26 Kasım 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

26 Kasım 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: allel ii a4? ma. Bunu Zati bey hiç beğenmedi. Tevfiği mutlâk mahvelmeğe ka rar verdi. Fakat nasıl? Eski padi- şahlar devrinde olduğu gibi dile- diği ferdi asmak, boğdurmak kud- retini haiz bir vezir olmak için ömrünün on senesini fedaya hazır | dı. di. Fakat bu artık mümkün değil- İki kahve ısmarladı, on kadar cigara içti. Hiç olmazsa herifi is- tediği yere sürer ya! Peki amma vilâyetlerde Dahiliye Nezaretine göz dikmiş nice valiler var... Tev- fik bunların birine çatarsa... Ha yır, hayır... En doğrusu Tevfiğin gözünü korkutmak, san'atını icra- dan menetmek... Hattâ mümkün olursa Tevfiği, Selim paşanın ko- nağını, oğlunu daha yakından tet- kik için kullanmak. Bu daha siya" si bir hareket, Zati bey gibi akıllı imdi kli (ei Zel inf bir adama bu daha çok yaraşan bir tedbir. Ve işte o gün nâzır bey sivil memuru Tevfiği getirmek iin yolladıktan sonra zihninde böyle bir karar almıştı. , Tevfik, trabzonlara tutuna tü- tuna kendini üç kat merdivenler- den zorla yukarıya sürükledi. Diz» leri titriyor, gözleri kararıyor, korkudan âdetâ kendinden geçe- cek hale geliyordu. Fakat bunun-! .la beraber, gözleri Zati beyin ye-| ni evindeki başkalığı teferrüatiyle zaptediyordu. Bu, Geliboludaki| tangır tangır boş, eğreti eşyalı ev-' den çok başka bir evdi. Her yeri sarı yaldızlı endam aynaları, kon- sollar ve masalarla dolu. Döşeme- ler münasebetli, münasebetsiz bir birinin tepesine çıkar gibi tıklım tuklım doldurulmuş. Herif adetâ Beyoğlunun dükkânlarını evine nakletmiş. Hele duvarlarda üni- formalı, üniformasız, boyalı, bo- yasız bir Zati bey “seri, si, O za- manın alafrangalığa özenen yeni “zengin evi... Nerede Selim paşanın sadeliğe, genişliğe, ışığa istinat eden dürüst, zevkli evi! Hattâ Za- ti beyin “Eski Türk odası, diye özenip, bezenip döşediği oda bile, antikacı “Hayım,, ın dükkânmm bir köşesine benziyor. Evin hizmetçileri de; eşyası ve tanzimi gibi özenti... Bir lüzuma istinat etmeden, üstüste yığılan bir kalabalık. Tevfiğin önü, ardı sı- ra, aşağı yukarı seğirdip duruyor lar. Bir kısmı merdivenlerde du- rup birbiriyle çene yarıştırıyor, bir kısmı mânasız, mânasız gülür| yor, bir kısmı mânasız, mânasız Tevfiğe ikram etmeğe çalışiyor, bir kısmı küstah ve şımarık! Bir musıkişinasın kulakları, a cemi bir orkestranın yaptığı falso lardan nasıl muazzep olursa, Tev- fiğin dürüst yerli zevki de bu üzün tü, insan ve eşya ahengindeki fal solardan öyle istırap duydu. Zati beyin huzuruna girince, seki efendisinin kıyafetinde ve! tavrında ayni değişikliği buldu. Eski Zati beyin yakası buruşuk ve| YAMA aş ŞA YL (Nakil, terciime ve iklibos hakkı mahfuzdur, kirliydi, ceketinin düğmeleri na- diren iliklenirdi, fesi daima biraz arkaya atılı, tavrı lâubalı ve olduk- ça galiz bir adamdı. Fakat ken- di başına bir şahsiyetti. Şimdi ye- ni kıyafetinin, yeni mutaazzım tavrınm arkasında gene eski Zati bey parçaları sırıtryordu, fakat ye ni Zati bey artık muayyen bir şah- siyet değildi. Siyah setresi sıkı sıkı iliklen| miş, potinleri parlak, gömleğinin kolası daha parlak, kol düğmeleri elmas... Tevfiğe, bu yeni Zati bey, ep yası ve evi gibi rol kesmeğe çı- kan ,fakat beceremiyen bir aktör gibi geldi. Karşısında Tevfiğe yer göster- di. Devlet umuruyla meşgul bir büyük adamın Tevfik gibi bir pes- paye ile konuşmasındaki tenezzür lün ne kadar ulvi, ne kadar alice- nab bir hareket olduğunu olanca kuvvetiyle ihsas etti: “Senin bakkal dükkânı işliyor muş, diyorlar... Selim paşaya dal- kavukluk da epeyce para getirir... Moruk zengindir ha!,, “Ben, daha ziyade mahdum beyle konuşuyorum, beyim.,, “Kızın da hanımefendiye dak kavuk yazılmıs... İcabmda köbek de çalkarmıs...” Ikimiz Beraber de- epeyce para kazanıyorsunuz, gil mi?,, Tevfiğin sarı yüzünün elmacık kemikleri yeniden tifolanmış gi bi parça parça kızardı. Yutkundu, dizlerinin üstünde duran elleri kı- mıldadı: “Ben onlardan para almam, be yim.,, “Niçin?2,, “Ben sürgünde iken kızıma çok iyilik etmişler... Terbiyesine, tahsi- line bakmışlar.,, “Kızmın meselesini şimdi geçe- lim. Sen, şükret ki ben Dahiliye Nazırıyım... Yoksa?,, “Ben ne kabahat işlemişim, be- yim?,, “Seni padişaha benim vasıtam la jurnal ettiler, bereket versin jurnalı daha vermedim... Sesi tehditle doluydu, masanın üstündeki kâğıtlara vurdu: “Hilmi beyle. arkadaşları odan- da toplanıyorlarmiış. gece yarıla- rına kadar padişahım aleyhine der lap kuruluyor, mefsadet tertip edi liyormuş... Anlarsın ya, bizim her yerde gözümüz, kulağımız var, “Hep yalan efendim, onlar hiç öyle adam değiller. Hem ben gi- der gitmez söylerim, bir daha bi- zim eve gelmezler?,, “Olmaz, söyleme...,, Zati beyin gözleri müânalı mâ- nalı Tevfiğe baktı: “Eskisinden daha çok nl ler, söylesinler, önlerine dökül, ağızlarını ara, bana gel, ne söyle diklerini haber ver. İhya olursun be, Tevfik.,, (Devamı var) EŞ O gi yp MIŞ HABER — Akşam postası postası, Otelin m ka pAmerikayafı-rg çırılan X Türk kızı 47 içki ve kumar salonları “Aradığınızı burda bulamazsr > e keşfedebileceklerini zam nız! 48 saat zarfmda geldiği. niz yere dönmezseniz, ondan son ra ebediyen dönemiyeceksiniz!,, Arslan Turgut bu tehdit mek- tubunu okuduktan sonra giyindi.. başını kaldırdı.. Tavandaki hava delikleri kapanmıştı.. Akşamdan"! beri ışıldayan gözler görünmüyor. Ahmet pehlivanın yanma se kuldu.. Kolundan dürttü. — Sabah oldu yahu.. Bu ne de- rin uyku böyle..?! Pehlivan gözlerini açmca arka- daşınım yüzüne bakarak: — Geç mi kaldım - dedi. Affe dresin, benim uykum biraz ağırca” dır... Gözlerini oğuşturarak karyola dan indi. Arslan Turgudun karmızı çehre si sapsarı olmuştu. Pehlivan: — Uyuyamadın galiba? - sordu, buranın havası biraz ağır dır. Arslan Turgut elindeki pusla- imali Şma gelsin. Abmet pehlivan tehdit mektu bunu gözden geçirdi: — Tuhaf şey! Buda nereden geldi? Arslan Turgut gülerek: — Gökten azizim, dedi, hava puslası.. Pehlivan gözlerine inanamıyor- du, Puslayı birkaç defa okudukt tan sonra: — Demek bizim kim olduğumu. su, buraya niçin geldiğimizi anla" mışlar. Lâkin bu olur şey değil Ben bu haydutlarm kalın bir ha- latı iğne deliğinden geçirdiklerine inanırım ama, insanım kafasında e ei har yg Gülhanede muayeneler Gülhane tatbikat mektebi baş; hekimliğinden: Gülhane tatbikat mektep ve kli niği 15/10/935 salı gününden iti baren tedrisata başlamış olduğun dan poliklinik muayenelerini gös terir cetvel aşağıya yazılmıştır Şe hir halkının buna göre müracaat etmeleri rica olunur. Sabahları saat 10 dan 13 e ka dar, Pazartesi: Kulak, boğaz, burun hariciye, fizik. Salı: Dahiliye, nisaiye bevliye Çarşamba: Röntgen asabive, göz. Perşenbe : Hariciye, fizik, ni saye, Cuma: Dahiliye, gö? cildiye, cumartesi: Bevliye, asubiye, ku lak, boğaz, burun. cildiye rg söylendi. Ahmet pehli. van bu mektubun nasıl geldiğini sorunca, Arslan bey akşamdanbe- ri olup bitenleri anlattı: — Bizi tarassut ediyorlar, peh livancığım! Bu otelde daha fazla kalmak tehlikelidir. Kabahat biz- de. — Neden? — Kere odamıza gelince türk. çe konuştuk. Tavandan bizi din. lediler.. Türk olduğumuzu anla- dılar. Buraya türklerin, Neclâyı takipten başka iş için gelmiyecek- lerini küçük bir çocuk bile tahmin edebilir, — Ne yapacağız? — Hemen hesabı görüp uzakla şalım. — Bence aceleye lüzum yok. — Ne düşünüyorsun? — Kark sekiz saat mrühlet veri- yorlar. Hiç olmazsa bir gece da- ha kalabiliriz. Arslan Turgut, gece yarısim dan sonra, bir kadının nasıl öldü- ye > hiç kimse tarafın- iii mn enli İle anla ce Meksikalılardan korkmuştu. — Bu herifler, insanı o kuştan kolay öldürüyorlar. Ve polis tara- fından takip edilmiyorlar. Ben bu kadar vahşi ve asayişsiz bir yerde fazla kalamam. Diyerek çantasını hazırlamağa başlamıştı. O gün pazardı.. Müşteriler otel salonlarını sabahtan doldurmağa ve muzik hollerde sekizden itiba- ren cazband çalmağa başlamıştı. Arslan Turgut bu sırada pen cereden dışarıya baktı: — Hayret edilecek şey, pehit van! Otelin kapısı önünde yüzler- <e olomeobil var.. Ahmet pehlivan başını sallıya- rak gülmeğe başladı: — Ben size söylemeğe unuttum. Burada pazar günleri Nevyorktan içki içmeğe gelirler. Gece saba: ha kadar eğlenirler. Pazartesi sa- bahı tekrar dönerler. — Desene bugün otel, dün ge- cekinden daha kalabalık olacak, — Şüphe yok, — O halde bu gece dekalalım. — Fikrini ne çabuk değiştirdin, a beim? Haniya biraz önce gide lim diyordun! Arslan Turgut biraz düşündü.. Sonra birden başını kaşıyarak gü. lümsedi: — Ben bugün kıyafetimi değiş- tireceğim.. Bakalım gene tanıya- caklar mi? — Fena fikir değil ama.. O vat kit salonda biribirimizle konuşa. mâyız, V — Şüphelenirler diye mi kor- — Ayrı masada otururum. Dün geceki katil ile herhalde bir defa boy ölçüşmek isterim. Buraya ka- 2. SONTEŞRİN — VW. hıncahınç dolmuştu. Sahnede seyircilerin karakterlerini tahlil eden bir fizyonomi mütehassısı, sakallı bir adamı gösterdi: Işte bir polis hafiyesi tipi! dar gelmişler, Peş aa Otelde her ib pazar gün v geceleri yüz bin dolarlık alış v€ riş olduğu söyleniyordu. İçki ve kumar salonları tıklık tıklım dol muşta. Barm sahnesinde o kadar hof cazip numaralar yapıyorlar, balet ler o kadar açık kıyafetlerle oyu yordu ki.. Seyircilerin bu tatlı ve uyuşturucu manzaralar karşısın da kendinden geçmemesine imkân yoktu. Pazar matinesi akşam munar# lariyle birleşiyor, sahne hiç bit dakika boş ve kapalı kalmıyor” du, Arada bir komikler, hokkaba# lar, ispitirismeciler de meharetleri ni gösteriyorlardı. Bu sırada si” ri sakallı bir fizyonomi mütehassi sr da sahneye çıkmıştı. Ön masad8 oturan bir adamdan (başlıyarak birçok kimseleri tahlil ediyor, her kese ne karakterde olduğunu 8öY" Füyordu. İsabetli görüşleri oldu ğu, bu işten cok iyi anladığı ber ydi. İşte, şimdi uzun burunlu ve sase yaydedema yü — Burnunuz cesaret ve aslet ifade eder. Çeneniz, azimkâr “8 inatçı olduğunuzu gösteriyor. Sonra başmı başka bir masay# çevirdi.. Toparlak yüzlü, şişman" ca, ve daima gülen bir kadına dör dü: — Siz çok lâkayt ve kaygusu# bir kadmamız! Kabahatinizi k© aylıkla itiraf edersiniz! İnce du” gulu erkekleri kolayca teshir ed” mezsiniz! Etraftan sesler işitikli: “— Kabahatini itiraf eden k# dn tehlikelidir.,, — İnce duygulu erkek mi.. b9 da ne demek?!,, “ — Erkeği kolayca teshir ede” kadınlar da var mı?!,, Profesör başka birini | tahlile başlamıştı: — İşte, geniş almir, sert baki” k bir centilmen. Muhakkakki €sr3” engiz işleri kolaylıkla halledebile” ve kafasınm içindekileri kendir den bile saklamak istien, irade #9" hibi bir Lip. Fizyonomi mütehassısı bunda” sonra - seyircilerin daveti üzerin” masalaftın arasında dolaşıyor, w sa tahlillerle herkesi memnun © meğe çalışıyordu. i Tam bu sırada sakallı bir 389” mm masası önünde durmuştu. — İşte size mühim bir kari” ter! . deye söze başladı - biç se ile meşgul olmaz gibi fakat gözünün ucu ile herkesi “ kip eden; şekilden şekile, kıyaff” ten kıyafete girmekte fevkalâdf meharet ve ihtisasr olan bir ei hafiyesi tipi, Etrafta oturanlar başlarını kaldırarak, ben i gösterdiği adama bakarak tüler, Dü N (Devamı 097

Bu sayıdan diğer sayfalar: