6 Eylül 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

6 Eylül 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Abdü Ihamit Ve Gözdeleri Tarihi tefrika: 57 sonra, tekrar Nuri Beyin odasına dönecekti. Nuri Beyla birlikte Pa- dişaha bir teşekkür arizesi yaza- caklardı, Bu vazifeyi tehir etmek doğru değildi, Kâzım Bey Cafer ağayı bula- rak: — Kuzum ağacığım, dedi, ben | Necmiseher Hanrmefendiye teşek kür etmek dairelerinde ziyaret edebilir yim? Cafer ağa, Yaver Kâzım Beyin bir şeyden haberi olmadığını an- Tamıştı... Kâzım Beye: “Evet.. ve- ya hayır,, demeğe cesareti yoktu. Maamafih, hürriyete kavuşan de- likanlıyı birdenbire inkisara uğ- ratmaktan korkmuştu.. — Onunla birlikte Necmiseherin odasına git- meği tercih ederek: — Buyrun, dedi, beraber gide- Him. Ben de bir kaç gündür kendi- sini görmüyorum. Yürüdüler. Kâzım Bey neş'eliydi: — Canrm ağacığım, dedi, siz nasıl olur da Necmiseher Hanım- efendiyi günlerce görmeden dura- bilirsiniz? Cafer ağa güldü: — Doğru Beyim amma.. Ben de bir kaç gündenberi rahatsız- dım. Odamdan dışarıya çıkmıyor- dum. Ve böylece Küzım Beyi aldat- mağa çalışan harem ağası nihayet Necmiseherin kapısı önünde du-— muştu. Etraftan gözetliyen saraylı ha- nımlar Kâzım Beye kendilerini göstermeğe nvıçryorlırdı. Saray- da Kâzım Beye lulıılınıyın hangi kadın vardı ki..? Kâzım Bey kırmızı fesinin al- tından alnına akan terleri siler- ken, Cafer ağa kapıya yavaşça dokundu: — Necmiseher Hanım odanızda mısınız? Içerden hiç kimse bu suale ce- vap vermemişti. Etrafta dolaşan kızlardan biri istiyorum. Kendisini | mi- | Pken hayretle bakıyordu. Cafer ağa genç saraylının yü- | züne dikkatle baktı ve manidar bir tarzda sordu: — Oduııulı detıl mi? 69 Tef'nka numarası : Yazan: Ishak Ferdi Genç kız yeni bir entrikanın döndüğünü anlamakta gecikme- di: — Kaç gündenberi biz de ken- disini göremedik. Bilmemki, oda- sında mıdır, yoksa hünkârın ya- nında mı?! Kâzım Bey kendi eliyle odanın kapısmı bir daha çaldı. Gene ses yoktu.. Ve bu sessizliği, bir başka cari- yenin birdenbire ortaya çıkarak verdiği cevap ihlâl etmişti. O esnada buradan geçen bu boş | boğaz kadın yüksek sesle dedi ki: | — Necmiseher Hanımın bugün | Efendimizin iradesile tevkif edil- diğinden haberdar değil misiniz? Kâzım Bey bu haber karşısında buz gibi donup kalmıştı. Evvelâ Cafer ağanın yüzüne bakarak: — Sahiden mi tevkif edildi? Diye sordu.. Sonra genç kıza dönerek; — Yavrum, dedi, bu haberi sen kimden duydun? Genç kız gülümsedi: — Herkesin ağzında a Beyim! | Necmiseher Hanım, Efendimizin şarabına zehir koymuş diyorlar. Böyle bir haberi duymamanıza hayret etmemek mümkün mü? Kadınlar uzaklaştılar. Kâzım Bey Cafer ğaa ile baş- başa kalınca korkak bir sesle sor- du; itahliye edı ir ;ey my memişti. onunda mı haberi yok? — Onun haberi olmadan, sa- rayda bir kediye bile kimse doku- namaz, Beyim! — Benden niçin sakladı acaba? — Sizin onunla bu derece alâ- kadar olacağınızı tahmin etme- miştir de.. — ©O halde tekrar onun odasına gidelim, Yukarıya çıktılar. Kâzım Bey büyük bir şaşkınlık içinde bocalıyordu, Kendi kendi- ne: — Ah şuradan bir yakamı kur- | tarabilsem.. Diyerek, Nuri döndü. O gün Knımı beyın bı;ındı bay Beyin odasına Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) f #.— Bu, muhakkak küçük bir pe- | yadır. Zira, büyük paraların posta ile | gönderilmesi âdet değildir. Banla ile | yollarlar..." Memurun karşısına geldi. — Fikret Bey siz olduğunuza da- ir vesaik gösterin! Elleri titriyordu. — Kaç para... « diye sordu. — Üç bin'lira... —İ... İşitemedi.... Anlıyamadı: ; — Ne, ne dediniz?. Ne kadar, ne Kkadar? — Üç bün Tira, beyim... Az daha düşüp bayılacaktı. Hhami Bey nasıl olmuştu da bu derece para göndermişti? O, Türkâna Ühtiyacın ancak iki bine yakın olduğu - BU söylememiş miydi?.. Karısı, elinde para kaldığını biliyordu... Öyleyse?.. Hem, Türkân, — babasının parayı göndereceğinden hiç te ümitli görün- miyordu. — Son söylediği sözler çok bedbinane değil miydi?.. — İşte nüfus tezkerem... — Şu da bankada çalıştığıma dair hüviyet va. rakam. — Peki efendim... Tamam... — Bu parayı kim göndermiş? Memur baktı: — Bekir Efendi. Fikrete baktı: “ — Tanımıyor musunuz?. - ö; Jeyse bu para belki — size değildir. diyecek diye delikanlının ödü koptu... Iş tahkikata, tetkikata binerse ta- mamdı. “— Buna rağmen, ismim de, adresim de, memuriyerim de hürüm... Bu para bana gönderilmiş.. Lâkin, bu beyefendi de kim oluyor?...., Muamele yürüyordu. zayı âalıp parayı aldı.. Sanki yakalanmaktan korkuyormuş- çasına koşarak bankaya gitti. Yıldırım Nihayet, im- Acaba | Muhtelıf memle- ketlere göre yasak Mısırda çıkan “Muhadenet,, yazıyor: Almanyada kadınlarn umumi yerlerde cigara içmesi ve dudak - larını boyaması yasaktır. Fransada kadınların erkek el « bisesi giymesi ve erkeklerin kadın kıyafetine girmesi yasaktır. Gece saat ondan sonra çalgı çalanlar sabaha kadar hapsolunurlar. Holandada ecnebi âlimlerinin | memlekete girmesi yasaktır!... İrlandada Pazar günleri gazete salışı yasaktır. İtalyada erkeklerin umumi yer- lerde kadını öpmesi yasaktır, yal- nız istasyonlarda müsaade edilir. Kısa etekli kadınların yolculuk etmesi, tramvay, ve arabaya bin - mesi yasaktır. Bundan başka ma - gazaların camekânlarında Fran- sız modasının teşhiri yasaktır. Ingiliz Faşistlerile işçiler arasında döğüş Paris, 5 (Hususi) — Bugün Londranın şimal mahallelerinden birinde İngiliz Faşistleri ile amele arasında bir döğüşme olmuştur. Döğüşme amelenin bir faşist içti- mayma mâni olmak istemelerin- den çıkmıştır. Vak'a mahalline kamyonlarla gönderilen polisler homeramrelmeç. Sa ğebmne &—— olmuşlardır. Bir kaç yaralı vardır. |Ya Üç torba altın Mısırdan tayyare ile Londraya götürülmekte olan üç torba altın | | çalınmış ve yapılan tahkikat neti- | cesinde torbaların tayyarede hiz - met eden Ermeni tarafından aşı- rılarak Nil'e atıldığı, kendi itirafı üzerine anlaşılmıştır. Yapılan son dajlar şimdiye kadar bir fayda veımemîşür kuş mu oluyordu.. Yoksa talih ku- şu mu dolaşıyordu? Farkında de- gildi. Kendi tahliyesine memnun ol- | | duğu kadar, Necmiseherin tevki- finden de müteessir olmuştu. (Devamı var) |) gibi merd eı;Eîvçılm. Müdürün odasına girdi. — Ne var, oğlum?... Adamcağız, bir fevkalâdeliğin zuhu- runu anlamıştı. Fikret, cebinden parala- | v çıkardı: — İşte, beyefendi... Amirin yüzünde bir memnuniyet | tebessümü basıl oldu: — Kaç para? — Üç bin.. — Oh, va!'lahi memnun oldum... Na- musunu da, istikbalini de kurtardın... Aman, evlâdım, gözünü aç, — bir daha böyle çocukluklar yapman: Zaten emi- mim, ders olmuştur.. Zira seni, temiz süt emmiş bir genç olarak tanırım... Bir sürü nasihatler devam ediyordu. Bu meyanda, müdür emretti. Mahut se- netleri getirdiler. Bunlar ibtal — edildi. Muamele yoluna sokuldu. Fikret, acaba rüya mt görüyorum diye, oturduğu İs- kemleyi, kendi kolunu, bacağını tutu- yordu. Müdür bir kere daha Fikretin elini sıktı, ayni temennilerde bulundu: — Bundan sonra gözünü aç delikan- k, kadıvlar, insanları müthiş badirerele- re sürükler. Fikret: sküdarın biricik hastahane sine yardım etmek İâzımdır! Zeynep Kâmil hastaha nesınde nasıl çalışılıyor?| gğmurdan akan tamire muhtaç bir binada hasta tedavi edılıyor Zeynep Kâmil hastahanes!- nin cepheden görünüşü ve ameliyat odası (köşede baş hekim Yakup Bey) Üsküdar Zeynep Kâmil hasta - nesi muhakkak ki çok büyük — bir | ihtiyacı karşılıyan çok kıymetli bir sıhhat müessesesidir. Haydar- paşa Tıp Fıkullı:ıı haı!ıneıı kı— Dandbüyikü bütün nmiy hane Üsküdar yakasında bırıtık sağlık evidir. Hastahanenin 46 yatağı vardır. Geçen sene 900 kişi tedavi edil- miş, 9,000 hasta da ayakta tedavi görmüştür. Hastahanenin bu çalışmasına mukabil, hekimlerinin çalışkanlık ve fedakârlıklarile telâfi etmeğe çalıştıkları büyük eksikleri dır. Fakat parasızlık eksiklerin ta- mamlanmasına bir mâni teşkil et- mektedir. Yağmurlu havalarda var- içeriye su katacak derecede harap | olmuş bulunan binanın tamirine | parasızlık engel olmaktadır. Parasızlığın bu sene bir kat daha fazla şiddette kendini hisset tireceği muhakkaktır. Çünkü has- tahane bütçesi geçen sene 36 bin Müdür, kendi kendine: “— İyi tahmin etmişim, bu parayı bir kadına yedirmek için almış, maama- fih zevcesi de fevkalâde güzeldi.. —Ah bu gençlik ah...,, Biçare adam nereden bilsin ki, Fik- retin başma bu bolâları açan — bizzat zevcesiydi. Değil o, içeriki odadan bu muhave- reyi dinliyen şair Nuri bile hiç bir şey anlıyamamıştı: — Allah, Allah, diyordu, bu iş na- sıl oldu böyle: Bu adamım, parayı bulup verememesi lözm gelirdi. Şimdi yalan- c çıkacağım, mahçup olacağım, bu ne aksilik yahu... Hiç te talihim yek.. Tam muzaffer olduğumu zannettiğim — sırada kepazeye dönüyorum... Hem de işin için- de bir karışıklık var. Türkân hanım İs- tanbula gitmiş, sakın yalmız kalınca ge- ne bizim Don Juan niyeti değiştirmesin. Belli olmuyor doğrusu... — Ben Türkân hanımla gözleri kararmış artık dünyayı görmiyorlar sanıyordum. Halbuki baksa na, başka kadınlara para yediriyormuş.. Hem üç bin lirayı da bir kaç gün içinde bulup buluşturdu... Garip şey, yüz lira- hık memurken, üç bin Hra bulmak olur şey değil, jikololuk mu yapıyor, ne ya- | Hira iken bu miktar bu yıl 26 bim — Kraya indirilmiştir. « Hastahanenin hekim kadrosu* na, tamamdır denilemez, - Başhe" kim Yakup Bey ayni zamanda da* hiliye mütahassısıdır. Diğer üf | arkadaşı,muavinleri olmadığı içit — dinlenmeğe bile vakit bulamadafi çalışmak mecburiyetindedirler. Kadroda iki asistan bulunduğu halde gene parasızlık — yüzünde asistanlar alınamnamıştır. Bu vaziyette belediyenin - ille düşünmesi lâzım gelen ve yardı" ma en lâyık olan müessese muhak kak ki Zeynep Kâmil hastanesi' oimalıdır piyor... Ah, göyle toplu bir parayı .ıli verecek yetmişlik bir kadın ben de sam “Periyi aşkıma, Periyi şürimö, & ye ne parlak manzumeler yazardım, #f nadide kafiyeler bulurdum.. Ama bi | öyle talih yok..,, Fikretin dışarı çıktığını görünet: * da koridora açı!n kendi kapısını arala” dı, delikanlının arkasından baktı, yutt ” ruklarını sıktı... Fikret aşağı inince karısına bir " tup yazmak istedi.. Bir kaç kere baflt dığı mektuplarının hiç birini beğenmti” Hepsini de yırttı, kâğıt sepetine — ati” Zira bunlarda aşktan, hasretten miye kalkışsa sahtekârlık edecekti. yır, suya düşen bir ateş, nasıl bi ro sönerşe, acaba bu vaka üzerine, © da aşkı tönmüş müydü?. Bunu miyordu. Esasen tahlil edecek zamtöffi değildi. Dimağı muammsleri, meşguldü: — Bu Be' > efendi de kimi? NOÜ oluyor da bana üç bin lira yolluyar yve man yarabbi, ya yanlışlık olduysa?» paraları benden isterlerse?...., İşte dimağını meşgul eden meselt buydu. O gün, Dankada, biç Bir İ8 T7 pamadı... diğer (Bevamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: