13 Kasım 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

13 Kasım 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

z Koridordan keyifli keyifli ıslık- la öttürülen bir türkü.. — Bu keyfi yerinde olan da kim? — Dip odada oturan kibirli delikanlının sesine benziyor. — Canma yandığım, küçük a- cunları ben yarattım sanıyor. Her- kese tepeden bakıyor. — Sulh güneşinin kâtibi olmak az bir şey mi? — Atıyor be! (Sulh güneşi) bü- yük bir mason locasıdır. Böyle- sini kâtip alır mı hiç? — Şunu çağırıp ne var, ne yok, diye sorsak mı? Onlar her işi bilir: lermiş. — Çağırsak gelir mi dersin? Islık sesi kapının önünde duyul- mağa başladı. Marangozun karısı hemen kapıyı açtı. — Bir çayımızı içer misiniz? Bu sefer hiç kurüm; çalım sat - madan girdi. Selâmlaştı. — Ben de komşuları birer birer dolaşacaktım. Hayırlı - haberler, var. İnsanlık adına bildirip sevin- direcektim. — Ne gibi? — Tam yerinden. Bilirsiniz ya.. Bizim kulaklarımız — biraz çokça deliktir. — Bizi de sevindirsenize.. — Bir kaç güne kadar dünya barışıyor! Marangoz hemen atıldı: — Bir haftaya kadar olur mu dersin? ” — Sürmez bile.. — Hay ağzını öpeyim! Demek hücum taburunun en önünde bu - lunmayacağım. Vah vah! — Karısı lâfa karıştı: — Gerçek mi kuzum? — İnanmanız için size sırrımı - zın küçük bir parçasını anlatayım. Rusyadaki papas Raspotini işit - mişsinizdir. Raspotin prensi ze - hirledikten sonra prenses Namin - kayaya ile yaşıyordu. Gözdeleri - nin başında olan prensese sarhoş - lukla bir lâf kaçırmış. O da gizli dostu Fon Şraytere gizli bir mek - tupla bildirmiş. — Bu Şrayter de kim? — Tanınmmış Gran metrlerden- dir. O da Romada pek yüksek de- receli bir birader olan Sinyör Cio- litti'ye şifreli telsizle söylemiş. İki tarafın çalışmaları birbirine uyu- yor. Arşidük Sforçe ile — konuş- müuşlar. Sforçe bizim locaya yaz- mış. Anlıyorsunuz ki — verdiğim haber tam kaynaklarından gelme- dedir. Caddede bir yaygaradır koptu.. Çocukların sesi bu kata kadar ta- ne tane geliyordu: — Yazıyor! Yazıyor! On seki- zinci baskı! Şimdi çıktı. Okuyu- yunuz! Pencerenin önüne seğirttiler. — Susunuz! Bakalım ne diyor? Çocüuklarım sesi yükseliyor: — İtalya, Almanyaya harp açtı! Ordular aldıkları emir üzerine, bü- yük şoselerden ve tirollerden Viya-| na üzerine yürüyorlar. (Sulh güneşi locası) nım bilgiç| ve İzazumlu kâtibi afalladı. | Marongozun karısı çay kaşığını| taboğa düşürdü. Ve ya Maraagoz alaylı alaylı: — Anlaşıldı! dedi. Ben kücum kıtama ulaşmayınca bu işler dü-' zelmiyecek, | Loca kâtibi bozuluşunu sakla-| muğa çalışarakı , ğ T: 5000 K Alma ve başka dile çevirme Devlet yasasınca koruludur. N — Üzülmeyiniz, dedi. Bizim üs- tatlar çalışıyorlar. Marangozun karısı kızgın kız- gin baktı ve kocasını göstererek: — Bunun üstatları çalıştılar da ne oldu? Miskin ağzındaki sucuğu çiğ- nerken: — En iyi sulh, en sıkı bir savaş- tan sonra gelir. — Sen de feylesof yumuratsı mı yumurtluyorsun 7 Bir muzika gürültüsü. Yüzlerce kişi tabur olmuş geçi- yor. Bir ses sinemadaki geçişten da- ha sessiz. Caddelerin ışıkları yan- dı. Otomobillerin korna sesleri o kadar azaldı ki bundan caddenin boşaldığı anlaşılıyordu. Miskin odasına girdi. Torbası- nı, postalları çıkarıp yerli yerine | koydu. İçinde bir can sıkıntısı mr var, yoksa sevinç mi? Hiç belli de- ğil. Pansiyon sahibi daha ilk gece- den merdivenlerin — ampullerini söndürmüştü. Trabzanlara tutuna tutuna indi, Caddenin soğuk ha- vasr yüzüne çarpınca derin bir so- Tuk aldı. Nereye gideceğini bilme- diği için ulu orta yürüyordu. Bir evin alt kat penceresinden sarı bir ışıkla ince ve titrek bir ka- dın sesi sızıyordu. Kadım çocuğu- hu uyutmak için ninni söylüyor- du: — Uyusun yavrum. Büyüsün bebeğim. Yiğit babası gitti, çabuk dönsün ninnı ! Mahallede adı deli kıza çıkan basmacımın kızına ne olmuş? Her gece bu saatlerde piyanosu ortalı- ğı çınlatırdı. Lümbaları bile yan- mıyor, Karakolun tek ampulü altında mor bir polis silueti bir aşağı bir yukarı gidip geliyor. Tütüncü dirseklerini mermere ve avuçlarını çenesine — dayamış, karşısındaki tek müşteriyle yavaş yavaş, derin derin bir şeyler konu- şuyor. - Meyhanenin her gece susmı - yan armoniği ile kemanı yok. Pus- lu camların arkasında kırmıldayan gölgelerle gidip gelen garson göl- geleri. Sinemanın kişes'nde oturan, büyük kapının önündeki kontröle sesleniyor: * — Mevsim sinek mevsimi değil ki.. Bari onları avlardık. Bu gece- ki proğram da görülecek şeydi. Miskin duvarlara bakarak bu geceki proğramın ilânlarını oku- du: İki film birden gösterilecek! 1 — Beş bölümlük: Sulh peri- leri.. 2 — 7 parça,tam olarak: Bir-« birimiz; sevelim.. Bir yarı sarhoş yanma sokuldu. Ve ilânları okumağa başladı. Son- ra güldü. Lâfımı dinleyen olsun ol- masın, umurunda olmadan yüksek | sesle söylenmeğe başladı: — Hay canına! Sulh perileri bunlar mı? Bunlar değil, sulh pe- rilerinin hepsi kartlamışaşüftelere döndü. Heps'ni kötülerin hasta e- vine kapadılar. Ne 6 salvarsanla permânganat yetişmiyor cenabet- lere! y (Devamı var) Sanot bahisleri Amerikada ede- biyat cereyanları Tam bir ferdiyetçiler memle- keti olan Amerikada, — Avrupa memleketlerinde — olduğu.- gibi muayyen edebi zümrelere tesa- düf edilemez. Orada muharrirler, ya muazzam şehirlerde yahut bü- yük merkezlerden uzak yerlerde tam bir yalnızlık içinde çalışır ve yaşarlar. Toplandıkları vakit araların- da edebi meselelere temas etmi- yen bu muharrirler, buna rağmen bir noktada hemfikirdirler. O da püritanizm meselesidir. Filhaki- ka yirmi beş otuz senedenberi ha- kiki muharrirlerin hepsi, pürita- nizmin fikri faaliyet ve edebi e- serler üzerindeki tahakkümünü yıkmağa azim ve gayret etmişler- dir. Bu fikir hürriyeti türlü türlü müşkülâtla, hatta bazan şiddete müracaat suretiyle ve fakat, püri- temin etmiş olduğu nüfuz ve mev- saba katılırsa dikkate değer bir süratle temin olundu. O kadar ki bugün Amerikan edebiyatı, en nazik meselelere en ziyade cesa- ret ve cüretle temas eden bir ede- biyat olmuş bulunmaktadır. Hat- ta bu cesaret ve cüretkârlıkta bir nevi safdillik de müşahede oluna- bilir. Sherwood Anderson gibi bir muharrir, cinst — münasebetleri bir çocuk saffetiyle muhakeme ettiği içindir ki genç edebi nesil- ler üzerinde derin bir tesir icra eylemiştir. Onu taklide koyulan gençler Anderson'un kendisine tmin etmiş olduğu nüfuz ve mev- kiden istifade ederek o zamana kadar ahlâk namına temas edil. mesi memnu ölan meseleleri ilim noktai nazarından tetkike başla- dılar. Bu suretle bir ruhiyat âli- minin serbestçe temas' etmesine müsaade olunan meselelere mu- harrrirlerin de temas etmelerine itiraz edilemedi ve böylece kale- min en mühim kısmı fethedilmiş oldu. Püritenler bile itiraz ede- mediler ve pek uzun zaman koyu bir istibdat altında kalmış olan e- debiyat, birdenbire zencirlerini kopararak bütün “memnu,, mev- zulara hücum etti ve Sh. Ander- son'un cüratkârlığı — bile bu hü- cumun yanında çocukça bir cür- etkârlık kaldı. Genç edipler yalnız Amerikan muharrirlerinin nüfuzu — altında kalmamakla Lawrence gibi, Ja- mes Joyce gibi İngiliz muharrir. lerinin tesirine de tabi olmakta- dırlar. Hele — J. Joyce'un, uzun zamandanberi Amerikada yasak olan veson günlerde memlekete serbestçe girmesine müsaade edi- len meşhur “Ulysses,, isimli eseri © derece muvaffak olmuştur. ki bazı kimseler yasağın tekrar ko- nulması fikrini ileri sürmüşlerdir. Fakat bu yasağa rağmen Joyce, gayet kuvvetli olan nüfuzunu te- sis etmiş — bulunuyor. Bu etsir, hem ahlâki hem bedii bakımdan âdeta kurtarıcı bir tesirdir. Denilebilir ki genç nesillerce €n ziyade taklit edilen ve onlar için en kuvvetli ilhamı membaları olan — muharrirler, saydığımız bu üç muharrirdir. Fakat bun- ların hiç birinin tesiri altında kal- mamış olan ediplerin adedi de çoktur. Amerikan — muharrirleri her şeyden evel isyan halinde olan muharrirlerdir. İşte bu müşterek “İsyan,, dır ki genç Amerikan e- diplerine müşterek bir hassasiyet HABER — Akşam Paostası | martavalı onlara da UK A KDENİZ KORSANİ ŞAHİN REİS Şahin reis ve karısı İstanbula gitm” ye karar vermişlerdi — Heeeey!.. Buraya gelin!,. Tayfalardan ikisi — silâh sesini duyunca zaten kenara atlamışlar , kılıçlarını çekmişler, çekine çeki- ne geliyorlardı, Valeryonun çağırdığını da işi - dince hızlandılar. — Biraz sonra onunla karşılaştılar. Bir — defa kendi kumandanlarının dağnık haline, sonra da yerde kanlar için- de yatan ihtiyar korsana baktı - lar, Selâm vaziyeti alarak merak- la: — Buyurun kumandan!.. Dediler... — Kaldırın şunu... Denize fır - latın keratayı!.. Bütün söyledik - leri bir tuzakmış.. Üzerime hücum etti!.. Mağaranın iç tarafındaki diğer küçük deliği gösterdi. Bir dram aktörü gibi sesine — başka bir bi - çim verdi. — Alaylı alaylı gülerek ilâve etti: — Aklınca beni öldürüp oradan kaçacaktı. U Tayfalar: — Vayalçaklı, Diyerek ölünün başından ayak- larından tutular, Onlar önde Va - leryo arkada dışarı çıktılar.. Zavallı ihtiyar korsanı bir ka - yalığın üstünde denize fırlattılar. Sonra sandala — binerek çabuk gçabuk gemiye döndüler. Valeryo o sırada dunyanın en sevinçli, en talili adamıydı. Fakat bunu hiç belli etmiyor.. Kızgın ve ümitsiz görünüyordu. Gemidekiler defineyi bekliyor - lardı. Valeryoyu o halde görünce şaşırdılar. Hepsinin de yüzleri me- rakla sarardı.. Valeryo tayfalara — okuduğu söyledi ve inandırdı. Çünkü çok iyi rol yapı- yordu. . Gemi doğru — Ostiya limanma döndü. Valeryo yolda kimse ile konuşmıyor, kamarasından çıkmı- yordu. Romaya gitmedi. Razyani ile, Papaya şu mektubu gönder - di: y *Muhterem efendimiz, “Sizin karşmıza — çıkmak için yüzüm yok.. Çünkü bütün cesaret, fedakârlık ve çalışmamıza rağ - men taliimiz tersçıktı. Tam son dakikada Şahin reis, karşımıza ve müşterek temayüller vermiş- | tir. Ananeleri yıkmağa koyulan, okuyucularım ve muhitin hislerini rencide etmekten çekinmiyen bu edipler yavaş yavaş Avrupanın tesirinden de kurtulmuş ve ken- di memleketlerini yeniden keş- fetmeğe başlamışlardır. Bu ke- şif, onlardan bazılarını yeniden isyana sevkettiği gibi bazılarına da ummadıkları heyecanlar ve zevkler verdi. Şairler, roman- cılar, birleşik devletler toprakla- rı ikliminin ve havasının zevkini tatmağa başladılar. Bu yeni un- surlar sayesinde muharrirlerin a- dedi de çoğaldı. Muhakkaktır ki bir edebiyatın en feyizli devri büyük bir şiir ha- reketi doğurduğu devirdir. İşte Amerika bu-devri yaşıyor. Büyük bir şair ordusu, yeni bir ülkeyi *| kabil Türkler daha hafif im çıktı. Ondan sizin ve belili N kamımı aldığım zaman yütfe kabul buyurmanızı rica € Raziyani her şeyi anla Sevgi ve dualarınızı bu 2â4Y**' 1 lisiz kulunuzdan t-sîrgemdw Pek yakında bu talisizliği 3;:; ğime inanınız muhterem € miz!.. gü Şövalye Vale Hi Sonra tek başına ortadaf £ boldu, Bir daha o lıı'ıfıll'dı rünmedi.. «Ü ka Ce Bir düğün ve bir Şahin Reis evelce t gibi Bizartadan komanyı mış, güzel bir rüzgârla yolunu tutmuştu. Yeniden denize açılalı | olmuştu. Ufukta kendileri! ru gelen yirmi kadar gemi ler. O zamanlarda Avru; SüRal hordele eEr-e LA dört sıra gürekli Galerler'ı:Jl ht kullanırlardı. Bu gemiler ' di daha hızlı gider, hem de kj la manevra yapmağa elveri: ü leri Hattâ küçüklerine çok' gittikleri için (Kırlangıç) M di. Yalnız amiraller, provlwı. büyük ve çelik mahmuzlar ' lan, diğerlerinden yüksek V"Ş le kıç güverteleri şık bir kı'ıek " kat kat yükselen gemilere FJ lerdi. Bunlara (Kapudane) hut (Baştarda) ismini vermi di. ) Şahin Reis her 'ıhümılıu' rotayı cenuba doğru hafif dı. Yirmi kadar düşman nin ortasına düşmesi hele bir zamanda, dünyanın en © y hazinesini yani sevgilisini b rinde bulundurduğu bir ıır”( istemiyordu. Fakat direkteki nöbetçi j | ol k n t d v le haykırdı: — Uluç Ali Paşa... Ali ( filosu geliyor!... Zaten Uluç Alinin en 5"'/ len baştardasını tanrmak içil b uzun bakmağa lüzum yol bütün Akdenizde meşhurd disinin hazırladığı plinl;'/ ü mbul tersanesinde yaj; ) İstar n g ,.:d/d 1 fethe koyuldu. Henüz % halinde bulunan bu yeni kan nazmı hakkında bir hüküm verilemez. o kendini aramaktadır. H minden yeni yeni çıkmâ yan şairler, huînelerîl!' yıkacakları müşterek bir y doğru yol arıyorlar. İngiliz ve umuıniyd_" nazmı ile münasebeti şl bu yeni nazım, mahii"w’ daha ziyade Folklor'u Hatta bu mahiyetin € şununla sabittir ki h:::, kalı şairler yanında ’) terennüm eden birıc_ok lere de tesadüf edilir. Hulâsa Amerikan ';vı':l“ hususileştikçe, yani n tıkça büyümekte, Gı":;: mana kespeylemekte l(jd" Ph. Sowl ç

Bu sayıdan diğer sayfalar: