13 Haziran 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

13 Haziran 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ > 13 MAZİRAN — 1935 Yazan: ji Kadircan Kaflı İ — Gel, şuradaki tepeye çıkalım. %dân bakalım. Kaçırdığımız ate n Tllınym obasına kadar vardı- ! görelim!... Dedi, Atlarına bindiler ve küçük tepe- * doğru sürdüler. Yükseldikce ikide bir ateşsiz ül- doğru dönüyorlar, uzaktan Ültükce ufalan, fakat hiç de durma .." parlıyan iki ateşi görüyorladı. u şqııı!(7rdu T'—”Peyc çıktılar, Atlarının üstün- ."_'"Huı omuza, kollarını birbirle- in boynuna atarak ileriye bakı- lar; gözlerile karanlığı delerek .“nfelerî aşıyorlar ve iki meşale- H her dakika birkaç yüz kulaç Ye gittiğini görerek mesut olu- ârdı. Artık her şeyi un_umıuglırdı. j %_L'ık'm birdenbire, kulaklarının qde uğuldayan nal seslerile ilerine geldiler. bi Başta Sorguçi olduğu halde $ çkul asker onları sarmış ve bu j lun bir kaç misli asker de ırma- Beçerek ateşi geri almak için su- atılmışlardı. Lh:::unlı Tekin kollarmı bınbır- omuzlarından çektiler, Kı- hnı davrandılar. Kendilerine ."İ"u gelen Sorguçiye karşı koy - lçın hazırlandılar. & akat Sorguçi onlara sokulma - > Teslim olunuz!. Deği, Z Ne yapacaksınız? Bizden ne “Yorsunuz?. D iz, | Argun cevab verdi: nî Zaten biz de oraya dönecek- hdi D yi Sizi Hazar Hana götürece - Bu sırada kendisiyle arkadaşı - dört yanını yalın kılıç olarak kırk elli atlıyı gösterdi., 1- etti: — Boşuna yorulmaym! Haydi d"mı Değil mi Tekin?. - Elbeti!.. %ıankıt belki sen gitmek iste- in?, & b.dln bile geçmedi.. — Üstelik ö- bile senden ayrılmamak A'hdemğımı unutuyor musun? Tgun'un gözlerinde derin bir gi okunuyordu.. İi 'kldışını bakarak atını sür - İstesem bile nereye gidece - rl-.H.’dı öyleise! .. delikanlı, atlarının üstünde h' 'a başlarını geriye çeviriyor - h *Ateşsiz ülkeye verdikleri ate - ’Ş'ldıgmı ve çoğaldığını gör - istiyorlardı.. - Cıg.:l“_" bir şey göremiyorlardı .. dılgılı tepeciklerden in - Benıı bir vadide, — ağaçlar dalıklar arasından geçiyor - l— t“ey rahvana kaldırdılar . 'e yaklaşıyorlardı. Küçük ::"Bıın doğuya bakan yamacın tap “iler.. Belki yüzüncü defa ola- ııl»'e"e başlarını geriye çevir - ı5: İkisi de sevinçle haykırdı - “Biril * birlerine dönerek: ’î,*n'k. Tekin! Yınıyor ve bü - E'tlâ.mun ve , ve çoğalıyor.. M.. ırunıquılu. îoil-lıyor ve yayılıyordu . İ No.46 görünüş onları sevinçten coş- | Halbuki böyle bir şey ak - | » HABER — Akşam Poğtam Tarihi ışk ve savaş romani Ortada yanan ilk ateşten, kıvil- | cım kadar görünen meş'aleler ıy- rılıyor, uzaklaşıyor, sonra bir yer- de duruyor, bir kaç dakika sonra gittikçe alevlenen büyük bir. ocak gibi ışıldıyordu. Hazar Hanım atlıları, kaçırılan ateşi geri getirmek — için pek geç kalmışlardı.. Gene yürüdüler, binlerce şaşkın ve kinli gözlerin arasından büyük avluya girdiler. Hazar Han savaş elbiselerini giymiş, silâhlarını almış ve atına binmişti, Oğlunu görünce, onu baştan aya- ğa kadar süzdü. İçinde kin ile sev- ginin çarpıştığı, garib bir kurt ho- murdanmasına benziyen sesiyle haykırdı; — Budala çocuk!.. Ateşte yana- caksın!.. Onu kirli ve alçak ellere kaçırmanın cezasını göreceksin!.. Ben de senin yaptığın büyük yan - lışı düzeltmeye, ateşi geri almağa gideceğim... ’ Borulay çoktan ötmüştü.. Zaten | bayram için bütün asker — oraya toplanmış bulunuyordu.. Asker ol- mayanlar arasından da ellerine bi- | rer silâh alarak koşanlar, hakan- larına yaranmak isteyenler pek çoktu. Mangaların, bölüklerin düzeni uzun sürmeyecekti.. Bu sırada bir kadın, çılgın gibi ortaya atıldı.. Bu Ulcaydı.. Argun attan indi.. Annesinin boynumna atıldı. Hıçkıra hıçkıra ağ- layan zavallı anneye: — — Ağlama, anne!.. Şimdi bizim ateşsiz ülkemiz ateşe kavuştu, se » viniyor ve gülüyor.. Onları güldü - ren, onlara bugünü gösteren sen » sin! Onlar gülerken sen niçin ağ - biliyorsun? Nasıl, istediğin gibi bir genç olarak yetiştiğimi gördün ya?, Ben senin büyük arzunu yap- trm, ağlamak neye?. Ulcay titriyor ve kekeliyordu : — Ya sen, Argun! Benim sev - gili oğlum! Sen ölürsen?.. — Ben hiçim anne!.. Yüz binler- ce insanın hayatma göre, onların saadetleri karşısında Argunun ne değeri var?. Denizde bir damla su!.. Ulcay başımı kaldırmış, yalva - rarak ve yaşaran gözlerle Hazar Hana bakıyordu.. Bu bakışlar, atının üstünde bi - raz çökmüş ve dalmış gibi duran, anne oğulun boyun boyuna konuş- tuklarını gören Hazar Hanı duy - gulandırıyordu. Bu bakışlar değil miydi ki ©- nu yüreğinin içinden ele geçirmiş, bütün bu işlere sebep olmuştu?. Ulcay cesaret aldı ve kocasınım bacaklarına sarıldı: — Bunu ben yaptım.. Oğlumu ben kandırdım.. Ben sürükledim . Onun kabahati yok. Onu bağışla!. Diye yalvardı.. Sonra oğlunu göstererek devam etti: — Bak, ne güzel, ne dinç bir de- likanlı!, Mes'ud olmak için onun babası olmak yetmez mi7. Hazar Han Sorguçiye oğlunu gösterdi: —Götürün.. Yarış yerindeki a- teş henüz sönmedi... Ulcay bir çığlık attı.. » (Devamı var) İ Su hikâyesini burada uzun u- zadıya anlatmamın bir sebebi var. Çok sonra geçmiş olan bir hâdi- seyi şuracıkta — yazıvereyim de, meselenin ne kadar önemli (mü- him) olduğunu — siz de anlayı - nız ; Paraguvay alayları “27 - ikinci teşrin,, adlı kaleyi ele geçirmek için ilerledikleri zaman, içinden yürüdükleri bir ormanın asker ce- setlerile dolu olduğunu gördü - ler. Bu askerler kaleye sığınmak için kaçarken, ormana girmiş, burada susuzluk ve yorgunluktan bir adım daha — yürüyemiyerek mahvolup gitmişlerdi. Orada sekiz bin ölü cesedi sa - yılmıştı. Kamyonların radyatör - lerindeki sular bile boşaltılarak i- çilmişti. Bunun önüne geçmek is- tiyen zabitler kurşunla - öldürül - müştü. Şako gibi verimsiz bir bozkır için işlenmekte — olan bu cinayetler, çektirilen bu sefalet ve ıztırap ne fecidir! Gelelim biz hikâyemize: Şimdi bize karşı daha dostça davranma- ğa başlamış olan Hintlinin kıla - vuzluğile dağın cenup yamaçları- na doğru yollandık. Ağaçlık pek sıktı, güçlükle yürüyorduk. Bütün gece hiç durmaksızın yol aldık. Tanyeri ağarırken, uzaktan uzağa duyulan top sesleri, dünkü ko - nak yerimizin bombardıman edil- mekte olduğunu bildiriyordu. Bütün gün yürüdük. — Geceye doğru bir düşman kalesine saldır- dık. 27 esir, bir çok tüfek, sandık- larla fişek ve üç makineli tüfek e le geçirdik. Bolivyalı askerlere acıyorduk.' Bunlar sulhsever, zararsız insan lardı, evlerine dönmekten başka | ğ bir şey düşünmüyorlardı. Bunlar Şakoya beş paralık — ehemmiyet bile vermezlerdi, isterse Çinliler, gelsin buralarını alsın, onlara ne? Fakat ne yapsınlar ki hükümetleri böyle istiyordu. — Paraguvaylılar ise Şakonun eskidenberi kendile- rine ait olduğunu ve yurtları için savaştıklarını iddia — ediyorlar - dı. Ertesi günü tekrar Paraguvay hatları içine girdik. — Herkes bu dönüşümüze şaştı. Bolivya radyo- ları alayımızın bir nefer kalma - macasına imha edilmiş olduiıınıı bildirmişti. Epi uzun sürmüş olan bu seferi- mizden sonra gerilerde bir hafta kadar istirahat ettik. Sonra tekrar cepheye sürüldük. Yıl başı yak - laşmak üzere idi. Biz bitkin bir hale gelmiş olduğumuz halde bu savaş bir türlü bitmiyor, — galiba hiç te biteceği yoktu. Deymonla birlikte artık bir kolayını —bulup| sıvışmağı düşünüyorduk. İzin almanın imkânı — yoktu. Bunun için başka çarelre düşün - mek lâzım geliyordu. Çekilip git- mek için belki de bir müddet ar- kadaşımdan ayrılmak lâzım gele- Hakiki bir macera ZORAKİ ASKER Paragvay-Bolivya harbinde başımdan geçenler Türkçeye çeviren: Ahmed Ekrem Bir gün bu fırsat gayet tuhaf bir surette geldi çattı; ben de bu- nu hiç kaçırmadım. Dağın yamacında nöbet bek - lerken bir Bolivya tayyaresi te- pemde uçtu; iki üç saniye sonra | da müthiş bir infilâk — oldu. Ne| var ne yok diye hemen oraya koştum. Bombanın patlamış ol - duğu yerde derin bir çukur açıl- mış, yirmi beş metre — kutrunda | bir meydanlıkta bir tek ağaç bıley kalmamıştı. | Kim bilir bu bomba kaça mal olmuş ve hiç bir zarar vereme - mişti. Harpte böylece ziyan edil- mekte olan ulus paralarını düşü - nünce, bilmem neden kendi ken- dime şöyle bir kahkaha attım. Tam bu sırada da omuzuma bir el dokundu ve acıyan bir seş İs- panyolca olarak: — Zavallı aklını oynattı. Dedi. Aklıma hemen şeytanca bir düşünce geldi! Bu sözleri söy- liyeni görmek için döndüm. Ta- nımadığım yabancı bir zabitti ve yabancı oluşu da işime yarıyacak- tı. Bunun üzerine zabite ipe sa- pa gelmez ingilizce bir kaç söz söyledim ve tekrar kahkahayı bastırdım. Arkada duran bir kişi daha gelip öteki koluma — girdi; İkisi birlikte beni geriye doktora götürerek, infilâkın çok - yakın -| dan bütün şiddetine maruz kal - miş olduğumu anlattılar. Doktora bu sözler çok acı tesir etti ve No. 5 Bu askerler susuzluk ve yorguniuk- tan bir adım daha y mahvolup gitmişlerdi ürüyemiyerek (muvakkat çürük) raporile he « men asompsiyona doğru yola çı » karıldım. Şimdi en güzel neka « hathanelerden birinde oturuyo - rum, Ve çılgınlığımı sonuna ka - dar devam ettireceğime emin ola- bilirsiniz... Geçenlerde dostum Deymon - dan bir mektup aldım. Şansı yar. dım etmiş ve bir. menzil kuman- danının yanına emir neferi ola - rak verilmiş. Tavukçuluk işine başlıyacağını yazıyor. Menzil lokantasına yu - murta satmak suretile epi kazanç elde edebileceğini umuyor! Paraguvay askeri sıfatile bana verilmesi lâzım gelen yevmiyeleri henüz alamadım. Günde bir Pe- zodan aşağı yukarı üç yüz — elli pezo kadar alacağım var. Bugünkü lumfıîyoyı göre 17 şiling ediyor (türk parasile 510 kuruş). İşte size bir senelik zah- met ve meşakkatlerin bütün değe- ri. Hem de bu yıl içinde — serseri bir kurşunla cavlağı çekip öbür dünyaya göçmek — işi de hesaba dahil! Beni uzun müddet bu nekahat- hanede beslemiyeceklerini ve ter- his edeceklerini sanıyorum. Tezke remi alırken acaba geçmiş yevmi- yelerimi de verecekler mi?! Türkçeye çeviren: Ahmet Ekrem SON imgiltterede yapılan tayyare manevralarından bir görünüş... e T AT E ZÇON EVERRN CN SK JA.J

Bu sayıdan diğer sayfalar: