20 Haziran 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

20 Haziran 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

! 1 İ i | 20 HAZİRAN — 1995 HABER — Akşam Pastası Yazan: KADiRCAN KAFLI Hüsmen reisi kurtardıktan -No. 39 başka beş, on bin düka altını da para istesek daha iyi olurdu... — Yüreğin rahat olsun yiğitim. Hüsmen Reisi de, kaleyi de ele ge- Çiroceğiz.. * ! —- Fakat eğer kaleye — savaşla | girerek Fernando — Hüsmen Reisi sağ bırakmaz. — Dediklerini hesaba kataca - #ım.. Düşüneceğim.. Haydi sen ye- rine git.. Hüsmeni ben de evlâd gi- bi severim. .. F:enk Süleyman kanmış değildi. Fakat burada fazla durmaktan da bir şey çıkacağı yoktu.. Zaten Pi - yale Bey o sırada gemiye — gelen sancak beyleriyle konuşmak için ondan ayrılmış ve gitmişti.. Frenk Süleyman kendi kendine $öyle düşünüyordu: — Gene iş başa düşüyor.. Bir le- vent reisi düşman elinde kalmışsa, bir hünkâr kulunun umurunda mı? Frenk Süleyman bir akıncı gibi düşünüyordu. — Eğer o da Piyale Bey gibi koca bir donanma ve or - dunun başında olsaydı ve her şeye p ASA LA GERRN Ü SUOT N rumaya mecbur — bulunmasaydı böyle düşünmezdi,. Frenk Süleyman Kızıl Kadırga- ya dönmek için geminin bordasına doğru ilerledi: | — Ah, Turgud Reis, Doryanın ardından gitmeseydi! — O, Piyale gibi yapmazdı ve Hüsmen'in on ta ne Salernodan daha değerli oldu - Gunu bilirdi!.. Geminin bordasına asılı olan Merdivenden henüz inecekti ki Yeniden Piyale Beyin sesini duy - du. Onu çağrıyordu: — Frenk Süleyman.. Süleyman!.. Türk akıncısı geriye döndü. Piyale Bey onun — yanına geli - | Yordu. ©O da Piyale Beye doğruluyordu. Derya Kaptanı elini Frenk Sü - leymanın omuzuna koydu: — Şimdi de ben — sana bir şey Yoracağım... — Buyurunuz! . — Frenk dillerinden hangisini ilirsin?. 5—— Hecey.. Sören bi saballıyr görüyorsunuz. — İtalyanca ve İspanyolcayı -.. — Ne âlâ!.. İyi mi bilirsin bun- ları?. — Ana dili gibi.. — Nasıl öğrendin ?. Frenk Süleyman çocukluğun - ea bu illerde yıllarca kaldığıı kı - saca anlatlı.. Piyale Bey v zaman dedi ki: —O halde seni Fernandanun elçisi ile görüşmek için göndere - ceğim.. Ona benim diyeceklerimi olduğu gibi tekrar edeceksin.. Faz- la bir kelime bile söylenmiyecek.. — Elçiliğin ne olduğunu bilirim. Şimdiye kadar çok defalar bu işi yaptım. — Hemen şimdi benim tercüma. nımla yola çıkacâksın.. Beyaz bay- | rak çekerek kaleye yaklaşacaksı - mız. Oradan bağırarak Fernando- dan bir elçi isteyecek ve ona diye- ceksiniz ki. Bu sırada Derya Kaptanı kâtip- lerine mahsus elbiseyi giymiş olan Bütün insanlar güzelliğe düşkün- dür, güzel olmağı ister. Yalnız güzel neye derler? Bu, umumi bir tarif bu- lamamıştır. Güzellik telâkkisi Muh- telif milletlere göre değişir. Meselâ İnka'lara nazaran bir ka- dının güzelliği, alnının yamyassı olu- şuyla ölçülür. Bunun için İnkalar kız çocuklarının alınlarını, vesimde gö- rüldüğü gibi, tahtalar arasına sıkıştı- rarak yassılaştırmağa çalışırlar. Bazı zavallılar dünyaya sakaet olarak gelirler. Kolları ya hiç yoktur, ve ya işe yaramıyacak şekilde güdük kal- Düşter Runlar arasında ayaklarını, el gibi kullanmağa muvaffak olanlar mevcuttur, Resmimizde bu şekilde - iş genç bir adam Piyale Beyin önün - de eğilerek yer öptü ve doğruldu . Ellerini çaprazlayarak göğsünde tutarak durdu. Piyale Bey onu Frenk Süleyma- na gösterdi: — İşte tercüman Yakup Çelebi.. , Herifin yüzünden yahudilik a- kıyordu.. Para için — dini bırakan bazirgânlardan biri olduğu — bes- belli idi. Piyale Bey devam etti: — Beraber gideceksiniz ve diye- I ceksiniz ki, büyük Padişah Sultan Süleyman Hazretlerinin kulu Der - ya Kaptanı Piyale Bey Salerno Markisi Fernando Namoradan, Hüsmen Reisi ve kaleyi yirmi dört saat müddet içinde teslim etmesi- ni istiyor.. Eğer bunu yaparsa ge - rek kendisine ve gerek adamları - na zarar gelmiyecektir. — Sadece İstanbula dönüşte — donanmamda esir olarak götüreceğim ve fidye - lerini verdi azad edeceğim.. Frenk Süleymanının bütün kor - kusu Hüsmen Reisi kurtarama- maktaydı.. Bunun için Piyala Be | |yer: | — Hüsmen Reisi kartardıktan | başka beş, on bin düka — altını da | para istesek daha iyi olurdu. Diyecekti, Fernando buna razı — olurdu. Fakat Türk donanmasına zincir - lenmiş olarak İstanbula kadar gö - türülmeyi ve oradan ancak fidyesi verildikten sonra ayrılmayı kabul edemezdi. Hattâ o bunu kabul etmese bile | kaledeki askerler ve zabitler razı olmazlar, baş kaldırırlardı, Frenk Süleyman her an, Hüs - men Reisin öldürülmesi ihtimalini düşündükçe çekingen — oluyordu. Bununla beraber başka yapacak bir şey de yoktu.. — Fernandonun bu teklifi kabul etmiyeceğini Piya- le Bey de bilmiyor değildi.. (Devamı var) —i —— e | | ——— x amsama — — —e F_— f Bir Aşkın Hikâyesi î '“Nıkleden_wr'(o— | Hatice Süreyya — 5S0 Görülüyordu ki, kız, derhal| layı onu:;lmuuı;nn... Ah, bü- neticeye varmak için acele göste- riyordu, Lüzumsuz fakat zararlı teferrüatı anlatmağa çalışıyordu. Kızının doğuşu, sonra alçakça terkedilişi, ne yürekler acısı ma- ceralardı... Nihayet, delikanlı sordu: var? Kız başıyle: “— Evet!,, işareti verdi. | — Demek ki senin hoşuna git- mek bahtiyarlığına nail olan ve seni baştan çıkaran delikanlı, ya- | rı yolda bırakmış... Yarabbi.. Sen | Sen terkedilebilir misin?.., Bu a- | dam, demk ki, fena ahlâklı oldu- ğu derece ahmak ve deli... Kendi- ni dünyanın en bahtiyarı saymak lâzımken, bak, ne yapmış... Bu samimi sözler, genç kadını | müteessir etti. — Ah, zavallı dostum... dedi. Meecdi Tahir, heyecanla devam | etti.. — Eğer şu herifi tamısaydım, | benden çekeceği vardı. Doğrusu... Gösterirdim ona... Hattâ istersen adresini ver... Yanına giderek hak- kından geleyim... İstediği kadar zengin evlâdı olsun, vallahi ondan | zerre kadar korkmam... Heh, . ki- | barlık böyle mi olur?... Kibarlık parayla değil, gönülledir... Asabiyetle ayağa kalkmıştı. Yüzü mosmor olmuştu Kız: — Hayır, öyle heyecanlanmağa Zaman. -AA-WMTMM——.&. hacet yok! -dedi...> hiddetlenmeğe hacet yok! dedi.. — Ay, ona bir fenalık yapmak istiyor musun? — O alçak adam, demin söyle- diğin gibi, beni hayatından sildi attı. Artık, aramızda, müşterek bir şey olamaz.. — Onu seviyor musun?... — Söylesene... — Bu kısa sükütumdan tered. düt mânası çıkarma.. Bilâkis ... O- nu, hayatımda bir gün bile sevip sevmediğimi kendi kendime soru- yorum da cevabını. bulamıyo- rum... Şafkate, muhabbete ihti- yacım vardı. Bunları bana vere- ceğini söyliyerek karşıma çıktı. Ben de inandım, kandım... Tam ince damarımı buldu. Bana tam istediğim şekilde muamele etti. Böylelikle başımı döndürdü. Ahvali ruhiyemi anlıyor musun? Şimdi düşünerek şu neticeye va- rıyorum ki, asla kalbim heyeca- na gelmemiş... Sevdiğimden dc HABER akşam Postası IDARE EBVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgraf Adresi; İSTANBUÜL HABEK “Tebofon Yazı: 28892 — İdare: 24870 TÜRBÖNE ŞARTLARI t ; Türkiye Ecnebi! iSenelik —— 1400 Kr. 2700 Kr.i İ6 aylık 730 . 450 . İ î:l aylık 400 , 800 5 j 1 aylık 10 « 48 » iLÂN TARIFES! Ticaret İHlânlarınım satırı 12,30 kuruştur. çe sriyat Müdürü; HASAN RASİM US Basıldığı yer: — (VAKIT) Matbaası — Demek ki şimdi bir çocuğun | tüntün bunlar, senin anlıyamıya- cağın şeyler, Mecdi.. Erkek itiraf etti: — Hakkın var... Hakikaten anlaşılacak gibi değil... Basit olan dimağımı bu muğ- lâk sözleri anlamıyordu doğru- su... Fakat, sevdiği kadın yalan söylemezdi... Mademiki riyadır diyordu, mesele böyleydi... Ötesi . yok... Birdenbire sordu: — Peki amma, çocuğun nete- dedir?.. — Çaldılar... — Çaldılar mı?.. Nasıl? .. — Geldiğim gün çaldılar işte.. — Allahallah... Zavallı Mecdi Tahirin nasıl da havsalasma sığmayan işler ol- muştu.., Kız, bunları da anlat &.. Genç dülger, ağzı açık, dinli- yordu... Nihayet, Samiye susdu: Şimdi, üzerlerine, ağır bir sü- küt çökmüş gibiydi... Genç dülger birdenbire — şu sözleri söylemek cesaretini ken- dinde buldu: — Dinle Samiye... Mazi sayıl- maz... Geçmiş, geçmiştir. Be'— nazarımda yalnız bir şeyin ehem- miyeti vardır; Seni seviyorum... Muhabbetim cskisine nazaran hiç sarsılmamıştır. Benim karım olmak ister misin?... Kız, onu ıuıhu*du:' vit — Teşekkür ederim amma, hayır! Hem, bu işi hiç konuşmı- yalım, daha iyi olur... — Demek reddediyorsun? — Emin ol ki, senin bu hare- ketini civanmertlik sayıyorum... Çok büyük hareket ediyorsun.., Lâkin burada bana ihtiyaç var- dır. — Bunun için hiç bir mani yok... Sen beni gayet iyi tanır- sın... Annenle babana karşı ya- zifelerine mani olmak istemiyo- rum... Bilâkis,.. Elbirliğiyle yar- dım ederiz... Bu şerait altında da teklifimi gene reddedersen, demek ki, işin içinde başka şey- ler var... — Evet... — Görüyorsun ya... — Sen © kadar samimi ve a. çık konuşan bir insansın ki Mec- di, ben de sana karşı ayni suret- le harekt etmek mecburiyetinde kalıyorum... Ben, seni, kardeşim gibi severim... Eskiden böyley- di; hislerim şimdi gene değişme- miştir, Bu şerait altında seni mesut edemiyeceğimi — anlıyo rum... Senin teklifini kabul et- mek, vicdansızlık olurdu... — Aladnıyorsun, Samiye .. — Hayır, ısrar etme.. Aksi takdirde, kederimi arttırırsım... Şimdi nasılsak, gene öyle kala- lem... Her türlü vaziyette bunun böyle olması hayırlıdır! (Devamı var) axa

Bu sayıdan diğer sayfalar: