarmer zi veze bahar sonraki dir yaz da yaz hava Daha şonrakisi yazdır. Yazın hava sıcaktır. is hot, and we have no fire in the di- ning-room. But theres iz hot end vi hav no fayer in ze day - nin - rum. Bat zer tır sıcak ve malik değil ateş da yemek odası faka, Yemek odasında ateş yoktur. is always a fire in the kitchen, beca - üse we have hot meals iz olvez e foyer in zi kitçen, bekoz vi hav hot milz Vardır daima ve ateş da mutfak çünkü biz malik sıcak yemekler Fakat mutfakta daima ateş vardır. Çünkü yazın da, kışın da sıcak yemek- lerimiz vardır. in summer and winter. in sâmer end vinter da yaz ve kış Are there only three seasons? No the- re is öne moret ar zer onli eri sizonz No zer mor. iz yon var mıdir yalnız. üç mevsimler hayır vardır bir daha Yalnız üç mevsim mi vardır. Hayır, | bir daha var. it is autuma, ıt iz otam © dır sonbahar © da sonbahardır, Fül: Dine Lsimt Yemek yer The dinner the dining - room. Cook — Yemek pişirir. The ccok aşçı The kitchen — mutfak Meals: Öğünler. breakfast — kahyaltı. Dinner lunch (lanç:) öğle yemeği supper: Akşam yeme; II — Okuyunuz: — Meal, breakfast, each, lead, learn, year, weather; cook, food, good, room, #choolroom, boaok, dine, give, live, nine; all, small, ıl . ways, walk, woll. ll — Ceyap veriniz: (1) What is the first meal called? (2) When do we have supper? (3) How many se - asons are there'in the year? (4) Who is always in the kitehen. (5) When are the days guite short? (6) Where pencil is long? (7) With whem do you sit at table?. (8) Why is there always fire in the kitehen?, (9) Do you have dinner in the sehoolroom? — (10) Are your fingers long or short? (11) Tell me the parts of the day; the seasens$ of the year and the days of the weeles (İND) — Bunların kar leyiniz: (1) long, (2) hot, (3) (4) day, (5) big, (6) clean. inı SÖY * morning, Gıdılebılecek ğ eğlence yerleri SİNEMALAR : IİPEK: — Otomobilde İzdivaç. MELEK: — Hüküm gecesi ELHAMRA: Şen mülâzim. SARAY: Beyaz şeytan. SUMER: Ateşli kadınlar. TÜRK: — Merkez tayyare filosu. ASRİ: HİLÂL: Şeytan kardeşler. Ankara Türkiyenin kal-| bidir. Budapeştede skandal, Mavi Tuna. İstanbuldan geçerken Ankara Türkiyenin kalbidir. ŞİK: ŞARK: ALKAZAR: ALEMDAR: MİLLİ Deli gönül, YILDIZ: — Kim olduğunu bilmek is- tiyorum. KEMAL BEY: — Şehvet adası. HALE; (ÇÜsküdar) İstanbul sokak- larında. SD SESETTDETTTTTTTİTTİTTTRDRD AESETTEETENENTTİDIZTUNN Fatih Altay mahalle caddesin” | de 105 No, lı hanede Seyyit Efen- di. Muhibe Hanım tarafından aley” hizine boşanma davasından dolay! ikametgâhınızın meçhuliyeti hase- bile Hukuk usulü muhakemeleri kanununun 141 nci maddesi mu” cibince arzuhalin ilânen tebliğin* karar verilmiş olduğundan — bif nüshası mahkeme — divanhanesit”? talik kılınan arzuhal suretine İ on beş gün zarfında cevap verilm"? diği takdirde mezkür — kanunu? maddei mezküresine tevfikan MU” amele ifa kılınacağı tebliğ makâ ” mına kaim olmak ilân olunur,

Bu sayıdan diğer sayfalar: