11 Temmuz 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

11 Temmuz 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

11 TEMMUZ — 1959 >" xAaR5'Bir —132 — İY O Dtifa Yazan, ke Rİ Milyonlarca müslümanın kendisini Allahın vekili addettiği Halife, gönlünü eğlendirmekle meşguldü —— Yazan: 1sAN —1-—: Bağdat geceleri — Eymen! Eymen! — Kim o? — Benim, Hüseyin! — Ne var, ne İstiyorsun? — Geli Bak dışarıda ay ne kadar gürel! Yıldızlar ne kadar parlak! Ya-i vaşça pencereden atla! Seninle şu ağaç lıklarm altında dicleye kadar gidelim. Bana aydan daha ak kollarım (uzat! ve donuk seni ne kadar sevdiğimi anlatayım! — Deli mi oldun sen? Ya nöbetçi ler? — Nöbetçilerin hepsi sarhoş ve sizmuş! Halife bu gecenin şerefine, da- ha doğrusu yeni satın aldığı cariyelerin! edecek. Benim de orada hazır bulun- mam lâzım. — Ah, sana ne zaman kavuşaca- Zam, bilmem ki... Hem nasıl olsa karım olacak değü misin ? — Öyle amma henüz şimdi karın değilim. — Olsun, bana halife bir hafta ev-i vel vadetti. Cariyelerimden İstediğini sana vereceğim, dedi. Vaka ben senin ismini vermedim. Fakat hangisini $s- tediğimi bana sorduğu zaman elbette seni haber vereceğim. — Geliyorlar, Gidiyorum beni — Ah — Gene görlişlirir. Yarm tam bu vakif Burada buluşuruz. Bu gece anla- şlağ eğlence sabaha kadar devam ede. cek. Yarma herkes helsiç kahr. Ben da, Hırsat bulursam seninle bir saat ka. dar beraber bulunurum, — Hep yarm! Hep yarn gecel — Ne yapalım? Evleninceye kadar böyle olacak. Allaha ısmarladık! salladıktan sonra bir kedi hafifiğiyle #ekerek sarayın koridorlarında kaybol- du. y 4 Eymen ilerledikçe kulağma çalgı ve şarkı sesleri yükseliyordu. Halife eğleniyordu. Son Abbasi halifesi Mustasım ke- yif çatıyordu., Müyonlarca müslümanın kendisini Allahım vekili addettiği halife gönlünü #ğlendirmekle meşguldü. Seslerin dışarıya sızmasına müm- kün mertebe mani olan kalm atlaş kapı perdelerini aralayıp içeri odaya girelim: Yere. Sağa, sola ipek şilteler se- rilmiş, En orta yerde üzerinde ipek bir cübbe, kafasında hafif bir sarıkla halife Mustatım bağdaş kurmuş oturuyor, Sol tarafında bir sürü yar: çıplak, yüzle rindeki © çizgilerden ve (derilerinin renklerinden dünyanın her tarafından geldikleri anlaşılan cariyeler, kimi elin. de tuttuğu bir çalgıyı çalıyor kimi yanık sesiyle baygın gözlerini süze süze şarkı- Jar söylüyor ve kimi gümüş destilerle boşalan kadehleri ağız ağıza kan tengin- de şaraplarla dolduruyor. Halifenin sağ tarafında mâhrem 8- damları, içki ve sefahet dostları, dalka vukları yer almış bulunuyordu. Bunlar bir taraftan türlü türlü sırmaşmalarla halifeyi pobpohluyorlar. Bir taraflar da içki kadehlerini yuvarlayıp tesadüf ettikleri cariyeleri sıkiştırryorlardı. Bir ara siyah sık sakall: ve siyah br- yıklı zayıf bir adam Mustasıma doğru eğildi: — Yâ hazret! Bu gece vermek lüt. funda bulunduğunuz ziyafetin sebebini vadetmiştiniz. Acaba he- ba santi sazdet gelmedi mi Halife iyiden iyiye sarhoş olmuştu. Bütün sahte vekar, asalet ve mevlnini unutmuştu. Kahkahalarla gülüyor, şa- rap getiren, şark: söyliyen kızlara ka- ba kaba şakalar yapıyordu. Kulağına çalınan bu sözler karşısında başını çe virdi: v — Ben hayatımda senin kadar me- raklr bir adam görtnedim Ebu Faruk. Amma attık vakit geldi. Şimdi hepinizi göreceksiniz. Çalgılar sussun! Eymen nerede? Eymen! Eymen! Halifenin gözdelerinden olan Ey- men tam bu sırada içeri girmişti, Süratle Mustasımın önüne gelerek yerlere ka- dar eğildi: — Emirinizi bekliyorum ya hazret! — Haydi haber ver! Esirci gelsin! Halifenin ağzından çıkanı esirci ke- İlmesi üzerine etraftan hayvanca bir 86- vinç homurtusu yükseldi. Sağ tarafta oturan adamların sarhoş gözleri yeni bir bursla parladı, Sol taraftaki cariye ve şarkıcı kız- ların yüzünde de bir sevinç (dalgası geçti. Onlar böyle şeyleri biliyorlardı. Yeni esirler gelince bir müddet herkes onlarla meşgul olacağından kendileri bir nebze istirahat imkânme elde edebi- leceklerdi. Eymen halifenin emrini dinler din- lemez hemen bir kapıya doğru gitti. Bir dakika sonra arkasmda kısa boylu, kan-i bur, seyrek sarı sakallı, yeşil sivri kü- Jâhk bir adamla geri döndü. Bu adam meşhur esirci kanbur Reşit idi, Reşit halifenin önüne varınca çirkin kanburunu büsbütün meydana çıkaran) bir jestle birçok defalar eğildi, kalktı. Yere çöküp yer öptü. Sonra ellerini kas) vuşturmuş olduğu halde ayakta durdu, Mustasım homurdandı; — Hani getirdiklerin? — Efendimiz hazretleri müsaade e- derlerse getirdiğim esirin yalnız bir tas ne olduğunu söylemek isterim, — Bir tane mi? — Evet Bu söz üzerine herkesin soratt a8l- dı, Bir takım manası anlaşılmıyan ko. murtular yükseldi, Halife sordu: — Neden böyle? — Müsaade ederseniz — atzedeyim, Evet, Yalnız bir tane getirdim. Fakat bu getirmiş olduğum tek esir, elli cari- yeye bedeldir. Halife kiç ses çıkarmadan esirciyi dinliyordu: — Köleniz bugüne buğün O tamelli üç senedir bu İşle meşgul (o oluyorum. Şimdiye kadar şarkın ve garbın en güzel binlerce kızı elimden geçti, Kadifeden daha nazl: tenli, ceylandan daha narin vücutlu, ahüdan daha güzel gözlü sayı- sız kız gördüm, Fakat kasem ederim ki size getirdiğim bu kız, hiç biriyle kabili mukayese olamıyacak derecede fevka- Iâdedir. (Devamı var) | Uykudan daha ehemmiyetli bir ! var. Haydi yüzüne biraz su çari ceketimin altında idi. Onun suretini ben çıkaramadım. O halde sabah ka. ranlığındı onu nereye götürmeli? Ki. me baş vurmalı. Ara sokaktan tünel başına çıktım Beynim çatlıyacak gibi. Kararsıyık içinde çırpmıyorum. Cadde üzerinde! durmuş, düşünürken birden içimde bir mit doğdu. YARUDİ PANSİYONUNDAKİ ARKADAŞ : Polis müdürü Esat Beyin emir ve tensiplerile, muhtelit sanstir heyetlade bulunan Aziz Hüdai (beyi) bir kaç de. fa ziyaret etmiştim. İleride beraber çalışmalarımızı tafsilâtile anlataca. ğım. Ariz Hüdai (bey) bu ziyaretlerim. den birinde göns aynı Serviste çalış- makta olan ve maiyetinde bulunan; genç bir mülâzimi tanıştırmıştı. Aziz! Hüdainin çok emniyet ve itimat gös. terdiğ! bu arkadaşın ismi Edip'ti. Ben kendisile çok çabuk arkadaş olmuş. tum, Esasen iş dolayısile sık sık bu. Vuşuyorduk. Bizdendi ve bizim gibi hizmet ediyordu. Edihin tünel başmda bir Musevi e- vinde pansiyon olduğunu ve evi bili, yordum. Onu gidip kaldırmak ve yardım İstemek aklıma geldi. Edibe gider miyim giderim. Belki o bu işe çare bulur. Yoksa bu saatte kimden yardım istiyebilirim. Soluğu Edibin pansiyonunda al. dım. Kapıyı bir haylı çaldım. Çürklli İ Bir haylı uğraştıktan, kapıyı da hafif tertip tekmeledikten sonra nihayet aç. tırdım. Ev sahibi gözleri fal taşı gi. bi açılmış, korkudan tir tir titrer biri haldo karşıma dikildi. — Ne istiyorsunuz? — Eâip odasında mı? — Odasında. Fukat gelmek için bu saati mi buldunuz” Yüreğimiz uğ. zımıza geldi. — İşim acele de ondan. — Şunun şurasında daha bir saat bekliyemez miydin? — Şimdi seninle çene ynraştırâcak vaktim yok. Ev sahibini iterek içeri daldım. Ko. ga koga merdivenleri çıktım ve Edibin odasına daldım. Gürültüye o da uyan. mıştı. Gözlerimi uğuşturuyordu ki karşısına dikildim. — Allah müstahakkmı versin sen misin? — Benim!, Fakat gerinmeyi, es. nemeyi bırak da yataktan fırla, — Ne oluyorsun kuzum? — Kalk da arlarsın. — Evden mi koğuldun? — Hayır canım. — Mahallede yengin mi çıktı? — Sual sorma sevdasından vaz yeğ. Vakit yok. — Bir yere mi kaçıyoruz? — O da değil, Buradayız. Bu oda. da kalacak ve bir iş göreceğiz — İş görmenin sırasını buldun. Ne tatlı tatlı uyuyordum. — Uyxudan daha ehemmiyetli bir iş var. Haydi yüzüne biraz su çarp. Arkadaşım hâlâ hayreti zajl olma. mış bir halde yataktan atladı. Yüzü. nü gözlinü yıkadı. Karyolanm ayak ucuna yan yana oturduk: — Pöâip, ben bu gece şu İngilizle. rin meşhur casusu yokmu, Jedi Düsmund. İşte o karı ile beraberdim. — Bunu anlatmak için mi geldin? — Acele etme! Kadmla çok sami. mi olduk. Kendisinden ayrılırken ya. rın Londraya götüreceği bir haritanm kendisine gönderilmesi için Kolcrvel Eallere benimle haber gönderdi. — Peki, sonra?, — Bu haritanm slelâde bir şey ol. madığmı zannediyorum, Çünkü ehem. miyetsiz bir şey olsa onu alıp Lond.a. ya götürmek üzere böyle maruf bir ca. Bus gönderirler mi idi? — Doğru mu düşünüyorsun Acaba ne dir?, Her halde bizi çok alâkatar eden bir şey olmalı, — Evet öyle. — Sen haritayı gördün mü? — Evet! — Nerede gördün? — Birez evvel Krokerde. Onü m. nâ göstereceğim. — Nasıl? — Haritayı çaldım. Haritayi ogöğsümden çıkararak, hayretten ağzı bir karış açık kalmış olan arkadaşıma gösterdim. O uzun müddet askerlik etmiş bulunduğu için elimize geçen bu matsım kıymetini cok biliyordu. Şöyle bir göz gezdirdikten Bgonra: — Mühim! Diye mırıldandı. — Seyretmeyi bırak da gunun bir kopyasmı çıkar. — Sahi iyi akıl ettin bunu, — Yalnız vakit geçirme Haritayı Krokere acele götürmeğe mecburuın. Arkadaşım kalktı. evrak çanta. smden ince bir kâğrt çıkardı Harita. yı masanm Üzerine serdik İnce kâ. Zıdı uzerine yerleştirdik. Bu sursile haritunm kopyası çıkartılmağa baş. landı. Edip, gaz lâmbasmm zayıf ışığı al. tında çalışırken, ben odada sinirli si. nirli dolaşıyordum, Gözüm pencere . lerde. Ah bir sabah olmasa. Aksi gi. bi vakit de ne çabuk geçiyor. Buna nerede İse güneş çıkacakmış gibi ge. liyor. Edibe bakıyorum. zerina eğilmiş, dalgın dalgın Kurşun kalemi inçe küâğit eğri büğrü çizgiler çiziyor ha harita yarılanmamış. Ars pıya giderek dışarıyı dinli Nihayet başımı kaldıran gım tüyük müjdeyi verdi: — Bitti! Haritayı ve çıkarılan kı lıyarak ceketinin altma Ara sokaktan koşu koşs bulunduğu caddeye indim. yaklışmca ağırlaştım. Sanki bah gezintisi yapmış gibi bir kınarak dâireden içeri girdim” çinin önünden geçerken tan bir esnedim. Bu esneyis$”” giye bütün geçe vazife dolay” kakta dolaştığım hissini yordum. Odamı çıktığım zaman © dert iyiye ağarmış bulunuyd altıya geliyordu. Henüz orti şeyler yoktu. Haritayı çalıp kaçırişim. çıkartışım ve Krokere dön saat içinde olmuştu. Kolotel odasma geçilen ilişti, Kolonelin masasınm gös rıştırdığım karşıki binalarda” bilirdi... Pencerelere baktım: nin perdeleri sım sıkı kapal idi ne olur ne olmaz. Her aksiliğ etmek lâzım, Siyab muşambi yi ağn ağır kapadım. Oda te” ranlığa boğulmuştu. ATLATILAN BIR TERİ Pencerenin altından sızan #4 »şik altında çalışmağa başlsğ” haneyi tekrar yavaşça Arka tahtayı söktüm. Hari Zım vaziyette yerine koydum tahtayı yerleştirerek — vidaliff olarak yerlerine taktım. (Dev Bir iftira yüz Aşk ve macera romanı Nakleden : Meziyet Çürüksulu Haziran ayının güzel bir akşamıydı. Bahçe. deki büyük çınarın altında iki çocuğu ile genç ka. din oturmuş dalgrı dalgın düşünüyordu. Ikiz olan bu yavrucuklar, biri mavi, diğeri siyah gözlü elti yaşlarında çok sevimli kızlardı, Annelerinin hüz. nünü sezmiş olacaklar ki oyunlarını bıraktılar ve ona muhabbetle sormağa başladılar: — Anne nen var”, Neye böyle duruyorsur?, Babamız daha gelmiyecek mi? Kadm şefkatle gülümsedi: — Gelecek yavrucuğum, Bir buçuk sene son. ra babarız da sizi göğsüne bastıracak! — Bize kucak dolusu oyuncak getirecek de. ğil mi? — Elbette şekerlerim, o benden daha iyidir, Sizi daha çok şrnertıp oksıyacaktır — Oh! Ne iyi anne, dua edelim de çabuk gel. sin! Genç kadın yavrularını çekti, hararetle öptü. Sonra tatlı sesile: — Haydi artık oynaym. Dedi ve sonra hayaline daldı, Şadiye yirmi dört yaslarmda boylu ?ırif endamlı bir kadmar. Aşık alnında zekâ parlıyor. du. Halinde ciddiyet ve vakar vardı OKocakıle sevişerek evlenmiş'erdi. Babasmdan külan bu küçük köy evinden başkr hiç servetleri yoktu Lâ. kin delikanlı iyi vetişmiş bir mühendistı, İstikba. li parlaktı. Yükseleceği zamanı sabırla bekliyor. lardı, İkiz yavruları dünyaya gelince büsbütün sıkmtıyı, düştüler, Fukat her seye rağmen nese. leri ve muhabbetleri aynı coşkunlukla devam «di. yordu. O sıralarda Zonguldak kömür madenlerindn biri, bir müteşebbis tarafından işletilmeğe başlar dı. Celâl de tayin edildi, Bu, küçük eve epey refah getirecekti, Yavrular büyüyor ve ihtiyaçları gün. den güne artıyordu Onları düşünmek lânm, İf tirak pek nor olmakla beraber bunu kabul etmi ten başka çareleri yoktu, Hem iki sene, göz ağrp kapsymcaya kadar geçer, Kalpler bir olduktan ünden sonra sabretmek «olay, Celâlin son sözleri hâlâ kulaklarında — Sabırlı ol karıcığım. Bu günler geçer, Kendini ve yavrularımı iyi muhtj Benim yegâne saadetim sizlersiniz. Unut Şimdi artık önürü kocasına mektuf Neclâ ile Leylâyı büyütmekle geçiyordu lar bu kadar küçük olmasaydılar, Ew birlikte giderlerdi. Fakat ne çare, yavr gi hatı her şeyden akdem!. Ornda, medef kultibesinde hep birlikte barınmalarma ie — &ane!, Anne, Bu telâşli feryat genç kadını ayrlttı. meçhul bir.tehlikeye karşı midafaa e0”.. yerinden fırladı, Bir erkeğin kendilefifi ilerlediğini gördü: — A, Mahir Bey siz misiniz? Gene Wİ Bu aözleri sert ve bagin bir sesle sÖY' ları çatılmıştı. Sonra gocuklarına hitabe — Haydi eve gidin, odanızda Şimdi geliyorum. (manas Bİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: