30 Ağustos 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

30 Ağustos 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AM iie —— - Bir Kıza Aşık Oldu! YAZAN : Kenan Hulâsi No “YZ5 yünün 22 mayıs gecesinde de.| her şeyin, böyle bir ölüm dakikası için çok daha evvelden hazırlandığını bi- diyordum: Sular düz bir kılıç gibi sa-| kindi. Elinizi bu sathun üzerine dokun- duracak olsaydınız en uysal bir hay- van derisi kadar (temiz ve pürüzsüz gözüken satıhta bir (o kımıldanmanın olacağını hiç bir vakit tahmin ede - mezdiniz. Sadece, büyük ağaç yap - rakları arasında kuşlar telâşla gidip geliyorlardı. Bir fırtına gecesinin o yavaş yavaş başlamak üzere olduğu bu dakikalar- da, bir “Emil, kadar tabiatin içine yalmar bıraktığım kızımı o kontroldan haşka bir şey düşünmediğimi itirafa mecburum: Kulenin deniz tars'na bakan penceresini açmıştım; taş mer- divenlerin üstünde denizden daha bü- yük bir # “netle oturuyordu. Fakat bir dakika birdenbire ayağa fırladı - ğını gördüm. Başını gökyüzüne kal - dırarak etrafı yavaş yavaş kokluyor- du; bunu hissediyordum. Rüzgür, saçlarında o kadar uçu - yordu ki, biran, onu kollarından tu - tarak yukarıya ve sükünete çekmek - ten kendimi alamamıştım. Tıpkı bir gemicinin hareketlerinde olduğu gibi, belki de geceyarısında gelecek bir fe- Jâketi anlamış gözüküyordu. Gözlerini görmüyordum; fakat içerlerinde me olduğunu hissediyordum. Sulara, de- niz ve yapraklara karşı büyük bir şef- kat duyuyordu. Pencereleri kapadım; sabaha kadar yağmur, deniz istilâsı, fırtına ve müt- hiş tabiat çığlıkları içinde onu kendi kendine bıraktım. » ld * “YAR gecesinin Pramayı altüst eden bu Hikâyesinde, her şeyin sabahleyin açılarak ortaya çıkacağını tahmin et. miştim. Bir dakika, yatağımın içeri- sms bütün 'felâketleri biran hissetti ğimi de söyliyebilirim. Belkide fırtı - nanın hiçbir şey duyulacak gibi de- nanın içerisnde hiçbir şey duyulacak gibi değildi. Bununla (o beraber, gece ortasın - da bir çığlığın Prama kasabasma doğ- ru vakit vakit uzadığını İşitiyordum. Onun İçin sabahleyin pencereyi açtı - gum yakit, durulmuş tabiatin alt tara- fında, her şey, bir mezarda olduğu ka- dar sükünet içinde gözüküyordu. Fakat küçük odasının ön tarafında kızımı O bulduğum vakit (oya - nına koşmaktan başka bir şey yapa - mamrıştım. Dünya üzerinde onun genç liğinden daha genç hiç bir şey yoktu, Bunu hissediyordum: Kalbi, saçları, nefes alışlariyle bana bir hazine gibi geliyordu. İlk defa, onun yanında, onu evlen- dirmeği düşündüğüm dakikalar. Bu- nu hiç bir vakit yapamıyacak mıydım? 25 sene evvel karısını çeş çel ta kızıma alı bir baba © İçi ya ne kadar sar edyan iğ şünemezsiniz- Yalnız, o a düşünmüştüm: Koluma girmişti. Ba- n3 neler anlatıyordu; bunları hatır - Nyamıyorum. Birdenbire: — Ah. — dedi, bunu hatırlıyorum | — müthiş!, | Yosunların üzerinde birisi cansız! yatıyordu. Deniz ancak (ayaklarma kadar gelebiliyor; (o sularm sesi bir nabız kadar yavaş yavaş işitiliyordu- Birdenbire, bu kazaya uğramış deli- 'kanlının ellerine bakmakdan kendimi; alamamıştım, Vücudunun bir tarafın- 'da ba eller sımsıkı kapalı duruyordu: — Tamam; diye haykırdım; mavi taşı eline geçirmiş olacak... Mavi taş.. Halbuki onu kat'iyyen elime geçirme. Hi düşünmüyordum. Yalnız bir şea - netten daha ziyade sahibine bir saadet getireceğini odüşündüğüm (bir taşı ve bir gün, Bizans tacı Andronikos sülülesinin elinden kaybolarak gel - memek üzere uçtuysa, bunu mavi ta- gın kaybolmasında buluyordum : — Tamam. diye tekrarladım — ve tapkı bir kırbaçla vurulur gibi — bu avuçları açmak için kızımı (Üzerine doğru fırlattım; oraya (o birdenbire düşmüştü; tırnaklarmı, bu kansız el |. .5 lere doğru bir parstan daha vahşice geçiriyordu; âdeta tırnakların birer birer kırıldıklarını bile işitiyordum; fakat onları açamıyordu; şiddetle bir tarafa ittim; bütün kuvvetimle kaza - ya uğramış delikanlının — bileklerine basarken, sol baş parmağını ayır - dım; vücudunun bir tarafında bir düğ meye basılmış gibi, bu sıkılmış par - maklar birer birer çözülüyordu: — Mavi taş! Yazık!. Avuçlarının içinde, rengi kaçmış mavi bir deniz suyundan baş- ka bir şey kalmamıştı. », * * “Bununla beraber bu manzaradan birdenbire dışarı çekildiğim vakit, kı- zrmla beraber kazaya ouğramışdeli- kanlıdan başka harap bir tabiat orta- sında hemen hemen hir şey kalmamış gibiydi. Eğildi; kalbini yokladı; nabızlarını tuttu; baş uclarında ve ayakda duru- yordum: — Yaşıyor! dedi. Bunu, gözlerimin içine baka baka söylüyordu; şimdiye kadar orada gör. mediğim bir şey, birednbire parlayı - vermişti, O kadar ışıkla yanıyordu ki, bir saniye içerisinde gözlerinden da- marlarıma geçtiğini görüyordum: — Yaşıyor!, Dudaklarından bu kelime bir fısıltı gibi çıkmıştı! Havaya dokunur do - kunmaz bir rüzgâr oluyordu.,, La “Bugün, bu kazazede delikanlıyı ha. tırladığım vakit, henüz yirmi sekizin- den daha fazla gözükmüyordu. Açık bir alnr vardı. Kapalıgözlerinin si - yah olduğunu ( farkediyordum. İnce bir burun, İnce bir çeneye doğru uza- mıştı; ölümün, bu alın üzerinde ya - vaş yavaş dolaştığını görüyordum, Onu baştan aşağı soydu. Odanın kü ÇÜK Ey Ota teen “İKEN YAT nız bırakmaktan başka (yapacak bir şeyim kalmamıştı, Fakat iki saat son- ra bu küçük odanın arka tarafların - da açtığım bir deliğe yavaş yavaş $0- kulduğumu itiraf ederim Adeta bir hırsız gibi korkuyordum; ve İlk defa olarak, kalbimin, bir ku - Tübeye benziyen bu küçük oda yanım- da çarptığını hissediyordum. O kadar fazla atıyordu ki, bir dakika, ihtiyar kalbimin birdenbire duracağını zan - nettim, Bir yaralının hareketlerinde olduğu gibi onu bastırdım; gözlerimi deliğe iliştirdim; içerisi o ayonlıktı. Gündüz ortasında yanan ates, bir sa. lamandr gibi ocakta kımıldıyor, ha - fif bir odun kokusu duyuluyordu... »... “Bir kaza gecesinden sonra, bu kü- çük kulübe içerisinde ne gördüğümü acaba neden &or muyorsunuz? Onu me rak etmediğinizi söyliyecek olursa - nız buna inanabileceğimi ümit etme - yiniz. Bilâkis onu şiddetle merak edi - yorsunuz. Bunu ben de biliyor, yahut kestiriyordum. Fakat hakikatler. On ları gözlerimizle görmekten daha he- yecanlı ne olahilir?. Nitekim, ikisi de şöminenin yan - tarafında karşı karşıya oturuyorlar - dı; delikanlının saçları — taranmıştı. Üzerinde sarı bir pijama vardı. Sarı bir pijama. Bunu daima muhafaza ediyorum. Tıpkı bilinmiyen bir mede . niyetten muhafaza edilen bir eser gi. bi. Onu yanımda, hatfi © üzerimde saklıyorum. Sarı bir pijamanm kızım da başlıyacak olan hikâyesini hiç bir vakit düşünmediğim! #öyliyecek olur- sam herhalde bir paradoks yapmıyo. rüm, Ona bir kumaş parçası verme. miştim; ve bir gün, bir (delikanlınm mavi taş peşinde bir kaza geçireceği - ni de söylemiş değildim; ancak bunu kendi kendine düşünmüştü. Ocakta taze bir ihlamur kokusu du- yuyordum. İkisinin de gözleri göztik - müyordu. Ne konuşuyorlardı? Bütün “pervazları delerek kulaklarımı içeriye verdim; delikanlı, belki de mavi taşın kaybolan hikâyesini anlatıyordu. Bu- nü hiçbir vakit işitmedim. Yalnız ha- reketlerinin heyecanını hâlâ görür gi- bi oluyorum, © (Devamı var) HABER — Akşam Postası No57 ÇiNG ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız ENE 20 AĞUSTOS — 1995 LER | Atffedersin ser onu, biz cetbecet Istanbulluyuz, onlar yabani bire: göçebe... Gülizar lâfını duyunca ben a - falladım; fakat Reha Bey benden önce atıldı: — Ne istiyorsa ablan buraya gelsin; biz onun ayağına gideme- yiz! Çocuk ters yüzüne | seğirtti ve Reha Bey bana: — Galiba, dedi, sizinkiler tepsi ile bize börek yapmış olmalılar! Çakır Emine (yarı hiddetle ve ağzımı kapayarak: — Kendilerinin olsun onların börekleri... Onların börekleri de, baklavaları da kendi telve surat- larına benzer, Reha Bey: — Yoo Emine, haltetme, onla - rın içinde güzellikte, cilvede sana taş çıkaracaklar var... Emine surat asarak: — Varsa onları getirin buraya,! onları toplayın başınıza, bizi ne getirdiniz boş yere buralara ka - dar? — Onları da getiririz, ne var, oturur yan yana, kardeş kardeş muhabbet edersiniz! — Allah etmeye, Allah görset- miye... Onlarla kardeş kardeş siz oturup muhabbet edin! na. amlamminm marmammtz 12. EE: kadar kızıyorsun? Siz hep bir sr dan gelme, hep bir babanın evlâdı! değil misiniz? — Affedersin sen onu Reha! Bey, biz cetbecet İstanbulluyuz,on| lar yabani birer göçebe... Reha Bey manalı manalı yüzü - me bakarak: — Ne yapacağız şimdi? Bunlar sizinkilerden hoşlanmıyor! Emine daha fena bir kızgınlık- la; — Hem niçin İrfan beye ikide bir, onlar için, sizinkiler diyor » sun; İrfan beyin onlarla ne girdisi çıktısı varmış bakayım? Şimdi mesele fena çatallaşıyor- du. Çakır Emine harmancı kadm ve kızların daha yüzlerini görme:| den bu kadar köpürürse ya onlar- dan biri buraya gelince neler yap-| mıyacaktı? Belki de iki taraf saç saça, baş başa geleceklerdi. Onun için böyle birşeye mey - dan kalmasın diye hemen tavrımı değiştirip kaşlarımı çattım; Emi - neye çıkıştım: — Siz buraya bizi eğlendirms - ğe mi geldiniz; yoksa ağzımızdan burnumuzdan getirmeğe mi? — Yok amma İrfan beyciğim, baksana Reha bey neler söylü - yor. — Ne çıkar söylerse... Herkes buraya eğlenmeğe, keyf çatmağa geldi. e Onun için yanımıza har « mancı da gelir, falcı da, ayıcı da maymuncu da... Hem onlar gelip de buraya seni beni yiyecek değil- ler ya!... Gelirlerse biraz da onlar- la eğlenir, alay eder; sonra bıkın- a hepsini birden dehleriz, gider- er, Emine bozularak: — O başka! Ben sandım, başka törlü olacak da... — Hiç birşey olmaz sen otur o- turduğun yerde... Yoksa ben böy». / le hırıltıları svmem, hemen kalkar| lerimin müsaadesi, niçin gelme * kirişi kırarım ha! Meclis tamamiyle suspus oldu. Herkes başını önüne eğdi ve ben kahvecinin çırağını çağırdım: — Git, bak, şu ağaçların altın « sinler, onlar da gelirler! Emine birden hiddetlenip tav” rınr değiştirerek: — Gelirler amma su yolund#” gelmesinler, batarlar, kara yolu” da bir harmancı kız, bir tepsi ge -| dan gelsinler. (Bu söz Sulukule * tirmiş, al şunu da getir, buraya! Çırak o tarafa yollanırken Şa - hin ağaya da işmar ettim: — Çal bir karşılama! Sonra Emine ile ablası Rânaya: —Sizde takın zillerinizi de kalkın bakalım! Ovoh... Başladı mr şimdi şıkır da şıkır... Biraz sonra kahveci çı - rağı elindeki pırıl pırıl yanan ve üzeri sakız kabağı yapraklariyle örtülü olan koskoca tepsiyi getir- di. Bir de baktık ki tepsinin için- de nar gibi kızarmış bir börek... Köpoğlu Etem, bunu ne çabuk da yaptırmış, ocakta böyle nar gibi kizarttırmıştı. Kurnaz herif tirşe gözlü Gülizarla gönderdiği bu bö- rekle hem bana, hem Reha Beye öyle bir hulüs çakıyordu ki şimdi yanımızda vaktiyle onu, dehşetle korkutmuş olan Hıfzı Reis bile ol- sa bu hulüstan sonra Etem hiç çe- kinmeden yanımıza gelebilecekti. Pr mesinden biraz sönra Etem yeni poturu, yeni mavi cepkeni, yemeni mintanı ve başında sarı zemin ü - zerine vişne çürüğü dallı yazma mendili ile incirlik tarafmdan sö- kün etti: — Oş gelmişsiniz beyler, oş gel- mişsiniz efendiler, o$ gelmişsiniz Biz hep birden: — Hoş bulduk, hoş bulduk! Etem yaklaşarak: — İlle velâkin var mıdır soğuk suyunuz yanınızda, yoksam gidip alayım mı bizim çadırlar yanın - daki maslaktan bir bakraç taze su size! Etem sırıtarak yanımıza soku Tur sokulmaz hemen eğildi, ilk de- fa Reha Beyi, sonra Benli Lâtif Beyi, mühendis İzzet Beyi ve en sonra beni etekledikten son- ra Tornavida Hasanın iki elini birden, tıpkı beygir alım satrmın- da yaptıkları gibi, kuvvetli kuv » vetli sallıyarak sıktı ve berikilere döndü: — Ha sizin de Allah artırım nizi) Şahin ağa cevap verdi: — Cemi cümlemizin, geç otur bakalım şöyle gâvur oğlan! Etem bir kenara çöktü ve he - men Emine ona hiç mânası olmı - yan uydurmasyon bir çingenece ile takıldı: — Soskiros, somborloskiros, sositi! Etem utanır gibi: — Bırağ şinci, peşit peşit (pe- şin peşin) alayı, bulaşalım tatlı tarafından mahabbete,.. Emine şakacı: — Hani ya sizin gonca güller, karanfiller, sümbüller, nerkisler, lilerin göçebe kadınlara alay içi” söyledikleri bir tabirdir) Etem içini çekerek ve bizi gö” tererek: — Beyzadelerimin yanında © tanırım ben sana bir çift lafede" yim... Efendiler içinde konuşulu efendicesi... Ona sebep... Baktım, olmıyacak, birden a * yağa kalktım, Emineyi bir kena* ta çağırdım: — Gelsene sen buraya! Emine kalktı, yanıma geldi: — Ne yaplım ben size İrfaf Bey” — Şimdi ben bu meclisi altüst eder; ortadaki çanakları çömlek” leri sizin kafanıza geçirir; bir de” ha da sizin kat'iyyen yüzünüz! bakmam... — Ne yaptım sanld ben! — Sen rahat duracak mtsm be Tena likle irmik Bİ — Yok eğerleyim sizi, (dedi ben rahatsızlık verdimse sofranf za, kaçar giderim ben, siz bakı” nız keyifçiğinize... Ona da çıkıştım: — Otur yerine sen de baka" yım! Gene meclis bir müddet susp“* oldu, Sonra gene Etemin sözüy!” muhabbet başladı: — İsterdim ki bu avşam olur” misadeniz, getireyim bizim ko oğlanı (ayıyı), o da eğlendirsi” birazacık sizi... Ben: — Acele etme, onun da s1r8#f var! Etem gözümün içine bakart* — İster Nazlıcık da birazaci* gelsin, seyretsin bu teferizi te / çalıların ardından, var mıdır mi sadeniz gelsin! — Gelsin, Nazlı da gelsin, Gİ | lizar da gelsin, öteki kadınlar © gelsin, şoparlar da gelsin; oldu * lacak çadırlarda (kimler var? hepsi gelsin bakalım! Bu lâkırdıları duyan kahve“ Mıstık atıldı; © — A benim iki gözüm İf?” Beyciğim (siz ne yap yoksa çingene panayırı mr ug ğız buraya?... O kadar İnsanı nereye doldururum! ! — Aldırma, sen keyfine bak Etem birden fırladı: — Ha, dedi, ben giderim on!” etimbü gelincikler, onlar neye gelmedi -| rı çığırmaya... Siz bakın ler? — Olursa elinimetli beyzade şünlze... e

Bu sayıdan diğer sayfalar: