22 Mart 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

22 Mart 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Anne ve kız « — Amcacığım! Benim cici am-| cacığım! Genç kız, iktiyarm allrine sarıl mış, sessizce ağlıyordu. -—— Ah, amcacığım! Bilsen bana ne yamak istiyorlar? Sacit, genç kıza hayret ve te- &ssürle bakıyordu. Beriayı on se kizine gelmiş olmasına rağmen o zamana kadar hep çocuk gibi gör- müştü. Şimdi çocukluğunu bildi- ği bu kızın artık bir genç kız ol duğunu ilk defa farkediyor gibiy- di. Saçlarını okşıyarak: — Sükünet bul, yavrum, dedi, ve ne olduğunu bana anlat Genç kız, kirpiklerinde göz ya- w damlaları parlryan mavi gözleri- ni ona çevirdi, ellerini (| sevinçle öptü. — Raşitle evlenmeme mani 6- luyorlar! Sacit evvelâ: >— Bu age kederlendiği şey de bu muymuş? Diye düşünürken genç kıza ce- vap verdi: — Üzülme yavrum, her şey dü | zelir, — Onu öyle seviyorum ki... Sacit gülümsedi: — Merak etme çocuğum! Ben seninle beraberim, yardımımı e -. sirgemiyeceğime'emin ol! Yalnız! simdi beni yalnız bırak, bu sabah: çok işim var. “Bedia ihtiyarm boynuna sarıl- ar, buruşuk yanaklarından sevinç le öptü, *»» Sacit, Bedianın annesinin evi- ne geldiği zaman kadın yalnızdı. — Sizi gören ne olur? Hiç uğ- vamıyorsunuz artık; yoksa darıldı- Diz mı? i Diye Sacidi karşıladı. — Ne münasebet! Gene bir “yal iz kalmak buhranı,, geçiriyorum. n hayatımı öyle manasız ve budalaca geçirilmiş buluyorum ki, başkalarınm karsısına çıkmağa ce- sâretim kalmıyor. — Pek romantiksiniz! Sacit devam etti: — Hattâ, eğer duyduğum biri haber olmasaydı, belki bugün de| #elmiyecektim! — Hangi haber? — Bedianm Raşitle evlenmesi- Ne razı olmuyor muşsunuz! Lâmia yerinden kalktı hiddetle söylendi: — Demek buraya bunun için geldiniz! Şimdi anlıyorum, Bedia *ize gelip yalvarmış olacak! Ben Ona söyliyeceğimi bilirim. Sacit bu hiddet fırtınasının geç- Mesini sükünetle bekledi. Lâmia- YI İyi tanıyordu; hiddetinin çok iyeceğini, o zaman istediğini kabul ettirebileceğini biliyordu.. man sordu: aşitte ne gibi bir kusur bu- İiyormmz? — Çok genç! Sonra hiç parası Yok, fakir bir aileden... Sacit içini çekti, yavaş bir sesle p verdi: — Desenize, benim gençliğim - kusurlarımın ayni onda da ! Anneniz sizinle evlenmeme kusurlar yüzünden razı olma - n b a Dikkatle 1.âmianın yüzüne ba - Kadın tekrar yerine otur- rı olmadı. muş, başı ellerinin arasında yirmi beş yıl evvelki hâdiseleri düşünü-| yordu. | Sacitle Lâmia sevişmişlerdi. Fa-' kat kızın ailesi zengin olmasına mukabil sadece parasız bir aileye mensuptu. Her şeye rağmen bir- birleriyle evlenmeğe karar vermiş- lerdi; genç kızın ailesini sevgileri karşısında nihayet razı edecekle- rini umuyorlardı. Lâkin umdukla- Lâmiayı zengin bir de- likanlı ile evlendirdiler. İlk sevgilisine sadık kalan Sa- cit hiç evlenmedi ve Lâmianın bir aile dostu olarak sık sık onlarla görüştü. o İşleri de yolunda gitmiş, ufak bir servet sahibi olmuştu. Lâmianın kızı Bedia onun elinde büvümüş, kendisini amca diye ta- nımış ve sevmişti. Odadaki sessizliği ilk bozan Sa. cit oldu: — Ne garip tesadüf! Bediayı sevdiği erkekle evlenmekten pa- rası yok diye meneden sizsiniz ha. İ Lâmia? Vaktile hiç ıstırap çekme- diğinizi kabul edeceğim #eliyor! — Rica »derim Sacit! Bana böy- le söylemeğe hakkınız yok Haya- tımın nasıl ıstırap içinde geçtiği- ! ni biliyorsunuz. Sacit ağır ağır devam etti: | — Ya ben, Lâmia! Benim ha- yatımın nasıl geçtiğini biliyor mu- sunuz? Hayatımız, saadetimiz ba- sit bir para düşüncesi uğruna mah-. vedildi. Siz sevmediğiniz birisiy- le evlenmeğe mecbur edildiniz.| Ben evlenmedim, sizin yanınızda! derdinizi dinliyen, ıstırabmızı a- vutmaya çalışan, sevinçlerinizi ve kederlerinizi sizinle paylaşan sa- dık bir arkadaşınız olarak kaldım.) Şimdi kızımızı da böyle bir ha- yata mahküm etmek istiyorsunuz, demek? Fakat düşünün ki onun yanında belki böyle bir arkadaş da bulunmıyacaktır. Ben evlensey - dim ve sizi yalnız bıraksaydım ne olacaktı? Lâmia cevap vermedi. Kirpik- lerinde biriken Ya*ları belli etme- meğe çalışarak sildi. Sacit, gittikçe devam etti: — Şimdi size söylediklerimi yir- mi beş sene evvel annenize söyli- yen biri olsaydı hayatımız büsbü- tün başka bir cereyan takip ede- cek, betbaht olmıyacaktık. Hele benim hayatım! Siz gene çocuk sahibi oldunuz, O bütün sevpinizi Bediaya verdiniz. Fakat ben? Siz- den uzaklaşmak pahasına bir yu- va kurmağı aklıma bile getirmek istemedim. Hayatımı, size ufak bir yardımda bulunabilmek endişesiy- le mahvettim, Lâmiaya yaklaştı: — Sizden şimdiye kadar hiç bir $ey istememiştim, Lâmia elini, onun ağzına götü- rerek sözünü kesti: hararetlenere — Bediaya siz söyleyiniz! Diye mırıldandı. — Razı oluyorsunuz değil mi? Lâmia başını önüne eğdi, fısıl-! dadı: | — Evet! Sacit sevinçle Lâmianın elin: öptü. Bu evet sözünü yirmi beş se- ne evvel Lâmianın annesinden işit. miş kadar sevinçliydi. Nakleden: o Fahire Muallâ “uk HABER — Aksam ostası. Hatıralarım: mlatak : EFDAL TALAT tinde yazıhaneye indi. Odada yal nız kaldık. Daha ben sormadan o anlatmağa başladı. Sesinden bir - az sinirli olduğu anlaşılıyordu. Dedi ki: — Dün gece bazı haydutlar ya- kaladık. Bunların çok tehlikeli a- Eş pi i "olilie ET İc) Gü ie KG il 4D EN ( Gi ek a) hi UT ZAR Biri URK İngilizler siyasi maznunlara kumandanlık binasını temizleimek suretile eziyet ediyorlardı Rikatson Hat her vakitli saat -) kârlığa lüzum görmeden ona şu l Masasının başında kıs kıs gülü suali sordum: — Dün akşam tevkif edilenle- rin suçları sence sabit olmuş mu- dur? — Hayır! Bir sual daha sordum: — Bunlar mahkün: mudur ki, damlar oldukları muhakkaktır.! böyle işkencelere maruz tutulu Bugünden itibaren bu adamların! yorlar? Bu doğru mudur? istiçvaplarına başlıyacağız. Içle-| rinde suçlu olanlarını derhal Mal | taya göndereceğiz.,, Bu bahis üzerinde karşılıklı hayli konuştuk, O, kendisine teh- cir işi etrafında arlatılmış olanı mubayyel vakaların tesiri altın -' daydı. Adamı aleyhimize öyle doldurmuşlardı ki, benim gibi çok sevdiği bir insanın münakaşaları- na bile tahammül etiniyordu. Hoş ben de tevkif edilmiş olanların hepsinin masum kimseler olduğu hakkında ortaya durup dururken kavli mücerrette kalacak bir iddia atmak safdilliğini de göstermiyor. dum. Gayet bitaraf bir adam gibi konuşarak sözü tatlıya bağladım. Ve yanından ayrıldım. SİYASİ MAHKUMLARA EZİYET Kumandanlıkta bir âdet vardı. Nöbetçi İngiliz polisleri her sabah hakiki bir dostunuzum. Bana bu- binayı baştan aşağıya mahpusla- ra süpürtür, yıkatır, temizletirler- di. Bu suretle hem binanın İetafe- tini temin, hem de mahpuslara karşı orijinal bir ceza tertip edil) kat bunu böyle yapmakta bir miş olurdu. O sabah kumandanın odasın- dan çıktığım zaman koridorda hayli hazin bir manzara ile karşı- Taştım: Siyah sakallı, uzunca boylu, zayif vücutlü ihtiyar bir adam yere eğilmiş, elindeki tahta beziy- le yerleri şilmeğe çalışıyordu. İhtiyarın baş ucunda bir İngi- liz polisi dikilmişti. Öbürü iki kat olmuş, ıslak tahtalar üzerindeki bir lekeyi çıkarmağa uğraşıyor, polis lekeyi çıkarmadığı için ihti- yarı boyuna tekmeliyor, ardı aras! gelmez küfürler savuruyordu,. Bir dakika taş gibi olduğum yerde| kaldım. Ve bu tekme, küfür faslı! memlekette, en medeniyetsiz bir! nı seyrettim. İhtiyar, kumandan- İıkta tanımış olduğum mahpuslar. dan değildi. Her halde dün gece yakalanmış olan siyasi maznun - lardan biri idi. Temiz manalr yüzü sapsarı kesilmişti. Elleri, vücudü tir tir titriyordu Belli idi ki, kalbi bu heyecana ve vücudü bu dayağa tahammül ede-! bu mevzuda bir münakasa açmak miyecek vaziyette idi. Bir aralık mütbiş bir tekme daha yedi. Kı pırdayan kansız ince dudakların dan zehir gibi şu sözler döküldü: — Alalhım bu günleri de mi) görecektik, İşte o zaman bütün kanım bey- nime fışkırdı. Bir an irademi kay- bettim ve tersyüzü kuman'lanm odasına daldım. Hiç bir. ihtiyat) : İ risi memleketin tanınmış, şahsiyet a7 Eİdâl'in son resimlerinden biri Hayretle yüzüme bakıyordu. Asabiyetten kıpkırmızı kesilmiş- tim, — Bana dostluk ve arkadaşlık teklif eden sizsiniz. Ve ben sizin nu düşünerek cevap veriniz. Çün- kü sizin müşkül vaziyette kaldığı» nızı hiç istemem. — Teşekkür ederim Efdâl! Fa. maksadımız vardır. Maznunları | isticvaplarından evvel böyle ağır işlere mecbur edersek gözleri yı- lar da doğruyu söylerler. Biz bir) sistem dahilinde yaptığımız bu iş- ten çok favda gördük. — Sen bana bu vazifeyi teklif! ederken mahalli taamül ve itiyat-| lara aykırı bir şey yapmamak ve yerli âdetlere uymak hususunda sana yardım etmemi ve İş sırasın- da icabında bu noktar'a seni ikaz eylememi istemiştin. İste sara ih- tar ediyorum: Bu hareketiniz, be Usul ve prensipiniz mahalli taa - müllere'uymaz. aksülâmel vapar Bu şekil, değil bizim gibi bir memlekette bile tatbik edilemiye- cek, tatbikine göz yumu!'mıyacak bir sistemdir, Eğer, bu insanlâr için cok ağır olan bu muameleyi durdurmazsan seninle ve burasiy» le derhal alâkamı keseceöim.,, Biraz durum, verereği cevab: bekledim. Kapiten Rikatson Hat istemiyordu. Cevap vermediğini görünce kapiyi astım ve temizlik OP vi e i dan kurtulmuş oldular. İ faydalı ve lüzumlu gördüm: İ yif, yaralı, âciz, dostsuz ve eli ko- işini idare eden İngiliz çavuşune seslendim: — Şimden sonra temizlik hiz- meti, yalnız kumandanl'kça mah- küm edilmiş mahpuslara yaptırır lacaktır. Zan altında bulunanları derhal yerlerine götürünüz.,, Sonra Rikatson Hata dö Yazan: İHSAN Yazan: İHSAN ARİF yordu. Onu da başımla #elâmla» dım ve: — Arkadaşlığına güvenerek yaptığım bu işi tasvip ettiğin için sana çok teşekkür ederim,,. Dedim ve odama çekildim. O günden sonra, Kırmızı ke nakta benim koyduğum bu sistem hiç bozulmadı. Ve bu suretle ekse» sahibi kimseleri olan siyasi maz- nunlar böyle bayağı angaryalar Sırası gelmişken şurasmı da kaydetmeyi, yakm tarihin herkes- çe bilinmiyen iç yüzünden bir kö- şe göstermiş olmak noktasından Düşmanlarımız, o zamanki za- hu bağlı halimizden fırsat bular rak, akla, hayale gelmez propa gandalarla, düşmanlarımızı, on » ların arasında bittabi İngilizleri, aleyhimize ne kadar mümkünse © kadar tahrik etmişlerdi. Bu pro- pagandalar karşısında, en aklı ba” şında, en tecrübeli, en hakikatpe» rest olanlar bile his ve tesire ka- pılmaktan kendilerini kurtarama- mışlardı. Düşmanlarımız, bizi en fazla, vahşet ile, iptidailikle, medeni- yetsizlikle ve hassaten, kendi ık ve dinlerinden olmıyanlara karşı müthiş surette ve kütleler halinde cinayet, zulüm ve işkenceler reva görmekle itham ediyorlardı. Ermeni tehcir ve taktili hak kında hezeyan halini alan büh- tan ve iftiraları bu ittihamlarm hiç kesilmiyen kirli ve kara mev zularımdan biri idi. Onların, Türk yurdunda, Türk milletinin bağrında, Türk kütlesi arasında doğup, büyüyüp, aile ku- ranların, çoluk çocuk sahibi olam ların, kazanç ve saadet bulanların sırf iğrenç hilkatlerinin bir teza » hürü olarak vücut bulan bu itham ve iftiralar, bazan o kadar havsa- lasüz bir hal alıyordu ki, bii kıyasen, vatansız ve müteredi bir yahudinin hezeyannamesi olan (Musa dağında kırk gün) roma nma masum bir hikâye nazariyle bakmak gerekti. (Devamı var) HABER AKSAM POSTASI DARE EV! | Istanbul Ankara Caddesi |l Posta kutusu: İstanbol 214 Telgrat adresi. istânbul HABER Yazı işleri telotonu : 21474 «BARIN ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi genetik 1t40GKr Z7TO00m£. 4 aylık o 230 » 1450 3 ayık 400 2 89 aylik 3ee » İLÂN TARİFESİ Ticaret hanların süt Mese sümarın O Mara. idare ve ilân Suhıbi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us (| Basi ver (VAKIT) matbaası İl

Bu sayıdan diğer sayfalar: