5 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

5 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 8 ? Yazan; İshak loıdl ; Bedia bu tehlikeyi atlatmak için Eâi | Engilizce dersl&r_j' -— ŞAHİN REİS| Müellifi: ömer Rıza Şeyh Ebüssait, Şahin Reisi —— Derslerimizin ilk fakat mühim kıs- avucu içinde sanıyordu. AKDENİZ KORSANI İ mını tamamlamış bulunuyoruz. Oku - yucularımıza şimdiye kadar öğretti « limız lügatları sıralryarak takdim edi- A. (e) — İngilizcenin ilk harfidir. Able, (ebul): muktedir, drayetli, iftiradan başka çare görmüyordu! " Keramettin Bey aj lan çıkar çıkmaz, —Bedia kolonel Maksvele koşmuştu. Bu tehlikeyi kolayca atlatmak için, gayet kes- tirme bir yol vardı: - İftira. Bedia vakayı İngiliz polis mü- dürüne şu suretle anlatmıştı: — Seniha Hanımın davetlileri arasında Seyfi Bey isminde bir hariciye memuru balkonda yaralı olarak bulundu. Bu işi takibe memur olan Keramettin Bey is - minde bir sivil memur, çoktanbe- ri benim peşimde koşuyor, bana ilânı aşk ediyordu. Şimdiye kadar yüz bulamayınca, bunu vesile it- | tihaz ederek evimde tahkikata geldi... Bir çok şeyler uydurdu. Kendisine iltifat etmezsem aley - himde raporlar vereceğini söyle - di. Beni hapisle tehdit etti. Ya- rın, emeline muvaffak olmak için, belki de sahte vesikalar uydura - cak ve beni müdiriyete kadar sü- rükliyecektir. Rica ederim, siz bu işe müdahale ediniz ve bu mü- tecaviz ve cüretkâr memura had- dini bildiriniz ! Kolonel Maksvel, bu hikâyeyi dinleyince, hiddetinden küplere binmişti. Derhal telefona sarıldı. İstanbul polis müdürünü buldu: — Rica ederim, müdür bey! dedi, himayem altında yaşadığı- nı çok iyi bildiğiniz güzel bir ka- dma günlerdenberi musallat olan Keramettin ismindeki - memuru- nuza bir daha bu hanımı rahatsız etmemesini emrediniz! Polis müdürü, (Maksvel)in te- lefonu üzerine takibatı durdura- cak değildi. Fakat, itilâf devletle- rile boy ölçüşecek vaziyette de de- ğildi, Derhal başmemur Keramet- tin Beyi çağırttı: — Benli Bediayı fazla tazyik etmişsin, dedi, Kolonel Maksvel şimdi elefonla, bu kadmın bir da- ha taciz edilmemesini rica etti. E- saslı bir ip ucu elde edilemediyse, bu takipten vazgeçmek hayırlı o- Jacak. Herifler başımıza siyasi bir mesele çıkarırlar da, işin içinden çıkamayız. Keramettin Bey birdenbire şa- şaladı: — Aman Beyefendi, benli Be- dia kocasıma yataklık etmiş bir va ziyettedir. Cürmü saklamakta - is- rar etmesi ikinci bir cürümdür. Yavuzun Seyfi Beyi vurduğuna yüzde doksan dokuz kanaatim var. Ve cebinden kanlı yatak çarşa- fmr çıkararak: — Bakmız, dedi, bu kan lekele rini onların beraber yattıkları ya- takta buldum.Yavuz Seyfiyi vurur wurmaz balkondan sokağa atlıya- rak, kendi dairesine cıkıp derhal yatağa giriyor. Seyfi Beyi hançer- le vurduğu ellerinin kanı yorgan çarşafına bulaşıyor. Bir katili itham için bundan 'daha büyük, daha canlı delâil ©- lur mu? Polis müdürü kan lekelerini tetkik etti: Hançerli mKadm | | — Bunlar acaba insan kanı mı? — Başka ne kanı olabilir, bey- efendi? Zatı aliniz de Bedia gibi, bunların tahta kurusu lekesi oldu- ğunu iddia edemezsiniz yal:. Polis müdürü güldü: — O halde derhal bunları bak- teriyolojihaneye götürüp Tesmen tahlil ettirmeli ve raporu alıp ev- rak arasında hıfzetmeli. Aradan zaman geçerse, kanı tahlile imkân kalmaz. — Bu işi hemen şimdi ve bizzat yaparım, beyefendi! Fakat, Maks veli memnun etmek için, bu cina- yet faillerini serbst mi brrakaca- Bız? — Efendim, zaten şahit falan yok. Şimdilik bu kadının yakasını bırakalım. İşin arası soğusunm. Ara dan biraz zaman geçtikten sonra, gizli gizli ve yavaş yavaş tekrar takibata başlarız. Polis müdürü siyasi bir mesele nin çıkmasından endişe ederek çe kiniyordu. Hastahanede yatan ya- ralı memuru sordu: — Seyfi Bey nasıl oldu? — Henüz kendine gelemedi. — Zavallı M da lıu kal tak yüzünden başını Bu takip, onun belki de 'ıavılma mal olacak. — Oldy bile.. Beyefendi! Has- tahane Sertabibi Seyfinin sıhhi vaziyeti çok tehlikeli olduğumu söylüyor. En ziyade çocuklarına acıyorum. — Kaç çocuğu var? — İki tane.. Biri kız, diğeri oğ- lan. —Küçük mü? —Beş ve yedi yaşlarında. Baş- | ka kimseleri de yok. Öksüz kala- cak yavrucuklar., — (Yavuz) un izi bulunamadı mı? — Boğaziçine gitmiş imiş. Hü- lâ evine gelmedi. — Hiç olmazsa onu takip etme- li Kanaatin ne merkezde? — Yavuz, Seyfi Beyin katili- dir. — Emin misin?.. — © kadar eminim ki.. Aksi çı- karsa, asılmağa razıyım. — Fakat, bu işler kanaatle, tahminle tespit edilemez. Vesika, şahit lâzım, — Otuz şahit var, beyim! O gece Seniha Hanımm bütün davet lileri, bir aralık Seyfi Beyle Yavu: zun balkona çıktıklarını ve ondan sonra salonda Yavuzu göremedik- lerini itiraf ediyorlar. Daha sonra da Seyfi Bey balkonda yaralı ola- rak bulunuyor. Bu cinayeti otuz ki şilik davetli arasında ondan başka yapacak kimse yoktur. Misafirle- rin hepsi asil, temiz ve böyle cina- yetlere istidadı olmıyan insanlar- dır. Hepsini ayrı ayrı tetkik ettim. Yavuzdan başka, davetliler arasın da elini kana boyayacak bir ferde rastlıyamadım. (Devamı vat) additon: (edişen) zam, ilâve, cem Afar (ofar): uzaklarda: (ofar off) * uzak. afraid (efred): korkar, korkmuş. after (ofter): sonra, sonraki, ardı sıra.. Afternoon (afternun): öğle ile ak- Ğ şam arası, ikindi vakitleri.. again (egen): tekrar bir daha.. against (ogenst) zıddına, hilâfı - na, bir şeyine karşı.. ago (ego): mukaddem, evvel, air (eyr) hava, rüzgâr. airs (eyrz) kuruntular.. alas (elas) yazık, alive (elayiv) diri, sağ, canlı ha « yatta.. all (oal): hep bütün, herkes. allright (orrayit) âlâ, mükemmel, allaw (Çellav) kovmak, — bırakmak, izin vermek.. alone (elon) yalnız. alongt (elong): sırasiyle. aloud (elaird) yüksek sesle. alphabet (alfobet): alfabe. already (orredi) hazır, şimdiden. also (olso): dahi. altogether (oltugezer (bütün, bü - tün. alwayst (olveyz); daima. am (em) im; İ am (ben im) T am| not değilim. America (Emerike): Amerika. Amelracan Amerikalı| among (amang) arasına, arasın » da.. an (en) bir (an eye: bir göz) and (end) ve. atd s0 ön (end so on) ve keza. anger (enger) dargınlık, — kızgın- lık, ölke, angry (engri) dargın, gücenik, Animal (enimel): hayvan, canavar. another: (anazer). başka, diğer. answer (anşer) cevap, mukabele. ansver (anser) cevap vermek. any (eni) her hangi bir, her hangi anything (enising) bir şey, her han- gi bir şey, hiç bir şey. appearı (eppir) görünür, gözükür, göze görünür. appetite (epitayet) istek, iştah. apple (epil) elma, April (epril) Nisan ayı, are (ar) dırlar. arm (arm) kol. around (eravnt) etrafında, çepeçev re.. Arrive (erriayiv) muvasalet eder. as: (ez) gibi. as if (ez if) sanki. ashamed (eşemd) mahcup, utan - miş. Asheş (esşiz) kül, ateş külü. ask (ask) sorar, — sual eder, ister, yalvarır.. aslcep (eslip): uyuşan, uyuşmak, uyuşuk.. at (et): tarafında, canında, da, at once (et vans) birden bire. Agust (Ögost) Ağustos ayı . aunt (and) halâ... auntee (anti) halacık, autumn (otam) sonbahar.. awake (evek) uyanık, away (evey) uzak, uzağa.. awkward (okvard) yakışıksız, nan- tal. axe (eks) — balta. baby (bebi) çocuk, kucaktaki ço - cuk.. back (bek) arka, sırt, art. back (bek) arka olmak, müzahe » ret etmek. bad (bed) fena, kötü.. baz (begz) torba, çanta. baker. (beker). ekmekçi, ball: (bol). top. (Devamı var) — Evet, hakkımnız var.. O hal- de... — Benim de beraber gitmem lâzımdır. Şeyh bir türlü buna yanaşmı- yordu. Onu kendi konağında böy- le gece yarısı ve yapyalnız görmek le, kendi avucuna almış sanıyor- du. Eğer kafa tutmak isterse, bir daha böyle bir fırsatı ele geçire- mezdi. Bir iki saniye düşünceli kaldı. Sonra birdenbire: — Kolayı var, gemide - sizden sonraki en büyük adamınıza bir kâğıt yazarsınız, kızımın kühya Hasan ağaya teslimini emredersi- niz!... Şahin Reis şeyhin bu israrına bir mâna veremiyordu. O da bir kaç saniye tuhaf gözlerle şeyhin yüzüne baktı. Ebüssait ilâve etti; — Düşünmeyiniz hemen bir lıi- ğıt yazınız, gönderelim. Bu işi bir “an evvel bitireyim, Yarın da he- men düğüne başlarız inşaallah... Düğün sözü Şahin Reisi hare- kete getirdi. Kendisine uzatılan saz kalemle küçük bir kâğıdın ü - zerine şunları yazdı? Levent kör Aliye H ea Çesayiz İibyaş Ürtenetl çuvalla denizden çıkardığımız kı- zı teslim ediniz. , İmza: Şahin Reis Şeyh Ebüssait kâğıdı aldı, Ha- san ağaya verdi. Sonra kendisi de salonun köşesindeki dar koridora geçti. Orası hareme giden yoldu. Biraz sonra her tarafı beyaz bir barmani ile kapalı ve yalnız tek gözüyle etrafa bakan bir kadın getirdi. Halinden ve yürüyüşün- den Habibenin süt ninesi olduğu anlaşılıyordu. Tahtı revan hazırlandı; - gitti- ler, Şeyh Ebüssait ellerini uğuştu- rarak Şahin Reisin yanına geldi; onun sırtını okşadı: — Rahat olunuz, rahat olunuz! Diyerek sedire oturttu. Sonra koluna girdi: — Şöyle buyurunuz, burası da- ha iyidir. Dedi. Küçük bir kapıdan geçir- di. Bir odaya soktu. Burası yalnız bir tarafından, tavana yakın kö- şesinden pencereli küçük bir yer- di. Fakat sedirler, duvarlar, min- derler, yerdeki halılar ve diğer e- ya, salondakinden çok daha gü- zeldi. Şahin Reis içinden şöyle düşün dü: — Vay fellâh vay! Dünya - cen- netinde yaşıyomuş be! Bizim ge- minin kamarasiyle burası arasın- Şabeserini görmek Üzere koşan halk (Eski Artistik) sinemasının salonunu her seansta dolduruyor. Baş rollerde: MARIE BELL - ALBERT PREJEAN - ARMAND BERNAF Türkçe izahatlı FOX JURNAL - Bugün saat 11 de tenzilâtlı fiyatlarla matine da, cennetle cehennem arasında/ büyük fark var.. j Oymalı, şık ve güzel âyetler vardı. Duvarlara da üst! de Kuranıkerimden bazı parça'f” yazılı olan lavhalar asılmıştı. cerede demirden, kalın parm Iar görülüyordu. Gürültü gelm ğine göre dışarıdaki fırtına miş olmalıydı!.. Şeyh onu odanın en güzel V bol yastıklı köşesine oturttu: — Bir kaç dakika yalnız kali caksınız. İstirahat buyurunuz. 5 ze biraz yiyecek şeyler hazırl yım!.. j — Teşekkür ederim, aç d lim!.. j Demeğe kalmadı, şeyh kapıd çıktı Ve kapı kapandı. Şahin Reis midesini yokladı, © hiden acıkmıştı. Bu kadar bir konağın yemekleri de kim b ne kadar güzel olacaktı!... "Doğrusu mükemmel bir kayna! ya çatmıştı. Meğer eski yold. rının ilk fırsatta birer sancak b vwezir yahut beylerbeyi olmak i: meleri pek haklı imiş!.. | Etrafa göz atıyordu. i 1 - Bir kaç dakika böyle geçti. — En sonra hpı açıldı. On üç V ZENCİ ÇOCÜĞÜ, & de bir tepsi ile içeri girdi. Tepi gümüş sahanlar vardı. Önüne koydu: —« — Faddal ya seyyit!.. — Dedi. Geri geri yürüyerek k nımn dibine kadar gitti. Orada pençe divan durdu. Limana girmek, Ceneviz gent sini kollamak, çuval peşinde kı mak veonu denizden çıkı gibi işler arasında zaten akşam meği gürültüye gitmişti. Şahin is açlığını kuvvetle hissediyord Tepsideki sahanların kı rınt kaldırdı. Dumanı Miıdı ze yemeklerin kokusu yüreği! sindi, Derhal atıştırmağa başladı. Liman şuracıktaydı. güzel Habibe gelecek, — Ben Şahin Reisi seviyo Onunla evlenmek ıılııomııl.. Diyecekti. j Ondan sonra düğün, d saadet... Gemisini donatacak, daşlarına o zamana kadar görülmemiş bir ziyafet çekı Bu hülyalar arasında tep her şeyi silip süpürdü. Şeyh görünmedi. Zenci çocuk tepsiyi alrp rürken dışarıda kalabalık sesleri duydu. . (Devamı vf

Bu sayıdan diğer sayfalar: