31 Mayıs 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

31 Mayıs 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e p SN 5 S GA S$1 MAYIS — 1935 HABER — Akşam Postası ———0 U r'"'f.ıım Kadircan Kaflı Batu bunların hepsini görüyor, | Yüreğinin, bağrından — fırlıyacalk gibi hızla vurduğunu hissediyor, fakat yerinden ayrılmıyordu. | Kuçluk, yarı karanlık koridor-! da göründü. Kollarında beyaz | dokumalara sarılmış olan kız ço-| Cuğu vardı. Bir iki saniye sonra Tangut da Ulcayın odasından — çıktı. O da kollarında beyaz dokumaya sarılı bir çocuğu, Tugayın torununu ta- $iyordu. Butu, bulunduğu yerden bir di- #i kurt gibi sıçramak, bu iki alçak adamın kollarındaki zavallı yav- ruları almak ve bütün gücüyle: — Hırsız var, yetişin!,.. Diye haykırmak istedi. Şimdi, işte şimdi kalkacak, ko- şacak, kafasında tasarladığını ya-, Pacak ve haykıracaktı. Bir bağırma, bir çığlık... Fakat Batunun sesi değildi bu .. Bu, ince bir sesti. Demin Ulca. Yyın odasından gelen ince ve hırçın Çocuk sesi... Tangut ve Kuçluk, kollarındaki Şocuklarla beraber oldukları yer-| de dona kalmışlardı. | Ulcayın yavrusu sesini gittikçe Yükseltiyordu. Artık Batu yerinde duramadı. Tugayın kızı yatağında bağırı. Yordu: — Çocuğum nerede? Ne oldu benim oğlum?... Hazar Han da odasından fırla- Mıişlı. Gördüğü manzara — karşısında #aşırmış ve: — Ne oluyor? Diye bağırmıştı. Batu, bir anada iki şaşkının elle- rindeki çocukları almış, yere düs- Melerine meydan vermemişti. Ha- Zar Hana cevap verdi: »— Ulcayım oğlu ile Termizin kı- Zını değiştirmek istiyorlardı. Suç Üstünde yakalandılar. Hazar Han, Batunun kolların - artık sesini kesen oğlanla, her #eyden habersiz mışıl mışıl uyu - Yan kıza yaklaştı. Ayni zamanda d:"llll ile Kuçluk'a dönerek sor- — Öyle mi? Siz mi bunu yap- mak istediniz?... Vücutları biribirinin — tersine, fakat ruhları tıpatip uygün — bir | Yaratılışta olan bu iki alçak adam, :':'l mahvolduklarını anlamışlar- Hiç cevap vermediler. m.'"dınbire, birer yay gibi geril- &r. Önde Tangut ve onun arka- smda Kuçluk, yarı karanlık kori- d"*'n geçerek kalenin büyük ta- doğru kaybolmuşiırdı. — Tutun!... Kaçırmaym!... — Buradan... — İşte, merdivenden çıkıyor - hr. — Tutun!... '.bı,, bağıran uşaklar, kadınlari da —şülır. kaçanların arkalarır- 9 gitmişlerdi. '—.!““v her iki çocuğu da Ulcayın Tz d._"" götürdü. Geniş sedire ya- b Örtülerini kaldırdı. — Yanı tek zelen Hazar Hana döne - t aS Bu — Şölük ç erkek çocuk, henüz - bir, bile olmadan — kendisine fenalığı anladı ve — haberi F d o b LUS K ! No. IZ "î;,".i' âşk v.; savaş roman B4 verdi. Ulcayın oğludur, bakınız ona ne kadar benziyor. Bu sevim- N yavru da Termizin kızıdır. Bir gecede iki çocük babası olmak, hakan olmak kadar tatlıdır. Sizi bütün varlığımla kutlularım... Hazar Han biraz önce gördük- lerini de, duyduklarını da unut - muştu. Gözlerinde derin bir sevgi ve saadetle cçocuklara bakıyor, onla- rın ışıldayan gözlerine, pembe yüz lerine ve yumuk yumuk vücutleri- | ne büyük bir sevinç içinde uzun a- zun dalıyor, incitmekten korkarak ellerini değdirmeden, okşar - gibi yapıyordu. Bu sırada Üluy yeniden ken- dine gelmiş, kendi kendine: — Çocuğum, çocuğum nerede? Diye inlemişti. Batu, onun sevgili yavrusunu gene örtüsüne sardı ve yatağına kadar götürdü, anasının yanına yatırdı. Küçücük elini genç kadının e- line verdi: — İşte!.. Tıpkı sana benziyor Ulcay!... Hem de erkek!... Tugayın kızı, çektiği ağrılar a- rasında, yavrusunun her halde er- kek olması lâzım geldiğini, — kız doğurduğu takdirde ölümüne hük medileceğini unutmuştu Sadece yavrusunu düşünüyordu — ve onu yanıbaşımda göremeyince telâşa düşmüştü. Simdi, hem yavrusunu yanıba - şında bulmuş, hem de onun erkek olduğunu öğrenmişti. Tugayın kızı gözlerini açtı. Ya- nındaki yavruya uzun uzun baktı. Sonra gözlerini kapadı. Göğsünü hayatın en derin ve mesut nefesi- le, çatlatacak kadar şişirdi. Bir- kaç saniye öylece kaldı. Sonra bütün hızıyla boşalttı: Şimdi de Hazar Hana bakıyor- du. Bakışlarında zafer güneşleri yanıyordu. | — İşte... Sana söz verdim ve| yaptım. OŞ ŞŞ NC KA TERE, -— Makiki bir m Asiler Adası Türkçeye çeviren : Ahmed Ek T g ü ç AT 7 6 CEra sezzmmmmamamum ğ [: z Mills işte bu örsün üstüne çekiçle vururken Tahitiler tarafından öldürülmüştü... Kendi muzlarının, koku ceviz. lerinin, ananaslarının ve hele bu sıcak iklimin yetiştirdiği çok tatlı elmaların, önümüze koydukları| konservelerden bin kere daha iyi! olduğunu unutmayıp ta söyliye - bilsek!... Sofrada evin bayani hizmet e- diyor ve bizimle oturmuyor. Ta - hitili kadınlara mahsus olan bu âdet burada hâlâ gözetilmekte - dir. Meyvalardan sonra çay getir - diler. Ev sahibinin — içmediğini görünce sebebini sordum: | — Çaymnm günah olduğunu san mıyorum, Ancak bu bizce mek - ruhtur. Buranın adamları ise mek ruh bir iş işlemekten de çekinir ler. — Ya, kahve? Onu da kullan maz mısınız? .. l — Kahve deçay — gibidir. Ne faydası var ki içelim... Faydası ol-| roryan işe alışmak israftır. Bunun üzerine kendisine bir si- gara uzattım: — Tanrı esirgesin... Tütünü bi- zim adada göremezsiniz — bile... Faydasından vazgeçtik . Bunun vücuda zararı varmış bizler ise, zarar işlemekten çekinen adam - larız!. — ÜÖyle ise burada içki kulla - nıp kullanmadığınızı sormak lü- zumsuz olacaktır!... — Tabii değil mi ya? Dede ve atalarımız bu adada içki yüzün- den çok zarar — gördüler. Şarap burada yasak olduğu gibi, sarhoş edici her şey buraya sokulamaz.. Hem buz g'ı!ıi soğuk ve tatlı sula- rımız, neyimize yetmez ki ... — Peki be canım; sizde eğlen- Demek istiyordu. Hazar Han, kendisine dünya - nrn en büyük tat ve gururunu ba d gışlıyan bu kadının yüzüne doğ - ru eğildi, gözlerinden öptü. — Sen, artık benim için her şey- sin!... Dedi, Dışardaki halk, merak içindey. di. Sarayda bir şeyler — geçtiğini, gürültüler olduğunu anlamışlar - dı. Biraz sonra da kalenin en yük - sek mazgalından yere doğru iki insanm atıldığını, düştüğünü, i - kisinin de bir torba et ve kemik halinde cansız kaldıklarını gör - müşlerdi. Bunlar, Tangut ile Kuçluk idi. Herkes bunun anlamını biribi- rine sorarken büyük balkonda Ha- zar Han göründü. Geniş mey- danda karşılıklı yanan iki koca- man ateşin ışığında, uğuldayan, dalgalanan ve köpürür gibi ka- baran, alçalan insan denizi bir. denbire duruldu. Sesler kesildi . Batu, kollarında birer çocuk ta- şıyan iki hizmetçi ile Hazar Ha. nn yanına çıktı. Önce bu çocuk- aa Yü ünee . v L ce ve zevk ihtiyacı yok mu? — Biz zevk ve safaya düşkün adamlar değiliz... Elimizde tarla işlerimiz var; yollarımızı tamir ederiz; ara sıra su yollarımız bo- zulur , onları yenileştirmeğe uğ- raşırız. Geceleri karılarımız se - pet örer biz de buraya ara sıra uğrayan — vapurlara satmak için bastonlar ve süslü kutular yapa rız. Aldığımız paralarla ayni va - purdan kendimize üst baş satın alırız. Bize alât ve edevat ta lâ- zım olur, bunları ayni suretle te- min ederiz. — Peki, siz hangi dine inanı- yorsunuz? — Biz Teyratın buyruklarını çok yakından takip eden mutaas- Pitkern adasının başhâkimi Par- kin Krişçyan adasının bütün an'anelerini taşımaktadır . Bounty gemisi âsilerinin elebaşı- s1ı Fletçer Krisçyanın torunu olan bu adam, — adamın diğer bütün memüurları gibi, kadın ve erkek hep birlikte rey vermek - şartile adalılar tarafından seçilirler sıp kişileriz. Tam anlamile Ya - hudi olmakla beraber, onların i- nançlarile hareket — etmekteyiz. Domuz etini ağzımıza sokmadığı- mız gibi cumartesi günleri hiç bir iş yapmayız... — Demek ki yarmki cuma gü- nü güneş battıktan — sonra bizi yapurumuza götüreceğinizi söy - lemenizin sebebi varmış!.. — Tapındığımız bir Tanrımız var, Yarın göreceğiniz kilisemiz - de ilâhiler okuruz ve her yıl ikin- citeşrin ayında — dağa çekiliriz... — Hangi dağa — çekilirsiniz? — —— serin olmakla beraber örtüsünü kaldırdı. Çocuğu koltuklarının altından ve başının arkasından tutarak halka gösterdi: — Termizin kızı... Bakmak için havaya kalkan baş- lar eğildi. Dört yanı, büsbütün derin bir sessizlik kapladı. Küçük yavruyu örtüsüne sardı- lar ve annesinin yanmma gönder- diler. Batu, şimdi ikinci çocuğu kolla- yıma almıştı. Daha kuvvetle ve büyük bir gururla havaya kaldır- “dı, kalabalığa gösterdi: — Bu da Ulu Hakan Hazar Hanmn oğludur. Ulcay doğurdu. Diyecekti. Bunu söylemek - için vakit kal- madı. Zira, atılan yeni kütüklerle' G BibR elti e4et ee delae B e var Ze veee <B de Gile! Ü L b SD S DÜG d i ) E AG E Sf LA GK S AA Z LA 12 SÖ LÜ A l d betdamhizai dd Hava oldakçe | birdenbire harlıyan alevlerin ışı - gında, bu çocuğun erkek olduğu hemen görülmüştü. 'Termiz, kız doğurduğuna göre, bunun Ulcaydan doğduğunu da anlamışlardı. Yaman bir alkış koptu: — Yaşaaan!.. Yaşasın Hazar Han... Yaşasın Hazar Hanın oğ- lul... — Yaşasın Ulcay!... Yerde cansız yatan iki alçak a- dam, mazgallardan uzatılan iki kocaman sırığın ucuna başaşağı bağlandılar Halk, sabaha kadar Hazar Ha- nın köpüklü kımızlarını içerek, Hazar hanın büyük ateşlerinin 1- şığında, çalgı ve oyunlarla çılgın gibi eğlendi. (Devamı var) | Bu küçük adada çekilecek yer var mı ki?.. — Ormanda bir köyümüz da- ha var. İkinci teşrin ayında ora ya çekilir üç hafta orada kendi mizi dinler, bayramlar eder ve bu. rada yaşadığımızdan çok — daha sıkı fıkı oluruz. — Peki bu adadan çıkıp dünya- yı görmek istemez misiniz? — Hayır, hayır... Adamız dün- yanın en güzel bir bucağıdır. Bu- rası bir cennettir . Biz de bir cennelte yaşıyan kutlu kişileriz. — İçinizde İngiltereye giden var mı? l — Evet gidenler oldu. Ancak geriye gelince, oradaki insanların sert ve çetin olduklarını, yaşamak için kazanç yollarının — çok güç olduğunu anlattılar, Burada ise her şeyimiz var... Yalnız üst baş bakımından biraz züğürtüz. An- cak buna pek de aldıran yoktur. Elbiselerimiz şık değil, fakat te- mizdir. Ev sahibimi daha fazla yor « mak istemedim. Yatacağım oda - ya girince sıcak bir banyo ile te- miz çamaşır buldum. Demek ki lar ve kuruyuncaya kadar ben de tüne brrakılmış olan çamaşır ve elbiselerimi gözden geçirince bun larm — bayram günlerine mahsus elbiseler olduğunu görüyordum. Ve bu kadar misafirperverlik be- ni mütehassis ediyor doğrusu.. Ertesi günü, köyü — ziyaret et tim. Kül rengine boyanmış keres teden yapılı evler, yeşilliklerin içinde gizli... Her taraf çiçek ve nadide ağaçlarla çevrelenmiş!. Beni bir hangara — götürdüler, Burada eski ve paslanmış bir öra gördüm. Kılavuzum gururlu bir biçimle: — Bountynin örsü! Dedi. Bu da dün bana göste » rilmiş olan Yeke kadar müessir ve cazip. Yeni birer Robinson - lan âsilerin gemi enkazından a- lıp karaya çıkardıkları malzeme işte bunlardan ibaret... Bu demir parçası onlara yaşamayı kolay - laştırmıştı. Kayıklarını ve evleri- ni kurmak için kullandıkları çi - vileri bu örste yapmışlardı. Bounty gemisinin demircisi olan , Mills işte bu örsün üstüne çekiç- le vururken Tahitiler tarafından öldürülmüştü. Diyorlar ki bu de- mirci Tahitililerden birinin karı | sını severmiş ve kadın geceleri kendisile görüşmek üzere demir- haneye gidermiş. (Devamı var) AVUKAT İRFAN EMiN Kösemihaloğlu Sirkecide İstasyon karşısında hanında 5 — & Sirkeci Palâs B ae li e A

Bu sayıdan diğer sayfalar: