2 Ağustos 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

2 Ağustos 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

aa RE DE m e ame Türkiyede nufus meselesi Ulusal bir davadır Yazan: Dr. Şeref Nuri Memleketimizde kendisini ulusal bir dava şeklinde gösteren bir yurdlan - dırma meselesi vardır. Bu meselenin doğduğu kaynaklar ise şunlardır: 1) Yabancı memleketlerdeki yurd - daşlarımıza memleketin kapılarımı a - çarak, onları toplu olan Türk ömeği içerisine sokmak ve amacı belli olan ulusal ekonomik üretimi fazlalaşır - mak, 2) 162,736 kilometre murabbar geniş- liğinde bulunan memleketimizin nü - fus sıklığını çoğaltmak. 3) Nüfusumuzun yayılış şekline bir uyum vermek. 4) Memleketimizin bazı yerlerinde hâlâ hüküm sürmekte olan göçebelik şekildeki yaşayışa artık bir sonuç ver- mek. Ulusal ekonomi bakımından asıl o - lan memlekette insan bolluğu olma - yıp, o insanların beden, fikir ve ruh bakımından harcadıkları ekonomik an lamdaki enerjilerin ve emeklerin ken- dilerinden ve kendi asığlarından da - ha yüksek bir amacın etrafında top - lanmasıdır. Bu ise ancak ayni şekilde duyan ve ayni şekilde düşünen bir u- us ile imkânlaştırılır. Osmanlı impa- ratorluğu devrinde bir ana yurdun ve bir hâkim ulusun bulunmaması ve bu İmparatorluğun siyasal smırları içe - risinde yabaner dillerle konuşan, ya - bancı ırktan olan ve yabancı haraket taşıyan İnsan gruplarının bulunma - ması, memlekette faydalı olan bir ulu sal ekonominin meydana gelmesine engel oluyordu. Bugün bütün dünya. | daki uluslar kendilerine ve memleket | lerine faydası dokunan bir ulusal e - | konomi politikası güdüyorlar. Artık | 18 inci asrın etrafa saçtığı kozmopolit ! ve liberal fikirlerin tohumları çürü - | meğe başladı. Bizim gerek (o ekonomik ve gerekse #osyal bakımlardan ancak bu anlam- daki bir insan bolluğuna ihtiyacımız vardır. Türkiye cümhuriyetinin nüfus ve yurdlandırma politikasında güt - İ entansif bir işletmeye geçmek İstediği tüğü amaç ta bundan başka bir şey değildir. Ekonomik ilerleme için anlamdaki nüfus çokluğunun üç çeşit önemi var dır: 1) evlet politikası bakımından olup ekonomik erkin bir temelidir. Nüfusu çok bir devlet daha erkli hareket eder ve ekonomi alanında daha büyük ko - yaçlar meydana getirebilir; yurddaş- lara daha iyi yardım imkânını bulur ve ferdlerin ekonomik (vaziyetlerine daka iyi etkiler yapabilir. * 2) Ekonomik organizasyon ve dü - zenlilik bakımından olup, ekonomik er kin bir temelidir. Nüfusun çokluğu ü - retimin büyüklüğü ve verimliliği ü - zerinde pek etkindir. Nüfusun büyü - mesi eldeki üretim imkânlarının da - ima İntensif bir surette kullanılma - sına lüzum gösterir. Elde bulunan iş kuvvetlerinin çoğalması, toplu olarak iş sarfıma lüzum gösteren girişmele - Tin yapılmasını imkânlaştırır. Büyük bir nüfus iş bölümünü en çok derecede temin eder. Ve bu bakımdan üretim - deki bütün teknik faydaların elde e - dilmesine sebep olur. Ayni zamanda Çoğalan bir nüfus satışın artmasına sebep olur ve satış artınca da mas - Taflı bir teknik kurulabilir. 3) Şahsi ekenomi bakımından olup, ekonomik erkin temelidir. Ferd büyü- yen nüfusun rekabete olan erkinliği - ni hemen anlar ve ona göre daha ran- dımanlı çalışmağa ve daha rasyonel hareket etmeğe başlar. İşte bu bakımlardan Türkiye cüm- huriyeti memleketteki nüfus sıklığını çoğaltmak istiyor ve bu istek kendisi - ni ulusal bir dava halinde gösteriyor. Türkiyede 28,10,1927 de yapılan son sayıma göre 13,648,270 nüfusu vardır; bu miktar bütün toprağa nisbet edile- cek olursa, her kilometre murabba başıma aşağı yukarı 18 kişi düşer, Bu #uyam bugün aşağı yukarı 18 çola t- durum buzün hiç süphe yok ki, çok de #işmiştir. Geçen sekiz yıllık hir zaman İçerisinde memleketimizin nüfusu çok yükselmiştir; fakat bunu daha pek çok yükseltmek hükümetimizin ana prensiplerindendir. Nüfusumuzun durumunu daha iyi görebilmek için komşu devletlerin nü- fus durumlariyle kıyaslamak iyi o - lur: , razi genişliği ilometre murabbaı kilometre murabbat Genel nüfus E K Türkiye 762,730 italya 310,000 Yunanistan 130,000 Bulgaristan 103,000 Romanya ( 295,000 Efganistan 650,000 7,000,000 İran 1,626,000 — 9,000,000, 5 İrak 302,000 © 3,300,000 11 Türkiyede nüfus sıklığı dünya nüfus sıklığı ortalamasına (o (13,2) yükse - ğindedir. Fakat batı ve güney Avru - pasma, Yunanistan, İtalya, Bulgaris- tan ve Romanya gibi komşu devletle - re nisbetle sık değildir. Fakat bu kı. yaslanmanın ilmi olabilmesi için ayni şartları gösteren memleketleri gözö - nünde tutmak gerektir. Meselâ hatı Anadolu ile Yunanistanı kıyaslarsak, Yunanistandaki nüfus sıklığının daha fazla olduğunu görürüz. İtalyada du- rum aynidir, oradaki nüfus sıklığı da menileketimize nisbetle (pek çoktur halbuki batı Anadolu (iklimiyle aşağı yukarı aynidir. Bunlardan çıkaracağımız sonuca gö re Türkiyenin nüfusunu arttırması lâ zimdır. Ve dava da zaten bu değil mi dir? Ekstansif ekonomi işletmesinden 13,648,270 41,477,000 6,480,000, 6,062,000 18,300,000 - * * başma nüfus sıklığı s8 kay REZ miz bu siralarda da bu lürum kendi - sini daha kuvvetli olarak gösteremez mi? »... Nüfusumuz lık bakımından tür- lü yerlerde türlü farklıklar gösteri - yor. Hiç şüphe yok ki, dünyanın her yerinde ve her o memleketinde böyle farklıklar göze çarpar. Bu farklığı do ğuran sebepler de ya tabiat ve yer şartlarıdır ve yahut da ekonomik şart- lar ve düzenlerdir. e Memleketimize baktığımız zaman en sık yerlerin Ka radenizin doğu kıyılarındaki memle ketler (Trabzon o 627, Giresun 314 Sinop 29,5) ile Marmara ve Adalar denizindeki memleketler (Bursa 29,6, Balıkesir 294, Çanakkale 20/1, İzmir 40,0) ve bundan sonra da Seyhan 153, Gaziantep 19,5 ve Tokat 252 gelir. Nüfüsumuzun bu tarzdaki dağılışın da hâkim olan tabiat ve yer şartları- dır. Fakat bunda tam bir uyum oldu - ğu ileri sürülemez, çünkü nüfus sık - lığı pek az olan yerler arasında eko- nomik gelişime uygun yerler vardır. Buna karşılık Trabzonda toprak sıkın tisr çekilmektedir. Şu halde yurdlan - dırma meselesini doğuran kaynaklar - dan birisi de budur: Sıkıntı çekilen yerlerden nüfus sıklığının az bulun - duğu ve fakat ve yaşama şartlarma taşınmak. ekonomik gelişmeye uygun yerlere . . * Memleketimizdeki nomadilrk, göçebe. lik hayatı birçok bakımlardan hiç de faydalı olmıyan bir şekilde en çok A nadolunun iç doğu kısımlarında göçe belere rastgelinir. Bunlar o sürülerile birlikte iikhaharda az yüksek yaylala ra ve yaz gelince de daha yilksek tepe lere çıkarlar, Kışın ise tekrar ovalara inerler, Bu sekildeki geliş ve gidiş an larında önler'ne cikan o ormanlara ve fundalıklara zarar verirler, tarım yer Terini bozarlar. Bizde henüz sün'i şekilde çayır ye- tştirmek âdet oolmadığından ve bu hayvan sahiplerinin de tabii çayırları biçerek otlarını bir o yere yığmak için ellerinde vasıtaları olmadığından hay- vanlarını her sene yaylak ve kışlakla- ra götürürler. Gerek ormancılık ve ge rekse kültür hakımlarından bunun ö- nüne geçilmesi ve bunların sabit yer- | HABER — Akşam Pota, ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız No at — Buraya dört beş saat çeker! Artık buralarda benim için geriye dönmekten başka yapıla - cak bir şey kalmamış gibiydi. Bir aralık beni beygiriyle oraya geti“ ren herif bana Kısır Mandraya kadar gidebiliriz demek istedi i- se de reddettim ve gene o herifin beygirine atlıyarak akşam üstü Zekeriyaköyüne geldim, Orada çingenenin avucuna biraz para si- kıştırıp onu savdrktan (sonra akşam serinliğinde fistiki makam- la ağır ağır Sarıyerin yolunu tut- tum. Eğer bugünkü boşuna yorgun- luktan dolayı canımın sıkıntısı ol- masa idi hani, yolda kemanımı çt- karıp kendi kendime hem Karme- durarak yürüyecektim... Yarım saat sonra, Sarıyerin üzerindeki (Nalbant çeşmesine geldiğim zaman çok garip ve için- den güç çıkılır bir hâdise oldu. Çeşmenin başında dinlenmek- te olan biri orta yaşlı, biri genç iki falcı çingene karısı beni gö - rünce (Odaha uzaktan yılışmaya başladılar: — Ha kemaneli bey, gel baka- İm, avşamlaym şuracıkta senin bir kokorozlu falına! Önce hiç karşılık vermeden yü- rümek istedim; gel gelelim, ben tam onların önüne gelince genci kalktı, yanıma sokuldu. Âdeta ya- kama yapışırcasına: — Bakalım, dedi, bu avşam se- nin bir falma; zere var senin bir derdin ki elinde kemane, avşam üzeri böyle tek başın dolaşırsın dağı, bayırı! , Köpoğlular insanm zayif da - marını ne de çabuk seziyorlardı . Ben gene aldrmamak istedim .. Ancak kız bu sefer: — Sen, dedi, dinle beni de bak- tır şuracıkta bir falma.. Pişman olmazsın! Belki aradığını sen bu- lamadımsa, biz fal ilen buluruz sa- na!,. Bu son söz beni çok ilgilendir - di. Çaresiz oraya çöktüm: — Haydi, çabuk bakın bakalım dedim. Koca karının koynundan çıkar- dığı bakla çıkımını alan genç kız, onu çeşmenin taşları üzerine ser - di ve başladı söylemeğe: — Adm nedir bakayrm!.. — İrfan!. — Hay yaşayasın adınla İrfan Efendi., Sen hem irfan sahibisin , hem ihvan sahibisin.. Çok oku- muşsun, çok yazmışsın, çok gez - mişsin, çok tozmuşsun.. Elin açık- tır, paran saçıktır, ille velâkin bu- günlerde senin gönlün bir dilbere e mn lere yurdlandırılması icap eder. İşte bu dört nokta memleketimizde ulusal bir dava şeklinde görünen yurd landırma meselesinin dört çeşit kay - nağıdır. Hükümet bunu (düzenli ve disinin yurdlandırma politikasmı ga- yet açık surette gösteren 21,6,1934 ta- rihli iskân kanununu çrkarmıştır. (Ulus)dan ni çalacak, hem de ona aayk uy- | sa plânlı şekilde sonlandırmak için ken kaçıktı. Büyükle (büyüksün, kü- çükle küçüksün.. oOFodulluk" bil- mezsin, codulluk bilmeşsin.. codulluk nedir kız?, Mecidiye köyündeki Karkuyusunda otaranlardan Uzun Sıdıka —0O' da söz gelişi hani ya.. Ha ne diyordum, fodulluk bilmezsin, codulluk bilmezsin; herkesin iyi - liğini istersin, ihvan için muhab- bet beslersin.. Amma velâkin çel- miştir bugünlerde birisi senin yü- reciğini, ona o sebepşinti yanar içerisi çölekçi fırmı gibi.. Dola - şırsın kaç gündür, o şeytanın kızi- nı bulayım diye bütün dağı, bayı - rr,.. Amma bu senin gönlünü ka - çıran, yüreciğini tutuşturan dilber kız mıdır, karı mıdır, esmer mi- İ dir, sarı mıdır, arpa mıdır, darı rardır? Onu bilemem... o Yalnız bildiciğim bir şey ovar ise oda hiç meraklanıp kasavetlenmeye - sin; pek yakında daha böyle bir sürü dağlar, bayırlar aşacak sev - .giline kavuşacak, muradına ula - şacaksın!, Ben, yarı ciddi, yarı alaylı: — Peki, nerede şimdi bizim o sevgili!? — Sizin sevgili bir yerde dur - maz, süpürge gibidir, çat burada, çat kapı arasındadır. ! o — Ne için bir yerde durmaz ?.| — Zere sıkıtılıdır içi birazacık.. — Siz sepetçilerden misiniz, kalpazanlardan mı? — Nene gerek senin sepetçi, kalpazan?. — Günaha mı girdik sorduk- ? — Niçin sorarsın, sebep ne?. — Ben sizlerden birisini arıyo- rum da... — Kimdir o aradığın, yoksam “Çok okumuşsun, çok yazmışsın çok gezmişsin, çok tozmuşsun.” ille ve lâkin senin gönlü günlerde bir dilbere kaçıktı!,, n bu bizden elâ gözlü bir kız mı arar* sın?, — Gözüne pek dikkat etme" — Fodulluğu anladık amma, | dim, sesi pek hoşuma gitmişti de“ Bu sefer yaşlısı atıldı: — Sesi pek hoşna gittiyse mut lak Karakuş Ayşedir.. — Karakuş Ayşe de kim?. — Sesi çok güzel bir kadındı” — Nerde oturur bu kadın!. — Şinci otururlar (eliyle Had Osman bayırı taraflarını göstere * rek) çak (tâ) o yande!, — Tarif et, bakayım bana, b9 ! Karakuş Ayşe nasıl kadındır, kr yafeti nasıldır?, — Uzunca boylu, esmer, eli İ gözlü bir kadındır.. Ben kuşkülanarak: — Sakm bu Karakuş Ayşenin bir adı da Nazlı olmasın? Kadılar ikisi birden: 1 — Nasıl, dedin, “nasıl dedim Nazlı mı?, — Evet Nazlı!,. İkisi mânalr mânalı biribirle * rinin yüzlerine bakıştılar, O sonr8 genci bana sordu: — Var mıdır çingeneler içinde senin tanadığın Nazlı adında bir kadın... — Var ya!, — Nasıldır o kadm, şinci sef tarif et, bakayım bana!, — Uzunca boylu, esmer, gözlü, biraz dalgmca... — Kimin nesidir bu kadm bs” kayrm, hem sen ne yanda tanadı" o kadımr?, — Ben Etemin dım! Kadın şaşkınlıkla: — Hangi Etemin?, — Topçularda, Toskaların har manlarmda çalışan Etemin!. — Abe sen nereden tariarsın bu gâvur Etemi?, — Etem benim eski ahpabım * dır... Kadınlar ikisi birden ellerini yüzlerine götürüp garib bir kah * kaha savurdular. — Ne gülüyorsunuz ya?. — Abe sen ilen biraz daha mw habbet edecek olursak biz, kork8” rız ki çıkmıyalım hısım akraba — Neden?, —Nedeni var mı? Gâvur Etem benim süt kardeşimdir. —O halde Nazlı da yabancı * nız değil!.. — Nazlı, ah Nazlı, lâçi (güzel) Nazlı? Şukar (dilber) Nazlı? Mangaptut (malihülyalı) Nazlı? Zavallı Nazlı! Nerededir şinci 9 fukaracık, gene Topçularda mi” dır?. — Topçular da olsaydı, şimdi ben size sorarmıydım herode ol * duğunu?. — Yok mudur $inci Topgelar da Nazlı?. — Yok ya!.. Bir kaç gün öne oradaydı, amma sonra oradan 98“. vuşmuş |. di yanında tanf” — Bilsem size sorar mıyım YA” hu? “Devamı ver),

Bu sayıdan diğer sayfalar: