18 Eylül 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

18 Eylül 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

., | | HABER'in hikâyesi Mehmet Ali.., Hattâ Mehmet Ali de değil: Memet Alı... Ne tostoparlak, ne yusyuvarlak, başiyle kuyruğu ne kadar birbirine girift —isim de- gil mi? Şüphesiz ki Mehmet Ali' lerin türlü türlüsü olur: Bunların uzun boylusu, kısası, esmeri; be- yazı; güzeli, çirkini; velhasıl en- var çeşitlisi vardır. Lâkin Mehmet Ali dendi miydi, Zübeyde Fıtnat Hanrmefendinin gözleri önünde kısa boylu, sarı pa pa saçlı, şişman şişman, pence pen çe al yanaklı, patlangoç göbekli, badi badi bacaklı bir adam teces- süm ederdi: Kocası “Memet Ali,, Bey... Bikti. Usandı. Elâman dedi zavallı “Zübeyde Fıtnat,, hanım — efendiceğiz bu “Memet Ali,, den. Kalbine karşılık bir kalp; ken- dine bir küfüv aramağa bşaladı. Ava çıktı. Fakat bıldırcın avına değil ha... Yar avma. Bildirem avcıları, bildirein av- lamak için ağaçları karayelden sarsım sarsım sarsılan ormanlara; yar avcıları da, yar avlamak için, geniş çarleston paçalarla muslin- li bacakların cazbant havasile sar- sım sarsım saraıldıkları dans - sa- | lonlarma giderler. Zübeyde Frtnat Hanimefendi dans salonuna gitti ve en geniş paçalı bir monşerle dansa kalk- tı.. Saksafon zırıltısı. Davul gümbürtüsü. » iver Ve bunların fevkinde - birinci Viyolonun ince ve ilâkhi nağmesi:.. Bütün bunlar yetişmiyormuş gibi, bir de üstelik şampanya dumanile başlar dönmüştü. “Zübeyde — Fıt- nat Hanım, tâşkın göğsü üzerin- de, meçhul erkeğin gençlik hara - retini ve kalp çarpıntısını hissetti. “Bleyd Arjantiye Çarliston,, yaptıkları sırada anlaştılar. Kavil- leştiler . Ve.... Hazır Zübeyde Fıtnat Hanıme- fendinin Memet Alisi Ankaraya mühimce bir iş için gitmişti... On- lar da anlaşıldı, değl mi Nasıl kavilleştikleri anlaşıldı. Çarliston gençle Zübeyde Fıt- nat Hanımefendi babamızın oğlu ile babamızın kızı değil ya... Ne yaptıklarını niçin — saklıyalım?. Söyliyelim de siz de öğrenin: İstanbulun en muhteşem otel - lerinden birinde geceyi geçirme - &e karar verdiler. Zübeyde Frtnatın yüreği tatlı bir heyecanla çarpıyordu. Daha bu, kocasımı ilk aldatışı, ilk günah işleyişi idi, Bir taraftan da, mel- huz tehlikeyi düşünüyordu, Git- tikleri otelde onlardan nüfus tez- keresi soracaklardı. Nüfus tezkeresinde, Zübeyde Fıtnat,, ım Mehmet Ali Beyle evli olduğu yazılıydı. Buna rağmen, iş te kolunda başka bir genç vardı: Uzun boylu, esmer, favurili, ten- dürüst bir erkek... Zübeydenin â- tıkr!.. Bunu oteldekiler anlıyacak- lar ve günahı bilinen bir kadıma bütün erkeklerin baktığı — yakıcı, Yiyici ve hasut bir nazarla ona ba- kacaklardı. Böylelikle Zübeyde - Din kadınlık ihtiyacı ile kadmlık Dararu da tetmin edilecekti........... Fin e daz AF STĞ A P. Bindikleri otomobil otelin ka- Pisr önünde durdu. İçeriye girdi - ler, Geceyi birlikte geçirmek iste- : — Mehmet Ali — Memedali ı | diklerini söylediler. — Lütfen nüfus tezkerelerinizi ibraz eder misiniz efendim?... Mersi.... Zübeyde Fıtnat Hanıme- fendi öyle mi efendim... Pederiniz ismi Ahmet Ratip... Müteehhilsi - niz... Zevciniz Mehmet Ali... Te- |şekkür ederiz... Sizin muameleni- l zi otel defterine kaydettim... Tez - kerenizini almız efendim. Otel kâtibi böyle söyliyerek, Zübeydeden âşıkıma döndü: — Zatı âlinizin nüfus tezkere- niz efendim?... Çarleston genç, cebinden tezke- resini çıkardı. Zübeydenin kalbi salıncakta ko lan vurur gibi tatlı tatlı hoooop e - diyordu. İşte, kâtibin yanında bir çok er- kekler duruyor; ve sanki farkına vardırmamak istiyorlarmış — gibi, otele yeni gelen bu genç kadınla genç erkeğin ahvalini tetkik edi- yör vekim olduklarmı anlamak nun “zevcö,, değil, “metres,, oldu- ğunu öğreneceklerdi... (Ah, met - res olmanın zevki ah...) Evet bü - tün bu erkekler, bu gece, bu çatı - |nın altında bir kabahat işlendiği- ni bilecekler; üzerlerine Temmuz ayının öğle kâbusu basmış gibi yataklarımda dönecek, dönecek u- yuyamıyacaklardı... Kâtip, Zübeyde Fıtnatım âşıkı tarafından uzatılan nüfus tezkere- sini de deftere kayda başladı: — İsmi Mehmet Ali Bey... Pe - derinin ismi... Zübeyde Fitnatın etrafında yer döndü, gök döndü, dıvarlar dön- |.dü, adamlar döndü... NU Mehmet Ali mi,.. Gene Memet Ali, ha... Çarleston genç te Memet Ali idi, öyle mi!... Zübeyde, her- nedens, onun ismini evvelce — sor- mayı unutmuştu... Şimdi ise, far - kediyordu işte: Öteldeki erkekle- rin kendi hakkındaki — nazarları değişivermişti... Onlar, kendisile âşıkma, bu geceyi aşk ve — ihtiras ile geçirecek bir çift diye değil de, | yanyana uzanıp horul horul horlı- | yaraktan her hangi bir seyahat î yorgunluğunu dinlendirecek olan | bir karı koca gibi bakmağa başla- | mışlardı. Odalarıma çıktılar. Fakat bu buluşma, mânasını, kıymetini kaybetmişti. Bu — nevi- den maceraların kıymeti, biraz es rarengizliğinde ve — tehlikesinde değil midir ya?... Halbuki işte: Mehmet Ali... Memet Ali.... Memet Alinin biri gitmiş, öbü - rü gelmişti. Gene... Memet Ali... Memet Ali.. Genç kadın bu tostoparlak, yus yuvarlak, başıyla kuyruğu birbiri- ne girift ismi âşıkma hitaben tek- rarlıya tekrarlıya, akşam birlikte dansettiği sülün boylu genç, sanki gözlerinin önünde silindi de, onun yerine kısa boylu, sarı papa saçlı, şişman şişman, pençe pençe al ya- naklı, patlangoç göbekli badi ba- caklı bir adam; yani kocası teces- süm etti ve bu hayali his sabaha kadar sürdü. Sergüzeştinin mânası kalmamış tış Zübeyde Fıtnat Hanımım arzu- su tatmin edilmemişti!... Binaenaleyh, hanımefendi, şr pınişi bulduğu âşrkmı şıpmişi terk ile kendine şrpınişi diğer bir âşık buldu. Fakat bu sefer, genç ada - istiyorlardı. Witün bu erkekler, o- | ABER — Akşam Postası Hilâl bandosu muallimi Hamdi Beyin mini mini 18 Eylll 193 4 yeni saz heyeti muzıkacılariyle Feyzi kaptanın Bu bando başka bando, bu saz başka saz! Nasıl şu mini mini muzikacılar- la küçük ince sazcılazı beğendiniz mi? Deseniz e: — Hiç beğenilemz mi? de nurtopu gibi maşallah! Bunlar kim ve bu bando ile in- ce saz, nerenin bandosu, nerenin ince sazı biliyor musunuz? Bunlar bizim küçük - sanatkâr- lar! Hocaları da Samatyadaki Hilâl bandosunun muallimi Bah - riye muzikasından mütekait Ham- di Beyle Haliç feneri musiki heye- tinin şefi Feyzi kaptandır. — Ben, bunları bizim “HABER,, in bu cumaki bağ eğlentisinde size din- letmek isterdim amma, buna ho- caları Hamdi Beyle Feyzi kaptan razı olmadılar: — Henüz, dediler, derslerini a- | damakıllı pişirmediler; hele ara- dan biraz daha geçsin, çalışa ça- | lışa bir kaç parça daha çıkarsın- Hepsi eh lar, ço zaman dinletiriz. Bando- nun önünde davulun sağındaki en mini miniyi Hamdi beye sordum: — Bu kim, bunun adı ne, ban- dodaki vazifesi nedir? Hamdi bey gülerek: — O, dedi, bandonun - şefidir, elindeki şef deyneğini ağzına gö- türdüğüne bakmayın, henüz pek mımn ismini iyice tetkik etti ha.. Bu, meşhur bir şairdi. Ve adı Halveti Füsun idi, Halveti Füsun... Gözlerinizi ilham perisinin bu- sesini bekler gibi kapayın, Ve vec dü istiğrak içinde başmızı doksan derece miktarı semaya — kaldırın. Tekrar edin: Halveti Füsun... Bir zevki bedii san'atkârane his şetmiyor muşunuz? Ediyorsunuzdur herhalde... Çünkü Zübeyde Fıtnat Hanrme fendi, koluna yaslanarak otel ka- pısından içeriye girdiği genç ada- mın şairane ismini dudaklarında tekrarlıyor; ve bundan, bir - ilâht beste terennüm edermiş gibi müte lezziz oluyordu. Otel kâtibi, deftere Zübeyde Fıtnat Hanrmefendinin ismini kay dettikten sonra, şair Halveti Fü- sun Beye döndü: met Ali.., Pederinin ismi... | — Zübeyde Fıtnat Hanımefendi heyecanla atıldı: —Hayrır, hayır!... Mehmet Ali değil... Memet Ali değil onun - is- mi... Halveti Füsun!! Halveti Fü- sun!, Genc şair dedi ki: — Halveti Füsun benim namı- müstearımdır cicim... Asıl ismim Mehmet Alidir... (Hatice Süreyya) acemidir de onun için deyneği çal ! ğı zannedip ağzına götürüyor. Onun adı (Altın Kız) dır. Ana- sının, baabsının bir tanesidir; o n, memleketin — en büyük muzikacısı ve istikbalde bize en güzel eserler verecek bestekârı o- lacaktır. — Ya davulun solunda boş duran mini mini? — ©O da, onun arkadaşı... Onun da adr (Küçük Gelin) dir. Çalgı- sı kendisi gibi küçücük ağız armo- niğidir amma, oynarken — düşür- müş, şimdi çalanları dinliyor. Gene davulun salundaki küçük klarnetçiyi sordum. — O da, dedi, en müstait tale- belerimden (Yonca) hanımdır. Mibemol birinci klarnetçimiz odur ve adetâ bandonun öteki çalgıları onun arkasından yürür. Ben ol- madığım zamanlar, notaları o, partilere ayırır. Davülun sağındaki erkek - klar- netçiye ise şehir bandosundan ay- da yüz lira aylık verdikleri halde gitmedi. — Adı (Yar Doğan) dır. | Ayni zamanda gayet güzel obuva ça'ar. Onun yannıdaki — uzunca boylu sibemol klarnet çalan ha - mım kızların adı. (Sarı Papa - gan) dır. Ayni zamanta bando- muzuün bölük eminidir. Davulcumuz vaktile Kadıköyü musiki cemiyetinde Ali Rıfat Be- yin yanında o zaman zaman da- vul kullanmış en seçme - davulcu- lardandır. İsmi (Babacan) dır. | Trampetçi kızımızın ise İstanbul- da eşi emsali yoktur. Trampeti a- elleri detâ insan gibi konuşturur. Hu- lâsa, hangi birini sayayım, — bil- mem ki! Sağ başta ve onun — yanında büylü çalan hanım kızlarla solda ki kornacı ve ortadaki fanyolcu- Tarımız; sonra arkadaki basocula- rımız hep çekirdekten yetişmeğe başlıryan birer muzika yıldızları- dır. Bir sene geçmez, Bethovenin dokuzuncu senfonisini haydi hay- * di çalar ve Bahriyeli Iksan Beyle Leon Hancıyan Beye hayretlerin« den parmaklarını ısırtırım. İnce saz takımımı da size biraz tanıtayım, bunları da gene hoca- ları Feyzi kaptanın ağzından din- leyin: — Şu ortadaki def çalan — ha- nende hanım maruf cazcılarımız- dan ve bahriye muzikasından mü- tekait tromboncu Abdullah Beyin akrabasındandır. Fakat kendisi alaturkaya heves etmiştir. Sesi çok yanık — ve çok tesirlidir. En | meşhur hanende hanımlarımız bi- le bir çok güzel şarkıları - ondan geçmişlerdir. Takımın şefidir. A« dı (Leyliye) dir. Cünbüş — çalan hanım kız, koönsevatuvarın - eski alaturka kısmından — mezundur. Rauf Yekta beyin en gözde tale- belerindendir. Cünbüşle yaptığı tiz takimsimlere ancak — meşhur Hafız Sami Eferidi meyan basabi- lir, femi (Sargın) dır. İ Kanuncumuz, üstat Artaki e « fendinin yeğeni ve talebesidir. U - zunca bir akort yapsın, zanneder - siniz, Şevkefza taksimi — yapıyor. Adı, (Arşak Gönül Coşturan) dır. Klarnetçimiz eski Darüttalim- den Neyzen İhsan Beyin — şa- kirdidir. Nağmeleri cok gevrek- | tir, viyolonselden farkolunmaz! Kemancımıza gelince: O cidden müstesna bir sanat- kârdır, çok geçmez, görürsünüz a- laturkanın bir (kübelik) i — olur. Kemani Reşat bey ona — (Küçük Üstat) der. Adı (Sırma) dır. Işte bizim mini mini muzikacı- larla küçük sazcıları — tanıdınız. Muallimlerinin gayret ve himme- tiyle yakında onların könserlerini do dinlersiniz, inşallah! . .» * Hamd Beyle Feyzi kaptana ne mutlu! Böyle nurtopu gibi yavru- larla müsikinin lâhutf nağmeleri arasında gaşyolmak herkese na- sip olur bahtiyarlıklardan mıdır? Osman Cemal GervancCCEELEN AAA ALECELELELCACECELACECELECELCACECECEEACE SA ELA A EREKLELEELECECELERETEKEraN Avusturyada yeni bir kahramanlık Abidesi dikilmesine karar verilmiştir, Resimde gördüğünüz, bu heykelin modelidir. Bu, bir Avusturya askeridir. Mo- deli yapan heykeltraş Profesör Frastır. Heykeliki buçuk metre boyundadır. Bu figürün etrafına yapılacak ilâveler de ha zırlanmaktadır. LmERI — D PZ Dt — SADA y ÇĞ | Ü Hİ Nİ 'l

Bu sayıdan diğer sayfalar: