3 Nisan 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

3 Nisan 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Graçyoza acaba herşeyi anlamış onu tanımış mıydı ? O, ne sıcaktı... | — — Bu gezintinin uzaması hoşu - | Sokuldu, sokuldu... | Nuza gitmiyor mu? Şimdi onu kollarının arasına a- — Doğrusu bu kadar güzel bir lacak, sıkacak, sevecek ve: deniz, derin bir gök, serin rüzgâr, — Seni seviyorum!. & ilk olarak beni sarsıyor. Diye fısıldayacaktı.. — O halde, biraz daha dolaş . Lâkin genç kız elini çekti ve tat- | sak, üzülmezsiniz sanırım!. İr bir rüyadan uyanır gibi doğrul - — E... Biraz daha!, Gezinelim.. B t Deminki şarkıyı — bir daha söyler Ali Reis toplandı.. misiniz? Genç kız gülümsiyordu.. Etrafına baktı.. Venedikten e- peyce açılmışlardı... Lido sahilleri ay ışığına karşı soyunmuş bir ka - dm gibiydi.. . Büyük Deniz Romanı — Ben o şarkıya başlarsam hiç bitirmek istemiyeceğim... | — Hiç bitmiyen şarkı olur mu? | — Sizinle daha çok başbaşa ka- ! | labilmek için neler yapılamaz.. ) Paris'in Foli Berjer'i kapanmak tehlikesinde Paristen “Deyli Herald,, gazete- sine bildirildiğine göre, Parisin en meşhur. — tiyatrolarından olan Foli Berjer ve bir çok — eğlence mahalleri kapanmak tehlikesinde- dir, Eğlence mahallerine konan ver. | gi hafifletilmediği takdirde bu -» nun meydan alacağı müuhakkak görülüyor.. Eğlence yerleri işleteneler fede - rasyonu toplanarak bu iş için bir | teşebbüste bulunmak üzeredriler. Parisin yaklaşan “On beş gün. lük,, eğlence çağında bütün yer lerin kapalı tutulmasından endişe ediliyor. Bu hareketin bütün tiyatro ve si- nemalara, barlara sirayet etmesi muhtemel görülmektedir. Bundan sonra Foli Berjer gibi, Geçiren : NA-Bİ Gebidelikler —2 — Elbette bize yiyecek getir mişsindir... . Diye sual Türçere | CEBİDELİKLER Ali Cengizin başından geçenler | yağdırmışlardı. Ali ! Şahı Açıkgözler Padişahı B — kaldım.. Sonra Madam Despinaya götürmek için elli kuruşa ufak bir şişe esasa aldım.. Sizi temin —© - Cengiz bu sorgulara cevab olmak , derim... Esansı almaktan vaz ge - üzere oda kapısını dikkatle kapa - | çebilirdim... Fakat, o kadar güzel yarak kendisini sandalyenin üzeri. | kokuyordu ki.. İşte bakın (Cebin- ne attı ve mırıldandı: — Artık kendimi emniyette gö- rebilirim. — Kuvvetim kalmadı!.. dedi. Demir, Ali Cengizin fena vazi - yetini görerek haykırdı: — Aman yarabbi! Bak Nejad bak! Ne halde! Elbisemize bak parça parça... . — Evet, hem önü, hem de arka - sı yırtılmış! Bu ne demek — yoksa biriyle mi dövüştün... — Hırsızların hücumuna mı uğ- | radın?. Söylesen e!.. — Lütfen müsaade — ediniz de den şişeyi çıkararak Demire uzat- tı) al. Kullanırsın?, Nejad omuzlarını kaldırdı, De - mir Ali Cengizin — uzattığı esans şişesini elinin tersiyle iterek: — Esansın karnımızı doyurma - ya yaramaz... Ne de güzel şey al - mış.., Teessüf ederim.. dedi,, Ali Cengiz; — Demir susacağını vadetmiş - tin., Dedikten sonra sözünün arkası- nı getirmeye çalıştı.. — Yanımda ancak otuz beş ku- ruşum kalmıştı... — Bu rakam bile Ali Reis sordu: — Teşekkür ederim.. Yalnız!.. | yarım asır kadar varlık göstermiş — Dönmek ister misiniz?. Genç kız sevda dolu gözlerle | delikanlının gözlerine — daldı ve sustu.. — Markiz Graçyoza!.. — Ne var?, Söyleyiniz!.. — Size bir şey sorsam, dosdoğru | zevab verirsizini değil mi?. — Ona şüphe mi var?. Dünya- da belki babama bile hiç olmazsa | ufak bir yalan söyleyebilirim, fa - | kat size karşı.. Hiç bir zaman.. | — Çok teşekkür ederim. — Şey.. Vaktiyle tanıdığınız çocuk şimdi bir delikanlı olmuştur Ona tesa - lüf etesniz acaba gene eski sevgi ve bağlantıyı içinizde bulur mu - Yınuz?. — O bağlantının bir çocukluk olduğunu söylemiştim.. Fakat o çocuğun sevgisini hâlâ içimde du- yarım.. Doğru söylememi istedi - niz.. Ben de çekinmiyorum.. Eğer onu bulsam, gene eskisi gibi iki mes'ud arkadaş olacağımıza ina - | nım vardır. İki mes'ud arkadaş .. Eğer o da beni seviyorsa... ve .. — Henüz yaşıyoras!. Ne zamandanberi Ali Reisin ka- fasında çarpışan iki düşünce şim- diboğaz boğaza ve öldüresiye bo - ğuşuyorladı. Ali Reis içten sarsılıyor, ne ya- pacağını, ne söyleyeceğini bir tür- lü kestirip atamıyordu.. Genç kız yeniden söze başladı : — Azizim şövalye!.. Eğer size karşı bir saygı ve sevgi duydu insem bunun sebebini de o eski ço- cukluk hatrrasında aramalıdır.. Ali Reis onun gözlerine dikkat- le baktı: — Yoksa her şeyi biliyor mu?.. Yoksa tanıdı mı?, Dyie düşündü.. Graçyoza devam etti: | — Onun da adı - Paolina idi. | Gözleriniz, bakışlarınız, hattâ söz söyleyişiniz tıpkr ona — benziyor. Sizi ilk gördüğüm anda kendi ken dime sordum.. “Acaba o mu?.,, Faka tolmadığınızı anladım.. Bu - na rağmen tanışma arzusundan zendimi ılımıdfııî. Ali Reis ellerini sık sık nefes lllyo"ı. r içini dökebilmek için kendi ken - Tisiyle savaşıyordu. i Venediğin saat kulesi derinden '&tine bir inilti gibi on biri çaldı. nııî:çy"' geriye baktı ve doğ -| 1.—- akit ne çabuk geçiyor Çok !'!ııı.;ı__ Artık dönelim -. | , oğuşlturuyor, biran evvel bi Ali Reisin sözleri ona verilmiş 'T.Cevah olmadı: ; lara baktı ve ilâve etti: | — İzin verirseniz şarkıya biraz | geç başlayayım da, geç bitsin!. —- Fakat çok geçikmesem olur!.. Ali Reis şarkısına başladı.. Şimdi genç kıza sahiden aşkını söylüyordu... Hem de ilham aldığı periye söy- lüyordu.. . O kadar candan ve kendinden geçmiş bir haldeydi.. Sesler bazan yükseliyor, bazan alçalıyor, bazan da deniz üstünde, ona sürünerek uçan sığırcık kuş - | ları gibi sürü sürü nağmelerle, uf- ka doğru uzaklaşıyorlardı. Lâkin bu seste bir üzüntü de seziliyordu. O, sanki şarkıya kendi ruhunu ve gönlünı son özüne kadar har - cayorşa, bir günahı gizlemek, bir suçu bağışlamak için bunu yapı - yordu. Graçyoza, denizin minimini dal. galarında titreyen ışıklara, tâ u- zakta, ayın gittikçe genişleyerek denizin içine doğru işliyen akis. lerine dalıyor, güzel yüzünü tül - leyen geceye kendini toptan veri - yordu. Dalgalı sarı saçları rüzgârla kı » mildadıkça, parlayan bir ateşin alev kıvrımları gibi parıldayordu. Başını omuzuna doğru iğmişti.. Gözlerini yarı yummuştu.. Bakışları, Ali Reisin bakışların- da için için titriyor, sanki: — Gel, beni sev!.. Beni sar!.. Diyordu.. | Ali Reis, bunu anlamıyor değil - | di. Lâkin bu temiz elmas kadar pürüzsüz, lekesiz ve değerli sevgiliye karşı — işlediği günahın yükünü, kalbinin üstüne çöken kocaman bir kayadan fark- sız buluyordu. Herşeyden evvel onu kaldırmak, takındığı maskeyi indirmek ve a - sil yüzüyle görünmek — lâzımdı. Candan sevenin en başlıca - sıfatı hiç şüphesiz, olduğu gibi olmak, duyduğu gibi konuşmaktır. Şarkı bittiği zaman — genç kız hâlâ dalgın ve sessizdi. Sanki A- | K Reisin, hâlâ sulara, rüzgâra ve havaya sinen sesini dinliyordu . Bundan $onra kendine geldi ve: — Teşekkür ederim azizim şö - valye!... Artık. .Artık., . Etrafa bakındı.. Venedik tarafı na dönerek orada seyrekleşen ışık- iyi — Artık dönsek.. — Böyle mi istiyorsunuz?, — İnsan her zaman, her istedi z ğini yapamıyor.. (ÂArkası var) olan müesseselerin bir daha açıla. | mıyacağı da tahmin edilmektedir. Ingiliz gazetesi diyor ki: “25 ta- nesi İngiliz dansözleri olmak üze- re 350 kişi dışarı atılmış olacaktır. Yalnız Foli Berjer'in kapanması bu neticeyi verecektir.,, Yeni neşriyat Yeni Türk İstanbul Halkevi — tarafından her ayın sonunda çıkarılmakta ©- lan “YENİ TÜRK,, mecmuasının B1 nci sayısı çok güzel bir şekilde çıkmıştır. Bu sayıda: Ahmed Halid Yaşaroğlu, Ha- lide Nusrat Zorlutuna, Mahmud Yesari, Hatemi Senih Sarp, Selim Sırrı Tarcan, Ahmet Ekrem A, Yelman, Nüzhet Ergün, E. Gota- lay, Salih Münir, gibi tanınmış imzaların yazıları vardır. On beş makaleyi hitiva eden ve bütün gençlerle münevverleri alâkadar edecek yazıları toplamış bulunan bu mecmuayı tavsiye ederiz. Bir Halyan barut fabrikasında infilak | 'Torino, 2 (A.A.) — Milana ci-| varında küçük bir şehir olan Avig- Hana'da bulunan bir top barutu fabrikasında patlama olmuş, yedi kişi ölmüş, 20 kişi yaralanmıştır. Patlama, barutun ani olarak kızmasından ileri gelmiştir. Urolı;ğ_;OperMör | Doktor Kemal Özsan 5 Karsköy Topçular cadlesi No 34 İf | yürekli, bir lL.::::: Telefon 41235 00üüit HABER Akşam Postası İIDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Tölgraf Adresi: İSTANBUL HABER Teleton Yazı: 23872 Tdare: 24870 i RBONE ŞARTLARI ğ 1 8 6 18 aylık $ İ gürkiyez 120 250 600 1260 Krşi ğ Ecnebi; 160 443 840 1610 İ i İLÂN TARIFES: ; Ticarot Uğünlarının,satırı 12,40 $ Reseni Hânlar 10 kuruştur. | İ TereercerecARErAAAAKER KA Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASIM US Basıldığı yer: — (VAKIT) Mathaası kendime geleyim... —Ah... Ne gün yarabbi! Ne felâketli gün!. —Bize getireceğin börek nere- de?. Ali Cengiz cebinden kırık basto- | nun iki parçasını çıkararak: — İşte dedi, size — getirdiğim | ruşa maloldu bunlar... —Biz açlıktan — ölüyoruz, sen hâlâ alay ediyorsun?. — Ah!.. Ben de açlıktan ölüyo- rum.. Akşam yemeğini yemedim . Siz benden muhakkak daha iyi bir bunlardan ibaret.. Bana otuz ku - | sizi doyurmaya kâfi bir rakamdı . Fakat bu sırada şeytan karşıma küçük bir bastoncuyu — çıkardı... Elime bir baston tutuşturdu.. Kıra- mazsın, dedi.. Büktüm, kırıldı.. Otuz kuruşu vermek mecburiyetin. de kaldım... — Mademki baston satın almı - yacaktın. Pazarlık etmekte n2 mMmâna vardı. — Demir, devam etmezne müsa- ade etmiyecek misin?. — Nihayet Despinanın evine gittim.. Büyük Adaya gitmiş... Caddelerde dolaş - yemek yemişsinizdir. Buna rağ - men buradan çıktığımdanberi a- yak üzerindeyim.. — Fakat yanında vardı?, — Her, üçümüzün son ma- lı olan bu elbise sabahleyin çıktı - ğin zaman yepyeniydi.. İşte parça parça getirdin!.. — Yeyecek bir şey de getirme - din!,. — Beni biraz bırakınız da ken » dime geleyim... Sonra başıma ge - lenleri size anlatırım... Demir müteessir bir halde san - dığın üzerine oturarak: İ — Senin başına gelenler bizim | karnımızı doyurmaz, dedi.. Bunun için biz sana güveniyorduk.. — © halde anlatmam.. Madem- ki böyle istiyorsunuz!.. Nojad: | — Söyle, dedi, seni dinliyoruz . Ali etrafına korku — ve endişe gösterir bir halde bakındıktan son- ra, işidilmekten korkuyor gibi ga-. yet alçak bir sesle anlatmaya baş - ladı: — Bu sabah cebimde yüz kuruş olduğu halde en güzel — ümitlerle yüz kuruş tım., Yanımda kalan beş — kuruşu | karnımı azıcık olsun - doyurabil - | mek için harcadım... Hiç şüphe et- mem ki saatlerce aç karnına cad - delerde dolaşan benim gibi bir ar- ; kadaşınızın b_eıvl_('u)r_u;!.ı.lı!( emek yemesini çok görmezşiniz., , İşte si- ze yüz kuruşun hesabı... — Cidden pek — mükemmel bir hesap... — Ya elbiseniz, ya şu halin?. — Azıcık sabrediniz. Sıra bunu anlam> a geliyor.. Daha başıma gelen felâketlerin ancak bir kıs - mını biliyorsunuz.. Satın aldığım söğüşle ekmeği yerken sokaktan genç ve çüzel bir kızış — geçtiğini gördüm... Fakat bu — dakikadaki görüşüme ve duyuşuma göre o za- man bana güzel görünen bu kız çok çirkindi.. Derhal arkasına düş- tüm... Yanına yaklaştım... — Tatlı sözler söyliyerek yürüyord » kızdı. Yüz vermeyince ben de ayrıldım.. Yanında büyük bir kö - pek vardı, bu sefer peşimi o bırak- madı... O kadar kovdum, fakat bir türlü ayrılmadı.. Demir, Nejada bakarak güldü . Ve: çıktım.. . Demir hemen atıldı: — Evet, dedi.. Sattığım ayakka- j bımın parası... . — Ne yapayım dostum! — Her halde bize para lâzımdı... Eskicı | deniz donlarına bir şey vermiyor. du. Siz mutlaka yemek istiyor- nUZ... | — Şimdi de istiyoruz.. | — Demir! Eğey sözlerimi böyle kesmekte devam edeceksen susa - rım, , H — Anlat, anlat,.. Demir susar.. | — İşte dışarıya büyük ümitlerle çıkmıştım... Her şeyi kül rengi ğö- rüyordum.. — Evvelâ öğle yemeği için Beyoğlunda Madam Despina- ya gidecektim. llk felâketim Sultanahmette a- yağımı çamura basmakla başladı. Bunları temizlemek için boyacı- | ya ön beş kuruş verdim ve bir li - | rayı bozdurmak mecbıırimiııdıi — Şimdi bu köpek nerede?, - Baktım ki olacak gibi değil, yürüdüm.. O da arkamdan.. Meğer sonradan anladım.. Cebimdeki söğüşün kokusundan ayrılmıyor - muş.. Fakat bu köpeğin başıma getirdiği en büyük felâket benim akşam yemeği yiyememe — sebep oluşudur.. Akşam — olmuş karnım çok acıkmıştı.. Canım fevkalâde sıkılıyordu.. Ahmed Efendi dostu- muz hatıra geldi.. Belki yemeği o- rada yiyebilirim diye Beşiktaş üs - tünü boyladım... “Tam yemeğin geleceği bir sırada küçük çocuğu Âkilin kaba etini ısırdı.. Beni de sepetlediler.. — Buradan çıktıktan sonrasını artık bilmiyorum.. Yal - nız.. Yalnız bana bir kaç sarhoşun çattığını, dövüştüğümüz, bunlar - dan birimin yöre düştüğünü biliye - rum... Öyle koştum, öyle koştum ki nibayet nefesim tükendi. Ve ye- re müştüm. (Devam edecek)

Bu sayıdan diğer sayfalar: