29 Kasım 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

29 Kasım 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7m DAYİ TR LAP fel ai dai so AE Selim paşa sustu. Onun padişaha sadakati — Za- ti beydeki gibi — sade maddi menfaatlere istinat etmiyor. Onda bir “devlet, mefhumu vardı ki ona âdeta “mistik,, bir heyecanla bağlıydı. Yalnız padişahla bu dev- let mefhümunu biribirinden ayır. mağa kadir değildi. “Devlete hiyanet &den kim olursa olsun alimallah tabanları. na öyle bir sopa çekerim ki etleri hâllâç pamuğu gibi darmadağın olür. Değil kendi oğlum, hain olan zatr şahanenin gözbebeği bir şehzade bile olsa Fizana yaya yol. lâmaktan çekinmemi.,, Gözlerinden ateş çikarak söyle. diği bu sözlerden sonra daha hür- metkâr bir vaziyet aldı. Mabeyin- ciye döndü. “Şu maruzatımı lâtfen padişa- ha bildiriniz: Aflarma mağrüren, nazır beyin bu meselede vazife. lerini Oyapmadıklarma O kailim. Şüphe hâsıl olur olmaz oğlumu ve bütün dostlarımı maları, şayet Fransız postahane- sine girerlerse çıkâr çıkmaz üstle- rini atatması lâzımdı., Zati bey kendini müdafâa için yeriridei firladı. Fakat ikinci ma- beyindi oda kapısma doğru yürü- yordu. Kâpıyi arkasından kapadı gitti. Huzura girerken Selim pa- göz hapsine al ! şanın “Sopa ile etleri hallaç pamu. ğu gibi atılan tabâülardan,, bâh- sının ne kâdâr münasebetsiz, ne kadar terbiyeye muhalif olduğu. nu düşünüyordu. Yirmi dakika sonra geldi. Oda. nıri ortasinda, ayakta bir irâde daha tebliğ etti: “Şövketmetp ikinize de selâmı şaharslerini gönderiyor. Evrakı muzirre ithalâtı meselesinin tetki- kine şimdilik Selitü paşa kulları- nı meiiüğ buyurdular. Zati beye- fendinin bu nazik meseleyi hal için teğrübelerini kâfi bulmüyör- İar. Maalesef talebe arasında, bil- hassa askeri talebe arasında miu- zir bir heyecan var... Siz, paşa hazretleri, meseleyi tetkik ediniz, lâzimigelen tedabiri alınız ve pa- dişahı günü gününe haber ediniz. ikiniz de meşgul Zannedersem olacaksınız, dâha ziyade alakoy. #ityayım.,, Kapıya yürüdü, açtı. Zati bey önden çıktı. Bir kırmızı atlas kese gene paşanın avucunu buldu, ikin- ci mabeyinci kulağına eğildi, “te. veccühü şahânelerihin bir nişane- si,, diye fısıldadı. Bu paşanın parmaklarını yakan ilk ihsan kesesi oldu. Hattâ par. #imaklarından kalbine doğru giden bir arteş parçası tutmuş gibi oldu. Devlete ve devletlâya sadakat onu oğlunu takibe mecbur eden acı bir vaziyete düşürmüştü. Bunu kabul ediyordu. Fakat bunun için para almak! “Hükümdar yakinlı- ği yakıcı bir ateştir.,, diyen şair ne © kadar haklıydı. b ri (Nakil, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) j akkal! xx “Zatı Hazreti şehriyârinin uh” dei âciziye tevdi buyurdukları ev rakı muzirre ithalile maznun şa hıs veya eşhasın takibine mübaşe ret edilmiştir. Dahiliye nazırı Be yefendinin ihbarları üzerme mah tum bendelerinin münasebette bir hunduğu bilcümle eşhas göz hapsı altındadır. Bunlar arasmdan Fran sız postahanesine sık devam eden! piyano muallimi “Peregrini,, nin| postahaneden çıkarken üstündeki €vrak, elindeki paket yankesiciler | tarafından çalınmıştır. Vak'aya şimdilikâdi bir zabrta vak'ası sü sü vermek için merkumun saati de aşırılmıştır. Şikâyeti üzerine bulu”! nacağı vâdedilmiş, biraz sonra ia- desi takarrur etmiştir. Mektuplar bir Fransız musikişinasmdan, pa” ketteki kitap İtalyancadır. “Dan | te,, isminde bir herifin cehennem | hakkında bir risalesi olduğu anla- şılıyor. Evrak ve kitap takdim edi- iyor. Takibat &snasında ecnebi mümessil ve müesseselerile bir gü“ nâ mesele çıkarılmıyacağı, kapi- tülâsyonlar ahkâmmm nazari iti barâ alınacağı arz ve...,, Bü, Selim Paşanm ilk raporu. İkincisi şöyle başlıyordu: “Hilmi bendeleri göğsünden muztarip olan âilesini berayı teb dil hava Beyfuta götürmek için müsüâde taleb etti. Bu müsââde kendisine verilmiştir. Arkâsma iki sivil memur konulmuş, firara te- şebbüş ettiği takdirde derhal tev- kifi emredilmiştir. Beyrutta kim- lerle o münasebette o bülunduğu tetkik edilecek, trmuhaberati #ıkı bir teftişe tâbi tutulacaktır. Müte- casirlerin beş on güne kadar ele geçirileceği arz ve Paşanın Padişah nezdinde eski itibarmı kazandığı o kadar âşr kârdi ki bunu Sabiha Hanm da anladı. Fakat büria rağmen hâlâ yüzü eridişeliydi, dalgındı. Bilhas* sa karısına karşı müümelesi çok garipti. Sabihia Hanımla yüz yüze gelince bâşırır çeviriyor, gözlerine bakmaktan çekiniyordu. Bu vaziyet Beyruttan ilk şifreli telgrafı alıncıya kadar sürdü. Son. ra biraz açıldı. Hilmi ilk günleri kimse ile temas etmemişti. Gerçe oğlunun hiyaneti tebeyyün ederse herhangi bir “Genç Türke,, yapa” cağı cezayt - hatta ziyadesile - ona yapacaktı, Bununla beraber oğlu bu işten alnı açık çıkarsa Eyüp Sul tana kurban kesecekti. Bu iyi ihtimal gün geçtikçe kuv- vetleniyor ve Paşa ümitleniyor, ferahlanıyordu. Hatta o akşam çöktün terkettiği «iki birâdeti ihya etti. Karısının odasında kah- ve, nargile içmeğe geldi. Rabia ile şakalaşacak, ona bir iki beste söyletecekti, Kız henüz gelmemişti. Hanm efendi adam yollamağa (karar verirken geldi, fakat endişeliydi. (Devamı var) ği HABER — “Akşam postası 29 SONTEŞRİN — Amerikaya(fA ka Tü çırılan rk Kızı Odanın anahtar deliğinden içeriye bakab Tür! polisi, yerde kolları bağlı yatan birini görd “işte, milyoner Hopkins.. zavallı adamcağız.., Arslân Turgud'un Amerikada ilk müuvaffakıyeti Ahmet pehlivan (Kızıletel) ka picisirii para ile kândıtdıktan son” ra, yins para ile hemen bir oto * mobil kiralamışt. İlk iş, hakiki milyoner Hopkin- sin hapsedildiği evi basmak oldu. Evde gözcü olarak hiç kimse yoktu. Pazar münasebetile bütün haydutlar barda eğleniyordu. Ahmet pehlivan iki omuzda ka- Piyr kırdı. İki katlı küçük bir ev... Yukarıya çıktılar, Kapısı kilit Ni bir odam ânahtar deliğinden içeri bakan Türk polisi, yerde kol ları bağlı yatan birini görmüştü. — İşte hakiki milyoneri burada hapsetmişler. Zavallı adamcağız yerde yatıyor, Diyerek kapıya dayandı. Bu kapıyı kırmak, sokak kapı- smr kırmaktan daha kolay olmuş tu. Hopkins çok rahâtsizdi.. Kol - ları iple 6 kâdar çok sikilmıştı ki bileklerine kan oturmuştu, Arslan Turgud milyöneri görün ce şaşalâdi: — Bu adam, sahte milyonere| ne kadar çok benziyor. Diye mmıldandı.. Hopkinsin kollarını çarçabuk çözmüşlerdi. Milyoner gözlerini açmca, kar şısmda iki yabancı adam gördü... Kollarmin çözülmesinden şüphe - lendi.. Acaba bu, bir tahliyeye mi işaretti? Yoksa, haydutlar milyo” neti başka bir yere mi götürecek" lerdi? Arslâri Turgud, milyonerin ba- kışlarmdan sezdiği bu şüpheyi iza le etmek için gülerek mırıldandı; | — Sizi kurtarmağa geldik.. Me- rak etmeyin! Hopkins birden yattığı yerden doğruldu. Gözleri sulanmıştı. Se vinçle ne söyliyeceğini bilmiyor - du. Ahmet pehlivan İngilizce: — Duracak vaktimiz yok. He * men otoya atlıyalrm. Haydutlarm eline düşersek halmiz haraptır, Dedi, Eve giriş ve çıkış müddeti on beş dakikadan fazla sürmemişti. Otomobilde gidiyorlardı. Ahmet pehlivan şoförün yanr na oturmuştu. Höpkin$ bir kaç dakika sersem setsem ettaftna bakındıktan sön - ra, Arslan Turguda sordu: — Meksika polisi misiniz? — Hayır. — O halde Nevyorktan geldi * niz? — Evet... Arslan Turgud kim olduğunu söylemek istemiyordu. Uzun böy“ lu konuşacak halde değillerdi. Ahmet pehlivan başımı arkaya çerirötek: — Şu tehlikeli köprüyü geçelim de, sonra korüşutsunmuz! Diyordu. Köprünün başına gel mişlerdi. Şoför burada birdenbire fire * ne basarak otomobili durdurdu. — Pasaportlarmız hazır mı? — Niçin soruyorsun? — Köprüyü geçtikten sonra, hudud Komiserliği hüviyetlerinizi soracak. Pasaportlarınız yoksa hu dudu geçemezsiniz! Arslan Turgud, pehlivana bir göz işareti verdi.. Bunun manası şoförle uyuş demekti. Ahmet pehlivan şoföre: — Biz gelirken hudud karakolu önünden geçmemiştik, dedi, döner ken de o şekilde gitmek isteriz. Ve elini cebine soktu: — Bizi Nevyork hududuna giz- | li yoldan geçirmek için ne istesin? Şoför gülerek cevap verdi: — Yüz dolar.. — Çok değil mi? — Tarifeden fazla istemedim. Halbuki Nevyorktan Meksika" ya giderken, ilk şoföre, bu iş için iki yüz dolar vermişlerdi. Abmet pehlivan cebinden yüz dolar çıkardı: — Al bâkalım.. Ve hemen yolu müzâ devami edelim, Şoför parayı cebine yerleştir “ dikten sonra, motörü işletti.. (Ke zılköprü) yü yıldırım süratile geç tiler, Yarı saat kadar dolambaçlı yol lardan gttiler. Ahmet pehlivan! gizli yoldan geçmenin de bir 4 mahzurları ve tehlikeleri olduğ nu düşünerek tabancasını sunun cebine yerleştirmişti. Bütün kaçakçılar bu yoldan dip gelirler, bazan da biribirine! kib kaçakçı şebekeleri bu yol ü tünde kavgaya tutuşurlardı. İşte bir kırmızı otomobil! Nevyorktan geliyor. i Ahmet pehlivan bu otomobi tanıdı: — Arslan Bey! Viski kaçakçı lari üzerimize doğru geliyor! | Tabancana sarıl! Diye fısıldadı. Arslan Turgud tabancasmı el ne alarak, pehlivana sordu: — Üzerimize geldiğini nerde anladın? Belki yanımızdan g©$' gidecekler... — Ben, gelen otonun içindek leri tanidım. Bizim kahveye * sık uğrarlar. — Bizimle bir aleşverişleri m? Onlar bu gizli yolu haraca k© mişlerdir. Kendiletinden 74 buldukları kimseleri çevirip soy madan geçemezler. (Devamit iv Âşk yüzünden Şamda güzel bir kız sokakta öldürülmüş bulundu Şamdan yazılıyor: Lokita Putty kendi memleketi olatı Almanyada ve Avrüpariın bir çok memleketlerindeki gece klüp- lerinde muvaffakiyetli turlar yap" tıktan sonra bu eski şehre geldi, iyi bir datisöz ayni zamanda da yürek leri ürpertecek kadar güzel oldu- ğuna dair kazandığı şöhret kem disinden önde şehte varmıştı ve kiz buraya geldiğinin daha ilk ge” tesi şehrin en mümtaz kabarası « tün yıldızı olüverdi. Bu kabaratiın hâmileri arastir da, aşiretlerile birlikte Şamm he men dışında ötürmakta olân bir iki şeyh vardır ki bunlar eğlenmek için arasıra şehre gelirler. Çölün bu esmet çödükları dansözün ra- kıslarile kendini hemen sevdiler. Hele içlerinden ikisi ona âşık ol * dular. Dânsözde bu kara gözlü çöl lort laritiin göstermekte oldukları te « mayülden çok hoşlandı. Fakat om lara, şimdilik Bağdat hastahane * sinde çalışmakta olan nişanlısı doktor Hanş Klausner'e yakın ok mak için Şama geldiğini anlatma dı. Bu Arab âşıkları avuttu ve yü” reğile elinin onlar tarafından ka zanılmış olduğu inancını verdi. Arkadaşları kendisine ateşle oynamakta oldüğunu, iyisi mi bu aşk oyumumdan vaz geşmesini ö * ütlediler. Şeyhlerin sinema per desi üstünde görünen insanlardan olmadıklarını ve hele aşk işlerim de Avrupalılara hiç benzemedik”| lerini #öylediler. Fakat Lokita Putty madam Hans Klausner olmak üzere Ka” hireye gideceği güne kadar bütün bu öğütlere omuz silkmek ve mekle mukabele etti, Kahireye yolculuk günü * gelmedi. Buha mukabil d ” Klaus tayyareye atladığı gibi ma acele bir seyahat yaptı, or polislerin refakatile kilisenin zarlığına giderek üstü çiçekl' örtülmüş yeni bir mezarın b3$' götürüldü. Polisler katilleri bul rma çok müteessir görünüyer dı. Kız öleceği gün iki yerli kanlı ile gezerken yerlilerin cumuna uğramış, polisin gelm” üzerine yerliler kağatış ve zel Putty yerlerde can çekişir bulunmuş. Yeis ve keder içinde kâlan de tor Klaus nişanlısının kimlef 18 rafından öldürüldüğünü anl için Şamda birkaç gün dolaşmı$ şanlısının kaynak kanlı iki aşk oyunları oynadığını işi polise haber vermiştir. | Lâkin Şamda katil vak'asıns bit olan ve krzın şeyhlerle kalktığını göreni kimse bul dığından mesele daha ileriye * türülememiştir. Sorguya çekilen bir kaç de bu kadar güzel bir kızım üstünde soğükkanlılıkla nasıl * dürülebileceğine şaşmışlar ve ” le bir cinayete akıl erdiremedi” lerini söylemişlerdir. Bundan ka katilleri bulabilmek için rinden gelen yardımı esi: ctklerini de ânlatmışlardır. Burada boş yere vakit ki tiğini anlıyan doktor da pırtıyı topladığı gibi h ne dönmüştür. ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: