November 29, 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

November 29, 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

:h—.ğ—.k t 4 BÜYÜK DENİZ ROMANI Şahin Yavrusu — Kadir Can Yazanı No.t1 Allah sizden razı olsun bana çok iyi baktınız — Olmaz, bende var... Lâkin küçük kız hem zorluyor, hem de yalvarıyordu. Alinin gözleri yaşardı: — Bugün Civani ile Venediğe gidiyoruz. Bu akşam artık şatoya dönmiyeceğim... Fakat bir gün her halde geleceğim... — Benim annemi de... — Hepsinden evvel onu arıya- cağım!.. Diye zorla söylendi. Kaşke sağ olsaydı da onu da arasaydı ve bu yavruyu aldatmış olmasaydı!.. Kucaklaştılar. Iki saat sonra Civani ile Ali a- rabaya binmişler, Venedik yolunu tutmuşlardı. Ali son defa, bir kartal yuvası! gibi yükselen şatonun — korkunç mazgallarına, yükselen duvarları- na baktı. Orada, bir pencerede hızlı hizli sallanan bir mendil gör- dü. ' Bu, Graçyozanım mendiliydi. Ne talihti bu?... Babasımın yık- tığını, şimdi onun kızı yeniden y*- pıyordu. Venedikte karnaval başlıyalı i- ki gün olmuştu. Zavallı Civaniyi köşenin birinde bırakacak, sokak- ları doldurup taşan insan kalaba- lığına karışacaktı. Ona ve iyi kalpli karısına her şeyi söyliyemediği için üzülüyor- du. Fakat böyle yapmaktan baş- ka çare yoktu. Bir aralık bir kâğıdın içabucak şu satırları yazdı: Sevgili Sinyor ve Sinyorina Ci- ANI, Allah sizden razı olsun! Bana çok ivi baktınız. Fakat benim de bir babam, bir annem ve kardeşim va... Gökten zenbille inmediğimi anlarsınız. Artık onları aramağa gidiyorum. Fakat sizi de onlar ka- dar severim. Kusurumu affediniz. İlk fırsatta gene geleceğim. Size yalvarırım: Beni aramayın ve a - ratmayın!... Allaha ısmarladık!,, Kâğıdı yavaşça babalığının ce- bine attı. Bunu yapmasaydı, Civani hiç şüphesiz Kont Periniye de yalva- racak, Venediğin altını üstüne ge- tirecekti. Tik sokağın köşesinde kalabalı- ga karıştı. Birbirine giren, şarkı söyliyen, gülen, bağıran insan denizini ya- rarak uzaklaştı. Civani ile geldiği zamanlarda Venediği oldukça gezmiş ve tanı- mıştı. Sokaklarda hiç durmadan ala- bildiğine gidiyordu. — Bir aralık| kendini bitpazarında buldu. Sır - tındaki güzel elbiseyi verdi, — bir| miço elbisesi aldı. Giyindi.. Şimdi onun bir gemiciden farkı yoktu... , Kalbi heyecanla çarparak oradan| bir kaç tayfaya tersanenin yolunu. sordu. Doğru oraya gitti... Limanda belki yüz kadar ka - dırga, galer, kalyon ve brik yatı - yordu. Denizin üstü, dalları yo - lunmuş bir orman gibiydi. Zaten karnaval zamanı bütün :milu böyle limana toplanırlar- . Her halde Şahin Reis bunlar- dan birisinde olmalıydı. üstüne Onunla beraber yaralı — veya| sağlam bir kaç levendin de esir ol! duklarmı biliyordu. Fakat bun - ların kim olduklarını görmemiş - ti. Zaten onun şimdilik bütün ar - zusu babasını kurtarmak, yeniden vatana dönmekti. Ondan sonra Şahin Reis ne yaparsa yapar, kar- deşiyle annesini de, diğer yoldaş- larını da kurtarırdı. Ah, onu bir defa görebilse!.. Tersanenin kapısında iki asker, uzun kılıçları ve mızraklariyle nö- bet bekliyorlardı. Ali, akşama kadar oralarda gez di. Tersaneye yakın demirliyen tüccar gemileri de vardı. Bunla- rın bağlandıkları yerde — tek tük tayfalar görülüyordu Bazı delikan klar yarı sarhoş kenarda geziyor- lardı. Arada bir duruyorlar, ge- milerin isimlerine ve gittikleri yer- lere dair konuşuyorlardı. Ali mümkün olduğu kadar bun- lara sokulmuyor, kürek mahküm- ları hakkında malümat almağa ça- hışıyordu. Fakat onlar mahkümlardan de- ğil, kaptanlardan, — zengin şark memleketlerinden, — meşhur gemi sahiplerinden ve güzel kızlardan bahsediyorlardı. Güneş battı. Karanlık çoğal dıkça — sokaklar u. Hem karnr fena halde — acıkmiş, hem de biraz hava — serinlemişti. Zaten tersane civarında böyle ge- ce vakti dolaşırsa şılıılııleııırln. işler sarpa sarardı. O zaman Venedik şimdikinden daha kalabalık, her milletten in - sanların toplandıkları, esrarlı, ma ceralı bir şehirdi. Dünyanın her tarafından para kazanmak hırsi - le oraya toplananlarm sayısı yok - tu. Bımların barmması için de bir yer ve her fiatta oteller, — hanlar| vardı. Meyhanelerin hemen he - men hepsinde bir çok — serseriler sabahlıyorlardı. Ali, bunların arasında dolaştı. Ayak üstünde biraz ekmek yedi. Sonra küçük hanlardan birine gir- di. Yatmak için yer istedi; göster- diler. Kim olduğunu sordukları za- man hiç düşünmeden, acıklı bir sesle şu cevabı verdi: — Benim adım Paolino, baba - mınki Galinidir. Ravenalıyım. Ba- bam üç sene evvel buraya gelmiş- ti.. Bir gemiye girmiş. Girit, Kıbrıs HABER — Akşam Postasr Balkanlardan seyyah getirilmesine çalışılıyor Orta Avrupadan Balkanlara olan seyyah akınmı — Türkiyeye getirmek için çalışıldığını yaz « mıştık. Bunun için memleketimizde seyyahlara gittikçe daha çok ko- laylıklar gösterildiğini, şehir ge- zintilerinin çok ucuza çıktığını yakından anlatmak üzere şehri « mizdeki gümrük acentaları Bal- kanlara adamlar — göndermeğe başlamışlardır. Bu cümleden olarak “İTA,, acentesi seyahat işlerine bakan Imadettin Remzi Bey dün kon - vansiyonelle Belgrada hareket et- miştir. İmadettin Remzi Bey, Türki. yeye ait bir çok propaganda va- sıtaları, broşürler ve afişler de beraberinde götürmüştü On gün kadar Belgratta kaldıktan sonra Avusturya, Macaristân, Lehis- tana gidecek, orada da seyyah toplayan müesseselerle görüşe - cek ve Romanya yoliyle tekrar buraya dönecektir, Bu sene seyyah mevsimi şubat ayır'a kbaşlıyacaktır. Gelecek transatlantik vapurlardan şimdi- ye kadar tesbit edilenlerin sayı- sı 25 — 30 u bulmuştur. Diğer taraftan seyyah gemile- rinden İiman rüsumu alınmama- sına dair şehir meclisi iktısat en- c€ümeninde bulunan lâyiha, ka- nun sekline girdiği taktirde sey yahların daha çok gelmesi imkâ- nı bir kat daha çoğalmış olacak- tır. Lâyihaya göre, — Timanımıza gelecek hususi yatlar, — yalnız seyyah getiren vapurlar ve ilmi tetkikat yapmak üzere gelen ge- milerden liman resmi alınmaya - caktır. ÜLE eee Başmuallimlerin salâhiyetleri KRültür bakanlığı tarafından ilk mektepler için yeni bir tali- matname hazırlanmaktadır. Bu talimatnamede ilk mektep baş - muallimlerinin slaâhiyetleri art. tırılacaktır, —— Gümüş paralar ne zaman çıkıyor? Çoktanberi piyasaya çıkması beklenen gümüş paralar nihayet dün Ankarada piyasaya çıkarıl- mıştır, İstanbulda da bu iş cumartesi günü başlayacaktır. Maaşlar gü- müş para ile verileceği gibi, cu- martesi günü Merkez Bankası ödemelerini gümüş para ile ya « pacaktır. ve Mısıra gider gelirmiş. Halbuki Kıprıslı talebe birliği eve dönmedi. Annem de öldü. Tey zem beni yanından kovdu. Başka kimsem yoktu. Şimdi babamı ara- mağa çıktım. Bunun sorulacağını düşünmüş. bunları evvelden hazırlamıştı. Ona daha bazı şeyler sordular.. Gelişi güzel cevaplar verdi. — Baban her halde Türk kor - sanlarının ellerine düşmüştür. Üç senedenberi dediğin yerlere giden gemilerin çoğu dönmediler. Hele Şahin Reis, Atranto ile Korfo a - rasından kuş uçurmuyordu. Allfah razı olsun — Marki Valeryodan!... Onu tutup getirdi de biraz nefes aldık şimdi. —Yoksa kesatlıktar Venedikte kimse- barmamıyacak- . (Davamı var) kongresi Kıbrıslı Türk talebe birliğin - den: 30 İkinci teşrin 1924 cuma gü- nü sabah saat onda, İstanbul Halkevinde senelik umumi kon- gre, ve idare heyeti seçimi ola » cağından azamızın hazır bulun - maları rica olunur. K gn Bir konferans Türk Fiziki ve tabit ilimler ce- miyetinden: 29 — 11 — 1934 perşembe günü saat 17 de Fen fakültesi büyük konferans salonunda pro- fesör Heilbronn tarafından “Cin- siyetin tayini meselesi,, hakkında umuma mahsus bir konferans ve- '"”k'y! —T 5000 — Yazan: Aka Gündüz | — V0-30 bir hava gibi, bir koku gibi, gö- rünmeden yayılmıştı. Hangi dilde doğdu? Kimse bilmiyordu. Yalnız sözleri her dile çevrilmiş, melodi- si tek bir hava.. İnsanlığın içinden gelen ve 1914 diplomatlarına hay- kıran bir hava. Her cephe onu ya- saklamıştı. Buna karşı her siper onu bekliyordu. Gizli, gizli.. İçten içe.. Ahlaya ahlaya.. İşte bir yurt ve savaş aslanı o- lan Esoes bile kendini tutamadan köşede durup dinledi; düdük, ölü- me son soluğunu veren bir verem- Tinin ince iniltisi tonunda ötüyor- du. Sözlerini Esoes'te biliyordu: (Öldürmeyin artık! Biliyoruz; sizler, başkalarımın kanı ile besle- nirsiniz. İşte dört yıl oldu ki baş- kalarının kanını içtiniz. Henüz doymadınız mı? Öldürmeyin ar- tık! Mademki doymryacaksmız, boşuna içmeyin. Mademki yarata- mıyorsunuz, öldürmeyin artık!) Esoes birdenbire kendine gel- di. Uluslar arasına yayılan bu kor- kunç, bu ürkünç sesi her yanda susturmak gerek! Kendine düşen yükümü yaptı. Yarı seven yarı ser- telen bir sesle: —Çavuş! dedi. Sana gücendim! Yakışır mı sana bu hava? Sen ki üç yıldır her savaşta bir ün aldın. Her boğuşta alt ettin, bu düdükle bozgun havası mr çalıyorsun? Ge- nel bozgunculuğa karşı sen göğsü- nü gerecekken... Sarı karanlığın içinde çavuşun yüzünü görüyordu, W:mı;: . AM AF n dalç. aa düğü iki parça edip yere attı. —Bağışın yüzbaşım! dedi. Bü- tün siperim olabil'r ki bir ağızdan ve yüksek sesle söyler. Onun önü- nü almak için tek sesle ben üfle- dim! Çavuşun ne demek istediğini Esoes anlamıştı. — Ben sana başka bir düdük bu- lurum. Diyip sıçan yoluna daldı. İki takım zabiti.. Benizleri ka- rarmış, gözleri cukurlaşmış.. Saç- ları makassız.. İki genç zabit m- rıldanıyorlar: — Altı.. On beş, yirmi bir.. Üç dam, yirmi dört.. — Dur! On beşin valeden — Evet. — Durur. Nefer çantalarına oturmuşlar, üstüne bir petrol feneri koydukla- rı boş bomba sandığını masa - et- mişler, piket oynuyorlar. — Rübikon! Kazandım. Gülüştüler. —Demek evlerimize döndüğü- müz gün şölemimi isterim ! —O gün olmaz. — Ben o gün isterim. — Nasıl olur canım. Anamı, ab- lamı bırakıp birahaneye mi gide- Hm? Esoes bu 'ki mülâzımını tâ Ü- niversiteden tanıyordu. Biri hu- kuk, biri edebiyat yapıyordu. İki mülâzım Esoes'i görünce ayağa kalkmak istediler. Bir el işmarıyle bırakmadı. — Arkadaşlar! dedi. Sizden bir dileğ'm var. Bilirsiniz ki bir i- ki bozguncu türkü her yanda söy- leniyor. Bizim siperlere de bulaş- mamasına çalışınız. Uzaklaşırken acı acı ılllhnıo- di: Evlerine döneceklerini, birbi- ) rine Ş?loıı çekeceklerini umuyor- KK ai M YAVUZ 29 İkinci teşrin 1938 A e Alma ve başka dile çevirme| Devlet vasasınca koru adür| — lar! Ne yürekten akgören ç0* lar! Ben de hiç karagören lim ama, bu denlusu da deği” Bir küçük elektrik — fen keskin ışığı gözlerine doldu: — Ben.. tabur kumandaf emir neferi! Tabur nane şimdi sizi çağırıyor. — Yanında kim var? — Öteki bölüklerin kuman larr. Yürüdüler, — Sen hangi bölüktensin? — İkinci bölük, birinci t birinci manga, — Ben seni hiç gönııedîl'. — On altıncı hücum tab idim. Yaralandım. Sıgı'm“ raya verdiler. — Evinden bilim alıyor mü — Bizim nahiye bombar0” | na uğramış. Tek ev kalmamit gündenberi bir bilim almadıf! başım! — Burada nasılsın? — Yakılıp yıkılmış bir Y” boynu bükük yaşamaktansa ?" | larda dövüşmek daha iyi Y? ! — Yakıp yıkanlara evini d& hiyeni de yeniden yaptıra: — Yaptırabilmek için ye” | gerek yüzbaşım! — Evinde kimin kimsen? — Babam yok. Eski sa' ölmüş. Ben küçükmüşüm, BW babam nah'ye mektebinin bâf' , allimi idi: Çok ihtiyarlayınca (| — kaütlüğünü istedi. Beni büvük ”| bamla ablam büyüttüler. — — ““NE'yyapardın? | “ — Belediyede çöpçü / Tabur kumandanının kap!” geldiler. Fişek sandıklarınd ! pılanış yamrı yumru bir kapı- " eni üçer metre, yüksekl'ği bir ğ — çuk metre bir yeraltı kovuğu- ' 'y bavulun üstünde - telefon. ! çökmesin için üç beş hatıl atf P — Ortasmdakinden bir petrol k sarkıyor. j İ Üstü tek battaniyeli bir #? | — tif. Burada bütün konfor "| | bomba, yıkım kalıpları sand? t j rına dayanıyordu. İskemle dan, masa onlardan, küçük ? | ile tıraş takımının ve bir leğ f ibriğ'n durduğu tuvalet lardan.. Tabur kumandanı ba'! şesine ilişmiş telefonla yordu. Esces'i görünce kı # sını kesmeden eli ile otur! " mar etti. (Devari/ * *îî Yüküm — Vazife, gil Bağışmak — .ufeeme*—,,'# Jamak başkadır. Şölen — tekili ziyafet — Genel — Umumi. $ Akgören — Nikbin. —— Karagören — Betbin- Bilim — Haher. Yıkım kalıpları — gah lıpları. T B Kadın ve erkek t0f Bütün şıklar beP ___p | yinirler. Her kesey « arzuya uygun © M İ orada yaptırabi w ! İstanbul Yaıir:__a, şısında Foto Nur P: fet hanında.

Bu sayıdan diğer sayfalar: