6 Temmuz 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

6 Temmuz 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hakliki vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL 8-7:934 Her Hakkı aahfundur. Tefrika: 96 Geçen kısımların hulasası Mütarekoden sonra İstantul'da Anado- lu Jebinde çalışanlar arasına katılan İlha- mi, İngilizler lehinde çalışan Fatma Nüz- het'le tanışıyor ve onunla beraber yaşıyor. Diğer taraftan Puntikyan — yazıhanesinre malllt kuvvetlere çalışan Feridun Bey Pan- tikyan tarafından takip ettirilecektir. cağı cevaba göre hareket günümü- 21 tayin edebileceğiniz benim için de bugün kendisine uğrayamıya - cağımı bir emri olursa yazılı ola - rak bildirmesini rica edersin. İster se sana da söyliyebilir. Recep bey, Mehmet beyi evin- de yalnız bırakarak çıktı. Onu ta- kiben on dakika sonra da Meh- met bey... Mesele tavazzuh etmişti, Meh- met bey, Fatma Nüzhetin hakika- ten İngilizler lehine çalışmadığı neticesine varmıştı. Bununla be- raber, onun İngilizlere hizmet et- tiği de inkâr götüremiyecek — bir haldeydi. Vakit akşam üstüne yaklaşıyor- du. Mehmet bey şöyle bir Beyoğ- luna kadar çıkmak Recep beye te- | sadüf edebilirse onunla konuşmak arzusunu duydu ve bu fikrini he- men tatbik etti. Mehmet bey, filhakika Recep beyi bulmuştu. Onu ekseriya o « turduğu pastahane önünden ge -| çerken içerde olduğunu farketti.. İçeriye girmeğe lüzum görmiyerek camdan kendisini çağırdı. Recep bey hemen kalktı ve he- sabını vermiye bile lüzum görme- den dışarıya fırladı. Kolkola ve- rip yürüdüler. Mehmet bey: — Seninle beş on dakika görü- şeyim diye çıktım. Yeni haberler var mı? — Ben sizden bekliyorum. Üs- küdardan ne var ne yok? — Fatma Nüzhetin lehinde bir neticeye vardım. — Ya.. — Evet.. İlhamiye, kardeşinin anlattığına göre hemen hemen bü- tün muvaffakiyetlerini o hazırla- mış gibi bir şey... l — Bundan İlhaminin haberdar olmamasma hiç te akıl erdiremi- yorum. — Ben de öyle. Şununla bir de ben konuşmak isterdim. — Şayet istiyorsan.. — Çok iyi olur. Tefrika numarası 9: Aşk mı, Servet mi? Nâkıli: (Vâ - Nü) Geçen kısımların hülâsası Fikret, Avrupadan — dönünce Türkânı almak istiyor. Lâkin, Tür- kânın fakirleşen fakat lüks hayat| sürmekten bir türlü vaz geçemi- yen babası İlhami Bey, kızını Ce- ma! Bey isminde zengin birine ver mek arzusundadır. | (Genç kun delilikderi birbirini takip , ediyordu. Fikret, onun bu derece hain- öüdlan muzip Ve çömenk olduğuna ae İa bilmezdi. * — Haydi Cemal Bey yabancı.... Ona acımıyor... Fakat, babasına da mı mrehameti yok?... - Diye düşünüyor « du » Hem, beni ne fena mevkide bırak- tığını anlamalı değil mi ya?..” Türkân, bunları hiç te anlıyacağa benzemiyordu. On iki yaşında bir ço- | cuk hoppalığiyle, Fikretin koluna gir- *[ dir « | tahakkuk ettikten sonra biran ev İ yor ve öyle azimle tatbik ediyordu ki, — Yarm.. Olur mu? — Pek âlâ.. — Evine gitmek ister misin? — Niçin istemeyim.. — O halde seni ben gelir, alı- rım, Daha evvel Fatma Nüzhete haber veririm. — Ne diye., — Orasını bana bırak.. Seni ak mıya geldiğim zaman ne şekilde konuşacağını ben sana anlatırım. — İsrar etmiyroum.. Mehmet beyle Recep bey bir müddet sessiz durdular; — sonra Mehmet bey: — Recep, dedi. (E.) beyi gör - dün mü? — Evet... — Sana bir şey söyledi mi? — Hayır. Söyliyecek mühim bir şey olmadığın — bildirdi. Yalnız azami bir hafta içinde her işi biti- rip hareket etmemiz icap ettiğini söyledi. — Bir hafta içinde öyle mi? — Evet. Ve ayni zamanda: “Mehmet beyin ne şekilde hare - ket etmesi hakkında — bir talimat hazırlıyorum. Bunu ancak — ya yarın, yahutta öbürgün göndere- ceğim.. Mühim bir kısmı yazıl - mıştır. Yalnız halledilmesi icap eden küçük bir noktası var. O da vel hareket etmemenizde hiç bir mana görmem.,, dedi. — Şüphesiz.. — Artık müsterih bir halde İstanbuldan ayrılabiliriz. İkis de uzaktan, Mecır Tomun geldğini farketmişlerdi. Hafif bi rer kol temasından sonra birbir -| lerinden ayrıldılar. Bir müddet ayrı ayrı ayni hizada yürüdüler.. Beş on metre ileride — tamamiyle ayrıldılar. Sebebi gayet açıktı. Mecır Tom la Recep bey müteaddit yerlerde birbirleriyle — karşılaşmışlar — ve müşkül vaziyetlere düşmüşlerdi. Mecır Tom Recep beyden şüp- heleniyordu. Fakat onun İngiliz istihbaratında bulunmuş — olması daha ileriye gitmesine mani olu- yordu. . Bir çok defa, hakkında, bağlı olduğu daireye rapor bile vermiş ve aleyhinde uzun boylu satırlar karalamıştı. Şimdi karşılaşmış bulunsalardı haklı olarak Mehmet bey üzerine — Haydi, biz bahçeye çıkalım... Dedi . Yemek vakti bizi çağırtırlar... Babamla Cemal Bey, başbaşa iktısat. tan bahsetmeği öteden beri severler.. Bizse, konuşacak başka mevzular bu- huruz. Yürü! Kararlarını © kadar çabuk veri - ülç erkek ne yapacaklarını — şaşırdılar. İlhami ve Cemal Beyler, salonda, | başbaşa kaldı... Put gibi donmuşlardı. | Fikret ise, kendini, bahçedeki kama - riyede, kanapenin üzerinde, Türkân'la | yanyana buldu. İşte, o zaman, küplere bindi: — Ben seni akıllandı sanmıştım... Halbuki işi daha fazla ifrata vardır - maişsın, çocuğum... « Diyerek ona â - deta çıkıştı. - Senin böyle olacağım hiç ummazdım... Bunlar ne haller ku- zum?... — Ne haller olacak?... Comal Be - ye iyilik ediyorum. de şüphesini davet etmiş buluna- | sun diye yapıyorum.. Görmiyor mu- Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- | dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. Sermayesinden bir az fazlasına İki hırsız bir merkep çalmışlar, merkeple beraber pazarın yolunu tuttuklarında biri, diğerine, arka- daş ikimiz birden gidersek anla- şılacak, sen evde bekle, ben satar gelirim, paraları paylaşırız, demiş. Arkadaşı muvafakat etmiş. O evi- ne, öteki de pazara gitmek için yos la düzülmüşler. Merkepli adam, yolda giderken arkasından birisi seslenmiş: — Hey! Dur, nereye - gidiyor -| sun? demiş. Beriki, merkebi pazara satma- ğa götürüyorum, cevabını verince, “ver bakayım, eğer yollu merkep ise alırım,, demiş. Merkebi almış, üzerine atlamış ve sen şu kâse ile yoğurdu tut ta ben dolaşayım, de- miş. Hırsız çocuk yoğurt çanaği- le bekliye dursun, adam eşeği a-| lmca son süratle kaçmağa başla- mış, Bunu gören hırsız. farkına varmış ise de kendi malı olmadı- ğından herifin peşini takip ede « memiş ve doğruca evine dönmüş. Evde merkebin parasını dört göz- le bekliyen arkadaşı hemen yanı « na sokularak sormuş sattın mı? sattım, kaça verdin? Sermayesin - den bir çanak yoğurt ziyadesine.. Beykoz: Adnan caktı. | Acaba, Mecır Tom kendisini görmemiş miydi? Hayır.. Hakikıl; hiç te böyle değildi. Netekim, Recep bey ondan şöy- le bir beş on metre uzaklaşlıktan sonra gerisine bakınca, Mecır To- mun kendisini takip etmek üzere döndüğünü görmüştü. İş hiç bek- lemediği bir zamanda sarpa sarı- yor demekti. Recep bey, kaçmakla — hiç bir neticeye varmıyacağını anlıyordu. İşte bu düşüncenin tesiriyle bir - denbire durdu ve birşey hatırlamış gibi bir tavır takınarak geriye dön dü ve yürüdü. | Mecır Tomla karşılaşınca İngi-| lizce olarak: — O.. dedi. Nereye böyle Mecır Tom.. — Ben mi? Hiç., Şöyle bir gidi- yordum. — Nereye? — Siz nereye gidiyorsanız! (Devamı var) YA — Benim çok tahammülfersa bir kız olduğumu görsün.. Benden soğu - sun, Fikret?... Bu genç zihnen benim- le meşgul... Evlenmeği kurmuş... Ba- bam da bu izdivaca servet tamaiyle ra- Zzt... Hattâ, yangına körükle gidiyaor... Cemal Beyi alıp alıp buraya getiri - yor... Ben, taş çatlasa onunla evlen - mem... Allah göstermesin... Büyük sö- züme tövbe... Sevmediğim adama ne diye varacakmışım?.. Katiyyen.. Ka - tiyyen... Fikret!... Sen, benim bu ak - şam yaptığım taşkınlıklara — bakarak, fena huylu, şimarık bir kız olduğuma hükmetme.. Seni temin ederim ki, bü- tün bu hareketleri, üzüle, üzüle yap- tım... Maksadım, sırf, bu adamı ken - dimden soğutmaktı... Buna emin o - labilirsin... Yoksa, beni, bütün baya - tınca, terbiyeli, mutavazi ve uysal gö- receksin... Bu cümlelerin arkasında ne mana- lar gizliydi. 'Türkân, bir takım çirkin muame- lelerle Cemal Beyi kendisinden uzak- | laştırmak isterken, ayni muamelele - | vin Fikrete soğukluk vermesinden | korkmuştu... İ Pratik anat Bilgisi Hayatta muhtaç olacağımız ameli malümatı kolayca öğreniniz — 36 — Nakıl ve tercüme hakkı mahfurdur Yazan: . Gayur rafına çevre halinde nişancılar ve #f7 $ Diğer cihetten araziyi tetkik et » mekle beraber köpeği gözden ayırma- malıdır. Avcı ile köpeği birbirine yek- | diğerini tamamlıyan malümat verme- Hdirler. Kendi başına av, av meraklı- | sınt hoşnut edecek bir avdır. Bunun - | la beraber avların en cazibidir. Asıl av ismine lâyik olan odur. Sürek avı: Avrupada bunun için hususi av mıntakaları yetiştirilir. Al - manya ve Avusturyada büyük malikâ- nelerde sürek avı usulü ile av mahsulü toplanır. Sürek avını ekseriya bir kim- se idare eder. Yanında muavinleri var- dır. Av kaptanı, avcıların hatltını tan- zim eder. Ve avı kışkırtacak olanları mütevali Aameliyat ile avı avcılara doğru sürebilecek surette sevkeder. Av kaptanı, araziyi, avınm cinsini, ve melkcelerini, zamanın meteorolojik şe- raitini gayet iyi bilmelidir. Sürek avının bir çok nevileri — vardır. Eğer arazi gayet vasi ise kısım kısım taraması lâzımdır. Av ya merkeze doğ- ru yahut taranacak kısma doğru sev- kedilir. Nişancıların hattımı aşamama- $t esastır. Nişancılar rüzgâr üstü, ni rüzgâra karşı kışkırtıcılar, vüz: altı yani rüzgâr arkalarından gelerek ilerlerler. Avcılar o suretle dağılmıştır. | ki aralarındaki mesafenin nisfı avı öl dürebilecek surette ateş etmeğe mü- #ait olsun. Tek tek yahut birbirine ar- | ka vererek çift çift dururlar. Kışkır - | tıcılar kafile halinde verilen bir istika- mete doğru yürürler. Bunlar ekseri - ya yevmiye ile tutulmuş yerlilerdir. A- vı korkutmaları ve avcılarım — hattma gelince görülmeleri için kendilerine be- yaz büyük gömlekler giydirilir. Kış - | kırtıcıların yavaş ve az gürültü yapa- | rak ilerlemeleri daha iyidir. Av daba | ziyade heyecana kapılır ve delicesine bir korkuya kapılarak avcı hattını yar- mağa kalkmaz. Ormanda olursa, hay- vanı sürenler bir hayyamın ayaklan - dığı bir sayha çıkararak bildirirler. İPLE AV — Eğer kışkırtıcıların miktarı az olursa ip usulüne müraaca- at olunur. İp, yüz metre kadar boyun- da ve sağlam olmalı, Bu ipin her kırk santimetresinde beyaz veya siyah tüy- ler yahut karmızı, beyaz bez parça - ları vardır. Her üç metrede — bir tangurak bulunur. İki sallayıcı, “kaşkır-| taşı” ipin iki ucundan tutar. Uçüııei - sü ortasından tutar ve agır nişan- cılara doğru amudi bir istikamette yü- rünür, Bu usul en tesir gösteren usul - dür. Av, korkarak kaçmağa başlar ve hiç biri ipin çizdiği daire haricine çık- mak teşebbüsünde bulunmaz, Bu uşu- lü telâşsiz ve yavaş yürüyüşle tatbik etmelidir. Arjantin Panpalarında bu usul çok müstameldir. İpin iki ucunu sü - variler tutar, üş avları: En tatbik oluna- nt dairo avıdır. Bunda bir havanın et- “Bütün hayatmca” diyordu... nun da ayrı bir manası vardı. Şimdi, teminki hoppalığı geçmişti. Sesine ve haline bir ciddiyet arız ol - muştu. Fikret!.. - Dedi. - İnsan, kan - gran olmuş bir yarayı dibinden kesip atmalıdır. Gerçi, bundan belki istrrap duyar, fakat, behemehal bunu yap - malıdır... Eğer, bugün yarın diye sav- saklarsa daha fazla facialar husule ge- lir.. Ben do derhal faaliyete geçece - ğim... Öyle yapacağım... Delikanlı ürktü: — Yapacağın nedir?.. — Cemal Bey, bu akşam bizde ye- meğe davetlidir... Fakat, yemeğini ba- bamla başbaşa yiyecektir... Sofrada ne sen bulunacaksın, ne ben... Böyle- Kikle, aramızda bir şey olduğunu an - hyacak.. Evimizden ayağını kese - cek... Fikrelin gözelri fal taşı gibi açıl - di: — Çıldırdın mı sen, çocuğum?.. Böyle şey kabil mi?... Haydi, diyelim ki, farzımuhal, sen, sofrada bulunmı- yacaksın.. Bulunmaman olur şey de - gil a.. Bundan behemehal soni vazge- çireceğim... Fakat bana na karışır - duğundan daha ağır lür. Silâh atımıma gelen | lur. Diğerleri bir merkezde toplanı? lar. nısıf kutur takriben yüz elli met reye inince nişancılar durup a: nı daireye çevirirler. Saplayıcılar Bdğ lerler. Kaçan av daireden çıkarken # şancrlar onu daire haricinde vuru! Bu usule Almanya ve - Avustun Keseltrayb denir ve çok rağbettedifi. Bu usülle on kilometre çevresi dört yüz hektarlık araziyi yirmi #i şancı ve yüz sallayıcı tarayabilir. renin ilk teşekkülünde avcılar daki mesafe seksen metreden az ol7 mamalıdır. Daire avr en ziyade büyü' avlarda tüvşan avinda iyi netlcdler B rir, H Tek hat sürü avı: Avcılar birbiriff den otuz metre mesafede bulunurlaf eğer arazi arızalı ise her iki avcı sına bir saplayıcı yerleştirilir. İlerii doğru yürüyüş avcı efradınm yürüyü şü gibidir. En iyi yürüyenler sağ s0l açıkta bulunur. İstikameti onlar tayin ederler. nevi avda pek az köpek kullanılır. zilmiş olan avcı hattı aslâ bozulm lıdır. Yoksa yürüyüş intizamnı kay beder. Bu nevi av, av mevsimi ipti çok caziptir. Fakat av mevsimi açıl! tan on beş, yirmi gün sonra olursa ya esasen bu tarzda taranmış olan raziye yapılırsa tadı kalmaz. Almaf * ya ve Avusturyada bu usulün av, mevsimi başlarında büyük rağbet rüyor ve itidalle yapıldığından iyi dalar veriyor. Fransada ise itidal göf terilmediğinden av mıntakasına veriyor. ORMANDA AV — Ormanda lanmanın bir kaç tarzı vardır: 1 — Önüne aleş: Bu tarz ovada © ve güçlüklretiii Arayış sahası nisbeten dardır. Çalıl lar arasında dolaşmak — İâzımdır. nevi avlarda griffon veya ıspranyol * peklerinin kullanılması efdaldir. Ovada olduğu gibi ormanda da retli av elde edilir. Ovadaki hayva! ormanda da vardır. Keklik fundalık lardan hoşlanır. Bir karacaya — tesal etmek veya bir yaban domuziyle kfî şılaşmak ihtimali vardır. » Maamafih ormanda — ovadakindef fazla dikkat ve bilgi ister, burada 1 tedi olanlar av ve av hayvanı da bilgisi olanlardan istifade — etr dir. Türlü renklerle bezenmiş bir of ” manda ayın izini yahut kendini gör mek için alışkın bir göz ister. Gözü h | keskin olması ve uzağı görmesi dei gördüğü şeyleri yapraklar ve funda * kıkdar arasından iyi seçmeli, bir de KÜ ru dallar ve yapraklar arasında iz işaretleri farketmesi lâzımdır. (Devami var) — sn?.. Ben, elbette sofraya — oturacâ ğum... — İmkânı yok... İkimiz birden 07 tadan kaybolacağız... Seni buna bur edeceğim... — Ne suretle?. — Eğer sofraya gitmeğe kalkışır san, ortaya çıkarak: “Cemal Bey" Ben Fikreti seviyorum!” Diye bir atacağım... O zaman, babamın yür€ ğine inerse mes'ul sen olursun... buki, sözde sen'rahatsızlanmışsın di ” ye yukarı haber — yollarız.. — BE de seni tedavi ediyor gibi görünü yüm... Buna bittabi kimse inanmat Fakat, biz bir dereceye kadar terbiyt Ti hareket — etmiş sayılırız... — İstiskt” Cemal Bey anlar... Ona göre artık © vimizden ayağını keser, yahut kef © mez.« Kendi bileceği iş. Bu sevdt dın, değil mi?... Kararım katidir... Bt hayatta, ancak aşk izdivacı yı ğ rim, Fikret.. Servet izdivacı yapt mam.. Ben, satılık mal değilim... Af — hyor musun?... Bu muhavere devam ettiği sıra€ Hhami Bey ile Cemal Bey, yuk (Devamı vafi

Bu sayıdan diğer sayfalar: