Esir Kadın Nakleden: ! ( Va-Nü ) ! Onları görünce, Matmazel Jack- won durakladı. Kâmile de, müreb- biyenin perişan halinden hayrete düştü.. Hizmetçi de bir fevkalâde- fikler olduğumunun farkında.. E - vet fevkalâdelikler... Fakat, ne?... Şüphesiz, trende gelirken uyuk- lamıştır. Onun için, şaşkınlığı iki mişli.. Dışarının sükünuna na - zaran, bu evin içi pek heyecanlı .. Kâmile, mürebbiyeye sordu: — Ne var?. Hastaydınız hani .. Geçti mi?. İhtiyar kız, bir yalanla cevap verdi: — Gürültü işittim ve korktum .. Kâmile, şüpheli şüpheli ona ba- kıyor... Neden ve niçin şüpheleniyor ? . Hattâ, şüphelendiğinin kendi bi - le farkında değil... Mürebbiyeye gidip yatmasını tavsiye ediyor. .. Matmazel, yavaş yavaş geri döndü.. Koridorum öteki ucunda, bu se- ferde, Turgut belirdi.. Yüzünde korku izleri... — Ne oluyor? - diye sordu.. — Haydi git yat, oğlum.. Bir şey yok.. . — Bir ıslık çalındığımı işittim ... Sonra Dişlek havladı.. Kâmile, heyecanla: — Islık çalındığını mı - işittin? *diye sordu. Matmazel, atıldı: — Ben de işittim... Balıkçılar çaldı... Sandallarını da gördüm. Haydi, Turgut... Üşüyeceksin,.. Ona doğru koştu. Çocuğu- ku- cağma aldı. Bu, oğlana karşı gös- terd'ğgi nadir iltifatlardandı. Yatağma götürüp yatırdı. Yaş- tığını düzeltti, yorganmı örttü. Yüzlerce defa onu öptü, öptü... Çocuk, hâlâ tereddütte... — Islığı çalan balıkçılar değil... İslık bahçede çalındı. — Hayır, canım, hayır... Balık- cılar... Gözümle gördüm... Uyu bakalım... Eğer uslu uslu uyursan sana pek hoşuna gidecek bir mü- | kâfat vereceğim... Tekrar öpücükler... Lâkin, ihtiyar kızın yüzü çayır Çayır yanıyor... — Yanaklarınız ne sıcak, Mat- mazel. Bu ihtar üzerine, mürebbiye, uzaklaştı. Oğlan, uykusuna hazır- lanıyor... — Uyuyacağım... Fakat mükâ- fatrmı isterim... — Tab'i, yavrum, tabit.. Sonra, ihtiyar kız, sofaya dağ- vu yürüdü. Kâmile orada değil hele çok şükür... Hizmetçi de, merdivenlerden Aşağı iniyor... Matmazel Jackson'un - sevinç- ten etekleri zil çalıyor. Saadetine pâüyan yoktur... İşte, sevd'ği, için- de yaşamak istediği havayı nes'mi budüur. Takayyütle, ihtiyatla hareket etmek... Keadini bir tehlike 'çin * de sanmak... Yatak odasınmn kapısı arkasma gizlendi. Gözetliyor... Bu vaziyet, onu gençleştiriyor... Ön sene, yirmi sene, hayatmdan kazandı.. Aradan bir kaç dakika geçti... Hizmetçi, ilâcı getirmiş olacak... Tuvalet odasından ses sada çık - —d snıyor... HABER'in tefrikası No 44 Aşk ve His Romara Şimdi artık, h'zmetçi, aşağı ini- yor.. Matmazel, kapıyı — aralıya- rak, onun inişini gözlerile takip ediyor. Hâlâ uyku sersemi... Ho - murdanıyor... Bu saatte, yorgun “argm iş gördüğü 'çin çok şikâyet- çi, bellli... Jackson, biraz daha bekledi. Sonra, odasınm lâmba düğmesini çevirdi. Her yer karanlık ve ses - siz: Bir dak'ka, tereddüt etti. Kendi kendine: “— Vahidin yardrmına gitmek vazifedir!,, diyor. Gidecek, ona, cesaretini betmemesini söyliyecek... — Kâmile, bugün değilse ya- rmn sşeni affedecektir!,, diyecek. Ebedi madetinden, çocuğun - dan, aile yuvasından — bahsede- cek... kay - Gözleri doluyor... Yapacağı i - | şin büyük heeycanı içinde... malarla yanıyor... Sofaya indi. Sürgülü büyük kapıyı açmasma kalbinin hızlı hızlı atışı mâni... Salona gir'yor... Pancurları büyük bir ihtiyatla açıyor... Pon - cereyi kaldırıyar.. Sesleniyor: — Siz misiniz?.. Siz geld'niz, öyle mi? Ancak bunu söyliyebiliyor... Hem pencere, hem kapı olan bu methalden içeriye, Ferd! giri - yor. İhtiyar kızım ellerini iki avcu içine alıyor: — Evet.,. Benim... Ben gel- dim... Hum- j —16 — Bu sırada, odasının eşiğ'nde, .Kâmile, yatacağı yatağa ve elin - deki ilâç suyu dolu bardağa âdeta ürkerek bakmaktadır. Yarmı cesaretle karşılamak i- çin şimdi uyumak İâzım... Demek ki, balıkçılarmış... De- mek ki hizmetç' imiş... Rüya görmeden, hayalâta ka - pılmadan uyumak lâzmm... Bu uy- kudan sonra, gözlerini başka bir hayata açacak... Niçin acaba Matmazel Jackson korktuğunu söylemişti. Mndemln balıkçılarmış, korkacak ne dı?... Acaba, bu evi tehdit eden tehl'keyi o da biliyor mu? Onun yanına mı gitse? Sorsa mı?.. Fakat hayır... Ya büsbütün ters mânalar çıkaracak, yahut ta bu gelişinin sebebini hiç anlamıya - cak. Uyumak lâzım... Bu gece haki- katte korkacak bir tek şey var: O da, bizzat kendisi... Saat kaç? Dıvar saati, tuvalet odasındadır. Muttarit sesile uyku- sunu kaçırmasm diye, Kâmile, o - nu oraya asmıştır... Büyük tuvalet odası... Kâmile, elindeki bardağı yata- ğmm hemen baş ucundaki küçük masanın üstüne koydu. (Devamı var) ; Göz Hekimi Dr. Sükrü Ertan Babıkli, Ankara caddesi Na 60 Teleton- 22888 Sa'ı sü ter var | Gıırıt 1054 hieri yılmda Girit seferi-| ni doğuran bir hâdise, Osmanlı imparatorluğunu yirmi beş yıl uğ- raştırmıştı. Bu uzun bir tarihtir.| Biz, burada - bu seferlerin tafsi- lâtmı verecek değiliz. Yalnız bu seferlere sebep olan hâdiseyi kısa- ca anlatalım: Darülsünd ağası Sürbül ağa, Sultan İbrahimin nedense hoşuna gitmiyordu. Öldürtmeğe kadar| ileri gitmiyerek: — Mısıra nefedin.. diye ağayı uzaklaştırmak istemişti. Sünbül ağa, Mısıra gitmeğe ha- zırlandığı vakit, limanda tek ge mi kalmamış, hepsi sefere çıkmış- lardı. Ağa, gidecek vasıta arar- ken, Karadenizden yeni yapılmış Ibrahim reisin iki kat — ambarlı kalyonu limana geldi. Sünbül ağa, hemen hazırlıkları- nı yaparak kalyona yerleşti. Ta- rihin verdiği malümata — göre, Sünbül ağanm kalyona yerleşen eşyası şunlardı: “Beş Mısır hazi- nesi, elli hasena cariyesiyle nice gılamları ve kırk re's arap atları,,. Ayni kalyona, beşyüz kişiden faz- ha silâhlı adamları ile Mekke ka- dılığına tayin edilmiş olan Bursa- lt Mehmet efendiyle — birçok da hacı olmak istiyenler binmişlerdi. Kalyon sefere çıkacağı — gün, yolcusu bin üç yüz adam olmuştu. İbrahim ağanım kalyonu, yalan larm acele etmesinden mühimmat alamamıştı. Burada şuna da işaret edelim ki bu sefer, bundan aşağı yukarı üç ykz yıl önce oluyordu. Akde- nizin hemen her dalgasının arka-' sına bir korsan gemisinin gizlen- diği kurun.. Kalyon İstanbul limanmdan hareket ettiği gün, Malta korsan- ları, içi altın ve güzel kadım dolu bir kalyonun Mısır yoluna çıkaca. gı haberini almışlardı. Tabil bu haberi alan korsanlar, Mısır yolu üzerindeki adalara, vakit geçir- meden altı pare çnl(ümzleriyle pusu kurmuslardı. Kalyon Rodosa uğradığı va- kit, kaptan, önlerinde pusu kurul- muş olduğunu haber aldı. Yolcu- larma: | — Korsanlara — karşı duracak mühimmat almadan yola çıhmı yacağız. Denizde düşmanlarla sa- vaşmak korkuludur. dedi Fakat Sünbül ağa, her ne olursa olsun, yoluna davam etmek — istivoardu. eee | t ihtilâlleri Kaptan: Bire melP'un arap diy Sünbül ağanın kellesini uçurmuştu Kaptanın yalvarmalarına bile al. dırmadan: — Bu sene haccı şerile yetiş mek lâzımdır. diye derhal hare- ket etmelerini emretti. Kalyon, Girit önlerine gelince, uzaktan korsan gemileri gözüktü. Artık ok yaydan çıkmıştı. — Geri dönmenin, kaçmanın imkânı yok-| Korsan gemileri ile kalyon ara- sında bir gün, birgece sürekli bir; harp oldu. Mekke kadısınım silâh- h askerleri, bir şey yapamıyorlar- dı. Korsan gemileri, vakit vakit onların silâhlarmrna topla karşılık veriyorlardı. En sonra koca kal- yonda bin üç yüz kişiden ancak iki yüz kişi sağ kalmıştı. Kaptan Hacı İbrahim efendi, varı yoğu ile yaptırdığı kalyonu. nun bu şekilde mahvedilmesi ile| kendisi de mahvolmuştu. Bu ka- dar yalvarmalarına karşı Sünbül ağayı dinletememesi, bütün bu belâların başına gelmesine sebep olduğunu düşünerek, — kalyonda| sağ kalanlar can kaygusiyle etra- fa saldırırken Sünbül ağayı yaka- ladı: — Bire mel'un arap, ben sana düşman vardır, gemiye atlar komı- yalım. Fazla cephane alalım. düş- manın bir hoş haberini alarak yo- la çıkalrm, bu kadar yüklü gemi | le deryaya nasıl çıkılır. dememil miydim? diye bağırdı. Sünbül * ğa ne yapacagını şaşırmıştı. Şii yalvarmak sırası kendisine — gel mişti. Fakat yalvarmağa vaki! bulamadı, İbrahim kaptanın kılı? havaya kalktı. İndiği vakit ağı' nın kanlı başı yere yuvarlanmıf H Bunu gören Sünbül ağanım * damları, İbrahim ağanın üzerint hücum ederek perçaladılar. Uzaktan kalyonda olup bitenle ri seyreden korsanlar: — Fırsat bu fırsattır.. diye kak yonun etrafını sardılar. Üç saat kadar süren bir boğut' madan sonra sağ kalan altmış ki" $i ile kalyonda bulunanları zap tettiler. Hanya kalesine yaklaşa' rak kale muhafızına bazı hediye ler verdikten sonra Sünbül ağanıt cariyelerini satılığa çıkardılar. İşte yirmi beş yıl süren Giril seferlerinin başlamasına sebep ©* lan hâdise.. Hele, kadmlara sar kımtılıklar yapılarak pazarlard$ satıldığı duyulunca, hemen Giri! seferine hazrlıklar başladı. Ter" sanenin her gözünde bir kadirc8 yapılması için tertibatlar kurvla' rak haftada bır kıt'ası yapılmağ? başlandı. N. A. Okan SPOR POSTASI Memleketimizde ve ecneb: memleketlerinde bülün spor ve gençlik hareketlerini ve sporcu gençliğe verilmesi Iâzım ge'en yeni şekiller hakkındaki yazıları muntazaman takip etmek iste- yenler münhasıran SPOR POSTASIm okumalıdırlar. Her yerde Fiatı $ kuruştur. Yeni Çıktı mutlak okuyunuz. KLASİK ESERLERDEN Değişişler OVID S. Z. AKTAY Ovid eski Romanin en büyük klâsik şairidir. Deği- şişler bit n orta çağları kaplıyan şairin en ünlü ve en özlü eseridir. 18 Forma — 75 kuruş Dağıtma Yeri — Vakıt Matbaası — 'stanbul Turkce Osmanlıca Fransızca v SÖZLÜK Dictionnaire Turc - Ottomane - Français Ismail Hami Danişmend tarafından meydana getirilen bu tügat öz Türkçe kelimelerin şımdiye kadar kultanılmakta olan Osmanlıca ve aynı zamanda Fransızca karşılıklarını göstermektedir. Herkesin ve hattâ ecnebilerin istifade edeceği bu SOZLUK intişar etmiştir. Fiatı iÖĞ kuruştur. # Kanaat KüLÜPhanesi,. .d